Lozan Barış Anlaşması’nın sonuçlarında biri, kapitülasyon hukuku altında gelişen Doğu’daki yabancı tüccar sermayesinin gücünün büyük ölçüde geriletilmesidir. Barış anlaşmasından vazgeçmeden bu süreci durdurmanın mümkün olmadığı İngiliz hükümeti tarafından da tespit edilmişti. İngiliz vatandaşlarının Türk hükümetinden tazminat talebi olarak başlayan yazışmalar, Lozan sürecinde İngiliz hükümetinden taleplere dönüşmüştü.
I. Dünya Savaşı ve mütareke döneminde İngiliz ordusunda tercüman ve istihbarat subayı olarak görev yapan Hugh Mckinley Whittall: “Bir savaşı kazanmıştık. Ama süratle sulhu kaybediyorduk.” (1)
Hazine Mali Sekreteri William Joynson Hick Lozan Barış Anlaşması’nın imzalanmasından üç ay sonra, savaş zararlarının tazmini talepleri hakkında Whittall’den (2) bir mektup alır. (3) “Türkiye’deki (İngiliz) talep sahiplerinin durumu Belçika veya başka herhangi bir yerdekilerden çok daha zorludur” denilen mektupta bu durumun “sadece ödenmemiş savaş (tazminat) taleplerinden ileri gelen finansal zorluklardan” kaynaklanmadığı belirtilmişti. Mektubun yazarına göre İngiliz tüccarlar barış anlaşması tarafından haklarını Türkiye’den geri almaktan insafsızca mahrum edilmişlerdi. Kapitülasyonların korumasından mahrum kalmış, hasmane Türk’ün insafına terk edilmişlerdi.Yabancı karşıtı ve Hıristiyan karşıtı bir politika takip eden Türk milli hükümetinin (Turkish National Goverment) haraç ve engellemelerine maruz kalıyorlardı. Hükümet hem ithalat hem de ihracatın kendi dindaşlarının elinde toplanmasını amaçlıyordu. Mektup şöyle devam ediyor: “Yalnız sermaye açığı, onların planlarının tamimiyle amacına ulaşmasını kısıtlayabilir ve ancak bu durumda Türkiye’de tüccar pozisyonumuzu muhafaza etme şansımız olabilir.”
‘Siz onların gemilerine el koydunuz, onlar da bizim mülklerimize’
Levanten sermayesi Lozan Barış Anlaşması’yla haksızlığa uğradığını düşünüyordu ve çareyi hükümetin kapısını çalmakta bulmuştur. Londra açısından ise, Doğu’da iş yapan tüccarın çıkarttığı bu gürültü rahatsızlık vericiydi. Nitekim William Joynson Hick bir kopyasını Maliye Bakanı Neville Chamberlain’e gönderirken Whittall’un mektubunu “awkward letter” olarak nitelendirdi. (4) Afred C. Silley’in aynı konudaki dilekçesi de Londra’da “dayanılmaz can sıkıcı” bulunacaktır. (5)
Whittall’e göre İngiliz tüccarlara zararlarının tazmin edileceği sözü verilmişti. Bu sözlere dayanarak, 1918’den sonra pozisyonlarını konsolide etmişlerdi. Sonuçtan hükümeti sorumlu tutuyordu. “Majesteleri Hükümeti Türkiye’deki İngilizlerin berbat durumunun, Türkiye ile ilgili müttefik politikalarının hatalarından, tatmin edici olmayan barış koşullarından ve özellikle İzmir’deki Yunan işgalinden kaynaklandığının farkına varmalıdır” diye yazdı 16 Ekim 1923 tarihli mektubunda. İngiliz tüccarlar Amerikalı, İtalyan hatta Alman rakiplerinin gerisine düşmüştü. İngiliz sermayesi milliyetçi rüzgarların hedefi olurken, Fransız ve İtalyan tüccarlar kendilerini bu saldırılardan korumayı başarıyorlardı. Bu rüzgarlarla mücadele edebilmek için İngiliz tüccarların savaş dönemi kayıplarının ödenmesi gerektiğini savundu.
Whittall, Hicks’e mektubunda şunları yazar: Almanya’yla savaşın patlak vermesi Türkiye’deki tüccarların en yoğun ve sözleşmelerinin tamamladıkları döneme denk gelmişti. Osmanlı İmparatorluğu adına İngiltere’de inşa edilen iki savaş gemisine el konulması, (Sultan Osman ve Reşadiye) Doğu’da İngiliz karşıtı rüzgarların esmesine neden olmuş, İngiliz tüccarların yüklenmiş gemileri bile geri tahliye edilmişti. Türk hükümeti el konulan gemilere karşılık olarak Türkiye’deki İngilizlerin mallarına el koymuş ve karşılığını ödememişti.
