Ana Sayfa Dergi Sayıları 130. sayı Kitapçı Rafı – 130

Kitapçı Rafı – 130

397
0

Göreliliğin Anlamı

– Albert Einstein, Çev. Ercüment Akat, Alfa Yayıncılık, 2014, 202 s.

Albert Einstein genel görelilik konusundaki kapsamlı makalesinin yayımlanmasından beş yıl sonra, 1921 yılında, görelilik kuramının daha kesin şekilde onay görebilmesine giden yolu sağlamlaştırma amacıyla misafir profesör olarak Princeton Üniversitesi’ne gitti. Burada verdiği dört ders Göreliliğin Anlamı başlığıyla yayımlandı ve Einstein’ın ölümüne dek her basımda gözden geçirildi.

Einstein’ın verdiği örnekler ve algıladığı göreli dünyanın tanımları oldukça açıktır, izlemesi de kolaydır. Ancak sunumu, bilimsel donanımı olmayan okurlar için matematiksel bir derinlik içermektedir ve bu da anlatımdaki akışın yavaşlamasına yol açabilir. Matematikle ya da bilimle ilgili olanlar için ise bu dersler son derece aydınlatıcı olacaktır. Bu kitap Einstein’ın bir “ders kitabı” yazmaya en çok yaklaştığı örnektir. Göreliliğin Anlamı, konu hakkında bugün artık iyi bilinen yaklaşımların çoğuna öncülük yapmış olmasının yanısıra, sonradan başka araştırmacılar tarafından yeniden keşfedilen birçok düşünceyi de içermektedir.

Cahil Hoca

– Zihinsel Özgürleşme Üzerine Beş Ders, Jacques Rancière, Çev. Savaş Kılıç, Metis Yayınları, 2014, 144 s.

1818’de sürgünde bir devrimci olan Jacotot Belçika’da Fransız edebiyatı okutmanı olarak yarı-zamanlı bir iş bulur. Tek kelime Fransızca bilmeyen Flamanlara, kendisi de tek kelime Flamanca bilmediği halde hocalık etmek zorundadır… İkidilli bir Fénelon baskısı koşar imdadına; “öğrencileri”nin kendi kendilerine Fransızca ve Telemak’ı öğrenmelerine kılavuzluk eder. İnsanın bilmediğini de öğretebileceğini gösteren bu tuhaf deneyin sezdirdiği kaçınılmaz sonucu anlamakta hiç gecikmez Jacotot: Bilen ile bilmeyenin, öğreten ile öğrenenin, kol emekçisi ile zihin emekçisinin, kısacası zekâların eşitliği.

Bu şaşırtıcı hikâyeyi ve Jacotot’nun felsefesini anlatan Jacques Rancière hem eğitim üzerine çok özgün bir düşünce sunuyor hem de zekâların eşitsizliğini ve bilgi hiyerarşisini bahane eden toplumsal eşitsizlik tasavvurlarına önemli eleştiriler getiriyor. “Özgürleştirmeksizin eğiten aptallaştırır,” diyen Cahil Hoca, eğitimciler ve eğitim sistemi üzerine kafa yoranlar için olduğu kadar siyaset felsefesiyle ilgilenenler için de ufuk açıcı bir kitap.

Sınıf Analizine Yaklaşımlar

– Ed. Olin Wright, Çev. Ed. Vefa Saygın Öğütle, NotaBene Yayınları, 2014, 272 s.

“Sınıf”, sosyal bilimler ve siyasette merkezi bir kavram olmakla birlikte, içeriği çoğu durumda belirsiz ya da tartışmalı kalmaya devam ediyor. Bu tartışma, sınıf kavramının en iyi nasıl tanımlanacağı, sosyal teori içindeki rolü ve çağdaş toplumun sosyolojik analiziyle bağlantısı gibi noktalarda sürüp gidiyor. Bazıları sınıfların günümüz toplumlarında büyük ölçüde ortadan kalktığını, onlara katılmayanlar ise toplumsal eşitsizliğin temel biçimlerinden biri olarak varlığını devam ettirdiğini ileri sürüyor. Sınıf sadece dar anlamıyla iktisadi bir fenomen mi, yoksa kültürel boyutları da içeren kapsayıcı bir kavram mı? Kitap, bu ve benzeri sorulara cevap olarak, alanında uzman yazarlar tarafından kaleme alınmış altı ayrı bölümde altı temel sınıf perspektifinin teorik esaslarını ve temel önermelerini sunuyor. Son bölümde ise, “eğer cevap ‘sınıf’sa, o halde soru nedir?” diye sorularak, bu alternatif sınıf analizi yaklaşımlarının kavramsal bir haritası çıkarılıyor. Kitap, sadece sosyal bilim uzmanlarına değil konuyla ilgili çok daha geniş bir kesime ve hayata sınıf perspektifiyle bakan herkese hitap ediyor.

