Dünya dışı zeki yaşam var mı sorusunun yanıtı henüz bilinmiyor. Büyük olasılıkla var ama bize ulaşma olasılıkları yok denecek kadar az diyenler çoğunlukta gibi gözüküyor.
Günümüzde hemen hemen bütün biliminsanları dünya dışında yaşam olduğuna inanmaktadır. Evrende o kadar çok sayıda yıldız var ki, bunlardan bazılarının çevresinde dönen gezegenlerde ve hatta kuyrukluyıldız gibi gökcisimlerinde yaşamın ortaya çıkması sadece bir olasılık meselesidir. Ancak dünya dışı zeki canlıların olup olmadığı, olasılığı biraz daha daraltmaktadır. Bizim zekâmız şempanzelerden biraz daha ileridedir. Zekâmızı ortaya çıkartan sürecin de evrim olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla, güneş sistemi dışında bir yıldızın yörüngesinde dönen bir gezegende en az bizim zekâ düzeyimize evrimleşmiş canlıların olmaması için hiçbir neden yok. Asıl problem, bu dünya dışı zeki canlılarla iletişim kurma olanağımız var mı sorusu. Evrende mesafeler o kadar büyük ki, ışık hızıyla iletişim kurmak bile yüz binlerce hatta milyonlarca yıl almaktadır.
SETI araştırmaları ve Drake denklemi
Frank Drake tarafından tasarlanan bir denkleme eklenecek önemli bir bilgi olarak görülür. Bu “Drake Denklemi”nin yararlılığı konusunda şüphelerim var; ama en azından konuyla ilgili bilgisizliğimi özetleyen derli toplu bir yol sunuyor.
1950’lerin sonuna doğru Virginia’daki Green Bank radyo gözlemevinde çalışan Frank Drake dünya dışı zeki canlılarla radyo teleskoplar kullanarak iletişim kurma ihtimalleriyle ilgileniyordu. Drake ve arkadaşlarının girişimleri sonucu önce CETI (Dünya Dışı Akıllı Yaşamla İletişim) sonra SETI (Dünya Dışı Akıllı Yaşam Araştırması) projesi doğdu. Radyo dalgalarının ışık hızıyla yol almasından dolayı, uzaylılar mesajı alsa ve hemen yanıt yollasa bile, mesaj buraya birkaç bin yıldan önce ulaşamayacak olduğundan, kimsenin uzaylılarla “konuşmak” gibi bir beklentisi yoktu. Ama uzaylılarla gerçekte iletişim kurma ihtimali bazı çevrelerde o kadar büyük bir alarma neden oldu ki özellikle ABD’deki politikacıların ve kamuoyunun bu varlıkların arkadaş canlısı olmayabileceği şeklindeki algısı sonucu artık kimse yıldızlara mesaj yollamıyor, sadece uzaylı sinyalleri dinliyor. Eğer diğer medeniyetler de aynı şekilde paranoyaksa ve herkes dinliyor ama hiç kimse konuşmuyorsa, bu çok kötü!
Bununla birlikte, Drake kendi adıyla anılan denklemini ortaya attığında henüz CETI veya SETI projeleri başlamamıştı. Drake denklemini, 1961 yılında Green Bank’ta kendi düzenlediği Dünya dışı zeki canlılarla ilgili ilk bilimsel konferansta dile getirdi.
Drake denklemi bir olasılık hesabıdır. Nasıl zar attığımızda örneğin üst üste iki kere üç gelme olasılığı 1/6 x 1/6 = 1/36 olursa, Drake de yıldızlararası iletişim kurabilecek teknolojiye sahip bir medeniyetin galaksimizde ortaya çıkışında etken olabilecek tüm faktörleri hesaba katar. Başlangıç olarak Samanyolu galaksimizdeki N* adet yıldız sayısıyla başlayalım. Sonra güneşimize benzer yıldızların kesrini hesaba katalım: fG. Ardından, gezegenlere sahip yıldızların oranını, fD’yi hesaplamamız gerekiyor. Bu yıldızların yaşam alanında bulunan gezegenlerin kesri nG’yle gösterilir. Üzerinde gerçekten yaşamın doğduğu gezegenlerin kesrine fY diyelim. Varsayımsal olarak, bizimkine benzer akıllı yaşamın doğduğu gezegenlerin kesrine dair herhangi bir tahmine ulaşılır: fc. Son olarak, diğer akıllı yaşamlarla iletişim kurabilecek bir medeniyetin barındığı bir gezegenin yaşam süresi yüzdesinin tahminini içeren bir sayı da ekleyelim: fl .
