“Prostat kanserinin ilerlemesine yol açan çok çeşitli gen frekanslarının analizlerini, hasta dokuları, fareler ve kanser hücrelerini kullanarak, bu genlerin hastalığı tetikleyici ya da önleyici etkilerini araştırıyoruz.”
Sunuş
Osman Aksoy, Viyana Tıp Üniversitesi’nde prostat kanseri üzerine doktora yapıyor. Projesinin son yılında. Kendisiyle içinde bulunduğu bilimsel çalışmalar ve genel olarak üniversitedeki bilim ortamı üzerine söyleştik.
Merhaba. Güneşli bir Viyana havasında söyleşi için zaman ayırdın, çok teşekkürler.
Merhaba. Davet için ben teşekkür ederim.
Biraz geriye dönelim istiyorum. Okuyucuların seni tanıması açısından, bugüne kadarki eğitimin ve akademik geçmişin hakkında bilgi verebilir misin?
Ortaöğrenimimi doğup büyüdüğüm kasabada tamamladıktan sonra, Selçuk Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nden mezun oldum. Daha sonra uluslararası bir program aracılığıyla, uygulamalı bilim eğitimi veren Viyana FH Technikum’da moleküler biyoloji yüksek lisansına başladım. Viyana’daki veterinerlik üniversitesi olan Vedmed’e bağlı Viroloji Enstitüsü’nde, virüslerin gen terapileri alanında kullanılması ile ilgili yüksek lisans projesini tamamladım. Lund Üniversitesi (İsveç) ve Freiburg Üniversitesi’nde (Almanya) çeşitli kurs ve kısa dönemli programların ardından Viyana Tıp Üniversitesi (MedUni Viyana) doktora programına kabul edildim. Şu anda doktoranın son yılındayım.
Çalışma konundan söz eder misin?
10-12 kişilik bir grubumuz var. Prof. Dr. Lukas Kenner öncülüğünde genel olarak, prostat kanserinin ilerlemesine yol açan çok çeşitli gen frekanslarının analizlerini, hasta dokuları, fareler ve kanser hücrelerini kullanarak, bu genlerin hastalığı tetikleyici ya da önleyici etkilerini araştırıyoruz. Örneğin prostat kanseri doku dizilerinde JAK/STAT gen aktivasyonunun rolünü araştırdık. Kanser hücreleri açısından hayatta kalma ve büyümeyi sağlayan ya da prostat kanseri hücrelerinin doku istilasına katılan genler, proteinler veya esas hücre döngü düzenleyicilerini inceliyor, moleküler düzeyde tedavi ve kalıcı çözüm stratejileri geliştiriyoruz.
Ekip içerisinde özel olarak senin ilgilendiğin kısım nedir?
Ben diğer projelerin yanı sıra esas olarak, tiroit hormonunun hücrelerdeki fonksiyonunu sağlayan bazı nükleer reseptörlerin prostat kanseri üzerindeki tetikleyici veya yavaşlatıcı özellikleri üzerinde çalışıyorum. Nükleer reseptörler ve ilgili proteinler, çeşitli kötü huylu (malignant) hastalıkların gelişimini ve ilerlemesini düzenler. Androjen reseptör (AR) önemli ölçüde yüksek ve düşük dereceli prostat kanserlerinde ifade edilir. Yani prostat kanserinin gelişiminde androjenler önemli oranda tetikleyici moleküler bir motor görevi görürler. Doku Mikro Dizisi (TMA) teknolojisi sayesinde, prostat kanseri hastalarından alınan doku örneklerini analiz ediyorum. Ayrıca, çeşitli yöntemlerle beraber, normal seviyenin yanı sıra düşük ve yüksek seviyedeki gleason skor prostat kanserinin hasta örneklerini karşılaştırıyor ve tiroit hormonunun AR ile moleküler düzeydeki ilişkisini inceliyorum.
Bir doktora programı senin için ne ifade ediyor?
