Çınar, binlerce yıldan bu yana Anadolu’da hükümdarın, yasal yaptırımların sembolüdür. Erkeksi bir hakimiyetin kurallarının uygulandığı antik dönemde kadınların kılık ve kıyafetlerinin kontrolünün de sembollerindendir. “Ezici bir gücüm var, ama bu doğadan değil kültür ve kurallardan kaynaklanır” algısına mazhar bir ağaçtır çınar. Otoriteye karşı çıkıp Kayralı Satyr gibi Apollon’u yenme düşünceleri zihninizde belirmişse, Nesimi ve Marsyas gibi derinizin yüzülmesi riski de var. Seçim sizin…
Çınarların kuzey yarıkürede 10 türü bulunur. Ülkemizde ise yalnızca doğu çınarı (Platanusorientalis) doğal olarak yetişir. Ancak kentlerde yol kenarı ağaçlandırmaları ile park ve bahçe düzenlemelerinde batı çınarı da (Platanusoccidentalis) yaygın olarak kullanılır. Doğu çınarı ülkemizde tüm orman alanlarında ve/veya açık alanlarda, genellikle akarsu kıyılarında yetişmekte, tek tek veya topluluklar olarak bulunabilmektedir. Doğu çınarının Kemer ve Manavgat (Antalya) yakınlarında yapraklarını kışın da dökmeyen birey ve toplulukları bulunur. Çınar, kesilse bile yeniden filizlendiğinden zor öldürülen, ayrıca 700-800 yıl kadar yaşayabilen bir ağaçtır. “Kavlağan” ve “Bıladan” gibi adlar verilen doğu çınarı 5-6 metre çap yapabilir, 25-30 m boylanabilir. Çınarlar, yüksek su isteği olan ağaçlardır. (1, 2) Diğer bir ismi “kavlan” olan çınarın yaprakları 5-7 parçalı, çiçekleri küremsi durumlarda toplanmış, çok gösterişli ve büyük bir ağaçtır. Batı Anadolu’da yabani olarak yetiştiği gibi, park ve bahçelerde ve yol kenarlarında yetiştirilir. (3) Uygun ortamlarda yüzyıllarca yaşayabilen çınarlar koyu gölgesi ve heybetli görünümleriyle Türkiye’nin en sevilen ağaçlarındandır. Orman kurmazlar, doğal olarak dere kenarlarında, nehir boylarında ve taban suyu bulunan düz arazilerde yetişirler. Kirli hava şartlarına da uyabilmesi, çınarın şehir ve yol ağacı olarak tercih edilmesine yol açmıştır. (18)
Her derde deva halk ilacı
Çınarın kabuk ve yaprakları tanen taşır. Bu nedenle dekoksiyonu (bitkinin kaynatılarak tıbbi özütünün ortaya çıkarılması) dahilen kabız edici ve ateş düşürücü, haricen ise antiseptik olarak kullanılır. Göz hastalıklarında dekoksiyonu ile göz banyoları yapılır. Yanık yaraları ve cerahatli çıbanlar bununla yıkanır ve pansuman yapılır. Kökleri eskiden yılan sokmasına karşı kullanılırdı. (3)
Batı Anadolu’da P.orientalis’in gövde ve dal ve kabuklarının dekoksiyonu ateş düşürücü, kabız edici, haricen mikrop kırıcı özelliğe sahiptir, ayrıca deri yanıklarında ilaç olarak da kullanılır. (15, 16) Çanakkale-Bayramiç’te P. Orientalis böbrek taşı düşürülmesinde, astıma karşı ve ishalin durdurulmasında kullanılır. (17)
Trabzon dolayında P. Orientalis’in yapraklarından yapılan çay kireçlenmeye karşı kullanılır. (20) Aydın (Koçarlı) dolayında ağacın yaprağı dövülüp, kaynar suda haşlandıktan sonra, haricen yanık tedavisinde, yapraklarından hazırlanan dekoksiyon gargara yapılarak diş ağrılarının giderilmesinde, Balıkesir dolayında meyvelerinden hazırlanan karışım böbrek taşlarını düşürmede, Isparta’da bitkinin gövde kabuklarından hazırlanan dekoksiyon dahilen diüretik olarak kullanılır. (21) Sakarya’da P. Orientalis’in meyveleri suda kaynatılıp süzüldükten sonra suprostat rahatsızlığında günde 1-2 su bardağı içilir. (22) Eskişehir’in Mihalıççık