Bütün bu faktörleri hesaba kattığımızda, bugün bizim galaksimizde iletişim kurma ihtimalimiz olan Dünya dışı medeniyetlerin sayısı (N) şöyle hesaplanır:
N = N* x fG x fD x nG x fY x fc x fl
Bu denklemin sorunu şudur: denklemdeki diğer sayılardan birinin bile sıfır olması durumunda, bütün diğer sayılar ne kadar büyük olursa olsun, olur. Şu anda Dünya dışı zeki canlıların sayısı üzerine kopan fırtınalar Drake denklemindeki faktörlerin değeri üzerinedir.
Drake denklemindeki bazı faktörleri bugün yaklaşık olarak biliyoruz. Bazılarıysa büyük bir tartışma konusu. Örneğin Samanyolu galaksimizdeki yıldız sayısı (N*), en azından birkaç yüz milyardır. Ancak Dünya benzeri gezegenlerin sayısı konusunda kesin bir yargıya varılabilmiş değil. Bazı gökbilimciler, özellikle de Avustralya Ulusal Üniversitesi’nden Charles Lineweaver, Dünya’daki yaşamın başlama hızının, diğer gezegenlerde de yaşam olduğu gerçeğine eklenecek önemli bir ek kanıt olduğunu öne sürmektedir. Bu görüşe göre, Samanyolu galaksisindeki her dünya benzeri gezegen, Dünya’da yaşam nasıl ilk 600 milyon yılda (belki de daha önce) ortaya çıkmışsa, yüksek olasılıkla yaşam barındırmaktadır. Daha kesin istatistiksel hesaplamayla, yüzde 95 güvenirlilik düzeyinde en az bir milyar yaşında olan bütün Dünya benzeri gezegenlerin en az yüzde 13’ünün yaşam barındırdığı ve yaşam barındıran bu tür gezegenlerin oranının “büyük olasılıkla bire yakın olduğu” sonucuna varır. Günlük dilde söylemek gerekirse, yaşam evrende yaygındır.
Drake denklemindeki son sayı (fl) üzerine de büyük tartışmalar yapılmaktadır. Örneğin Michael Shermer’ın medeniyetin ne olduğuna ilişkin çok farklı bir yorumu var. Kimilerine göre tüm insanlık medeniyeti sürekli bir bütündür ama Shermer, yazılı tarih başladığından beri birçok ayrı medeniyetin doğmuş ve batmış olduğuna ve yalnızca birinin, örneğin radyo vericisini yapacak kadar yüksek bir teknolojiye erişmiş olduğuna işaret eder. Sümerlerden Roma’ya, Çin’den Afrika’ya, Güney ve Orta Amerika’dan Avrupa ve Amerika’ya toplam altmış dünya medeniyetinin yaşam süresini inceleyen Schermer, bunların toplam yaşam süresini yaklaşık 25 bin olarak hesaplar ki, bu da 420 yıllık ortalama bir yaşam süresi olan fl sayısını verir. Üstelik radyo sinyali gönderme ve alma yeteneği yalnızca bir kez doğmuştur. Bu bağlamda Shermer, Samanyolu galaksisinde en fazla üç adet daha radyo vericisi olan medeniyet olabileceğini hesaplar.
Sonuç olarak, yüzlerce farklı araştırmacının Drake denklemi üzerine elde ettikleri “sonuçların” sıfırdan birkaç yüz milyara kadar değişmesi, bu yaklaşımın nafile olduğunun bir göstergesidir. Ama Drake denklemini, en iyi biçimde galaksimizdeki teknolojik medeniyetlerin sayısının gerçekçi bir ölçüsünü vermesi için gerçekten çözülebilecek bir denklem olarak değil de, diğer yerlerde akıllı yaşam bulma olasılığı üzerine düşünürken hesaba katmamız gerekenlerin bir anımsatıcısı olarak görürsek, yine de faydalı bir denklemdir.
Herkes nerede?
20. yüzyılın en önemli fizikçilerinden biri olan Enrico Fermi’nin karmaşık fikirleri basit bir dilde açıklayabilmek gibi çok büyük bir yeteneği vardı. Karmaşık sorunların çözümüne dair (büyüklük mertebesi hesabı olarak bilinen) kaba tahminler yapma sanatının bir uzmanıydı ve bu özelliği onu Fermi paradoksuna götürdü ve o kadar ünlü oldu ki, benzer bilmeceler genellikle “Fermi soruları” olarak anılır. Basit bir Fermi sorusu şöyledir: 1 litrelik kavanozu kaç çubuk şeker doldurur? Burada mesele tam rakamı vermek değil, bilgiye dayalı bir tahmin yürütmektir. Bu amaçla Fermi hızlıca bir çubuğun kabaca kaç santimetre çapında olduğunu hesaplar ve böylece tek bir çubuğun hacmini hesaplar. Çubukların kavanoza sıkı bir biçimde sığmayacağını hesaba katarak, hacmin yüzde 20’sinin hava olduğunu söyleyerek, çıkan sayıyı kavanozun hacmine böler ve yaklaşık olarak (oldukça gerçeğe yakın) bir sonuç bulur. Gökbilimciler de bir galaksideki yıldız sayısı gibi değerleri tahmin etmek için hepsini gerçekten saymak yerine işte bu tür bir hesaplama kullanır; Fermi de kendi adını taşıyan ünlü bilmecesini ortaya koyarken bunu kullanmıştır.
