2019 yılında pek çok konu gündem oldu. 2019 yılını geride bırakıp 2020 yılına girerken yıl içinde gündeme gelen konuları ve bu gündemlere biliminsanlarının verdiği yanıtları derledik. Yeni yılınız Bilim ve Gelecek ile geçsin!
1) Marmara Depremi’nin 20. yılında yeniden hatırladığımız deprem gerçeği
İstanbul’da 26 Eylül günü meydana gelen 5.8 büyüklüğündeki depremin ardından büyük bir yıkımla sonuçlanacağı öngörülen Büyük İstanbul Depremi’ne ilişkin tartışmalar başladı. Biliminsanları olası bir depreme karşı bugünden yapılması gerekenleri Bilim ve Gelecek’e yazdı.
– Prof. Dr. Haluk Eyidoğan yazdı: 17 Ağustos 1999 depreminin 20. yılında Marmara ve İstanbul’da durum nedir?
İstanbul dahil göç alan ve deprem tehlikesi bulunan birçok şehrimizde kayıp riskleri büyüyor. Ortaya çıkan manzara çoğunlukla planlı ve yaşanabilir bir kentleşme değil, bir yığılma. Şehir yönetiminde yanlış kararların ve plansızlığın faturası sellerle, depremlerle ve diğer doğal ve insan kaynaklı olaylarla karşımıza çıkar. Araştırmacılar Marmara Denizi içerisinde büyük bir depremin önümüzdeki 25 yıl içerisinde olma olasılığının % 65’e eriştiğini, her yıl bu oranın % 2 arttığını hesapladılar.
Devamını okumak için: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2019/09/26/17-agustos-1999-depreminin-20-yilinda-marmara-ve-istanbulda-durum-nedir/
– Prof. Dr. Haluk Eyidoğan: Depremden korkma, hazırlan
Marmara deprem bakımından her zaman aktif. Büyüklüğü 1.0 den büyük 1000 e yakın deprem oluyor her yıl. Bunların en çoğu Kuzey Marmara Fayı üzerinde olmak üzere Marmara Denizindeki diğer tali faylarla ilgili. Bu son deprem aktivitesi Kuzey Marmara Fayı üzerinde 22 Eylül de başladı. Öncü depremlerin büyüklükleri 2.1-2.2 civarındaydı. Bugün 4.6’dan yarım saat önce 3.0 büyüklüğünde deprem oldu. Yani bu depremin öncü depremleri vardı. Kimse onlara bakıp bunun arkasından 4.6 gelecek diyemedi. Dolayısıyla bunlara bakıp yarın veya bu hafta daha büyük deprem olacak demenin bilimsel bir ölçüsü yok.
Devamını okumak için: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2019/09/24/depremden-korkma-hazirlan/
– Dr. Savaş Karabulut yazdı: Gelecek Marmara depremini büyük kıyamete dönüştürmemek mümkün mü?
24-26 Eylül tarihlerinde meydana gelen depremler İstanbul’u sarstı ve depremi hatırlattı. Peki, 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremlerinin üzerinden 20 yıl geçtikten sonra, Marmara Denizi içinde meydana gelebilecek depremlerle ilgili bilimsel, yönetimsel, hukuki vb. hazırlıklar konusunda neler yapıldı? Büyük İstanbul depremine hazır mıyız?
Devamını okumak için: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2019/10/01/gelecek-marmara-depremini-buyuk-kiyamete-donusturmemek-mumkun-mu/
– Murat Balamir yazdı: Deprem seferberliği söylemleri
Son günlerde gözlemlediğimiz “deprem seferberliği” söylemlerinden “bireysel seferberlik”, genellikle afet sonrası koşullarını hedefleyen, geçici ve dağınık bir girişimi tanımlar. “Otoriter seferberlik” ise tek yönlü, yapılandırılmamış, ilkeleri belirsiz ve dayatmalar niteliğinde bir etkinlikler demeti oluşturur. Sürdürülebilir toplumsal dayanışmayı sağlayan ve etkileşimli bir seferberliğin kurgulanması ancak “katılımlı seferberlik” yaklaşımın benimsenmesi ile gerçeklik kazanacaktır.
