Ana Sayfa Dergi Sayıları 122. Sayı Primatolojide çığır açan “alaylı” araştırmacı: Jane Goodall ya da nam-ı diğer “Leydi Şempanze”

Primatolojide çığır açan “alaylı” araştırmacı: Jane Goodall ya da nam-ı diğer “Leydi Şempanze”

972
0

Nalân Mahsereci

Jane Goodall, çocukluk düşlerinin etkisiyle gittiği Afrika’da kendini Gombe şempanzelerini araştırır halde bulduğunda, 26 yaşında bir genç kızdır. Üniversite eğitimi almadığı için küçümsenen, yaptıklarına burun kıvrılan Jane Goodall, sadece şempanzelere dair bilinenleri değil, hayvan davranışı araştırmalarının yapılış biçimini de köklü bir biçimde değiştirecektir. Sayısız ödül alacak, dünya çapında en tanınan biliminsanları arasına girecektir.

Ailede herkes telaş içinde. Bakmadıkları yer kalmadı. Seslenmeleri de karşılık bulmuyor… Onu son görmelerinin üzerinden 4 saat geçmiş… Polise haber verildi. Derken küçük Jane, ağzı kulaklarında çıkıyor ortaya. Azarlamak için ağzını açan Vanne, 4 yaşındaki kızının yüzündeki sevinci görünce duraklıyor. Jane coşkuyla anlatıyor; küçücük bir kümeste hiç sesini çıkarmadan, kıpırdamadan saklanmış ve bir tavuğun nasıl yumurtladığını gözlemlemeyi başarmış…

Sadece şempanzelere dair bilinenleri değil, hayvan davranışı araştırmalarının yapılış biçimini de köklü bir biçimde değiştirecek olan Jane Goodall’ın çocukluğu, ya ağaç tepelerinde, ya kırlarda hayvan peşinde; ya da komşu çiftliklerdeki hayvanlarla haşır neşir olduğu öykülerle dolu. Annesi Vanne, Jane iki yaşındayken yastığının altına sakladığı toprak solucanlarıyla uyuduğunu dehşetle fark edişini anımsıyor. Goodall, 3 Nisan 1934 doğumlu; hoş bir rastlantı eseri, bu yazıyı okuduğunuz sıralarda, 80 yaşını doldurmuş olacak.

Çocukluk düşü: Tarzan’ın Jane’i olmak…

Tesadüfün iğne deliği mi, yoksa geleceği şekillendirecek bir etkenin varlığı mı desek; Jane’in ilk oyuncaklağı bir bebek şempanze. Babası, Londra Hayvanat Bahçesi’nde doğan ilk (tutsak!) şempanze bebeğin onuruna üretilmiş oyuncağı aldığında, Jane henüz 1,5 yaşında. Arkadaşları annesini uyarıyor: Bu korkunç hayvan bebeği korkutabilir, kabuslarına girebilir. Oysa Jane Jübile adını verdiği bu oyuncağı çok seviyor: Jübile alınmasının üzerinden neredeyse 80 yıl geçmesine karşın, fazla temastan havları yer yer dökülmüş olarak, hâlâ Jane’in Londra’daki evinde başköşede oturur.

Küçük Jane’in okumayı öğrendikten sonra elinden düşmeyecek kitaplar, Dr. Hugh Lofting’in yazdığı Dolittle’ın Hikâyesi ve Edgar Rice Burrough’un Tarzan serileridir… Dolittle’in Hikâyesi, Afrika’da yolculuk yapan ve hayvanlarla konuşabilen bir doktor hakkındadır; tabii ki kahraman Jane’in idolüdür. Bir gemi kazasıyla Afrika’ya düşen ve burada maymunlar tarafından büyütülen Tarzan’a ise âşıktır; hayallerinde kendisini Tarzan’ın sevgilisi, adaşı Jane’in yerine koyar.

Öğretmeni, Afrika’da yabani hayvanlar arasında yaşamanın bir kız çocuğu için imkânsız olduğunu söyleyerek hayallerini kırmıştır: Neyse ki annesi Vanne, Jane’e sıkı çalışır ve kendisine inanırsa, düşlerini gerçek yapabileceğini söyleyerek, onu cesaretlendirir.