Türkiye’deki İngiliz sermayesi, hükümetine kırgınlığını en yüksek sesle dile getirmiştir. İstanbul’daki İngiliz tüccarlar tarafından kaleme alınan bir memorandumda (6) zafere olan inançla savaş boyunca yaşadıkları zorluklara serzenişsiz katlandıkları ve savaşın zaferle sonuçlandığı hatırlatılıyordu. Memorandumda “düşmanımız olan, savaş boyunca servet yapan, İngiliz ticaret ve ülkelerindeki faaliyetinden kalanları yok etmek için elinden geleni yapan, etkin şekilde organize olan Türklerin her zamanki gibi işlerine devam etmesine ve ateşkesten sonraki ticaret patlamasından faydalanmasına izin verildi” deniyordu. Memoranduma göre Türkler “organize olamamış, personeli dağılmış, sermayesi olmayan, hükümetinden mali destek veya teşvik görmeyen İngiliz firmalarıyla” rekabet halindeydiler. Memorandum İngiliz hükümetinden Türkiye’deki vatandaşlarına mali destek vermesini talep etmek üzere kaleme alınmıştı.
Yakındoğu Sorunlarına İlişkin Lozan Konferansı’nda Türk tarafını levanten sermayenin el konulan mülklerine karşılık istenecek tazminatları ödemeye zorlamak mümkün değildi. Witthall’ün mektubuna cevaben kaleme alınan memorandumda bu gerçek şöyle dile getirilir: “Türk otoritelerinden çokça ve haklı şikayetleri olan İstanbul’daki İngiliz cemaatinin, 58. Madde kapsamında taleplerden açıkça feragat göstermeye dehşetle yaklaşmaları anlaşılır bir durumdur. Fakat alternatif neydi? Haftalarca süren müzakerelerden sonra, Türk delegasyonunun taleplerden fedakârlık içermeyen bir anlaşmayı asla imzalamayacağı bütünüyle açık hale gelmişti; bu yüzden alternatif müzakerelerin kesilmesi, ne barış ne de savaş olan duruma geri dönülmesiydi… eğer yukarıdaki alternatif benimsenseydi, ticari açıdan kesinlikle çok daha kötü olurdu…” (7)
Benzer bir görüş 1924’de konu hakkında hazırlanan bir raporda da tekrar edilmiştir: “Sevr anlaşmasında konuyu (tazminat taleplerini) kapatmak için yeterli hükümler konulmuş ve her şeyden önce kapitülasyonlar korunmuştu… Türkiye Lozan’a mağlup edilmiş devlet yerine yenen devlet olarak geldi. İngiltere, Türkiye ile yalnız başına yeni bir savaşa girişme ve uzlaşarak barış yapma alternatifiyle karşı karşıya kaldı.” (8) Whittall’e verilen resmi yanıtta Türkiye’nin finansal gücünün bu taleplerin karşılanmasına imkân vermediği de tespit edilir.
Gerçeklerin Whittall de farkındadır ve William Joynson Hick’e gönderdiği mektubunda çözümün kaynağını da göstermiştir: İngiltere’de inşa edilen ve 1914’de İngiliz hükümeti tarafından el konulan Sultan Osman ve Reşadiye adlı gemilerin inşası için Babıâli’den tahsil edilmiş paralar. Gemilerin “savaş ganimeti” olmadığını söyleyen Whittall tezlerini şöyle gerekçelendirdi: “Bireysel İngiliz taleplerinin toplam miktarı, Türkiye ile savaş patlak vermesinden çok önce el konulan ve hala geri ödenmeyen malların değerini temsil ediyor.” Gemilerin değeri 5.000.000 sterlin, faizleriyle birlikte 7.000.000 sterlindi.
İngiliz hükümeti levanten sermayenin bu talebini iki gerekçe göstererek geri çevirecektir: Eğer ilgili devletler tarafından üstlenilmeyen tazminatları İngiliz hükümeti üstlenmeye kalkarsa bu altından kalkılamayacak bir yüke yol açacaktır; Türk hükümetinin iki geminin ödemelerinden vazgeçmesi, kendisine karşı yapılacak hak talebinden vazgeçilmesinin karşılığı olarak yorumlanamaz. Çünkü İngiliz hükümeti müzakerelerde gemilerin karşılığını ödemeyi hiçbir zaman kabul etmemiştir. Gemiler Türkiye’nin savaşa girmesine karşılık olarak usulüne uygun, prosedürler tamamlanarak kamulaştırılmış, hak talebi iddiaları ortadan kaldırılmıştır.
