Son 15 yıldır yapılan çalışmalar, şizofreni hastalarının genel popülasyona oranla, daha küçük serebral kortekse sahip olduğunu gösteriyor. Bu kaybın büyük bir kısmının, gri madde üzerinde gerçekleştiği biliniyor.
Ancak bu küçülmenin, hastalığın doğal seyrinden mi yoksa kullanılan güçlü antpsikotik ilaçların etkisinden mi kaynaklandığı uzun bir süredir cevabı aranan bir soru.
Konu üzerinde gerçekleştirilen önceki çalışmalar, şizofreni hastalarının amigdala, hippocampus veparahippocampus gibi hafıza ile ilintili bölgelerinde yüzde 5-7 arasında bir küçülme olduğunu açıkça gösteriyor. NatureNews’de yer alan habere göre, gerçekleştirilen yeni bir çalışma, daha fazla antipsikotik kullanan hastaların, gri madde kaybına daha fazla eğilimli olduğunu ortaya koyuyor.
Çalışma, University of Iowa’da Beng Choon Ho tarafından yürütülmüş. Ho’nun araştırma takımı, 7 yıllık bir çalışma sonucunda 211 hastanın beyin görüntülerini manyetik rezonans görüntüleme (MRI) yöntemi ile elde etmiş. Deney sonuçlarına göre, ilaç tedavisinin süresi, ilacın türü ve doz miktarının, beyin hacmindeki değişikliği etkileyen önemli birer faktör olduğu ortaya çıkarılmış. Genel veriler ele alındığında, antipsikotik ilaç kullanımının toplam beyin hacminde yüzde 6,6’lık, toplam gri madde oranında ise yüzde 1,7’lik bir küçülme meydana getirdiği kaydedilmiş.
Ho, bu düşüş oranının “küçük ancak dikkate değer” olduğunu düşünüyor. Çalışmanın oldukça titiz bir şekilde yürütüldüğünü belirterek, “Elimizdeki bu verileri 5 yıldır inceliyoruz. Bu süre zarfında olabildiğince dikkatli olmaya çalıştık, çünkü bu sonuçların, yanlış çıkarımlara sebep olabileceğini farkındayız.” diyor.
Kontrol grupları nerede?
Hayvan denekler üzerindeki deneyler de Ho’nun sonuçlarını doğruluyor. University of Pittsburgh’deki (ABD) nörobilimci David Lewis’in diğer primatlar üzerinde yaptığı çalışmaya göre, antipsikotik ilaçların bu canlıların beyinlerinde yüzde 10’a yakın toplam hacim düşüşe sebep olduğu ortaya çıkmış. Bu kayıpların büyük bir kısmının da, nöronlara destek ve koruma hizmeti veren glial hücrelerde meydana geldiği görülmüş.
Ancak Lewis, hem kendi hem de Ho’nun sonuçlarının oldukça dikkatle irdelenmesi gerektiğini belirtiyor. Lewis, “Hastalıktan dolayı oluşan etkilerle, ilaçlar yüzünden oluşan yan etkileri birbirinden ayırt etmek neredeyse imkânsız” diyor ve ”İmkânsız olmasının temelinde ise ilaç ve hastalık etkilerinin zamanla değişmesi yatıyor.” diye ekliyor.
Aslına bakılırsa Ho da çalışmasında yeterince plasebo kontrol grubu kullanamadığını kabul ediyor. Öyle ki, bu tür bir kontrol grubu için, Ho’nun şizofren hastalarına, ihtiyaç duydukları antipsikotik ilaçlar yerine plasebo ilaçlar vermesi gerekiyor. Ho, etik açıdan bu tür bir davranış problem doğuracağı için kontrol grubunun bu çalışmada yetersiz kaldığını itiraf ediyor.
University of Heidelberg’den (Almanya) nörobilimci Andreas Meyer-Lindenberg de Ho’nun elde ettiği MRI verilerinin yanıltıcı olabileceğini belirtiyor. Beyin hacminin, yaşam tarzı, sigara kullanımı ve sosyoekonomik durum gibi birçok farklı faktörden etkilenebileceğini ifade ediyor. Meyer-Lindberg’in de aynı konuda yaptığı bir çalışmaya göre, antipsikotik ilaçlar beyinde geçici olarak küçülmelere neden olsa bile kalıcı nöron kayıplarına neden olmadığı görülüyor.
Küçük beyin avantajlı mı?
Bu noktada “Beyin hacminin küçülmesi çok kötü bir durumdur” şeklinde bir algı oluşsa da, bu konu aslında tartışılan bir konu. University of Basel’den (İsviçre) nöropsikiyatrist Stefan Borgwardt, küçülen serebral korteksin genelde beyin fonksiyonlarını daha da kötüye götüreceği şeklindeki düşüncenin yanlış olabileceğini belirtiyor. Borgwardt’a göre, bu küçülmeler şizofreni hastalarının, bu hastalığın etkilerini daha az göstermesine yol açıyor olabilir.
Antipsikotik ilaçların bazı ciddi yan etkileri olduğu uzun süredir biliniyor. Buna göre, bu ilaçların uzun süre kullanımı, kontrol dışı tremorlara (parkinsonism) ve huzursuz bacak sendromlarına neden olabiliyor. Artık, bu yan etkilerin beyin hacminin küçülmesinin bir sonucu olduğu düşünülüyor.
Borgwardt, yakın zamanda başlatacağı benzer bir çalışmada, şizofreni oluşumu için yüksek risk taşıyan bireyler üzerinde beyin hacim ölçümleri gerçekleştirecek. Daha geniş çapta örnek kullanılacak çalışma, eldeki soru işaretlerini daha azaltacak. Lewis ise, depresyon ve bipolar rahatsızlığa sahip bireylerin de bu çalışmalara eklenmesi gerektiğini, antipsikotik ilaç kullanan ilaç kullanan bu hastaların referans olabileceğini belirtiyor.
Öte yandan, Ho’nun bu çalışmasının yanlış anlaşılmaması gerektiği önemle altı çiziliyor. Ho, “Biz hastaların bu ilaçları bırakması gerektiğini kesinlikle söylemiyoruz. Eldeki birçok kanıt, antipsikotik ilaçların hastalığın semptomlarını azalttığını ve nüksetme riskini düşürdüğünü gösteriyor.” diyor. Ancak, bu çalışma ile daha az yan etkiye sahip tedavi yöntemlerine ihtiyacımız olduğunu gördüğümüzü ifade ediyor.
Kaynak: http://www.nature.com/news/2011/110207/full/news.2011.75.html