Doktora programlarının amacı bilimsel topluluk içerisinde bağımsız bir şekilde araştırma yapma ve liderlik pozisyonlarını elde etmek için öğrencileri hazırlamaktır. Bu roller için bizler, araştırma süreci boyunca kendimizi mesleki gelişim konusunda ilerletiyor, eleştiri ve geniş analiz yapabilme yeteneğimizi geliştirmeye çalışıyoruz. Bununla beraber deneyimlerimizi çok geniş bir yelpazede, yerel ve uluslararası bilimsel topluluklar ile paylaşabilmekteyiz. Dünyanın dört bir yanından gelen biliminsanlarıyla konferans ve sempozyumlarda fikir alışverişi yaparak bakış açımızı daha da genişletmek, doktora araştırmalarında temel prensiptir.
Doktora araştırmaları güncel bilim dünyasında nereye oturuyor?
Doktora çalışmasının etki gücü çok büyük olmamasına rağmen, doktora düzeyinde araştırma ve yayının içerdiği entelektüel kapsam ile birçok araştırma için çıkış noktası sağlamakta ve ilgili sorulara bir nebze yanıt olabilmektedir.
Pek çok kişi gibi ben de, yaşadığımız dönemin bilimin yeni altın çağı olduğunu düşünüyorum. Bu bilimsel sürecin içerisinde aktif olarak yer alabilmek için doktora çalışması dünyada çok önemli bir basamak olarak kabul görmektedir. Son elli yılda, özellikle biyolojik bilimler, uzmanlaşmış alt bölümleri ile zengin bir alana dönüşmüştür ve araştırma metodolojileri ile de çeşitli üretken alanların gelişmesine yol açmıştır. Bütün bu bilimsel zenginlik ve verilerin yaratılmasında doktora çalışmalarının payı oldukça büyüktür.
Bilimsel araştırma toplumsal bilinç ve toplumsal ihtiyaçtan doğar. Bir bilimsel çalışma disiplini içinde geliştirilen bilgi derin, karmaşık ve algoritmik bir sorunun ele alınmasından ve yanıtlanmasından başka bir şey değildir. Bilimsel çalışma, entelektüel yeteneklerin ve fiziksel teknolojilerin geniş bir yelpazede harmanlanarak birtakım soruları aydınlatma ve yine birtakım sosyal ihtiyaçları karşılama olgusudur. Bu aynı zamanda sosyal, politik, ekonomik ve psikolojik faktörlerin belirli bir anlayış ile ustaca karılmasına bağlıdır. Bu şekilde bilim organizasyonu, sistem tasarımı, teorik ve pratik konular, çeşitli varyasyonlar çok daha geliştirici bir rol oynar. Bütün bunlar, bilim dünyasının arka laboratuvarlarında temel araştırma yapan, bilinmeyen emekçilerle, özellikle doktora öğrencileri ile sağlanmaktadır.
Bilimsel çalışmalar, eğitim veya iletişim gibi, bir meta-alandır. Bugün bu alanlar ancak her alana özgü olan bilgi ve deneyim ile daha yenilikçi ve geliştirici özel sektör aracılığıyla devam ettiriliyor.
Proje bünyesinde araştırma yaptığın kurum veya kurumlar hangileri?
Viyana Tıp Üniversitesi ve Ludwig Boltzmann Kanser Araştırmaları Enstitüsü’nün ortak yürüttüğü projeler kapsamında çalışıyoruz. 1365 yılında kurulan Viyana Tıp Üniversitesi, şu anda Avrupa’nın en önemli, üst düzey araştırma kurumlarından biridir. MedUni Viyana, kendi alanında profesyonel ve araştırmacı olmakla ilgilenen insanlar için çekici bir çalışma ve mesleki gelişim programı sunmaktadır. Uzun bir süreden beri arşivlenen bütün hastaların doku örnek ve analizleri, gelecekteki araştırmacılara adeta bir hazine niteliği sağlamaktadır. İstediğimiz materyale, canlı doku ve örneklere istediğimiz an ulaşabiliyoruz. Araştırma ve eğitimin çok ağırlıkta olduğu bir tıp üniversitesi burası. Disiplinlerarası araştırma ve işbirliği temelinde oldukça başarılı. Kanser Araştırmaları Enstitüsü ise, kanser araştırmalarında gen ifadesi (gen ekspresyonu)ve sinyal yollarının analizine odaklanmış bir uluslararası araştırma ortamı sağlıyor. Kanserin gelişimi ve ilerlemesindeki temel mekanizmaları fonksiyonel bir birliktelikle aydınlatmak için, genetik olarak modifiye edilmiş fare modelleri araç olarak kullanılıyor. Burada fare modellerinin kullanımı ve kanser hasta örneklerinin karşılaştırmalı analizi temel çalışma alanımızdır.