ilçesi dolayında P. orientalis’in kabuk ve yapraklarından hazırlanan dekoksiyonundan haricen (gargara) diş ağrısına karşı, antiseptik, saç kepekleri, dahilen ise ateş düşürücü ve kabız edici olarak yararlanılır. Kabuğu sirkede kaynatılır, bu karışım ishal, fıtık ve diş ağrılarında kullanılır. Ayrıca yapraklar kaynatılıp lapa halinde şiş yerin üzerine konarak şişliklerin tedavisinde, damar büzücü ve yara iyileştirici, haşlanmış özsuyu dizanteri tedavisinde, yapraklarından yapılan krem ateşli yaralarda ve soğuk şişliğini tedavide kullanılır. (23) Balıkesir’in Kapıdağ yöresinde P. orientalis’in soyulmuş dalları böbrek taşlarının düşürülmesinde kullanılır. (24)
Doğu çınarından ülkemizin birkaç farklı bölgesinde benzer hastalıklarda halk ilacı olarak yararlanılması, bu ağacın binlerce yıldan bu yana Anadolu halk tıbbında önemli bir yeri olduğunun göstergesidir. Ağacın tıbbi bilgisinin kökeninin antik çağ ve daha önceki tarih çağlarına dayandığının en önemli delili Latince kökenli Platanus olan bilimsel adının günümüz Anadolu Türkçesinde hâlâ “Bıladan” olarak devam ettirilmesidir. Anadolu’ya dışardan gelen kavimlerin yerli halktan hem bitki adlarını hem de tıbbi kullanım bilgilerini devralmaları, Anadolu ağaçlarının kültürleri de birbirine yaklaştırdığını gösterir.
Doğa ile kültürün savaşı
Çınar ağacıyla ilgili ilk arkeolojik bilgiler Neolitik çağ tabakalarından gelir: Malatya’nın 40 km kuzeydoğusunda yer alan ve MÖ 7500’lere tarihlenen Caferhöyük Neolitik yerleşiminde çınar kalıntıları bulunmuştur. (4) Eski Mısır piramitlerinde çınar ağacından yazı levhaları yapıldığı tespit edilmiştir. (5)
Antik Yunan mitolojisinde Europe adlı kızı Girit’e kaçıran Zeus, bu kızla bir kaynağın yanında, çınar ağaçlarının altında birleşmiştir. Antik Yunan kültüründe Satyr’ler doğanın çılgınlığını sembolize ederdi. Marsyas da bu satyrlerden biriydi. Marsyas, doğanın melodisini duyan, onu seslendiren bir varlıktı. Kamıştan yaptığı flütten ürettiği doğanın sesi ile Apollon’un kültürü temsil eden Lyra’sına karşı koyabileceğini, ona üstün geleceğini düşünmüştü. Doğanın sesinin kültürün sesine karşı açtığı savaştı bu. Bu savaşı kaybeden Marsyas, Apollon tarafından bir çınar ağacına bağlanıp derisinin yüzülmesi cezasına çarptırılmıştı. Doğanın kıllı derisi kültür tarafından yüzülecekti. Kültürün yaratıcısı, karanlıkların kovucusu, bilge Apollon toplumsal düzeni yaratmak için doğanın kamışlarını kastre etmişti. Apollon, Marsyas’ı ağaca asıp derisini yüzerek, insanın özünü, doğasını hadım etmiştir. Kültürün egemenliği için bu işlem şarttır. (7)
Çınar ağacı bu mitosta yasaların ve kültürün bir sembolü haline gelmekte, Zeus’un huzurunda (çınar ağacı altında) kurulan mahkeme, başıbozuk doğaya karşı kültürün yargılayıcı ve cezalandırıcı gücünü göstermektedir. Satyr Marsyas’ın derisinin çınar ağacına bağlanarak yüzülmesi ile günümüz Anadolu Türkçesinde çınar ağacına “deri döken, derisini atan” anlamındaki “kavlan, kavlağan” isminin verilmesi, ağaca yönelik kültürel algının binlerce yıldan bu yana benzer olduğunu gösterir. Çınar ağacı, büyüdükçe gerçekten de bir insan derisinin yüzülüp atılmasına benzer bir şekilde parça parça kabuklarını da döker. Dolayısıyla çınar ağacının kabuğunu dökmesi, dökülen kabuklardan sonra Satyr’in kıllı bedeni gibi