Devamını okumak için: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2019/11/01/deprem-seferberligi-soylemleri/
– Haluk Eyidoğan ve Volkan Sevilgen yazdı: Son Marmara depremine (M:5.7) ilişkin bir değerlendirme
5.7 büyüklüğündeki orta kuvvette bir deprem uzak noktalardaki bazı binalarda beklenmeyen düzeyde hasar yaptı. Bazı kamu yapıları ve okullar kullanım dışı kaldı. Bu durum, İstanbul’u gelecekteki deprem felaketlerine karşı çağdaş afet risklerini azaltma strateji ve eylem planlarıyla kısa dönemde hazırlamak adına sürdürülebilir uygulamalar gerektiğini gösteriyor.
Devamını okumak için: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2019/11/01/son-marmara-depremine-m5-7-iliskin-bir-degerlendirme/
– 1755 Lizbon depremi ve Leibnitz-Voltaire-Rousseau tartışması
1755 Lizbon depremi, ilk modern deprem örneğidir. Avrupa’nın tanınmış bir kentinde meydana gelen bu büyük deprem, geleneksel görüşlerin eleştirisini hızlandırdı. Leibnitz ve Pope’un felsefeleri, doğayı yaratan bilge tanrının varlığı üzerine kuruluydu. Bu nedenle herhangi bir kusurda tanrı, planının tümü anlaşılarak yargılanmalıydı. Voltaire ise, depreme ilişkin geleneksel iyimser görüşü eleştiren bir şiir yazdı. Rousseau, Voltaire’in görüşlerini yetersiz buldu ve felaketin sosyal bilimler boyutuna giriş yaptı.
Devamını okumak için: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2019/11/01/1755-lizbon-depremi-ve-leibnitz-voltaire-rousseau-tartismasi/
2) Kara Kutu kitabıyla yeniden gündemde: Aşı karşıtlığı
Soner Yalçın’ın Kara Kutu isimli kitabı ile birlikte yeniden gündeme gelen aşı karşıtlığı konusu sadece 2019 yılında değil, geçmiş dönemlerde de taşıdığı potansiyel yıkıcı etkiler nedeniyle gündemdeydi. Kapitalizm karşıtlığı üzerinden kurulmaya çalışılan ancak toplum hayatını çok büyük bir tehlikeye sürükleyen aşı karşıtlığına yanıtı biliminsanları verdi.
– Prof. Dr. Alpay Azap yazdı: Aşı karşıtlarının iddiaları ve gerçekler
Aşılar insanoğlunun sağlık alanındaki en değerli buluşudur. Hiçbir bilimsel ortamda aşıların gerekli olup olmadığının tartışıldığını duyamazsınız. Yapılması gereken, insanların aşı olmaması için değil, tam tersine, aşıların gelişmiş-gelişmemiş tüm ülkelere aynı miktarda ve kolaylıkla temin edilmesi, zengin-fakir herkese ücretsiz şekilde yapılması için mücadele etmektir. Aşılar bütün insanlık içindir.
Devamını okumak için: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2019/11/20/asi-karsitlarinin-iddialari-ve-gercekler-2/
– Aşılar hayat kurtarır
İnsanlığın ulaştığı bilimsel-teknolojik birikim düzeyi düşünüldüğünde, 21. yüzyılda aşıyla yüzde 100 önlenebilen hastalıklardan insanların ölmesi kabul edilemez. Bu kayıplarda hükümetlerin yanlış politikaları kadar aşı karşıtlığının da büyük etkisi vardır. Aşı karşıtlığı ile mücadelenin en etkili yolu bilimsel düşünceyi yaygınlaştırmak, gerçekleri her ortamda dillendirmek, topluma aşılar konusunda doğru bilgileri vermektir.
Devamını okumak için: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2019/11/21/asilar-hayat-kurtarir-2/
– Prof. Dr. Muzaffer Eskiocak yazdı: Neoliberal dönüşümün bağışıklama hizmetlerine etkileri ve sonuçları
Aşılanmama ve aşı yaptırmaya ilişkin tereddüt, aşılatmama, küreselleşmeci politik üstyapının, neoliberal hegemonyanın bilime ve sağlık hakkına ilişkin kabul ve ifadeleriyle, sağlık hizmetlerine yönelik biçimlendirici kararlarıyla ilişkilidir.