Türkiye’den tazminat talebinden majesteleri hükümetinden tazminat talebine
Türkiye’de yerleşik 69 İngiliz vatandaşı 11 Mayıs 1921’de bir araya gelerek bir memorandum kaleme aldılar ve kayıtlı tazminat taleplerinin yarısının İngiliz hükümeti tarafından avans olarak kendilerine ödenmesini istediler. (9) Turkish Reparation Commitee adına Afred C. Silley tarafından imzalanan 13 Haziran 1922 tarihli dilekçe de, bu kapsamda yapılan girişimlerden biridir. (10) Komitenin avans talebi yine Silley imzasıyla bu sefer Dışişleri Bakanı’na gönderilen 17 Şubat 1923 tarihli dilekçede de tekrarlanmıştır. (11) Ödemenin İngiliz hükümetinin elinde tuttuğu iki fonla yapılmasını istiyorlardı: El konulan iki geminin parası ve el konulan Osmanlı altınları. (12)
Türkiye’ye karşı ileri sürülen tazminat taleplerini savunmak üzere talep sahipleri tarafından hükümetin desteği olmadan kurulan Turkish Reparation Commitee 1921 yılının ilk aylarından beri toplantılarına devam ediyordu. Türk hükümetine yönelik taleplerin yerini, İngiliz hükümetinden talepler alacaktır.
9 Mart 1923’de Whittall ve Silley’in de aralarında yer aldığı dört imza ile İngiliz Yüksek Komiseri Horace Rumbold’a gönderilen dilekçede, gemiler için Türkiye tarafından ödenmiş 5.000.000 sterlinin, “Türkler tarafından (gemilere el konulmasına misilleme olarak) hanelerine tecavüz edilen ve evleri yağmalanan” İngiliz talep sahiplerine tahsis edilmesini istiyorlardı. (13) Dilekçe 25 Temmuz 1922’de verilen ama yanıt alınamayan bir başka dilekçenin tekrarı olarak kaleme alınmıştı.
Dilekçede Majesteleri hükümetinin gemilerin karşılığı 5.000.000 sterlini, Türkiye’ye ait aynı değerdeki altınlarla beraber altı müttefik devlet vatandaşlarına yapılacak ödemelere ait havuza dahil etmeyi önerdiği söyleniyordu. İngiliz tüccarlar İngiliz parası olarak nitelendirdikleri 5.000.000 sterlinin (gemilerin karşılığı olan paranın) sadece İngiliz vatandaşı talep sahiplerine, geri kalan 5.000.000 sterlinin (müttefiklerce el konulmuş altınlar) ise altı müttefik ülke vatandaşlarına tahsis edilmesini sağlamak için harekete geçmişlerdi. (14)
27 Mart 1923’de müttefik devletler temsilcileri Londra’da bir araya gelerek tazminat konusunu ele aldılar. Gelişmeler levanten tüccarların beklentilerinden uzaktır. İngiliz hükümeti, gemilerin paralarının onarım masraflarına tahsisini parlamentoya önermeyi düşünmüyordu. İngiliz Dışişleri Bakanlığı’ndan çıkan bir yazıda bu bilginin İstanbul’daki dilekçe sahiplerine iletilmesi isteniyordu. (15) Artık Avrupa hükümetleri ödeneğin hak sahipleri arasında nasıl bölüştürüleceği tartışılıyordu ve bu ödeneğe iki geminin parası dahil değildi.