pürüzlü gövdesinin pürüzsüz bir hale gelmesi insanlar tarafından yaratılan kültürün doğanın kuralsızlığına karşı üstünlüğünün de bir sembolüdür. Diğer bir deyişle insan kültürünün doğaya estetik olarak müdahalesinin de bir sembolüdür çınar. Belden aşağısı bir keçinin bedenini taşıyan, ancak yukarısı insan biçimli olan Satyr’e şu mesaj verilmektedir: “Sen bir Tanrıyla aşık atamazsın, çünkü Tanrı dediğin insan formundadır. Sen ise yarı hayvan olduğuna bakmadan Tanrıyla boy ölçüşmeye kalkıyorsun; işte, derin soyulduğunda kurban edilmiş bir hayvandan farkın kalmadı, kabuğu soyulunca insan bedenine (tanrıya) benzeyen çınar ağacının tersine senin kabuğun soyulduğunda insan bedeni değil vahşi bir hayvan bedeni ortaya çıktı.”
Kutsal çınarlık ve Karya-Pers savaşı
MÖ 530-330 tarihleri arasında Anadolu’da egemenlik kuran Perslere karşı zaman zaman isyanlar olmuştur. Bu isyanlarla ilgili olarak Herodot, Karyalılarla Persler arasındaki savaşı anlatır:
“Persler geldiler ve ırmağı geçtiler. Karyalılar kavgaya Marsyas kıyılarında tutuştular. Yiğitçe dövüştüler ve uzun süre dayandılar ama sonunda sayı çokluğu karşısında ezildiler. Persler savaş alanında yaklaşık olarak 2 bin kişi bıraktılar, Karyalılar 10 bin. Sağ kalanlar Labranda’da çınar ağaçlarıyla kaplı büyük kutsal ormanın ortasındaki Zeus Tapınağında toplandılar. Burada toplanıp kurtuluş yolu aramaya çalışıyorlardı. Perslere teslim olmak mı, yoksa Asya’yı büsbütün bırakıp gitmek mi daha iyiydi. Onlar böyle düşünürlerken yardıma koşan Miletoslularla müttefikleri çıkageldiler. Bu yardım karşısında Kayralılar ilk tasarılarını bırakıp yeni bir savaşla talihlerini denemeye karar verdiler. Üzerlerine gelen Perslerle savaşa tutuştular ve öncekinden daha ağır bir yenilgiye uğradılar, kayıplarının toplamı yükseldi. Miletosluların kayıpları daha da büyük oldu.” (8)
Karyalıların Persler ile mitolojideki Satyr Marsyas’tan (Çine Çayı) adını alan bölgede savaşmaları, savaşın değerlendirmelerini ise Labranda’daki kutsal çınarlıkta yapmalarının inanca dair nedenleri olmalıdır. Bu savaşta barbar Persler, ehlileşmemiş ve derisi yüzülmesi gereken Satyr Marsyas’la özdeşleştirilmiş, Zeus’un cezalandırıcı ve yola getirici gücünün sembolü çınar ağaçları da bu amaçla toplantı yeri olarak tercih edilmiş olmalıdır. Günümüzde hâlâ Labranda antik kentinin içinde, kentin doğu tarafındaki çayırlık alanda çınar ağaçları (P. orientalis) bulunur. (9)
Çınarın kabuk dökmesi ve kadın giyimi
Antik Yunan’da halka açık gerçekleştirilen ve Dionysos şerefine yapılan gece şenlikleri thiasoslar bazen “çınar ağacı” adını alırlardı. (10) Dolayısıyla çınar ağacının gizem dini olan Dionysos kültüyle bir ilişkisinin kurulduğu görülmektedir. Aslında Dionysos kültü, doğanın ve bitkilerin zapt edilmez çılgınlığını, yasalarla sağlanan düzene doğal olandan alınan destekle de sağlanan bir başkaldırıyı sembolize ediyordu. Bu kültün en önemli varlıklarından biri olan Satyr’in çınar ağacı altında derisinin yüzülmesi dolayısıyla Dionysos gece şenliklerinden bir kısmının çınar ağacı altında yapılması arasında bir ilişki olmalıdır. Apollon (akıl, yasa, düzen, kültür) ile Dionysos (haz, kural tanımazlık, çılgınlık, doğa) arasındaki savaşın galibini sembolize eden ise “akıl-düzen-kültür-yasa-mutlak otorite”nin sembolü çınar ağacıdır.