Devamını okumak için: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2019/11/23/neoliberal-donusumun-bagisiklama-hizmetlerine-etkileri-ve-sonuclari-2/
– Nıvart Taşçı yazdı: Aşı karşıtlarının gözü aydın: Cüzzam her yerde hortladı
Aşırı derecede bulaşıcı, ateşli, virütik bir hastalık. Havada asılı kalan damlacıklar aracılığıyla insandan insana kolayca geçebiliyor. Bir haftada antibiyotikle yok olan ateş, halsizlik, burun akıntısı, öksürük, deri yaraları gibi hafif belirtiler de gösterebilir; sinir sistemi tutulumunun ileri seviyelerde gerçekleştiği, vücutta şekil bozukluğuna neden olabilecek düzeyde nodül ve deri döküntüsü ile kendini gösteren, ölümle sonuçlanabilen bir hale de bürünebilir. Yeni ortaya çıkmış bilimkurguvari bir virüs değil kendisi; vaktiyle milyonlarca insanın canını almış, zamanla hastalarda yarattığı korkunç fiziksel görüntü yüzünden korku hikayesine dönüşmüş, tanıdık bir isim. Adını açıklamadan önce iki iyi haberle bu girizgahı kapatalım: Çok etkili bir aşısı var ve virüs hayvanları konak olarak kullanamıyor, yani hayvanlardan bulaşma imkanı yok. Belki tahmin ettiniz: Cüzzam, ya da tıbbi isimlendirmesiyle lepra’dan bahsediyoruz. Neden mi? Çünkü geri döndü.
Devamını okumak için: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2019/04/21/asi-karsitlarinin-gozu-aydin-cuzzam-her-yerde-hortladi/
– Dr. Okan Kuzhan yazdı: Şarlatanlığın dayanılmaz hafifliği
Kara Kutu adlı kitapta söylenenin tersine, asıl bilime alternatif gösterilen yöntemler birer dogma olup kendi kendini yenileyemezler. Tamamlayıcı denen yöntemler bilimsel tıbbı ancak eksiltir, çünkü bilimsel yöntemle denetlenemeyen bu sözde tıp, şarlatanların rahatça at koşturdukları ele geçirilmiş alanlardır. Şarlatanlar bilimsel süreç, kanıt, ölçme yöntemlerini bu yüzden hiç sevmezler.
Devamını okumak için: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2019/12/29/sarlatanligin-dayanilmaz-hafifligi/
– Aşı yöntemini geliştiren büyük bilimcinin öyküsü: Teşekkürler Louis Pasteur!
1831’in Ekim ayında dokuz yaşında bir oğlan çocuğu, kuduz bir kurt tarafından ısırılmış köylünün korkunç ölümünü gördüğünde, “Baba, kurt ısırınca insanlar neden ölüyor?” diye sormuştu. O çocuk, kafasında yer eden bu sorunun yanıtını yarım asır sonra verdi. Pasteur, geliştirdiği inanılmaz yöntemle, kuduz bir kurt tarafından ısırılan on dokuz Rus köylüsünün hayatını kurtardı. “Kuduz kurt ısırdığında artık insanlar ölmeyecek, baba.”
Devamını okumak için: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2019/12/29/asi-yontemini-gelistiren-buyuk-bilimcinin-oykusu-tesekkurler-louis-pasteur/
– Eren Öztürk yazdı: Tıp fakültesi öğrencisinden Soner Yalçın’a mektup
“Kitabınızda anti-kapitalizm ile bilim düşmanlığı arasındaki farkı silikleştiriyorsunuz. İlaç endüstrisindeki parasal akışı namuslu her biliminsanı ve duyarlı hekim eleştirmelidir. Ama bunu aşılar konusunda kuşku yaratmaya kadar götürerek anti-kapitalizm değil, üzülerek söylemek zorundayım bilim ve toplum düşmanlığı yapmış olursunuz.”
Devamını okumak için: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2019/12/29/tip-fakultesi-ogrencisinden-soner-yalcina-mektup/
– Alâeddin Şenel yazdı: ‘Kara Kutu’ içinde ne var? ‘Çağımızın vebası’ olarak suçlanan ‘modern tıp’ eleştirisi kime yarar kime zarar?
Kara Kutu içindekiler (yazarı istemiş olsa da olmasa da) bilim karşıtı dincilerin işine yarayacak, onların bilime saldırılarında kullanabilecekleri düşünceler olarak görünüyor. “Modern tıp çağımızın vebasıdır” yargısı sorunun odağını bulandırmak anlamına gelir. Dünyada ve ülkemizde sağlık sorununun odağında, sağlığın, yerel ve küresel kapitalin büyük kârlar elde edebileceği yönde metalaştırılıp, alınır satılır mallar ve hizmetler konumuna düşürülmesi yatar.
