Ana Sayfa 85. Sayı On iki mayın ve Türkiye Kalıcı Organik Kirleticiler (KOK)

On iki mayın ve Türkiye Kalıcı Organik Kirleticiler (KOK)

Forum

392

Kalıcı Organik Kirletici Maddeler (KOK’lar), fotolitik, kimyasal ve biyolojik bozunmaya karşı direnç göstermeleri nedeniyle doğaya salındığında olağandışı uzunlukta zaman süreleri boyunca ayrışmadan kalan, birtakım fiziksel ve kimyasal özelliklere sahip, doğal veya antropojenik kökenli organik bileşiklerdir. (1, 2) Bu organik bileşikler, PCB’ler gibi kimyasallar, DDT gibi zararlı öldürücüler ile dioksinler ve furanlar gibi yan ürünlerden oluşmaktadırlar. KOK’ların en belirgin özelliği, suda çok çok az miktarlarda çözünmelerine rağmen, yağlar içerisinde oldukça fazla çözünürlüğe sahip olmalarıdır. Kalıcı organikler, insanlar ve diğer canlı organizmaların yağ içeren dokularında biyolojik birikim yapar ve besin zincirinin üst basamaklarında daha yüksek yoğunluklarda bulunurlar. Ayrı bir parantez açmak gerekirse, KOK’lar besin zinciri yoluyla insanlara da geçmekte olup, vücudumuzda sinir, üreme gibi çeşitli sistemler üzerinde önemli tesirler bırakmakta ve çağımızın en yaygın hastalıklarından olan kansere yol açtıklarından kuşkulanılmaktadır. (2)

Birleşmiş Milletler Çevre Programı UNEP’in belirlemiş bulduğu 12 kalıcı organik kirletici şu şekilde sınıflandırılabilir:

 

Endüstride kullanılan kimyasal kirleticiler

Poliklorlu Bifeniller (PCB): PCB’ler oldukça yaygın bir alanda kullanılmaktadırlar. Bu alanlardan bahsetmek gerekirse; transformatörler ve kondansatörler için soğutucu ve yalıtım sıvısı olarak, elektrik kablolarının ve elektronik ekipmanların esnek PVC kaplamalarında dengeleyici katkı maddesi olarak, pestisitlerin katkı maddesi olarak, kesme yağlarında, alev geciktiricilerde, hidrolik sıvılarında, ağaç cilalarında, boyalarda kullanıldığı bilinmektedir. 1970’li yıllarda PCB üretimi gösterdiği yüksek toksisite etkisi sebebiyle yasaklanmıştır.

Hexachlorobenzene (HCB): HCB ticari amaçla üretilmekte ve özellikle fungusit olarak kullanılmaktadır. Çevrenin kirlenmesinde büyük bir etkisi olan bu organik bileşikler klorlu kimyasal maddelerin üretiminde bir yan ürün olarak ortaya çıkmaktadırlar. HCB’nin akut toksik etkisi canlılar için çok fazla olmasa da uzun süre kullanılmamalıdır. Bu madde uzun süreli kullanıldığında oldukça yüksek biyolojik etki yapmaktadır. Vücudumuzla temas ettiğinde deri yanıklarına yol açabileceği için bu kimyasallardan mümkün olabildiğince uzak durmak gerekir.

 

İstenmeden üretilen kalıcı organik kirleticiler

Dioksinler: Bazı pestisitlerin ve diğer kimyasalların yapımı sırasında ya da atıkların yakılması işlemleri neticesinde istenmeden üretilen organik bileşiklerdir. Atık yakma esnasında ortaya çıktıkları için ve bu teknik günümüzde yaygın olarak kullanıldığı için her zaman var olan bir tehlikedir.

Furanlar: Furanlar da dioksinlerde olduğu gibi atıkların yakılması sonucunda ve dioksinleri açığa çıkaran aynı işlemlerde ortaya çıkmaktadırlar. Buna ek olarak, ticari PCB karışımlarında da bulunmaktadırlar.

 

Pestisitler (2)

Aldrin: Çekirgeleri, mısır kök solucanını ve diğer bazı zararlıları öldürmek için toprağa uygulanan bu organik madde 1979 yılında kullanımdan kalkmıştır.

DDT: En çok bilinen KOK olan DDT, İkinci Dünya Savaşı esnasında asker ve sivilleri sıtma, tifüs ve zararlılar tarafından yayılan diğer hastalıklara karşı korumak için yaygın olarak kullanılmıştır. Kullanımı 1985 yılında yasaklanmıştır. Yine de DDT’nin halen bazı üçüncü dünya ülkelerinde sinek öldürücü olarak kullanıldığı bilinmektedir.

Klordan: Beyaz karıncaların kontrol altında tutulması için yaygın olarak kullanılmıştır. Zararlıları öldürücü bir bileşiktir. Kullanımı 1979 yılında yasaklanmıştır.

Endrin: Klorlu hidrokarbonlar sınıfından çok zehirli bir böcek öldürücüdür. Ayrıca fare ve diğer zararlı kemirgenlerle mücadelede de kullanılmıştır. Kullanımı 1979 yılında yasaklanmıştır.