Prekarya

– Yeni Tehlikeli Sınıf, Guy Standing, Çev. Ergin Bulut, İletişim Yayınları, 2014, 318 s.

Prekarya… Bu “yeni” kelime, yeni zamanların toplumsal gerçekliğinin çarpıcı bir yüzünü tanımlıyor: Alabildiğine “esnekleşmiş” bir istihdam rejiminde sürekli değişen işlerde, adeta hep geçici bir statüde çalışanlar… Düzenli olarak düzensiz işlerde çalışanlar… Bütün dünyada giderek genişleyen bu kitleyi “çalışan yoksullar” veya “güvencesiz işçiler” diye tanımlayanlar da oldu. Guy Standing, prekaryayı teşhis edebilmek için onların kimliksizliğini göz önüne almak gerektiğine dikkat çekiyor: Bir geleceği olmayan ve “toplumsal hafızadan yoksun” işlerde çalışıyorlar… Guy Standing’in prekarya olgusu ve kavramı üzerine referans olan kitabı, “yeni tehlikeli sınıf” alt başlığını taşıyor. Günümüzde prekarya gerçekliğini ve kavramını hesaba katmadan işçi sınıfı, proletarya üzerine düşünmek mümkün değil.

Etik, Toplum, Siyaset

– Bertrand Russell, Çev. Funda Sezer, Say Yayınları, 2014, 286 s.

Kitap, 20. yüzyılın önde gelen düşünürlerinden biri olan Bertrand Russell’ın hem siyasete hem de dine dair etik ve siyasi duruşunu bütünüyle son kez ifade ettiği eseri. Russell, içtepiler ve zekâ arasındaki çatışma dolayısıyla etiğin insan için gerekli olduğunu, eğer bunlardan biri diğeri olmaksızın var olabilseydi etiğe de ihtiyaç olmayacağını öne sürüyor. Russell’a göre insanın içtepileri ve arzuları eşit şekilde hem sosyal hem de bireyseldir. Siyaset ve etik, toplum ve birey olarak bizlerin sosyal bakımdan bir amaca yönelik hale gelmemiz için kullanabileceğimiz araçlardır, ahlak yasaları ise eylem kurallarımız konusunda telkinde bulunur.

Hukuk ya da Kukla Tiyatrosu

– “Edebiyat ve Hukuk” Yazıları, Cemal Bâli Akal, Dost Kitabevi, 2014, 186 s.

Yazar denemelerinde Sofokles, Euripides, Shakespeare, Cervantes, Swift, Sade, Büchner, Stendhal, Dostoyevski, Melville, Kafka, Conrad, Barrie, Musil, Camus, Faulkner, Koestler gibi devlerin eserlerinde dolanarak, edebiyatsız bir hukuk kavrayışının sadece fakir değil, bazı hukukçular bunu bilmese de, gerçekte olanaksız olduğunu gösterir. Fakat bunu edebi metinlerde hukuki terim avına çıkarak değil, “edebiyat ve hukuk” denince şartlı refleks haline gelmiş kabulleri sorgulayarak, asıl olanın hayatın kendisi olduğunu unutturan her türlü indirgemeciliğe şüpheyle yaklaşarak, yasa bekçilerinin bönlüğünün karşısında, kendi akıl sağlığımızı korumak için, en etkili yöntemin belki de ironi olacağını hatırlatarak yapar. Kitaptan bize şöyle bir soru yöneltilir: Hukuk sisteminin soyutluğundan azade bir haklar mücadelesi verirken, “gerçek bir karşı çıkış için, insanın önce kendisini kuşatan zorunlulukları mı kavraması gerekir acaba?”

Hukuksal Kıskaçtaki Ormanlar ve Ormancılık

– Yücel Çağlar, Türkiye Barolar Birliği, 2014, 388 s. 