Erken Dönem Helenistik Atina’sıyla ilgili oldukları görünen antik dönem sözlükbilimcilerinin notlarında “kadın denetçileri”, kadınların kılık kıyafetlerini düzenleyen/derli toplu olmalarını sağlayan yöneticiler olarak anlatılırlar. Bu görevliler, sokaklarda derli toplu olmayan kadınları 1000 drahmilik bir para cezasına çarptırır ve kestikleri bu cezayı Ceramicus’ta bulunan bir çınar ağacı üzerinde açıklarlardı. Söz konusu olan bu derli toplu olma durumu kadının halk arasında dolaşırken giydiği kıyafetlerle, belki de takı ve makyaj ile ilgili olmalıdır. (11) Çınar ağacı büyürken eski tırtıklı ve kahverengi kabuğunu atar ve beyaz, pürüzsüz çıplak bir insan vücudunu andıran görünüme bürünür. Antik dönem kadınların giyim kuşamı ile çınar ağacının kabuğunu (elbisesini) atarak çıplak bir insan bedenine benzer bir görünüm alması arasında bir benzerlik kurulmuş olmalıdır. Açık saçık giyinen kadınlar ile çınar ağacının kabuğunu dökerek çıplak insan bedeni imajı vermesi arasında da bir benzeşlik kurulmuş olmalıdır.
Kalkınmanın sembolü
MÖ 480’de Pers kralı Kserkses’in Lidya’da kutsadığı yaşlı çınar ağacına pandantif veya bilezik asılırdı. Pers kralı kutsal ağaca pahalı süsler, altın kolyeler, bakır bilezikler, hatta işlemeli bir kaftan sunmuştu. O zamandan beri yolcular ağacın dallarına kendi adaklarını asarlardı. (12) Ağaca değerli nesneler asmak yerel tanrılara (Zeus’a) yönelik bir sunu uygulaması olmalıdır. Zira MÖ 1. yüzyılda Pontos kralı Mithradates ve arkadaşları avladıkları hayvanların başlarını ağaçlara asarak yerel tanrılara sunularda bulunurlardı. Bir ağaç türü eğer bir tanrıya özgülenmişse, bu ağacın Tanrıya sunulan hediyeleri ona ulaştıracağı düşünülmüş olmalıdır. Hatta arkaik Yunan döneminde ağacın kendisi Tanrı ile özdeşleşmişti. (31)
Asur kralı II. Sargon’un Urartu ülkesine yaptığı bir seferle ilgili olarak, Urartu şehirlerinin Urartu kralları tarafından sulama kanallarıyla nasıl donatıldığı anlatılır: “Kralları Rusa kalbinin sesini dinleyerek …sularının kaynağını gösterdi. Bu akarsuları toplamak için bir kanal kazdırdı ve Fırat gibi bolluk getirdi. Onun yatağından çıkan sayısız kanal yaptı ve meyve bahçelerini suladı… Boş arazide ..bol meyve ve üzüm üretti…son derece yüksek çınar ağaçları…sarayının zenginliklerinin …orman gibi gölgelerini ovanın üzerine düşürdü ve işlenmemiş arazilerinde…tanrı gibi bölgenin halkına yüksek sesle mutlu şarkılar söyletti.” (13) Metinden de görüleceği üzere çınar ağacı, insanlar tarafından gerçekleştirilen kalkınmanın bir sembolüdür. Çınar ağaçlarının insanlar tarafından büyütülmesi ve uzun boya ulaştırılması, kültüre alınmış meyve ve üzüm gibi bitkilerin yetiştirilmesine paralel bir uygulama olup gelişmişliğin de göstergesidir.
