Ana Sayfa Dergi Sayıları 106. Sayı Özgen Berkol Doğan’ın tutkusunu yaşatacak Türkiye’de ilk bilimkurgu kütüphanesi

Özgen Berkol Doğan’ın tutkusunu yaşatacak Türkiye’de ilk bilimkurgu kütüphanesi

302
0

Düşleri Berkol’u hep uzaya çıkarıyor çocukken. Kafasında zaman kavramı, başka boyutlar, nasıllar, niçinler dolaşıyor. Bir yandan da dans, sinema, fotoğraf, spor ve tabii bilimkurgu… 2007’de bir uçak kazasıyla sonlanan yaşamının ardından anısına kurulan kütüphane, onun heyecanlarını paylaşma ümidiyle ziyaretçilerini bekliyor.

“Bilim ve teknoloji alanında bağımsızlığını kazanmamış bir ülkenin gelişme olanağı yoktur.” diyor Engin Arık ve Türkiye’de parçacık hızlandırıcısı kurmak için kolları sıvıyor. Bu, birikimli, özverili, parlak bir ekiple yürütülebilecek bir iş. Özgen Berkol Doğan da o ekibin içine girmeyi başarmış genç fizikçilerden biri. Robert Koleji’nde okurken Michael Hamilton Fizik Ödülü’nü almış, Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü’nden mezun olmuş, kısa bir süre sonra da CERN’de çalışma hayalini gerçekleştirmiş.

Özgen Berkol Doğan.

Biliminsanı, ama özellikle fizikçi denince akla gelen, karalanmış kâğıt ve kitap yığınlarının dört bir yanı çevrelediği bir odada belki de aylarca bir elini saçlarına daldırmış, bir eli ise kitap, kâğıt ve kahve üçgeninde dolaşan, bilimsel etkinlikler ve tabii ki odası dışında pek göremeyeceğiniz biri değil Berkol. Danstan, fotoğraftan, sinemadan, resimden, spordan ilgisini ve enerjisini hiç eksik etmiyor; edindiği deneyim ve bilgilerle hiç yetinmiyor.

Yemeği uzayda yemek
Bilimkurguya da tutkun; üstelik okumakla kalmayıp, üç bilimkurgu romanı çeviriyor: Robert Silverberg’ün Gece Kanatları adlı eseri, Margaret Weis ve Tracy Hickman’ın Gezginin Buyruğu Kahinin Gülü serisinin ilk kitabı ve Richard Matheson’ın Ben, Efsane!’si.  Zaten Berkol daha okumayı bırakın, konuşmayı bilmiyorken bilimkurgu hikâyeleri dinliyor annesinden. Mama yedirirken uzay gemileri uçuruyor annesi, Güneş’in, Ay’ın çevresinde. Bazen de uzaylı bir ailenin çocuğu oluveriyor. Sonraları aile seyahatlerinde öyküler kurgulanıyor; herkes sırayla bir öncekinin kaldığı yerden devralıyor öyküyü ve hayal gücünün götürdüğü yere bırakıyor. Düşleri Berkol’u hep uzaya, mamasını yediği yerlere çıkarıyor. Fiziğe yönlendirdiği “merak virüsü”nü de oralarda kapıyor belki de… Kafasında zaman kavramı, başka boyutlar, nasıllar, niçinler dolaşıyor sürekli. Sadece düşünmüyor tabii, hayal gücünü bilgiyle birleştirip gündelik sorunları çözmekte de birebir! 12 yaşındayken kardeşinin doğum gününe gelen çocukları meşgul etme görevi kendisine veriliyor ve birkaç dakika önce sesleri birbirine karışan çocuklar susuveriyorlar. Arada gelen “Ay!” sesleri dışında ortalık süt liman. Anne-babası merak içinde gidip bakınca şaşırıyor: Berkol oyuncak trenini çalıştıran kabloların uçlarını bir kap suya koymuş, çocuklara “Bunun içine parmağınızı sokun, sizi uzaya göndereceğim” diyor. Çocuklar sıraya girmişler; parmağını sokan çocuk, düşük gerilimli elektrik akımını alınca hafifçe zıplıyor: “Ay!” Berkol: “Tamam, sen sıranı savdın, şimdi sıranın arkasına geçeceksin.” Çocuklar büyük bir merak, ilgi ve keyif ile sıraya tekrar giriyorlar. Çıt yok!

Şaşırtıcı işler onun için normaldi
Hayatında bilgisayar oyunlarının da ayrı bir önemi var. Özellikle lise yıllarında bu oyunlarla uğraşıyor epeyce. Son birkaç yıldır tartışılan bir konuyu o yıllarda annesiyle paylaşıyor: “Nasıl sinema yedinci sanatsa, bir gün bilgisayar oyunları da sekizinci sanat olacak.” Şaşırmayın ama, yine oynamakla yetinmiyor Berkol, katkı da koyuyor. Üniversitede iken firmalar yeni çıkardığı oyunları değerlendirmesi için ona gönderiyor. O da hem sevdiği bir alanın gelişmesini sağlıyor, hem de üniversite harçlığının bir kısmını çıkarıyor.