Gerçek hayvan dostlara ve Afrika ile vahşi hayvanlar temalı renkli hayali dünyalara rağmen, Jane’in çocukluk yılları toz pembe sayılmaz. 2. Dünya Savaşı sıralarıdır; kıtlık, karnelere tabii yaşam ve sığınaklar… Üstüne, babası orduda mühendistir ve uzaklardadır. Savaştan kısa bir süre sonra ebeveynleri boşanır. Jane, anneannesi, iki teyzesi, dayısı, annesi ve kızkardeşiyle beraber Bournemouth’da yaşamayı sürdürür. Paranın az, kadınların çok olduğu kalabalık bir aile ortamı. Londra’ya, babasının yanına gittiği zamanlarda ise, Doğa Tarihi Müzesi vakit geçirmekten en çok hoşlandığı yer olacaktır.

Jane liseden mezun olduğunda, annesi üniversite masraflarını karşılayamayacaklarını söyler. Jane Oxford Üniversitesi’nde belgeleri daktilo etme işi bulur; sekreterlik öğrenir. Sonra bir belgesel film yapımcısının yanında çalışır. 1956 Mayıs’ında okuldan yakın arkadaşı Marie-Claud Mange, Jane’i Kenya’da çiftliği olan ailesini ziyaret etmeye davet eder. Jane çok heyecanlanmıştır, masraflarını azaltmak için Bournemouth’a geri döner; burada garsonluk yaparak, Afrika’ya gidip dönüş masrafını çıkarmaya uğraşır.

Düşten gerçeğe: Afrika Afrika…

Jane Afrika’yı gerçekten gördüğünde 23 yaşındadır. Buradaki bir rastlaşma, hayatının dönüm noktası olacaktır. Kenya doğumlu paleoantropolog Louis Leakey, 28 yıl boyunca Afrika’da insanın atalarını aramıştır. Jane ile tanıştıklarında, Nairobi’deki Coryndon Müzesi’nin müdürüdür, kendi keşfi olan Olduvai Gorge fosil yatağında, eşi Mary ile kazılar yapmaktadır. Leakey, Jane’i Coryndon Müzesi’nde sekreteri ve asistanı olarak işe alır; Jane Olduvai Gorge fosil kazısında da bulunacaktır.

Leakey, insanın ayırıcı özelliğinin anlaşılabilmesi için, yaşayan en yakın akrabaları olan şempanzeler, goriller ve orangutanların da çalışılması gerektiği düşüncesine 1959’da ulaşır. İlk iş, “evlatlık peri kızım” dediği Jane’i şempanze araştırmaları yapabileceği konusunda ikna etmek olur. Leakey’in şempanze araştırmaları için, 20’li yaşlarının ortasında, üniversite eğitimi almamış, sekreterlik ve garsonluktan başka iş tecrübesi olmayan bir genç kadını uygun görmesi büyük tartışma yaratır; “genç ve savunmasız bir kadını” vahşi doğaya göndermesine delilik gözüyle bakılır. Leakey, Jane’in Londra Royal Free Hastanesi’nde, Dr. John Napier Primat Birimi’nde paket eğitim almasını sağlar ve bir işadamından 6 aylık sponsorluk bulur.

Hugo, Jane ve oğulları Grub.

Şempanzeler ve beyaz maymun

Jane, 14 Temmuz 1960’da, Tanzanya Gölü’nün doğu kıyısındaki Gombe Çayı Şempanze Rezervi’ne ulaştı. Alan, İngiliz Sömürge Hükümeti tarafından 1943’de kurulmuştu. Hükümet beyaz genç bir kadının Afrika yabanında yalnız olmasını kabul etmediğinden, annesi Vanne, Jane ile bu maceranın ilk iki ayını paylaşacaktı. Yanlarından bir de yerli aşçı vardı. Çalışma araç gereci, bir dürbün ve defterden ibaretti; kalan eşya da bir çadır, bir-iki teneke kap ve kulpsuz bir fincan…

Jane, ilk zamanlarda şempanzeleri uzaktan izlemekle yetindi. “Şempanzeler çok tutucuydu. Daha önce beyaz bir maymunla karşılaşmamışlardı, beni görür görmez sessizce ormanın derinliklerine kaçıyorlardı. Hayalini kurduğum ortamda yaşıyor; orada bulunmayı, her sabah böcek sesleri, kuş cıvıltıları ve şempanze çığlıklarıyla uyanmayı çok seviyordum, ama araştırma yapmak için sadece altı ayım vardı. Eğer o altı ay içinde heyecan verici bir şey olmazsa, çalışma sona erecekti ve Leakey’i hayal kırıklığına uğratmış olacaktım.”