Kuran ve Tevrat’a göre Nuh peygamber, gemisini çınar ağacından yapmıştır. (6) Çınar Hıristiyanlıkta da kutsal bir ağaçtır. (29) Tevrat’ta “Ve Yakup kendisi için kavak, badem ve çınar ağaçlarından taze çubuklar aldı ve üzerlerinden kabuğu soyup çubuklardaki ak rengi meydana çıkararak çizgiler yaptı… bozkırda servi, çınar ve şimşiri bir arada dikeyim de görsünler…Allah’ın bahçesindeki erz ağaçları onu örtemezdi; çam ağaçları onun kolları gibi değildi ve çınar ağaçları onun dalları gibi değildi.” ayetleri yer almaktadır. (30)
Çınaraltı
Mezopotamya kültürleri ile ilgili eski metinler, ağaçların en çok yapılarda kullanıldığını gösterir. Konut mimarisi için büyük kamu binalarında, devlet yöneticileri tarafından uzak yerlerden getirilen güneyde daha çok palmiye, kavak ve ılgın gibi ağaçlar, kuzeyde dişbudak, meşe, karaağaç ve çınar gibi ağaçlar kullanılmıştır. (26)
Şanlıurfa’da “Daremezın” olarak adlandırılan P. orientalis, tırmık, tokmak, at arabası, erzak dolabı, takunya yapımında kullanılır ve yakacak olarak yararlanılır. (19) Şanlıurfa’da P. orientalis’den saz, ud ve kanun gibi müzik aletlerinin tekne kısmı ile def müzik aletinin kasnak kısmı yapılır. (27) Eskişehir dolayında P. orientalis’in yaprakları kaynatılıp, süzülen suyun içine bir miktar kitre katılırsa mürekkep elde edilir. (23) Balıkesir dolayında çınar yapraklarından siyah boya elde edilir. (24) Siyah renk, ölümün, gizemin ve kötülüğün rengidir. Siyah insana tedirginlik hissi verir, karanlıkla korkutur. Aynı siyah, şıklık, zarafet, ağırbaşlılık ve prestij de demektir. (25) Ağaçtan siyah boya elde edilmesinin, özellikle antik kültlerde çınarın kültürel algısı üzerinde etkisinin olması muhtemeldir.