Dieldrin: Termitlerin kontrolü için kullanılmış olan bu kirletici, tarım topraklarında yaşayan zararlılarla mücadele amacıyla da kullanılmıştır. Kullanımı 1971 yılında yasaklanmıştır.

Mireks: Genel olarak ateş karıncaları, diğer karınca türleri ve termitlerle mücadelede kullanılmaktadır. Ülkemizde kullanımına izin verilmemiştir.

Heptaklor: Asıl amacı yine termitler ve topraktaki zararlılarla mücadele olan bu madde, çekirgeler, sıtma sivrisinekleri ve pamuk zararlıları ile mücadelede de kullanılmaktadır.

Toksafen: Kullanımı 1989 yılında yasaklanan bu zararlı öldürücü madde, hayvancılık sektöründe kene ve sakırgalarla mücadelede kullanılmaktadır. Ayrıca pamuk, meyveler, fındık ve sebzelerde de uygulanmaktadır.

 

KOK’lar tehlikesinin sebepleri ve açtığı sağlık sorunları

Kalıcı Organik Kirleticiler atmosferde çok uzun mesafeler boyunca taşınabilen, besin zinciri yoluyla insan ve hayvan dokularında birikebilen uçucu maddelerdir. Ayrıca bu maddeler su yolu ile de taşınabilmektedir. Bu ifadeyi kısaca açmak gerekirse; su yollarına direkt deşarj ya da atmosfer aracılığı ile sulara karışmaktan bahsedilebilir. KOK’lar dünyamızda hiç kullanılmadıkları, insanların yaşamadığı coğrafya da dahil olmak üzere oldukça geniş bir alanda var olmaktadırlar. Kalıcı Organik Kirleticiler çevreden ve gıdalar aracılığıyla insan vücuduna alınır, yağ dokusunda birikir ve yaşam süresince vücutta kalarak bağışıklık sisteminde, üreme sisteminde, hormonal sistemlerde ciddi sağlık sorunlarına neden olurlar. (3) On iki belalı zehir diye de bilinen bu maddeler hava ve suda çok az miktarlarda bulundukları için, tehlikeli olmalarını sağlayan asıl önemli özellikleri insanlarla doğrudan temastan çok, vücutta biyolojik birikim yapabilme yetenekleridir.

Kalıcı Organik Kirleticiler özellikle tarım alanında zararlıları yok etmeleri için pestisitlerin kullanımıyla, PVC gibi klor kullanılan endüstriyel üretimde kullanılarak veya atık yakma işlemleri sonucunda dioksin ve furan oluşumuyla çevreye yayılarak hem doğanın kirlenmesine hem de insan ve diğer canlıların sağlığının bozulmasına neden olurlar.

KOK’lar çevre ve insan sağlığı için büyük tehdit oluşturmaktadırlar. Bu maddelere yüksek düzeylerde maruz kalınması; insanlarda kısırlık sorunlarına, hastalıklara karşı vücudun daha az bağışıklık göstermesine, zekâ düzeyinde gerilemeye ve bazı kanser çeşitlerinin daha sık görülmesine yol açmaktadır. Belirtilen bu sorunların dışında belki de en çok korkulan konu bu organik maddelere ceninin gelişme süresinde maruz kalınmasıdır. Kalıcı Organik Kirleticiler anne sütünden bebeğe, plasenta yolu ile fetusa geçerek vücutta birikmeye ve böylece zararlarını göstermeye çok küçük yaşlarda başlarlar. Çocuklar yaşam sürelerinin uzun olması sebebiyle pestisitlerin zararlı etkilerine karşı daha fazla duyarlılık gösterirler. Bunun sebebi toksik etkilerin ortaya çıkabilmesi için gerekli sürenin bulunmasıdır. (4)

İnsan ve çevrenin korunması amacıyla kullanılan; en çok bilinen KOK olan DDT ve diğer kimyasal maddelerin aslında faydadan çok zarar getirdiği anlaşılınca, bu kimyasalların bazılarının tamamen yasaklanmasına, bazılarının ise kullanım ve depolanmaları üzerine kısıtlamalar getirilmesine karar verilmiştir. KOK’lar sorununun küresel boyutta ciddi seviyelere ulaşması nedeniyle, bahsi geçen bu on iki maddeye ilişkin uluslararası düzeyde önlem almak (5), insan ve çevre sağlığını korumak amacıyla 22 Mayıs 2001 tarihinde Stockholm Sözleşmesi imzalanmıştır. 17 Mayıs 2004’de yürürlüğe giren Stockholm Konvansiyonu, Türkiye tarafından da imzalanmış olup, sözleşmenin yürürlüğe girdiği haberi 30 Temmuz 2009 tarihinde resmi gazetede yayınlanmıştır. (6) Stockholm Sözleşmesi’ni imzalayan ülkelerin bu kimyasal maddeleri üretmemesi, ticari amaçla kullanmaması ayrıca var olan stoklarını da uygun bir metotla ortadan kaldırması gerekmektedir.