Orman ekosistemleri, yalnızca gezegenimizin doğal güzelliklerinden birisi ya da ekonomik önemi olan bir “doğal kaynak” yahut yaşamsal önemde ekolojik işlevleri bulunan bir varlık olarak görülebilir mi? Hayır ama çoğunlukla öyle görülüyor. Bu nedenle de orman ekosistemlerinin üzerinde bulunduğu arazilere yönelik girişimler ile orman ekosistemlerinin işletilmesine, korunmasına, genişletilmesine, “veriminin” artırılmasına yönelik iş ve işlemleri yapma biçiminin yol açtığı ve/veya yol açabileceği ekolojik, ekonomik, toplumsal, kültürel ve hukuksal değişme ve gelişmeler, bu değişme ve gelişmelerin dayandırıldığı hukuksal düzenlemeler kolaylıkla gözlerden kaçırılabiliyor. Kuşkusuz, bu tezin tersi de öne sürülebilir: Ekolojik, ekonomik, toplumsal, kültürel ve hukuksal değişme ve gelişmelerin, önünde sonunda “orman” sayılan yerleri ve devlet ormancılık düzenini de etkileyebildiği ve/veya etkileyebileceği gerçeği kolaylıkla kavranamıyor. Kitap bütüncül bakış açısı sağlayarak bu türden olumsuzlukların en aza indirilebilmesine  katkıda bulunabilme gayretiyle hazırlanmış incelemelerden bir seçki.

11 Çağdaş Besteci

– İlhan K. Mimaroğlu, Pan Yayıncılık, 2014, 123 s.

Besteci ve yazar İlhan K. Mimaroğlu’nun başlarken “bu küçük kitap, çağdaş müzikle ilgilenmek isteyen orta okuyucu içindir. …Kitaptaki onbir besteciyi seçerken, çağdaş müziğin gelişmesine en büyük etkisi olanları, çığır açanları, izleyicisi en çok olanları gözettim. Bartók ‘Her yüzyılda ancak on ya da onbeş büyük besteci vardır,’ der. İşte, bence, yirminci yüzyılın ilk yarısının en büyük onbir bestecisi…” diyerek Debussy, Ravel, Stravinsky, Bartók, Prokofyev, Hindemith, Schönberg, Berg, Webern, Varèse, Ives hakkındaki incelemelerini bir araya getirdiği ilk baskısı 1961 yılında yapılmış olan kitabı, gözden geçirilerek yeniden okurlara sunuluyor.

Osmanlı İmparatorluğu Ansiklopedisi

– Selçuk Akşin Somel, Alfa Yayıncılık, 2014, 704 s.

Osmanlı İmparatorluğu, kuruluşundan yıkılmasına kadar altı yüzyıllık hanedanı, vezirler, devlet adamları, yaşama biçimi ve yarattığı kültürle karmaşık imparatorluklardan biridir. Osmanlı tarihçileri bile bu kalabalık tarih koridorunda yollarını kaybedebilirler. Alfabetik sırayla dizilmiş kişi adları, şehirler, kültürel ve siyasi maddelerle bu çalışma Osmanlı tarihçileri kadar meraklı okurlar için de temel bir başvuru kitabı. Kitabın kapsamlı önsözü Osmanlı tarihine yeni bir bakış açısı sunuyor. Kaynakça, ek kaynaklar ve önerilen okumalarla zenginleşen çalışma, aynı zamanda kronoloji, haritalar ve resimlerle destekleniyor. Selçuk Akşin Somel’in bu çalışması, öğrenciler, araştırmacılar ve meraklı okurların her zaman başvurabileceği bir kaynak.

Mekân ve Müslüman Şehir Hayatı

– Fes Labirentinin Sınırlarında, Simon O’Meara, Çev. Hatice Orman Topçu, Açılım Kitap, 2014, 240 s.

Bu kitap modern dönem öncesi Müslüman Arap şehrinin, yani medinenin yapısal mantığını araştırarak Müslümanların şehir mekânlarına ilişkin akademik bir anlayış geliştirme niyetini taşıyor. Öncelikli konusu “duvar” olup İslâm hukukunun tarihi bir araştırması niteliğinde olan Duvarlar Kitabı’na hususi bir atıfta bulunan kitap önce duvarın ne manaya geldiğini tespit ederek sonra bunu Fes şehrinin labirent gibi karmakarışık olan yapısını analiz etmede kullanıyor. Müslüman şehir toplumu ve felsefesini anlamaya dair farklı bir bakış açısı sunmaya çalışan bu metin, İslâm araştırmaları, sosyolojisi ve mimarisi alanındaki araştırmacıların ve öğrencilerin ilgisini çekebilir.