Çınar ağacının yaprakları enli olduğundan rüzgarın tiz sesini keser, bu bakımdan özellikle rehabilitasyon merkezlerine dikilir, sessizlik ve gölge sağlar. Divan şairlerine göre yapraklar Tanrıya, göklere açılmış, yalvarıp yakaran bir el, bir insan eli gibidir. Osmanlı döneminde inşa edilen önemli kamu yapılarının hemen yanına onunla beraber yaşayıp yaşlanması için bir çınar ağacı dikme geleneği vardı. Örneğin Topkapı Sarayı 2. avlusunda, Bursa Muradiye Camisi yakınındaki çınarlar bu yapılarla çağdaştırlar. Çınar ağacı kubbeyi de andırdığından, köy kıraathanelerinin avlusunda gördüğümüz gibi, altına oturup dinlenilen bir çınaraltı daima var olmuştur. (14)
Ünlü çınar ağaçları
Bazı çınar ağaçları çok yaşlı olup bir kısmı tarihe geçmiştir. Bazıları ise doğa abidesi olarak korunur. Bunlardan en tanınmışı İstanbul Büyükdere’deki 4000 yıl kadar yaşadığı tahmin edilen “Büyükdere Çınarı”dır. Bu çınar dünyanın tanınmış ağaçlarından biri olup kapladığı sahanın çevresi 112 metreydi, 9 büyük gövdesi (sonraları 7) vardı. Bu çınara Türkler “7 kardeşler”, Rumlar “Hepta Adelpha”, Avrupalılar ise “Platane de Godefroy” demişlerdir. Avrupalıların isim kaynağı; birinci Haçlı komutanı Godefroy de Bouillon’un karargahını bu ağacın altına kurmuş olmasıdır. II. Mahmut bu çınarın yanındaki çayıra sık sık gider spor yapardı. Bu çınar altında II. Mahmut bazı törenler de düzenlemişti. 1829 yılında İngiliz elçisi burada sultana takdim edilmiş, kurban bayramı töreni de burada yapılmıştı. 17. yüzyıldan itibaren çınarın bulunduğu alan “Kırkağaç” olarak isimlendirilmiştir. I. Dünya Savaşı sırasında ağacın kovuğunda bir kahvehane vardı. Bu tarihlerde çınar tahrip olmuştur. (3)
Bursa’da 500 yıldan daha yaşlı anıt çınarlar bulunur. Bunlardan Koğuk Çınar’ın çevresi 18 metre ve 700 yaşında, İnkaya Çınarı’nın çevresi ise 9,5 metre ve 600 yaşındadır. Koğuk Çınar altında Osmanlı döneminde yeniçerilere ulufe (maaş) dağıtıldığından bu ağaca “Ulufeli Çınar” adı da verilmiştir.Görkemli görüntüleriyle bu çınarlar Osmanlı tarihinin yaşayan tanıklarıdır. (28)
Anadolu ve batı Türklerinde çınar hükümdarlık ve güç sembolüdür. Osman Gazi rüyasında Osmanlı Beyliğini “dünyayı saran bir çınar ağacı” şeklinde görmüştür. Hanların, beylerin soyları çınarla sembolleştirilir. Manas Destanı’nda “ulu çınar” konaklama ve sığınma yeridir. Çınarla devlet arasında bağ kurulduğu gibi çınarla çocuk arasında da bağ kurulur. Çocukların uzun ömürlü olması için çocuk doğunca onlar için çınar dikilir. Çınar doğumun da sembolüdür. Türk kültüründe çınarlar “ulu ağaç” ve “gaba ağaç” gibi unvanlarla anılır. Bu ağaçlar tanrı kutunun ve aydınlığın sembolleridir.
Çınar, Anadolu insanının sorunlarına çare aradığı ve hakkında söylenceler dillendirdiği bir ağaçtır aynı zamanda: Hatay’ın Döver köyündeki bir çınarın, köyün manevi bekçisi Tahir’in değneğini yere vurmasıyla ortaya çıktığı söylenir. Hatay’ın diğer yörelerinde de anıt çınarlar ve çınar ağaçları vardır. Söylencelerde çınar ağacının secdeye gelmesi, Hz. Hızır’ın bastonları çınara dönüştürmesi vb. gibi motifler kullanılır. Balıkesir Erdek’te ortası oyulmuş bir çınar ağacına Dilek Ağacı denir. Dilek dilenip ağacın içinden geçilir. Muğla merkezde Karabağlar yaylasında “Allan Kavağı” olarak adlandırılan ve söylencesi de olan bir çınar ağacı vardır. (29)
Seçim sizin: Ya uluçınar ya kavlağan olmak
Osmanlı döneminde kurban bayramı törenlerinin çınar ağacı altında yapılmasının, ağacın kabuğunun deri gibi soyulması (Kavlağan=derisini atan anlamına gelir) ile kurban edilen hayvanların derilerinin ağaca asılarak soyulması benzeşliğinden kaynaklandığı, aynı antik Marsyas-Apollon söylencesindeki gibi bu ağacın derinin yüzülmesi işlemiyle (çobanla özdeşleşen yöneticinin, koyun veya Marsyas gibi keçilerle özdeşleşen tebaaya yönelik cezalandırıcı gücünün göstergesi) ilişkilendirilmesinden kaynaklanmış olması büyük bir olasılıktır. Tevrat’ta çınar dallarının kabuklarının soyulması ile ilgili metinler de benzer bir motif oluşturmaktadır.