Londra’dan gelen bu bilgi levanten sermayenin taleplerini dile getirmesini engellemedi. Whittall bu sefer 26 Aralık 1923’de Neville Chamberlain’a başvurarak tezlerini özetledi: (16) İngiliz hükümeti borç tahvilleri sahiplerinin çıkarlarına gösterdiği duyarlılığı, Türkiye’den tazminat talebi olan tüccara göstermemişti. Doğu’da yerleşik İngiliz tüccarları İngiliz hükümetinin yetkilerini aştığını düşünmüş, hatta Türkiye tarafından ödenmeyen tazminatların Majestelerinin Hükümetince üstlenileceği intibahına kapılmıştı. “Benim firmam da bu konuyla alakadardır ve buradaki (İngiliz) cemaatin önde gelen mensuplarından biri olarak, ıstırap çeken çok sayıda kişiye gücüm oranında yardımcı olmayı görev kabul ediyorum” diyen Whittall, barış anlaşması uğruna levanten sermayenin çıkarlarının feda edildiğini ileri sürdü. Türkiye’deki İngiliz mallarına el konulmasının, gemilerin teslim edilmemesine misilleme olduğunu ısrarla vurguladı. Levanten tüccarların hak taleplerini açıkça dile getirdi: “Bu paranın (iki savaş gemisi için yapılmış ödemelerin) zarara uğrayan İngilizlerin Türkiye’den taleplerinden vazgeçilmesinin karşılığı olmadığı veya talep sahiplerinin onun üzerinde hakkı bulunmadığı iddia edilebilir mi? Bu imkansızdır… Majestelerinin Hükümeti vatandaşlarını korumak zorundadır Eğer savaş gemilerine ulusun iyiliği için el konulmuş ise, veya bir barış şahısların kuşku götürmez hakları feda edilerek imzalanmış ise, zarar şahıslar tarafından değil bütün bir ulus tarafından üstlenilmelidir.”
Whittall’un bu çözümü Ankara hükümeti tarafından da desteklenecektir.
Milli Hükümet: Tazminatları İngiltere ödesin
İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya 23 Kasım 1923’de imzaladıkları ve Lozan Anlaşması ile eşzamanlı onaylanacak bir konvansiyon ile Türkiye’de zarara uğrayan uyruklarının zararlarını karşılamak üzere anlaşmışlardı. (17) Konvansiyona göre tazminatların kaynağı olarak Lozan Anlaşmasının 58. Maddesinde belirtilen altınlar ile İngiliz hükümetinin zararların karşılanmasına tahsis ettiği, sahiplerinden 1914’de satın alınan 846.100 Sterlin nominal değerindeki yüzde beş faizli Türkiye’nin 1911 hazine bonoları kullanılacaktı. (18) Türkiye’deki İngiliz sermayedarlar ise bu kaynağa gemilerin paralarının da dahil edilmesini istiyorlardı. Hak talepleri müttefikler arasında kurulacak komisyon (İnter-Allied – Assessment Commission) tarafından değerlendirilecek ve konvansiyonda tespit edilen ödenek bu talepler arasında paylaştırılacaktır.
Whitall, Swoden’a 23 Şubat 1924’de gönderdiği yazıda gemiler karşılığı olan 5.000.000 sterlinin Türkiye’den hak taleplerine tahsis edilmesi için talebini yineledi. Türkiye’deki milli hükümetin etkin bir üyesinin İngiliz hükümetinin gemilerin karşılığı olan paraları elinde tuttuğunu öğrendiğinde şaşkınlık yaşadığını ifade etti. Hatta aynı kişi talep sahiplerince Ankara hükümetine yazılı resmi bir deklarasyon için başvuru yapılırsa, kendisini destekleyeceğini ileri sürdü. (19) Türkiye’deki hak talebi sahipleri tarafından bu yönde resmi bir dilekçe hazırlanmış, başvuru öncesinde hükümetin de görüşünü alma ihtiyacı duyulduğunda dilekçenin işleme konulması ertelenmişti.
İngiltere’nin İstanbul’daki komiseri Lindsay’in verdiği bilgiye göre Whittall’ın görüştüğü etkin kabine üyesi Rauf Bey’dir. (20) Hatta Türk hükümeti bu konuda resmi bir açıklama yapmayı düşünmüştü. Fakat öncesinde böyle bir adımın yaratacağı sonuçlardan emin olmak istiyordu. İsmet Paşa’ya, Whithall’ün belirttiği yönde bir açıklama yaptırabileceklerinden Lindsay’in şüphesi yoktu. (21)
Türk hükümetinin tavrı, Whittall’ün tezlerinin dayanaklarından biridir. 23 Şubat 1924 tarihli yazısında Snowden’a, Türk hükümetinin sadece 5.000.000 sterlin tutarındaki altınları ve bonoları değil, gemilerin parasını da müttefik devlet vatandaşlarının kayıpları karşılığı olarak bıraktığını yazacaktır. Yazıda İsmet Paşa’nın Lozan Konferansı’nın 28 Mayıs tarihli oturumundaki sözleri hatırlatılıyordu.
Whittall 3 Nisan 1924’de taleplerine karşılık hükümetinden resmi cevap yazısını aldı. (22) İngiliz hükümeti savaş gemileri hakkındaki taleplerinden vazgeçmesinin, müttefik ülke vatandaşlarına ödenecek tazminatlara denk olduğu tezinin, Türk hükümetince sık sık dile getirildiğinin farkındaydı. Fakat savaşın patlak vermesiyle birlikte Türkiye’nin uluslararası hukuk açısından bu para üzerindeki tüm haklarını yitirdiği gerekçesiyle, İngiliz hükümeti bu tezi ret ediyordu.