 

KOK’lar sorununun çözümü için uygulamalar ve çözüm alternatifleri

KOK sorununun çözümü için günümüzde birçok öneri sunulmuştur. Bu konuda modern bertaraf teknolojileri, dioksin ve furanlar gibi kirleticilerin ortaya çıktığı atık yakma metodu yerine kullanılmalı, her türlü yakma işlemi terk edilmelidir. Modern bertaraf yöntemlerine örnek olarak; elektro-kimyasal oksidasyon, gaz fazlı kimyasal oksidasyon, süperkritik su oksidasyonu, baz katalizli deklorinasyonu, katalitik hidrojenasyon gibi metotlar gösterilebilir. (7)

Daha önce yapılan çalışmalarda, DDT’nin parçalanma ürünü olan DDE ve diğer pestisitlerden olan klordan gibi kalıcı organik kirleticilerin özellikle kabakgillerde biriktiği bulunmuştur. (8) Her ne kadar bu maddelerin alınış mekanizması ve bitkilerin bu işlemi nasıl yaptıkları bilinmese de, ABD ve Kanada gibi ülkeler DDE ile kirlenmiş olan bölgelerde fitoremediasyon olarak bilinen bitkisel temizleme yönteminde kabakgilleri kullanmaktadırlar. Ülkemizde özellikle Sakarya gibi tarımın yoğun olarak yapıldığı ve kabağın fazla yetiştirildiği bölgelerde bu konu ile ilgili bir proje yürütülmektedir. (9) Bu proje kapsamında kökü kabak, üst tarafı karpuz olan bitki ve meyvelerde birikim araştırılmaktadır.

Kalıcı Organiklerin bertaraf yöntemleri dışında bazı diğer hususlar da dikkate alınmalıdır: (3)

– Kalıcı Organik Kirleticilerin uluslararası ithalat ve ihracatı ile ülkeye giriş ve çıkışları kontrol altında tutulmalıdır.

– İstenmeyen birtakım canlılarla mücadelede pestisitler ilk seçenek olarak değerlendirilmemeli, daha çok çevreye zararsız biyolojik yöntemlere başvurulmalıdır.

– KOK’lar gıda yoluyla insan vücuduna alınabildiği için, bu maddelerle bulaşmış olabilecek besinler ve ilaçların halk sağlığı üzerinde yaratabileceği riskler kontrol edilmeli, halka bu konu hakkında bilgi verilmelidir.

– Bu kirleticilerin insan sağlığı üzerindeki etkileriyle ilgili olarak her türlü düzenleme ve değerlendirmeden sorumlu yegane kurum Sağlık Bakanlığı olmalıdır. İnsan ve çevre sağlığı için sağlık yetkililerinin ve uzmanların görüşlerine başvurulmalıdır.

– Çevre sağlığı alanında karar verici konumda bulunan politikacılar ve bilim insanları, KOK’ların azaltılması ve insanların bu zararlı maddelerden korunması için üzerlerine düşen görevleri yerine getirmeli ve insanları bu konu hakkında sürekli bilgilendirmelidirler.

– Çağımızın bu önemli sorununa genç çevre mühendislerinin ilgileri çekilerek bu alanda uzman mühendisler yetiştirilmeli ve bu konu sürekli gündemde tutularak yeni çözüm öneriler yaratılmalıdır.

 

KAYNAKLAR

1) Buccini J.2001 Implementing Global Action on KOK under the Stockholm Convention: Issues and Opportunities,Abstract Eco Information 2001,Environmental Risks and Global Community, Strategies and Meeting the Challenges, Argonne Ulusal Laboratuvarı,14-18 Mayıs 2001.

2) TC Çevre ve Orman Bakanlığı Kalıcı Organik Kirleticilere İlişkin Stockholm Sözleşmesi İçin Ulusal Uygulama Planı, Ankara Ocak 2008.

3) Kalıcı Organik Kirleticiler Bildirgesi, 24 Aralık 2005.

4) Çevre-Besin Etkileşimi ve Çocuk, Prof. Dr. Turgay Coşkun (www.danoneenstitusu.org.tr)

5) Kalıcı Organik Kirleticiler (KOK) İnsan ve Çevre Sağlığı, Turhan Çakar (www.tuketicihaklari.org.tr)

6) Resmi Gazete, 30 Temmuz 2009 Perşembe, Sayı: 27304 MİLLETLERARASI ANDLAŞMA.

7) International POPs Elimination Project (Derince Pestisit Stoğu, Kocaeli, Tuna Türkmen, Nisan 2005).

8) M. I. Mattina, M. İşleyen, et al.(2006); Uptake by Cucurbitaceae of soil-borne contaminants depends upon plant genotype and pollutant properties.’Environmental Science&Technology 40(6):1814-1821.

9) M. İşleyen, Tübitak # 108O244.

Önceki İçerikKörlük, adaptasyonu artırmak için beyinde yapısal değişikliklere neden oluyor
Sonraki İçerikDarbe mahsulü kişilikler, portreler, kimlikler, kartvizitler ve kaynakları