Görüleceği üzere çınar, binlerce yıldan bu yana Anadolu’da mutlak kamusal gücün, imparatorun, hükümdarın, yasal yaptırımların sembolü olan bir ağaçtır. Çınar ağacı, erkeksi bir hakimiyetin kurallarının uygulandığı antik dönemde kadınların kılık ve kıyafetlerinin kontrolünün de sembollerindendir. Gövde kabuğunun kendiliğinden soyulması, bunun onu diğer kabuklu yaban ağaçlardan daha pürüzsüz ve estetik bir görünüme sahip kılması, barbar (doğaya ait, vahşi, çirkin, kabuklu, kıllı, eşitlikçi) olanın karşısındaki uygar, idealize edilmişin, kültür tarafından tasarlanmışın ve hiyerarşinin tepesindeki bir mutlak gücün de sembolü haline getirmiştir. “Güçlüyüm, ezici bir gücüm var, ama bu gücüm doğadan değil kültür ve kurallardan kaynaklanmaktadır” algısına mazhar bir ağaçtır çınar. Antik dönem uygulama ve söylencelerinden de görüleceği gibi; hem erkeklerin hem de kadınların giyim kuşamının dahi mutlak otorite tarafından belirlenmiş kurallara uygun olmasının da göstergelerinden biridir o. Kesinlikle erkeksi bir otoritenin, mutlak ezici bir gücün ağacıdır çınar. Osmanlı’da kamusal alanın, devlet otoritesinin, yasaların sembolü olarak kamu binaları ve cami bahçeleri gibi alanlara dikilerek, antik dönemdeki kamu gücü, her şeye hakim olma, giyim kuşam gibi özel alana dahi müdahale etmenin sembolü olma özelliğini Ortaçağ’da da devam ettirmiştir. Ama “kamusal kuralları ve devleti tanımam, ferman padişahın dağlar (doğa) benimdir, Tanrı da benim (Enel Hak), hatta onunla yarışabilirim” diyerek hiyerarşik bir düzen yerine Tanrıya karşı bile eşitlikçi bir söylem içindeyseniz, Kayralı Satyr gibi Apollon’u yenme düşünceleri zihninizde belirmişse Nesimi ve Marsyas gibi derinizin yüzülmesi riskiyle karşı karşıyasınız demektir. Bu işin sonunda postu yüzdürmek, çınar gibi kavlanmak, diğer bir deyişle “kavlağan” olmak da var.
Dipnot ve Kaynaklat
1) Yücel Çağlar, Dendroloji (Ağaç Bilim) Okulu Ders Notları, Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği Yayını, Ankara-2012.
2) Yücel Çağlar, Anadolu Yeşillemesi, Bilim ve Gelecek Kitaplığı Yayını, İstanbul, 2010.
3) Turhan Baytop, Türkiye’de Bitkiler ile Tedavi, Nobel Tıp Kitabevleri, 1999.
4) Mehmet Özdoğan, Nezih Başgelen; Türkiyede Neolitik Dönem, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İst., 2007.
5) Prof. Dr. Nuray Yıldız; Eski Çağda Yazı Malzemesi ve Kitabın Oluşumu, Türk Tarih Kurumu Yayımı, Ankara-2000.
6) Deniz Gezgin, Bitki Mitosları, Sel Yayıncılık, İstanbul, 2007.
7) İsmail Gezgin, Fallusun Arkeolojisi, Sel Yayınları, İstanbul, 2012.
8) Yrd. Doç. Dr. Abdullah Baran, “Karya Bölgesi’nde Persler”, Aktüel Arkeoloji Dergisi, Ocak-Şubat 2012.