Hikayeye göre, Fermi 1950’lerde Los Alamos laboratuvarındayken, gazetelerde bol bol UFO haberleri vardı. Fermi ve çalışma arkadaşları öğle yemeğine giderken gazete haberleriyle ilgili gülüşüyorlardı ve bu sohbet onları ışık hızının üzerine çıkma imkânsızlığı hakkında bir tartışmaya sürükledi. Aniden Fermi yüksek sesle bir soru sordu: “Herkes nerede?” Çalışma arkadaşları, dünya dışı akıllı canlıları kastettiğinin farkına vardılar ve soru soran Fermi olduğu için ciddiye aldılar. Hızlıca bir büyüklük mertebesi hesabı yaptı; uzaylılar ışık hızından daha yavaş hareket ediyorlarsa bile uzun süredir tüm galaksiyi kolonileştirmiş olmalıydılar ve Dünya birçok kez ziyaret edilmiş olmalıydı. Fermi paradoksunun en derli toplu özeti şu soruda gizlidir: “Eğer oradaysalar, neden burada değiller?” Dünya dışı akıllı canlılar varsa neden bizi ziyaret etmediler?
1970’lere kadar Fermi paradoksunu çok ciddiye alan olmasa da, sonrasında çok daha geniş bir tartışma başlatan peş peşe bilimsel yayınlar ortaya çıkmaya başladı. David Viewing ve Michael Hart gibi gökbilimciler, “neden bugün Dünya üzerinde diğer dünyalardan gelmiş hiçbir akıllı ziyaretçi yok?” sorusunu bilimsel bir temele oturtmaya çalıştılar. Hart, bulmacanın izahı için dört olası kategori önerdi:
1) Oradan buraya gelmek fiziksel olarak imkânsız olabilir.
2) Oradalar ama bizimle iletişim kurma arzuları yok.
3) Oradalar ama bize ulaşmak için henüz zamanları olmadı.
4) Buraya geldiler ama hiçbir iz bırakmadılar ve şu anda burada değiller.
Bu sorulara çok farklı yanıtlar veren biliminsanlarının fikir birliği içinde oldukları tek nokta, galakside bizden başka zeki canlıların olması gerektiği yönünde. “Uzaylılar oradaysa burada da olmalıdırlar” görüşüne karşı en ciddi itiraz, yıldızlararası yolculuğun çok uzun ve zor olmasıdır. Fermi’nin düşüncesinin en önemli noktası, onun basit büyüklük mertebesi hesaplarıyla bunun (Dünya’daki yaşamın zaman ölçütü bir yana) insan medeniyetinin zaman ölçütüne göre çabuk ve bir derece kolay olduğunu fark etmesi olsa da…
Yıldızlararası yolculuğun zor yanı (Yıldızlararası filminde gördüğümüz gibi), bunu bir insan ömrü içerisinde tamamlamaktır. Bu yolculuğu yapmak ve eve geri dönmek ise daha da zordur. Galaksiyi kolonileştirmenin yolu, geri gelmemektir. İnsanın tarih öncesi döneminde buna benzer pek çok örnek vardır. Homo erectus bir milyon yıl önce geri gelmemek üzere Afrika’yı terk etti. Polinezyalılar yeni adalara uğrayıp geri dönmediler; yeni adalara yerleştiler. Atalarımız Doğu Afrika’da evrimleşip sonraki nesillerde yürüyerek tüm dünyaya yayıldı. 12 bin yıl kadar önce Sibirya ve Alaska arasındaki kara köprüsünü geçerek Güney Amerika’ya kadar giden yolu aştılar. Bu örneklere dayanan Bracewell gibi biliminsanları (Asimov da buna dahildir) akıllı yaşamın birkaç farklı gezegende birkaç defa evrimleşmiş olmasındansa, galaksiye ilk “akıllı gezegen”den yayılmasının daha mümkün olduğu sonucuna varır.
Sonuç olarak, dünya dışı zeki yaşam var mı sorusunun yanıtı henüz bilinmiyor. Büyük olasılıkla var ama bize ulaşma olasılıkları yok denecek kadar az diyenler çoğunlukta gibi gözüküyor.