Sonuç
Lozan Barış Anlaşması’nın sonuçlarında biri, kapitülasyon hukuku altında gelişen Doğu’daki yabancı tüccar sermayesinin gücünün büyük ölçüde geriletilmesidir. Barış anlaşmasından vazgeçmeden bu süreci durdurmanın mümkün olmadığı İngiliz hükümeti tarafından da tespit edilmişti.
Yakındoğu Sorunlarına İlişkin Lozan Konferansı’nın 31 Ocak 1923 tarihli oturumunda müttefikler Türk temsil heyetine bir anlaşma taslağı sunmuşlardı. Bu taslağın mali hükümlerine ilişkin Fransız temsil heyetinden M. Bompard müttefiklerin büyük fedakârlıklar yaptıklarını ileri sürdü. “Bütün bu tavizlere karşılık olarak, Müttefik Hükümetler kendileri için herhangi bir şey istememektedirler; yalnız, uyruklarına, savaşta Türkiye’nin vermiş olduğu zararların onarılmasını istemektedirler” dedi. Türkiye’nin toplam borcunun 102 milyon Türk Lirasına indirildiğini söyledi: Osmanlı dış borçlarından Türkiye’nin payına düşen 87 milyon lira ve müttefik devletler vatandaşlarının savaş tazminatları olarak 15 milyon lira. (23) Bu taslağın nihai metne dönüştürülmesi mümkün olmamıştır. Nihai metnin 58. Maddesiyle müttefikler tazminat taleplerinden vazgeçtiler.
Majestelerinin hükümeti “ne barış ne de savaş olan duruma geri dönülmesini” göze almamıştır. Lozan’daki Türk heyeti için kapitülasyon hukukunun ve onun doğal sonuçlarının kesin olarak ortadan kaldırılması, barışın temel koşullarından biriydi.
İngiliz vatandaşlarının savaş dönemi uğradıkları zararlar hakkında Türk hükümetinden tazminat talebi olarak başlayan yazışmalar, Lozan sürecinde İngiliz hükümetinden taleplere dönüştü. Londra Ticaret Odası bile İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a başvurarak İngiliz vatandaşı olan talep sahiplerini desteklediklerini bildirmişti. Oda adına 28 Nisan 1922 tarihli yazıda Türkiye ile yapılacak barış anlaşmasında bu yönde hükümler yer alması isteniyordu. (24) Board of Trade adına Turkish Reparation Commettee sekreterine gönderilen 21 Haziran 1922 tarihli yazıda da, barış anlaşmasında istenen hükümlerin yer alması için gerekli bütün çabaların gösterileceği yazılmıştı. (25) Bu çabalar sonuç vermeyecektir.
Gerek Whittall gerekse Silley en üst düzeyde temaslarla haklarını korumaya çalıştılar. Örneğin William Joynson Hick 6 Şubat 1924’de yeni Maliye Bakanı Phillip Snowden’a başvurarak arkadaşım dediği Whittall ile birlikte kendisini kabul etmesini rica etti. (26) Snowden 5 Şubat’ta verdiği yanıtta selefiyle hemfikir olduğunu, yine de bir randevu ayarlayabileceğini fakat sonucun değişmeyeceğini yazdı. (27) Whittall daha önce birçok hükümet üyesi ve bürokratla görüşmeler yapmıştı. Silley’in başkanı olduğu Turkish Reparation Commettee hakkındaki bir belgede de, komitenin daha önce de hükümetin birçok üyesine ulaşmayı hatta parlamentoda defalarca konunun gündeme getirilmesini sağlamayı başardığı, fakat sonuç alamadığı belirtilmiştir. Belgede mevcut hükümetin seleflerinin kararlarından ayrılmak için bir neden görmediği, hiçbir yeni görüşmenin farklı bir sonuca hizmet etmeyeceği yazılmıştır. (28)
Whittall’ın belirttiği gibi İngiliz hükümeti mali sermayenin çıkarlarına gösterdiği duyarlılığı levanten sermaye için göstermedi. Konu 19. yüzyılın ortalarında başlayan Doğu’ya sermaye transferiyle ve buna bağlı olarak sermayenin finanslaşmasıyla ilgiliydi. İngiliz hükümeti için mali çıkarlar, ilki 1838’de imzalanan serbest ticaret anlaşmalarının kazanımlarından daha önemliydi.