Devamını okumak için: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2019/12/29/kara-kutu-icinde-ne-var-cagimizin-vebasi-olarak-suclanan-modern-tip-elestirisi-kime-yarar-kime-zarar/
3) İstanbul’a ihanet projesi: Kanal İstanbul
Kanal İstanbul Projesi ilk duyurulduğu tarihin üzerinden geçen uzun yılların ardından yeniden gündemde. Farklı çevrelerden Kanal İstanbul Projesi’ne ilişkin olarak farklı açıklamalar gelse de, projeye ilişkin en doğru sözü biliminsanları söylüyor. Bilim ve Gelecek dergisine konuya ilişkin yazılar yazan biliminsaları ve meslek odası yöneticileri Kanal İstanbul Projesi’ni vahşi bir ihanet projesi olarak tanımlıyor.
– Bilim ve Gelecek 9 yıl önce uyarmıştı: Kanal İstanbul vahşi bir proje!
Kanal İstanbul’un, kente, çevreye, yaşama ve ekonomiye etkilerine ilişkin tartışmalar yeniden gündemde. Bilim ve Gelecek’in 2011 yılının Haziran ayında çıkan 88. sayısında, Kanal İstanbul projesinin kente, doğaya ve yaşama etkilerine ilişkin biliminsanlarından görüş almış, projenin potansiyel etkilerine dair kapsamlı bir kapak dosyası hazırlamıştık. Bu sayının yayınlanmasının üzerinden geçen yaklaşık dokuz yıllık sürecin ardından Kanal İstanbul projesi, tüm potansiyel etkileriyle birlikte yeniden gündemde. İstanbul’u ve kent sakinlerinin yaşamını tehdit eden bu vahşi proje ile ilgili dosyamızı tartışmalara cevaben yeniden yayınlıyoruz.
Devamını okumak için: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2019/12/02/bilim-ve-gelecek-9-yil-once-uyarmisti-kanal-istanbul-vahsi-bir-proje/
– Haluk Eyidoğan yazdı: Depremli ve depremsiz tsunami Kanal İstanbul’a ne yapacak?
Tarihsel dönemlerde (1900 yılı öncesi) Marmara Denizi’nde olan büyük depremler sonucunda İstanbul’un güney kıyılarında çok sayıda tsunami olaylarının olduğu ve kadim şehrin önemli kayıplarla ve hasarlarla karşılaştığı yazılı belgelerde kayıtlıdır. Türkiye kıyılarında 3000 yılı aşkın bir sürede saptanan 90 kadar tsunami dalgasının üçte biri Marmara Denizi’nde yer almıştır. Marmara Denizi’nde son 3000 yıllık tarihsel tsunamilerle ilgili bulgulara göre tsunami dalgalarının tırmanma yüksekliğinin 6 metre seviyelerine ulaşabileceği, limanlarda bulunan gemileri harap ettiği, şehrin iç kesimlerine kadar tsunami baskınının gözlendiği ve birçok yapının hasar gördüğü anlaşılmaktadır.
Devamını okumak için: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2019/12/24/depremli-ve-depremsiz-tsunami-kanal-istanbula-ne-yapacak/
– Prof. Dr. M. Doğan Kantarcı yazdı: 21 soru ve yanıtları ile İstanbul Kanalı
Kanal projesinin (uygulanmağa kalkışıldığı takdirde) kara ve deniz ekosistemlerini yok edeceği, halkın göç etmesine sebep olacağı, bölgeyi yaşanamaz bir çöle dönüştüreceği ve de Trakya’yı savunulamaz duruma getireceği açık ve seçik olarak görülmektedir. Bu boyuttaki bir kanaldan akan suyun hızı da dikkate alındığında, büyük tonajlı gemilerin geçirilmesi de mümkün görünmemektedir. Doğal suyolu olan Karadeniz Boğazı varken bu kanaldan para ile gemi geçirmeğe kalkışmak anlamsızdır. Özetle, böyle bir kanala Türkiye’nin ihtiyacı yoktur.