Jane de annesi de sıtmaya yakalandı. Jane’in iyileşmeyi bekleyecek zamanı yoktu. Yüksek ateşe ve bitkinliğe rağmen, dağlarda kilometrelerce yürüyor; şempanzeleri uzaktan izleyebileceği yerler arıyordu. Sonunda “zirve” adını vereceği yeri buldu, buradan ormanda hareket eden şempanzeler rahatça görebiliyordu.

Geceledikleri yuvaları şempanzeler ayrıldıktan sonra inceledi. Sıkı dallar ve yapraklarla kendilerine yatayacak yer, yastık yapıyorlardı. Anneler çocuklarıyla uyuyordu. Yedikleri meyvelerin tadına baktı: Asidik buldu. Termitler ise tatsızdı. Şempanzeleri varlığına alıştırmak için her gün aynı kıyafetleri giyiyor, onları takip ettiğini hissettirir şekilde davranmıyor, en rahat oldukları anlarda rastlaşmaya dikkat ediyor ve sürekli not alıyordu. Şempanzeler ona alışmaya başlamıştı. İlk olarak David Graybeard adını verdiği erkek şempanze, onu kampa kadar takip etti ve bıraktığı muzu yedi.

Jane çok geçmeden ilk önemli keşfini yapacaktı: Kasım ayında bir gün, David Graybeard ve Golliath’ı bir termit tepeceğine eğilmiş olarak gördü. İnce bir dal koparıyor, dalın yapraklarını ayıklıyor; sonra termit yuvasına sokuyorlardı. Yuvadan çıkardıkları dala yapışmış termitleri ağızlarına atıyorlardı. Hem alet kullanıyor, hem de alet yapıyorlardı! Jane bunu bir-iki kez daha gözlemlemeden, Leakey’e söylemek istemedi. Her zamanki gibi “FC” (foster child=evlatlık kız) diye imzalanan teleksi aldığında, Leakey’in tepkisi şöyle olacaktı: “İnsanın alet yapan hayvan olduğu tanımını benimseyen biliminsanları bir seçimle karşı karşıya. Ya, şempanzeleri insan olarak kabul edecekler, ya da insanı ve aleti yeniden tanımlamaları gerekecek.”

İkinci keşif de peşi sıra geldi: O zamana dek, şempanzelerin asıl olarak otçul olduğu düşünülüyordu. Jane, şempanzelerin çalıdomuzlarını ve diğer küçük hayvanları avlayıp yediğini gözlemledi. Bu keşiften sonra, National Geographic Jane’in çalışmalarının sponsoru olmaya karar verdi. Bu dergide yer alan Jane’in yazdığı ya da hakkında yazılan yazılar, onu şempanzelerle gösteren fotoğraflar ve televizyonda gösterilen Miss Goodall ve Vahşi Şempanzeler belgeseli; Jane’e dünya çapında bir ün kazandıracaktı.. “Vahşi” kıtada, orman içinde, yaban ortamda, şempanzeler arasında beyaz bir genç kız… “Ormanın ortasında bir odunun üzerine kondurulmuş, zarif bir İngiliz porselen fincanı” gibi. Görüntüler, bakanın dünya görüşüne göre, “narin ama güçlü genç kadın”, “cesur ve soğukkanlı, öncü genç kadın”, “beyaz üstün ırk ve yardım eli uzattığı ilkeller”, “ününü şortunun altında görünen uzun bacaklara borçlu olan genç kadın”a kadar çeşitlenen görme biçimlerine yol açıyordu…

Ama şu gerçekti ki, Jane’in keşiflerinin her biri, toplumsal algıya yerleşmiş, Homo sapiens ile doğadaki yakın akrabaları arasında bir uçurum olduğu, insanın hayvanlardan keskin bir biçimde ayrıldığı ve pek çok özelliğinin biricik olduğu yargısını kırıyor; uçurumu kapatıyor, gezegeni paylaştığımız diğer canlılara bakışımızı tümden değiştiriyordu.