Lisede de harçlığını kendi kazanıyor. Fizik öğretmeni tarafından görevlendirildiği laboratuvarda yarı zamanlı çalışıyor. Her ne kadar Robert Koleji’nde okusa da, her yerde de dillendirmiyor bunu. Bir gün kaldıkları oteldeki bir animatör, çocuklarla tanışmak için isimlerini soruyor ve ardından ekliyor: “Hangi okulda okuyorsun?” Berkol için zor bir soru bu; “Robert Koleji” desin ama ya diğer çocuklar kendilerini kötü hissederlerse? Tercihini yapıp hiçbir şey söylemiyor, geçiştiriyor sırasını. Ne okuluyla ne de başarılarıyla övünen biri değil. Annesi Ferhan Doğan özetliyor durumu: “Çok zekiydi. Yaptığını duyduğumuzda şaşırdığımız işler ona çok normal gelirdi. Bu yüzden bahsetmezdi onlardan.”

Bilim yolculuğunda kaza
27 yaşında Özgen Berkol Doğan… Bir yandan CERN’de çalışıyor, bir yandan Boğaziçi Üniversitesi’nde araştırma görevlisi ve doktora öğrencisi. Engin Arık’la birlikte Türk Hızlandırıcı Merkezi Teknik Tasarımı ve Test Laboratuvarları projesinde aktif olarak çalışıyor. Proje kapsamında ilerleyen süreç hakkında bilgi paylaşımı için çalıştaylar düzenleniyor. Bunlardan dördüncüsü 2007’de Süleyman Demirel Üniversitesi’nde gerçekleşecek. Engin Arık’ın da aralarında olduğu beş meslektaşıyla uçağa biniyor. Isparta yakınlarında, meslektaşları gibi Özgen Berkol Doğan da merak etmiyor artık. 27 yaşında ve üretmekten yorulmayan zihninde bir bilimkurgu romanı yazmak da dahil pek çok proje varken…

Ve bilimkurgu kütüphanesi… 
Kazanın ardından Berkol’un ailesi onun anısını farklı alanlarda yaşatmak için girişimlere başlamış. Robert Koleji’nde her yıl adına Latin dansları festivali yapılıyor. Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Fizik Bölümü öğrencilerinden bölüm birincisine Özgen Berkol Doğan Bilim Ödülü veriliyor. Ayrıca aile, parçacık fiziği konusunda çalışan doktora öğrencilerine proje hibesi veriyor.

1 Aralık’ta da onların (Nevzat Doğan, Ferhan Doğan ve Bülay Doğan) ve dostlarının emeğiyle donatılmış, Berkol’un hem adını hem de tutkusunu insanlarda yaşatacak özgün bir yer açılıyor: Bilimkurgu Kütüphanesi.

1884 Vakfı’nın odasında bir bilimkurgu kitaplığı oluşturarak başlamış macera. Daha sonraları gelen kitap bağışlarıyla, desteklerle kitaplık büyümüş ve oraya sığamaz olmuş. Ama kütüphane açmak yalnızca daha büyük bir yere taşınmak değil; daha fazla kitap bulmak gerek. Hem kitapların düzenli bir kaydının tutulması ve internet üzerinden ulaşılabilir olması için gerekli teknolojik altyapıya da sahip olmak gerek. Sahaflardan yayınevlerine koşturulmuş; yardımcı olup kitap bağışlayanı da çıkmış, gülüp geçeni de. Kitap toplamada önemli bir kalem de bağışlara ait. Nevzat Doğan’ın deyimiyle “eski eşinin evrak-ı metrukesini” bağışlayanlar bile olmuş. Hâlâ da bağışlar sürüyor. Kütüphanede bulunan 4500 kadar kitap böylece toplanmış. Teknolojik altyapı ise bir şirketin gerekli sistemi kütüphaneye bağışlamasıyla sağlanmış. Kitapların taşınması, yerleştirilmesi, yerin düzenlenmesi gibi işlerle birlikte bütün bunlar, Doğan ailesinin dostlarının dayanışmasıyla halledilmiş. Herkes kendi yetisine göre elinden geldiği kadar yardımcı olmuş.

Kütüphanenin işleyişi ise bildiğinizden farklı. Yalnızca kitap alınan, verilen veya okunan bir yer olmayacak burası. Ö. Berkol Doğan’ın kız kardeşi Bülay Doğan amaçlarını şöyle açıklıyor: “Amacımız sadece ağabeyimin anısını yaşatmak için değil, burada bu konuyla ilgili üretim de yapılsın istiyoruz. Ağabeyimin karakterini oluşturan, onun gibi bir insanın olmasını sağlayan şeylerden biri de bilimkurguydu. Bunu başka insanlarla paylaşmayı, birlikte üretmeyi planlıyoruz.” Bu üretimin, çok farklı alanlarda çok farklı etkinliklerle gerçekleşmesi planlanıyor. Söyleşilerden tutun da küçük gruplara dans atölyesi sunmaya kadar genişleyen bir etkinlik listesi olacak. Liste ziyaretçilerin her türlü katkılarına açık elbette.

Bunlardan yaklaşık 250 kadarı bilimkurgu kitabı şimdilik. Hedef ise, Türkiye’deki tüm bilimkurgu kitaplarını toplamakla birlikte Türkçeye çevrilmemiş kitapları ve yabancı dillerdeki dergileri de kütüphanede toplamak. Uzun vadede başka planları var Doğan ailesinin; fakat adım adım gitmek gerektiğini vurguluyorlar. Ferhan Doğan’ın söyledikleriyse yaptıkları çalışmanın bütününü açıklıyor: “Olay şuraya dayandı: Hayal etmeden bir şeyi gerçekleştirmek mümkün değil. İşte bizim kurgumuz da bu kütüphane oldu.”