İngiliz hükümeti levanten sermayeyi koruyamadığı gibi, desteklemek de istememiştir. Böyle bir desteğin verili koşullarda “altından kalkılamayacak bir yük” olacağı Memorandum in reply to the letter Messrs. Whitthall, of 16th Octobrer başlıklı belgede yazılmıştı. Hem de aynı belgede Whittall’ın temel tezi şu cümlelerle tasdik edildiği halde: “Türkiye’deki İngiliz tüccarların pozisyonunun, mevcut Türk hükümetinin karakter ve politikası nedeniyle özel zorluklar sergilediği doğrudur.”
Bu ifadeler, savaş sonrasında emperyalizmin Türkiye’deki olanaklarının sınırlarını da gösteriyor. Levanten sermayenin gemilerin paralarını kendisine tahsis edilmesi talebi için Türk hükümetinden destek araması, mevcut dengelerin yarattığı bir sonuçtu.
Olayın bir diğer ilginç yönü, Türk hükümetinin levanten sermayenin Londra’dan talebine verdiği destek sözleridir. Bu desteğin Türk hükümeti açısından hem Londra’ya karşı siyasi manevra, hem de iktisadi çıkarlarla ilgili olduğu söylenebilir. Kapitülasyonların olmadığı koşullarda gemilerin paralarının levanten sermaye üzerinden de olsa Türkiye’ye getirilmesinin, Türk hükümeti açısından arzu edilecek bir gelişme olması doğaldır.
Türkiye’de İngiliz tüccarlar adına kaleme alınan 1921 tarihli memorandumda şu satırlara yer verilmişti: “Büyük savaşın özel tüccarlar üzerindeki illet tesirleri muhtemelen başka hiçbir yerde, evleri, işleri, mülkleri ve çıkarları çoğunlukla Türkiye’de olan İngiliz vatandaşlarından daha keskin hissedilmemiştir.” (29) Bir başka memorandumdaki cümleler de, İngiliz sermayesinin savaş yıllarındaki “zorlukları”nı betimler: “Türk firmalarına tam bir faaliyet özgürlüğü verildi. Anadolu tümüyle onların eline geçti… İngiliz firmalarının ticaretini yıkmak için mümkün bütün çabalar gösterildi. Bazı firmalar Türk milliyetini kabul etmeye zorlandı. Kabul etmeyenler hızla kapatıldı.” (30) Gerek Birinci Dünya Savaşı gerekse sonrasındaki milli mücadelenin, Türkiye’de yerleşik İngiliz sermayesi açısından önemli kayıplarla sonuçlandığı görülüyor. Yukarıda geçen “etkin şekilde organize olan Türkler” ifadesiyle aslında bu kayıpların temel nedenine işaret edildiğini söylenebilir.
Anlaşmanın 58. maddesi, cumhuriyet devriminin sağcı muhaliflerince Lozan Anlaşması’nı başarısız göstermek için sıkça kullanılır. Maddenin Londra hükümeti ve Doğu’daki İngiliz sermayesi açısında sıkıntı verici sonuçlar yarattığını söylemek, yanlış olmayacaktır.
İngiliz hükümeti gemilere daha Türkiye savaşa girmeden el koymuştu. İngiliz tüccarlar kendi mülklerine yönelik kamulaştırmaların yoğunlukla savaş patlak vermeden gerçekleştiğini söylüyorlardı. İngiliz tüccarlara göre İngiliz hükümetinin el koyduğu gemiler için ödenmiş paralar, Türk hükümeti tarafından İngilizlere ait mal ve mülklerin kamulaştırılmasıyla geri alınmıştır.
Dipnotlar
1) Akt. Osman Öndeş, Modalı Vitol Ailesi, Tarihçi Kitapevi, 2012, s.211.
2) Whittall ailesi 19. yüzyılın başında İzmir’e yerleşmiş İngiliz ailelerdendi. Ailenin bir kısmı daha sonra İstanbul’a taşındı. En kalabalık ve en güçlü levanten ailelerden biriydi. Türkiye’deki İngiliz cemaatinin yönetiminde öncü bir role sahipti. İngiliz sermayesinin Türkiye’deki önemli aktörlerindendi. Birinci Dünya Savaşı sonunda İngiliz sermayesi ülkesinin egemen durumundan yararlanmak için British Trade Corporation girişimiyle Levant Limited’i oluşturduğunda, bu şirket yatırımını Natonal Bank of Turkey ile Whittall şirketine yapmıştı. Ailenin doğrudan İngiliz hükümetine de önemli yardımları oldu. Sina Akşin mütareke döneminde Whittall ailesinin Vahdettin ile İngiliz Yüksek Komiserliği arasında aracılık yapma ihtimalinden söz eder. (Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele-1, Mutlakıyete Dönüş, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2010, s.123.) İkinci Dünya Savaşı’nda bile Londra’nın Türkiye’deki bilgi kaynaklarından biri hala Whittall ailesiydi. Ayrıca aile Türkiye’nin sosyal hayatında önemli roller oynamıştır. Örneğin Moda Yat Kulübü Whittall ailesi tarafından kurulmuştu.