Totalitarizm: Totalitarizmin Kaynakları / 3

– Hannah Arendt, Çev. İsmail Serin, İletişim Yayınları, 2014, 382 s.

Hannah Arendt’in kapsamlı çalışması Totalitarizmin Kaynakları’nın Türkçe çevirisi, Totalitarizm başlıklı üçüncü cilt ile tamamlanıyor. Arendt’in esere doğrudan adını veren bu ciltte totalitarist düşüncenin kökenleri, örgütlü hareket haline gelişi, kuruluşa imkân veren toplumsallık, hareketin yapısı, iktidarın kullanımı ve yönetim biçimi, kurumsallaşması, propaganda ve manipülasyon araçları etraflıca inceleniyor. Arendt okuyucularını, özgür, yaratıcı ve gerçekten eşitliği benimseyen bir eleştirel anlayışla alt edebilecekleri totalitarizme karşı “dünya aşkıyla” biçimlenen bir politik sorumluluğa davet ediyor.

Sayılar Kitabı

– John H. Conway – Richard K. Guy, Çev. Ahmet Nedim Narman, Alfa Yayıncılık, 2014, 353 s.

Sayılar Kitabı’nın amacı, okuyucuya herhangi bir matematik altyapısı gerektirmeden “sayı” kelimesinin kullanıldığı çeşitli yolları açıklamaktır. Kitap bu işi, ders kitaplarının ve müfredatların resmiyetinden uzak bir şekilde yapıyor. Kitapta, genişleyen uygulama alanlarının ihtiyaçlarını karşılayabilmek için sayıların sürekli karmaşıklaşan gelişimini Sümer kil tabletlerinden başlayarak izleyebilirsiniz: sayma sayıları, sıfır, kesirler, negatif sayılar, ikinci dereceden irrasyoneller, cebirsel sayılar, aşkın sayılar, sonlu ötesi ve sonsuz sayılar, gerçeküstü sayılar, karmaşık sayılar, dördey sayılar, sekizey sayılar, asal sayılar, Mersenne ve Fermat sayıları, mükemmel sayılar, Fibonacci ve Catalan sayıları, Euler sayıları ve Eulerci sayılar, Bernouli sayıları.

Toplumsal Sözleşme veya Siyasal Hukukun Prensipleri

– Jean-Jacques Rousseau, Çev. Cenap Karakaya, İletişim Yayınları, 2014, 192 s.

Toplumsal Sözleşme, 1762’de yayımlandığında, halk egemenliği ve genel irade ilkelerini gündeme getirerek, yeni bir çığır açtı. Kısa zamanda modern düşünce için bir dönüm noktası ve siyaset felsefesinin temel eserlerinden biri oldu. Egemenliğin devredilemez olduğunu, insanların özgür doğduklarını, medeni bir özgürlük için insanların tabiat halindeki bağımsız özgürlüklerinden feda etmeleri gerektiğini, bunun da herkesin özgürce kabul ettiği bir toplumsal sözleşmeyle mümkün olabildiğini iddia etti. Toplumsal sözleşme, yasayı yapan egemen halkın üyesi olan yurttaşı var eder. Ortaya çıkan bir ve bölünmez genel iradedir ve Cumhuriyet bu genel iradenin hâkimiyetidir.Rousseau’nun yanıtlamaya çalıştığı sorular, günümüzün siyasal endişe ve sorunlarıdır. Ortak faydanın içine özel çıkarlar nasıl dahil edilir? Her iktidarın doğal eğilimi olan, yurttaşların egemenlik hakkının gasp edilmesine karşı nasıl mücadele edilir? Hakkında çok konuşulan ama gerçekte az okunan Toplumsal Sözleşme, üzerinden 250 yıl geçmiş olmasına rağmen, güncel siyasal tartışmalarımıza ışık tutmaya devam ediyor.

Theaitetos

– Platon, Çev. Furkan Akderin, Say  Yayınları, 2014, 136 s.