Devamını okumak için: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2019/12/29/21-soru-ve-yanitlari-ile-istanbul-kanali/
– TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Cemal Gökçe ile söyleşi: “Kanal İstanbul yeni bir ihanet projesidir”
Ülkemizin milyarlarca dolar parası olsa bile hatta tamamen bedava yapılacak bile olsa bu projenin gerçekleşmemesi gerekiyor. Bu proje ile birlikte 8500 yıllık İstanbul’u depremlerle çok daha büyük hasarların ortaya çıkmasına neden olacak, su havzalarını ortadan kaldıracak, bölgeyi yeni ve ciddi sorunlarla karşı karşıya bırakacaksınız.
Devamını okumak için: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2019/12/29/kanal-istanbul-yeni-bir-ihanet-projesidir/
– Haluk Eyidoğan yazdı: Kanal İstanbul güzergâhı deprem tehlike analizi / Depremi unuttuk, Kanal İstanbul’u tartışıyoruz!
Kanal İstanbul’u şiddetle etkileyecek en önemli deprem kaynağı kanalın güney bölgesinden 10-12 km uzaktaki Kuzey Marmara Fayı’dır. Büyük depremler kanal güzergâhı boyunca heyelan, sıvılaşma, şev stabilitesi bozulması gibi olumsuz sonuçlar yaratacaktır. İstanbul’un önceliği Kanal İstanbul değil, deprem güvenli ve yaşanabilir bir İstanbul’dur.
Devamını okumak için: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2019/12/29/kanal-istanbul-guzergahi-deprem-tehlike-analizi-depremi-unuttuk-kanal-istanbulu-tartisiyoruz/
4) Gıda krizi ve gıda egemenliği
Tarım ve gıda üretimi alanlarındaki endüstriyelleşme ile birlikte meydana gelen gıda krizi, sadece 2019 yılının değil daha önceki süreçlerin de gündemiydi. Ancak 2019 yılında gündeme gelen zehirlenme vakaları, bu üretim yönteminin sakıncalarını gözler önüne serdi. Önümüzde duran bu gerçek gösteriyor ki, bu konu gelecek yılların da gündemi olacak.
– Prof. Dr. Tayfun Özkaya yazdı: Başka bir tarım mümkün mü? Agroekoloji, yeni köylülük ve gıda egemenliği
Küresel gıda ve tarım şirketlerinin hegemonyası giderek yükseliyor. Türkiye bu alanda resmen işgal edilmiş durumdadır. Sonuç köylünün şiddetli bir şekilde gelir ve otonomi kaybı. Tüketicilere yansıması ise yükselen gıda fiyatları, gıda güvenliğindeki büyük kayıplar. Çevrenin yok olma sürecine girmesi ise bütün bir toplumu etkiliyor. Fakat çözüm var ve dünyada giderek yaygınlaşıyor: Agroekoloji ve gıda egemenliği. Başka bir tarım ve yeni bir köylülük mümkün.
Devamını okumak için: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2019/12/21/baska-bir-tarim-mumkun-mu-agroekoloji-yeni-koyluluk-ve-gida-egemenligi-2/
– Sibel Çaşkurlu yazdı: Şirket feodalizmine karşı yeni köylülük / Küresel şirketler ve toprak gaspı
21. yüzyılda yeni tür bir feodalizm görülüyor. Ağalık feodalizmi yerine şirket feodalizmi. Zengin ülkeler ve onların şirketleri yoksul ülkelerin verimli alanlarını, devletin peşkeş çekmesiyle ve o yerlerde yaşayanlara hiçbir şekilde sormaksızın satın alıyorlar. Bu toprak gaspıdır. Tarımda, madencilikte, enerji üretiminde bunu yaşıyoruz. Çözüm yolu: topyekûn direniş, dışa bağımlılığa son verme, küçük ve orta ölçekli tarımı destekleme, kooperatifleştirmeyi yaygınlaştırma…
Devamını okumak için: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2019/12/21/sirket-feodalizmine-karsi-yeni-koyluluk-kuresel-sirketler-ve-toprak-gaspi-2/
– Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı yazdı: Şirket feodalizmine karşı yeni köylülük / Çözüm kooperatifleşme ve kamu yatırımları
Dünya’da yaşayan 7,5 milyar nüfusun hali hazırda yarısı kırsalda yaşamaktadır. Kırsalın dev tarımsal işletmeler modeliyle yönetilmesiyle kırsal bölgede yaşayan halk kentlere göç ettirilmiştir. Yapılan hesaplamalara göre 50 yıllık bir zaman dilimi içerisinde kentlerde mal ve hizmetlerde % 50’lik bir kalkınma hızı dahi olsa kırların boşalmasıyla kentlere gelecek insanlara istihdam sağlanamayacaktır.