Büyük harfle yazılan “BİLİM”

Leakey, keşiflerinin bilim dünyasında ciddiye alınması ve araştırmaların devamını sağlayacak maddi kaynağın yaratılabilmesi için Jane’in doktora derecesi alması gerektiğini düşünüyordu. Cambridge Üniversitesi ile görüşmelerde bulundu: Jane lisans eğitimini atlayıp, dersler alacağı birkaç dönemin sonunda doktora tezi hazırlayabilecekti. Jane, 1962’de, Cambridge Üniversitesi’nde doktoraya başladığında, ona o güne kadar yaptığı her şeyin yanlış olduğu söylendi; şempanzelere isim vermesini eleştiriyorlardı, eğer onlara numara verirse, çok daha bilimsel olurdu. Jane, şempanzelerin de  karmaşık duygulara sahip, kişilikleri ve akılları olan canlılar olduğunu, bireyselliklerinin gelişmiş olduğunu anlatmaya çalışıyor; soğuk ve küçümseyici bakışlarla karşılaşıyordu; söylediği özelliklerin insana özgü, bu yorumların da “doğaya insanmerkezli bakış” olduğu vurgulanıyordu. Araştırılan hayvanlara beslenecek en ufak bir duygu, yanlış çıkarımlar yapılmasına yol açardı. Bilimde şefkatin yeri yoktu. Doktora danışmanı Robert Hindle Jane’e “Anlatılar değil, sayılar; ilham değil istatistik bilimsel gerçeği ortaya çıkarır” diyordu. Oysa Jane’in yaklaşımı genelleştirmeler yapmak yerine bireye odaklanmak, kurallar yerine ilişkileri vurgulamak, sınamak için kontrol düzeneği kurmak yerine empatik yaklaşmaktı. İlk başlarda yaşanan anlaşmazlıklara rağmen, Jane’in tezi kabul edildi ve 9 Şubat 1966 tarihinde, etoloji alanında (hayvan davranışları) doktora derecesini aldı.

Jane ilerde, 1971-1975 arasında Kaliforniya’daki Stanford Üniversitesi’nde misafir profesör olarak her yıl bir dönem geçirecektir. Buradaki derslerinde şunun altını çizer: “Önce bilimci, sonra insan olmanız bekleniyor. Büyük harfle yazılan bilim beni dehşete düşürüyor. Bu insanı makineleştirir.”

O günden bugüne etoloji çalışmaları oldukça değişmiştir; ki bu değişimde Jane’in açtığı yolun büyük önemi vardır. Jane vahşi hayvan davranışları çalışmalarında, onların toplu örüntülerine olduğu gibi, bireysel karakterlerine de odaklanmak gerektiğini göstermiştir. Lemur çalışmalarıyla tanınan primatolog Allison Joly “Bugün etolojide, bireysellikleri tanımamak düşlenemez bile” diyor.

Gombe’de aşkı da bulur

Leakey, 1961’de Jane’in annesi Vanne’ye, “Jane için mükemmel bir koca adayı buldum” diye yazar. Hugo van Lawick, National Geographic için Afrika’da belgesel ve fotoğraf çekimleri yapmaktadır. Leakey’in Olduvai kazılarını belgeselleştirmiştir. Leakey, Hugo’nun Gombe’ye giderek Jane ve şempanzelerle ilgili bir belgesel hazırlamasına önayak olur.

Leakey’in çöpçatanca kehaneti çok geçmeden tutar; Hugo ve Jane yaşamlarını kolayca sarmaş dolaş hale gelmiş bulurlar; hayvanlara ve açık havada olmaya duydukları sevgi, işlerine duydukları bağlılık ortaktır; 1964’de evlenirler. Düğüne birkaç hafta kala, Jane’in Flo adını verdiği şempanzenin doğum yaptığı haberini aldıklarından, balaylarını kısa tutarak Gombe’ye geri dönerler.

Annelik rol-modeli Flo adlı şempanze

Flo, Jane’in Gombe’de isim verdiği ilk şempanzedir. Ona ilk yaklaşan erkek şempanze David Graybeard’dir, ama dişiler Jane’in varlığını daha kolay kabullenmiştir. Flint, Flo’nun beşinci çocuğudur. Jane, Flo’nun bebeğini büyütüşünü ve diğer çocuklarına davranışını ilgiyle izler. Diğer Gombe annelerinin de çocuklarıyla ilişkilerini izlemekte, bunları birbiriyle karşılaştırmaktadır. Olly ve Passion adlarını verdiği dişi şempanzeler, çocuklarının besin taleplerini görmezden gelmekte, onların sırtlarına binmesini beklemeden yürümeye başlamakta ya da istemedikleri bir davranışa fiziksel şiddetle tepki vermektedirler. Oysa Flo, çocuklarının kendisine ihtiyaç duyduğu bütün anlarda yanlarında olur; onlarla oyun oynar, termit ya da balık yakalamayı, meyve toplamayı öğretir; gergin göründüklerinde ve yaramazlık yaptıklarında dikkatlerini başka şey üzerine çekmeye uğraşır, onlara sevgi gösterir; istemediği bir davranışı sürdürdüklerinde kısmen tepki verse bile, onları yanından ayırmaz, tımar etmeye girişir.