Platon’un geç dönem diyaloglarından biri olan Theaitetos diyaloğu, matematikçi Theodoros ve onun öğrencisi Theaitetos ile Sokrates arasında geçer. Temelde Protogoras’ın “Her şeyin ölçüsü insandır’ düşüncesine karşı çıkan Sokrates, bu eksen çerçevesinde “Bilgi nedir?” ve “Filozof kimdir?” sorularını ayrıntılı bir şekilde ortaya koyar. Platon’un bilgi teorisiyle ilgili önemli ipuçları taşıyan Theaitetos, en önemli diyaloglardan biri sayılıyor.

Spinoza Sözlüğü

– Charles Ramond, Çev. Bilgesu Şişman, Say Yayınları, 130 s.

Çoğu zaman bir “güç felsefesi” olarak tanımlanan Spinoza felsefesinin önemli başlıklarını ele alan bu sözlük, Charles Ramond’un seçtiği ve açıkladığı kavramlardan oluşuyor. Spinoza’nın felsefeyle uğraşmayı bizzat “faydalı olan”a doğru bir arayış olarak tanımlaması gibi, Ramond da onun başlıca eserlerine sürekli atıflarla kendi felsefesini yaparken Spinoza’yı bizim için faydalı kılmaya çalışıyor. Spinozacılığın, unsurları birbirine uzakmış gibi görünen ama dipte her biri diğerini gerektirecek, hatta zorunlu kılacak şekilde örülmüş sistemini serimleyerek okuyucuyu Spinoza’nın çetrefil ama girildiğinde geri dönülmesi güç dünyasına davet ediyor.

Klasik Sosyoloji

– Bryan S. Turner, Çev. İdil Çetin, İletişim Yayınları, 2014, 453 s.

Modern dünyanın anlaşılması için klasik sosyoloji mirasının önemi nedir? Bryan S. Turner, Klasik Sosyoloji’de bu sorunun cevabını etraflı bir şekilde ortaya koyan, ayrıntılı bir miras araştırması gerçekleştiriyor. İlk kısımda, erken sosyolojinin gelişiminde kilit öneme sahip düşünürler (Karl Marx, Max Weber, Georg Simmel, Emile Durkheim, Karl Mannheim ve Talcott Parsons) ele alınıyor. İkinci kısım, 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında sosyolojik ve antropolojik araştırmalarda baskın olan kilit öneme sahip kurumları inceliyor. Kapitalist toplumun gelişiminde dinin rolü meselesi, Marksist ve Weberci sınıf analizi yaklaşımları, Kuzey Amerika sosyolojisinde toplumsal tabakalaşma kuramı, endüstriyel kapitalizmde aile araştırması, kent sosyolojisinin gelişmesi, yabancılaşma, marjinalleşme ve etnik çatışmalar hakkındaki tartışmalarda kentsel toplumsal ilişkiler, Mannheim’ın Marksist sınıf analizi eleştirilerini ayrıntılandıran kuşaklar sosyolojisi ve T.H. Marshall’ın siyaset sosyolojisine katkısının irdelendiği bir bölüm kitabın çerçevesini oluşturuyor.

İlkel Birikim

– Sermayenin Kaldıracı, Ed. Özay Göztepe, NotaBene Yayınları, 2014, 320 s.

Egemen öğretide neoliberal dönem olarak adlandırılan günümüz kapitalizminde, sadece emeğin yoğun sömürüsü değil aynı zamanda ekonomi dışı -zor- araçlarıyla el koyma, sermayenin ana mekanizması haline gelmiş durumda. Öte yandan, politik şiddet ve iktidar baskısı ise aynı dönemde küresel ölçekte olağanüstü yaygınlaştı. Bu iki olgu rastlantısal değil, tam tersine birbiriyle içiçe geçmiş birer olgu. Bu içiçelik tartışılırken, günümüzde çok sık başvurulan kavram ise “ilkel birikim” olmaya başladı. Küresel kapitalizmin sömürü mekanizmalarındaki genişleme ve derinleşme ile politik şiddetin birlikteliğini izah eden ilkel birikim kavramı, Marx’ın en çok tartışılan katkılarından da birisi olarak ele alınır. Günümüz kapitalizminin yönelimlerinin tespitinde ve buna karşı yürütülecek devrimci mücadelenin araçlarının tespitinde ilkel birikim kavrayışının sağladığı kısıt ve olanakları, kavramın uluslararası savunucularının temel makalelerini bu kitapta bulacaksınız.