3) 16 Ekim 1923, Whittall’den William Joynson Hick’e, The National Archives T 162/20/2 içinde.
4) 25 Ekim 1923, William Joynson Hick’den Neville Chamberlain’e, NA T 162/20/2 içinde.
5) 09 Nisan 1925, D Waley’den A Flint’e, NA T 162/20/5 içinde.
6) Further Memorandum in respect to Claims of British Subjects Arising out of the War. NA BT 11/24.
7) Memorandum in reply to the Letter Messrs. Whitthall, of 16th Octobrer, 1923; NA T 162/20/2 içinde.
8) A Memorandum on the Claims of British Subjects for Turkish Reparation, by J. C. Thomson, London, 1924, NA T 160/776 içinde.
9) Memorandum of the Views of the Meeting of British Subjects Having Claims Against the Turkish Government Arising out of the War. NA BT 11/24 içinde.
10) 13 Haziran 1922 tarihli dilekçe Alfred Silley imzalıdır ve Board of Trade muhatap alınarak yazılmıştır.
11) 17 Şubat 1923, Alfred C. Silley’den Dışişleri Bakanına, NA BT 11/24 içinde.
12) Savaş döneminde Türkiye’den Berlin’deki Deutche Bank’a 3.552.000 sterlin, Viyana’daki Austro-Hungarian Bank’a 2.109.000 sterlin depozito olarak götürülmüştü. Savaştan sonra müttefiklerin Almanya ile imzaladığı Versailles ve Avusturya ile imzaladığı Saint-Germain anlaşmalarına göre Berlin’deki altınların Fransız Bankasına (Banque de France) Viyana’daki altınların ise İngiliz Bankasına (Bank of England) müttefiklerin ortak hesabına teslim edilmesi gerekiyordu.
13) 9 Mart 1923 tarihli dilekçe Committee Representing British Subject in Constantinople adına şu isimler tarafından imzalanmıştı: James La Fontaine, Douglas T. Binns, F. E. Whittall, Alfred C. Silley. (NA BT 11/24 içinde)
14) 1924’de hazırlanan bir raporda İngiliz hak sahipleri lehine şu görüş ileri sürülecektir: İki gemiye el konulması hala tarafsız olan Türk “chauvinistic” hükümetini deliye döndürmüş, bir tepki olarak sadece İngiliz vatandaşlara ait mal ve mülklere el konulmuştu. Türkiye savaşa girdikten sonra ise İngiliz, Fransız ve İtalyan vatandaşları el koyma işlemlerinden eşit ölçüde etkilenmişlerdi. (A Memorandum on the Claims of British Subjects for Turkish Reparation, by J. C. Thomson, London, 1924, NA T 160/776.)
15) 24 Nisan 1923, Lancelot Oliphant’tan N Henderson’a, NA BT 11/24 içinde.
16) 26 Aralık 1923, Whittall’den Neville Chamberlain’e, NA T 162/20/2 içinde.