Devamını okumak için: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2019/12/21/sirket-feodalizmine-karsi-yeni-koyluluk-cozum-kooperatiflesme-ve-kamu-yatirimlari-2/
– Prof. Dr. Mustafa Koç yazdı: Şirket feodalizmine karşı yeni köylülük / 21. yüzyılın yeni feodalizmi
Kapitalizmin gelmesiyle feodalizmin bittiğini düşünülmüş idi ve kapitalizm müjdesi tüm köylü ve özgür olmayan halklara özgürlük vaadiydi. Halka özgürlük, demokrasi, istediği yerde istediği şekilde mukavele altında çalışma özgürlüğü getirme vaadiydi. Kapitalizmin bugünkü başarısında bu sosyal hassasiyeti çok derinden yakalamaları yatmaktadır. Artık köleliğe, serfliğe son verme ve kişilere mücadele hakkı tanıma vaadiyle egemen olmayan sınıflar feodallere karşı yeni egemen sınıfları desteklediler.
Devamını okumak için: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2019/12/21/sirket-feodalizmine-karsi-yeni-koyluluk-21-yuzyilin-yeni-feodalizmi-2/
5) Bilimsel çalışmalara verilen Nobel Ödülleri ve diğerleri
2019 yılında bilim alanında yaptıkları çalışmalarla yaşantımızı değiştiren ve çeşitli mekanizmaları keşfederek yaşam ufkumuzu genişleten biliminsanlarından bazılarına Nobel bilim ödülleri verildi. Ayrıca ilk kez bir kadın biliminsanı Abel Ödülü aldı.
– Matematik dünyasının en prestijli ödüllerinden Abel Ödülü ilk kez bir kadın biliminsanına verildi
ABD’de çalışma yürüten matematikçi Karen Keskulla Uhlenbeck; analiz, geometri ve matematiksel fizik alanlarında ortaya koyduğu çalışmalar ile 2019 Abel Ödülü’ne layık görüldü. Böylelikle Uhlenbeck, matematik alanının en prestijli ödüllerinden biri olan ve Norveç Bilim ve Edebiyat Akademisi tarafından 2003 yılından bu yana verilen Abel Ödülü’nü kazanan ilk kadın biliminsanı oldu.
Devamını okumak için: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2019/03/20/matematik-dunyasinin-en-prestijli-odullerinden-abel-odulu-ilk-kez-bir-kadin-biliminsanina-verildi/
– Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülleri’nin bu yılki sahipleri açıklandı!
2019 yılının Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülleri sahipleri bugün açıklandı, ödülün verildiği biliminsanları William G. Kaelin Jr, Sir Peter J. Ratcliffe ve Gregg L. Semenza oldu. Bu üç biliminsanının Nobel Fizyoloji veya Tıp ödülü almasını sağlayan araştırmanın “hücrelerin oksijen kullanılabilirliğini nasıl algıladıkları ve buna nasıl adapte oldukları” alanında olduğu duyuruldu.
Devamını okumak için: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2019/10/07/nobel-fizyoloji-ve-tip-odullerinin-bu-yilki-sahipleri-aciklandi/
– 2019 Nobel Fizik Ödülü sahiplerini buldu
Nobel Fizik Ödülü, bu yıl evrenin gelişiminin ve “Dünya’nın kainattaki yerinin” anlaşılmasına sundukları katkılardan dolayı üç bilim insanına verildi.
Devamını okumak için: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2019/10/08/2019-nobel-fizik-odulu-sahiplerini-buldu/
– 2019 yılının Nobel Kimya Ödülü sahipleri açıklandı!
2019 yılı Nobel Kimya Ödülü, John B. Goodenough, M. Stanley Whittingham ve Akira Yoshino’ya verildi. Biliminsanları, “lityum-iyon pillerin geliştirilmesi” konusunda bir çalışmaya imza atmışlardı.
Devamını okumak için: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2019/10/09/2019-yilinin-nobel-kimya-odulleri-sahipleri-aciklandi/