9) Behlül Güler, Ömer Varol; “Tarihi Labranda (Milas-Muğla) Kalıntıları ve Çevresinin Floristik Özellikleri”, Biological Diversityand Conservation, 5/3-2012.
10) Hugh Bowden, “Gizem Kültleri”, Aktüel Arkeoloji Dergisi, Ocak-Şubat 2013.
11) Prof. Daniel Ogden, “Kadın Denetçileri”, Aktüel Arkeoloji Dergisi, Mart-Nisan 2013.
12) Adrienne Mayor (Çev: Gürkan Ergin), Mithradates, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2013.
13) Livar ve Marand Ovası, Aktüel Arkeoloji Dergisi, Kasım-Aralık 2012.
14) Necmettin Ersoy, Semboller ve Yorumları, Dönence Basım ve Yayın Hizmetleri, 3. Baskı, İstanbul, 2007.
15) Hüseyin Fakir, Mehmet Korkmaz, Bilgin Güller; “Medicinal Diversity of Western MediterenneanRegion in Turkey”, JABS, Journal of Applied Biological Sciences 3(2), 2009.
16) Şinasi Yıldırımlı; “Munzur Dağlarının Tıbbi ve Endüstriyel Bitkileri” Fırat Havzası Tıbbi ve Endüstriyel Bitkiler Sempozyumu, 6-8 Ekim 1986, Fırat Üniversitesi Yayını, Elazığ, 1991.
17) G. Bulut, E. Tuzlacı; “Folk Medicinal Plants of Bayramiç (Çanakkale-Turkey)”, İÜ Ecz. Fak. Mec, 40(2008-2009).
18) Necati Güvenç Mamıkoğlu, Türkiye’nin Ağaçları ve Çalıları, NTV Yayınları, İstanbul, 2007.
19) Mustafa Aslan, Hasan Akan, Maruf Balos; “Şanlıurfa’da Bazı Odunsu Bitkilerin Etnobotaniği Üzerine Bir Araştırma, Ot Sistematik Botanik Dergisi, 2011/1.
20) Mehmet Sağıroğlu, Ayşenur Arslantürk, Zerrin K. Akdemir, Melike Turna; “Hayrat (Trabzon) ve Kalkandere (Rize)’den Etnobotanik Bir Araştırma” Biological Diversityand Conservation, 5/1, 2012.
21) Ertan Tuzlacı, Şifa Niyetine: Türkiye’nin Bitkisel Halk İlaçları, Alfa Yayınları, İstanbul, 2006.
22) Onur Koyuncu, Ö. Koray Yaylacı, Süleyman Tokur; “Geyve ve çevresinin etnobotanik açıdan incelenmesi” Ot Dergisi, 2009/1, s.127.
23) Ersin Yücel, Mihalıççık İlçesinin Tıbbi Bitkileri, Eskişehir, 2008.
24) İsmet Uysal, Sinan Onar, Ersin Karabacak, Sezgin Çelik; “Kapıdağ Yarımadasının Etnobotanik Özellikleri”, Biodicon, 3/3, 2010.
25) Prof. Dr. Selçuk Candansayar, “Renklerin Duygusu”, NTV Bilim, Sayı: 27, Mayıs, 2011.
26) İ. Banu Doğan, Tarihöncesinde Ticaret ve Değiş Tokuş, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2012.
27) Hasan Akan, M. Maruf Balos, Mustafa Aslan; “Şanlıurfa’da el yapımı müzik aletleri üzerine bir etnobotanik araştırma”, Biological Diversityand Conservation, 6/1, 2013.
28) Bursa broşürü, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayını, 2012.
29) Pervin Ergun, Türklerde Ağaç Kültü, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2004.
30) Kitabı Mukaddes, Eski ve Yeni Ahit (Tevrat ve İncil); Kenan Basımevi , İstanbul-1941.
31) Mehmet Ateş, Mitolojiler ve Semboller, Aksiseda Matbaası, İstanbul, 2001.
32) “Anadolu Kültüründe Çınar Ağacı”, Yolculuk Dergisi, Kamilkoç Yayını, Aralık 2013.