17) (Convention Between the United Kingdom, France, İtaly and Japon Relative to The Assessment and Reparation of Domage Suffered in Turkey by the National of the Contracting Powers, signed at Paris, November 23, 1923, NA T 162/20/2 içinde) Türkiye ile barış anlaşmasından sonraki bir ay içinde imzacı devletler tarafından bir değerlendirme komisyonu kurulacaktı. Talep sahiplerinin aynı tarihten itibaren bir yıl içinde başvuru yapmış olmaları gerekiyordu. Konvansiyon ödemeleri şu koşullar bağlamıştı: a- 01 Ağustos 1914’de Osmanlı toprakları olan bölgelerde, 1 Ağustos 1914 ile barış anlaşmasının yürürlüğe girme tarihi arasında gerçekleşmiş, Türk hükümetinin ihmal, alıkoyma ve el koyma işlemlerinden kaynaklanabileceği gibi savaş nedeninden kaynaklanmış doğrudan zararlar; b- Mal ve mülkleri İzmir yangınından zarar görmüş imzacı devlet vatandaşlarının doğrudan zararları, (komisyon daha önceden almış tazminatları kendi yapabileceği ödemelerden düşebileceği gibi talep sahibinin başka kaynaklardan tazminat elde etmek için gerekli girişimleri yapmaması sebebiyle talebi geri çevirme hakkına da sahipti) c- (a) ve (b) maddelerinde belirtilen sebeplerden zarara uğramış olan ve imzacı devletlerin koruması altında bulunan şahısların zararları (bu şahıslar üzerindeki korumanın 01 Ağustos 1914 tarihinde geçerli olması gerekiyordu); d- Lozan anlaşmasının yürürlüğe girdiği tarihte Türk hâkimiyetinde kalan topraklar üzerinde faaliyet gösteren ve imzacı devlet vatandaşlarının 1 Ağustos 1914’de ağırlıklı menfaatlerinin olduğu şirketlerinin (a) ve (b) maddelerinde tarif edilen zararları (bu şirketlere ödenen toplam tazminatlar 1911 devlet bonoları toplamını geçemeyecekti.) Şu zararlar ise kapsam dışı bırakılmıştır: a- Kazanç kayıpları dahil dolaylı zararlar; b- Helen otoritelerinin Türkiye’deki eylemlerinden kaynaklana borçların rambursmanını düzenleyen 24 Temmuz 1923 tarihli konvansiyon gereğince Yunan hükümetince yapılacak ödemeler tutarına ilişkin talepler; c- İmtiyazlı şirketlerin Türk hükümeti tarafından mülk veya servislerinin kullanıldığı gerekçesiyle yaptıkları başvurular.
18) İki geminin siparişi Osmanlı hükümeti tarafından 1911’de verilmişti. Sultan Osman’ın taksitlerini ödemeyi, Fransızlara karşı İngiliz çıkarlarını korumak için kurulan National Turkish Bank üstlenmişti. Karşılığında Osmanlı hükümeti bankaya yüzde beş faizli hazine bonosu vermiş, banka da bonoları satışa çıkartmıştı. 1914’de Türkiye ödemeleri durdurunca bonoları ellerinde tutanlar İngiliz Hazinesi ile görüşmelere başladılar ve bonolar Hazine tarafından satın alındı.
19) 23 Şubat 1924, Whittall’den Philip Snowden’a, NA T 162/20/2 içinde.
20) 1914’de Sultan Osman’ı teslim almak üzere Rauf Bey görevlendirilmişti. Geminin Osmanlı hükümetine 2 Ağustos 1914’de teslim edilmesi gerekiyordu. Rauf Bey gemisinin süvarisi olarak Londra’ya kadar gittiği halde gemiyi teslim alamadan geri dönmek zorunda kaldı. Gemilere İngiliz hükümeti tarafından el konulduğu sancak çekme töreninden yarım saat önce Rauf Bey’e bildirilmişti. Rauf Orbay’ın siyasi hatıratı bu olay anlatılarak başlar.
21) 26 Şubat 1924, R. N. Lindsay’dan Ramsey MacDonald’a, NA T 162/20/2 içinde.
22) 03 Nisan 1924, O. E. Niemeyer’den Whittall’a, NA T 162/20/2 içinde.
23) Lozan Barış Konferansı Tutanaklar Belgeler, Çeviren Seha L. Meray, A.Ü.S.B.F. Yayınları, 1970, Takım I, Cilt I, Kitap 2, s.43.
24) (28 Nisan 1922, Londra Ticaret Odası Sekreterinden, Dışişleri Bakanı Marquess Curzon of Kedleston’a, NA BT 11/24 içinde.) Lord Curzon Lozan Konferansının ilk dönem oturumlarına İngiliz Temsil Heyeti Başkanı olarak katıldı. Hem konferans genel oturumlarının hem de 1 no’lu Komisyon başkanlığını yürüttü.
25) 21 Haziran 1922, H. Pontain’den Türkish Reparation Commettee Sekreterliğine, NA BT 11/24 içinde.
26) 04 Şubat 1924, William Joynson Hick’den Phillip Snowden’a, NA T 162/20/2 içinde.
27) 05 Şubat 1924, Phillip Snowden’dan Wiliam Joynson Hick’se, NA T 162/20/2 içinde.
28) Belgede komite, en yorulmak bilmez grup olarak tanımlanır. (NA T 160/776 içinde.)
29) Memorandum of the Wiews of the Meeting of British Subjects Having Claims Against the Turkish Government Arising out of the War.
30) Further Memorandum in respect to Claims of British Subjects Arising out of the War.