Jane, Flo’nun çocuklarının kendilerine güvenli, etkin bireyler haline gelişini, kızı Fifi’nin kendisi gibi sevgi dolu bir anne oluşunu gözlemlemiştir; buna karşın Olly’nin çocukları ürkek, Passion’un çocuğu ise saldırgan olmuştur. Benzeri gözlemlerle Jane, şempanzelerde erken çocukluk deneyimlerinin yaşamları boyunca belirleyici olduğunun ayırdına varmıştır.

Hugo ve Jane, evlendikleri yıl Gombe’de bir araştırma merkezi kurma projesini yaşama geçirirler; böylece lisans ve lisansüstü öğrencileri Gombe’ye gelerek şempanze gözlemlerinde yardımcı olabilecektir. 1966’de üç öğrenci gelir; yıldan yıla kampta çalışan kişi sayısı artacak, 100’lere ulaşacaktır; çok sayıda şempanze topluluğu ve onlarla aynı toprağı paylaşan babun grupları çalışılacaktır.

Jane ve Hugo’nun oğulları Hugo Eric Louis, ya da taktıkları lakapla Grub, 1967’de doğar. Jane, Flo’nun annelik modelini birebir benimser; oğlunun her zaman yanında olmaya gayret eder. Grub, Gombe’ye ilk geldiğinde yalnızca 4 aylıktır. Jane günlük programını ona göre ayarlar; şempanzeleri bütün gün bizzat takip etmekten vazgeçer: Bu onun için büyük fedakârlıktır, ama tereddütsüz yapar; 1967-69 yılları arasında günlük veri tutma işini, bütünüyle öğrenciler devralır. Gombe’nin akarsularını, ormanlarını, kumsalını oğluyla keşfederler. Grub, tehlikeli olabilecek şekilde davranırsa, Jane onu azarlamaz ya da vurmaz, Flo’nun yaptığı gibi dikkatini yeni bir oyuna çeker. Grub sözden anlamaya başladığında, düşüncesiz ya da dikkatsiz davranışları için onu azarladığı olur, ama sevgisini göstermeyi kesmez.

Hugo ile Jane bir aile albümü hazırlamıştır: Jane ve Grub’u çeşitli durumlarda, örneğin Grub ilk adımını attığında, ilk düştüğünde vs. gösteren bir dizi fotoğraf ve karşılarında Flo ve Flint’i de benzer durumlarda gösteren fotoğraflar… Jane, “Grub’u bir şempanze gibi büyütmeye kararlıydık” diye yazacaktır.

Gombe’ye ilk gittiği zamanlarda çok genç olan Jane, Flo’yu olgun bir dişi olarak pek çok açıdan örnek almıştır. Onun cinsel deneyimlerini izlemiştir. Kendine güvenini, serinkanlılığını, sevgi doluluğunu, neşesini ve bilgeliğini takdir etmiştir. Flo ve geniş ailesi, şempanze davranışları konusunda eşsiz bilgiler sağlamıştır. 1972’nin bir Ağustos sabahında Flo’nun cansız bedeni bulunur. Jane bütün gün ve gece, Flo’nun başında nöbet tutar. En küçük oğlu Flint’in annesinin bedenini domuzlar tarafından parçalanmış, çiğnenmiş, yağmalanmış olarak görmesini istemez. 11 yıldır tanıdığı, sevdiği ve örnek aldığı arkadaşının yasını tutmak, anısına saygı göstermek istiyordur. Üzerinden günler geçtikten sonra bile Jane Flo’nun öldüğüne inanmakta zorluk çeker; London Sunday Times’ta bir ölüm ilanı bastırır.

Şempanzelerin karanlık yanları

Jane, şempanzeleri zaman zaman saldırganlık gösterseler de, özünde barışçıl hayvanlar olarak anlatır. Ama Jane ve diğer araştırmacılar tarafından her gün düzenli ve programlı olarak yapılagelen gözlemler arttıkça, şempanze doğasının karanlık yanlarına da tanık olunur. Şempanzeler de yamyamlık görülebilmektedir: Passion ve kızı, kendi gruplarındaki kimi şempanze bebeklerini öldürmüş ve yemiştir. Ayrıca, Gombe’deki iki ayrı şempanze grubu arasında, birinin diğerini tümden yok etmesine kadar sürecek bir savaş başlar. İnsan olmayan primatlar arasında uzun erimli bir savaşım ilk kez kaydedilmiştir; 4 yıl sürer.