Viyana’da, sana yakın alanlardaki bilimsel çalışmalar genel olarak neler?
Viyana özellikle biyolojik bilimler açısından son yıllarda giderek merkezi bir alan hâline geldi. Avrupa’nın en önemli yerlerinden biri konumunda. Biyoteknolojik araştırma, tıp teknolojileri ve kanser araştırmalarının yanı sıra, genetik, ekolojik ve tarımsal araştırmalar yoğun bir şekilde üniversiteler ve enstitüler bünyesinde sürdürülmektedir. Uluslararası araştırmacıların da yoğun olduğu bu kurumlar aynı zamanda çok kültürlü evrensel, bilimsel bir ortam sağlamaktadır. Üniversiteler, enstitüler ve özel sektör arasındaki iş birliği kullanılarak, bulgular genellikle yenilikçi teknolojiler ve ürünler üretmek maksadıyla doğrudan özel sektöre transfer edilmektedir.
Bilginin yayılmasını kolaylaştırmak ve yakın işbirliği çalışmalarını teşvik etmek için,
Viyana’da, çok fonksiyonlu araştırma altyapısı ile çeşitli merkezler, kurumlar ve özel sektör arasındaki ağlar oldukça güçlüdür. Örneğin herhangi bir deneysel çalışma sizin bağlı bulunduğunuz enstitüde mümkün değilse, hemen ilgili laboratuvar ya da enstitüye gidip orada bir süre çalışmanızı sürdürüyorsunuz. Yani bütün bilimsel kurumlar hemen hemen araştırma yapan herkese açıktır.
Örneğin BOKU (Doğal Kaynaklar ve Yaşam Bilimleri Üniversitesi) tarım ve ormancılığa odaklanan Avusturya’daki tek üniversite olarak 1872 yılında kurulmuştur. Şimdi tarımsal konuların ötesinde, geniş bir bilimsel yelpazede çalışmalar yürütülüyor. Viyana Teknik Üniversitesi biyoanaliz ve sensör geliştirme, biyomekanik, biyomedikal mühendisliği, kimyasal teknolojiler, elektrodinamik, malzeme bilimleri ve yazılım geliştirme uzmanlığı konusunda şu an Avrupa’nın önde gelen üniversitesi. Tıp, biyomedikal ve tıp mühendisliği araştırmaları ve hizmetleri açısından, burada çok sayıda şirket ve kurum varlığını sürdürüyor. Max F. Perutz Laboratuvarları, Moleküler Biyoteknoloji Enstitüsü, Moleküler Patoloji Araştırma Enstitüsü, CEMM – Avusturya Bilimler Akademisi Moleküler Tıp Araştırma Merkezi, Moleküler Bitki Biyolojisi Gregor Mendel Enstitüsü, St. Anna Çocuk Kanser Araştırma Enstitüsü’nü sayabiliriz. Akademik çalışmalarını biyolojik alanlarda Avrupa’da sürdürmek isteyen kişiler için Avusturya ve özellikle Viyana, bu önemli kurumlarıyla çok önemli bir gelecek ve potansiyel sağlamaktadır.
Söyleşi için tekrar teşekkürler. Zamanımız değil ama yerimiz doldu. Dilersen burada nokta koyup biraz yürüyüşe çıkalım.
-Anlaştık. Dergi olarak çalışmalarınızda başarılar dilerim. Teşekkürler.