Jane ve Hugo, Grub 7 yaşındayken boşanır. Hugo yakın arkadaşlarına “Bayan Goodall’ın kampını yöneten Bay Goodall olmaktan” yorulduğunu söyler. Jane, bir yıl sonra, Tanzanya Ulusal Parkı’nın yöneticisi Derek Bryceson ile evlenir; birlikte çok mutlu bir 5 yıl geçirirler. Ama Derek kansere yakalanır ve 1980’de vefat eder. Jane çok üzgündür, onu sağaltabilecek tek şey vardır: Gombe ve şempanzelerle yürüttüğü çalışmalar.

Gombe şempanzelerinden dünyaya açılan pencere

Jane, Gombe şempanzelerini yakından tanıdıkça, onları korumaya dair kaygıları da büyümüştür. 1966’da şempanzeler arasında çocuk felci salgını görüldüğünde, önleyici ve tedavi edici uygulamalar başlatır. 1987’deki bakteriyel zatürree salgınında da tedavileri için çabalar. Bölge halkı geçim kaynakları kazanmadıkça, şempanze kaçakçılığının önünün alınamayacağını bilir; buna dönük projeler işbirlikleri geliştirmeye çalışır. Şimdilerde, bu ada habitatında izole olmuş dünyanın en iyi çalışılmış şempanze topluluğunu, AIDS virüsünün bir varyantı tehdit etmektedir.

Jane Gombe’deki ilk yıllarından başlayarak, çok sayıda popüler kitaba imza atmıştır, ama

Gombe’deki çalışmalarının bilimsel bir değerlendirmesi niteliğindeki esas kitabını 1986’da yayımlar: Gombe Şempanzeleri: Davranış Örüntüleri. Şikago’daki bir konferansta, birçok biliminsanı kitabı ve genel olarak şempanzeleri tartışmak için toplanırlar; Jane bu toplantıda, Afrika genelinde ormanların ne kadar hızla azaldığının ve şempanzelerin yaşamlarının birçok yerde tehdit altında bulunduğunu farkına varır. Gombe ormanlarından ayrılması ve bütün şempanzeleri korumak için çalışmasının vaktinin geldiğini anlar.

Jane artık dünya çapında bir çevre ve hayvan hakları savunucusudur. 1977’de kurduğu Jane Goodall Enstitüsü, bir süredir “Kökler ve Filizler” adlı küresel bir gençlik programı yürütmektedir. Jane, yılın büyük bir bölümünde dünyayı dolaşır, dünyanın her yerinden genç insanları, çevre, hayvanlar ve diğer insanlar için dünyayı daha iyi bir yer yapmaya gayret etmeleri konusunda cesaretlendirir. Ormanların ve hayvan popülasyonunun korunmasının önemini anlatır. Ayrıca, sirklere, film yapımcılarına, hayvanat bahçelerine satılmak üzere yapılan şempanze kaçakçılığı ile savaşır; hastanelerde ve tıbbi araştırma laboratuvarlarında denek olarak kullanılan şempanzelerin koşullarının iyileştirilmesi için uğraşır. Ahlaki sorumluluğunu inatçılığıyla birleştirdiğinde, ömrünü geçirme biçiminden doğan saygınlık ve her zaman nazik, serinkanlı, dengeli, iyi niyetli kalabilmesinin yarattığı etkiyle, anlamlı başarılar kazandığı da olur. Ama bence çevreci hareketin dünya genelindeki açmazı Jane için de geçerlidir. Bireysel bilinçlenmenin, dünyayı daha iyi bir haline getirebileceğine yürekten inanır; endüstriyel tarım, doğanın tahrip edilmesi, hayvanların yaşamlarına yönelik tehditlere dönük eleştirilerini küresel kapitalist sistem eleştirisiyle birleştirmez.

Kaynaklar

1) http://www.janegoodall.org

2) Jane Goodall ile Hayvanlar, Çevre ve Yaşamı Üzerine bir söyleşi, Söyleşen: Amy Goodman, (Democracy Now, 24 Kasım 2005), Çev. Işıl Şimşek. (http://acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=a&aid=12718&cat=2)

3) Sy Montgomery, Walking with the Great Apes –Jane Goodall, Dian Fossey, Birutè Galdikas-, Chelsea Green Publishing, 2009, 281 s.

4) David Quammen, “Being Jane Goodall”, National Geographic, October 2010. (http://ngm.nationalgeographic.com/2010/10/jane-goodall/quammen-text)