Görsel açıklaması: Yeni doğanın farklı mesafelerden fotoğrafları nasıl algıladığı görülüyor. © Prof. Bruno Laeng.
Yenidoğan bebekler ebeveyni 30 cm yakınlıktan görüp algılayabiliyor. Araştırmacılar ilk kez, yenidoğanın görsel algısını ölçerek belirleyebildi.
Daha önceki mevcut bilgiler ve matematik yardımıyla, yenidoğanın etrafını gerçekten ne kadar görebildiği başarılı bir şekilde belirlenebildi. Elde edilen sonuçlara göre, 2-3 günlük bir bebek 30 cm mesafeden yüzleri görebiliyor, hatta duygusal ifadeleri algılayabiliyor. Bu uzaklık 60 cm olduğunda ise görsel algı bulanıklaşıyor. Araştırma Oslo Üniversitesi ve İsveç Uppsala Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden biliminsanları tarafından yürütüldü.
Sonuçlar, birkaç on yıldır açık kalmış olan “yenidoğanın görsel dünyası” konusundaki boşluğu da bir miktar kapatmış oldu. Veriler ayrıca yenidoğanların daha yaşamlarının ilk günlerinden itibaren görsel edimleri tam gelişmemişken yüz ifadelerini taklit edebildikleri iddiasını da belki açıklayabilecektir. Burada anahtar kelime “duygu”dur.
Daha önceki çalışmalarda araştırmacılar sürekli olarak hareketsiz fotoğrafları kullanıyordu. Oysa gerçek dünya çok daha dinamiktir. Psikolog Svein Magnussen ve ekibi bunun yerine duygusal imajlarla incelemeyi yapmayı düşündü.
Magnussen kariyerinin ilk zamanlarında “insanlarda görsel algı” konusunda çalışmalar yapmıştı. 15 yıl önce bir gün meslektaşlarıyla tartışırken, yeni doğanların etraftaki insanların yüz ifadelerini algılamada düşündüklerinden daha başarılı olabileceğini, ancak bunun için hareketli ve “ifadeli” imajlar kullanmaları gerektiğini fark ettiler. Ancak 1 yıl öncesine kadar bu konuda teknik yeterlilik ve ekipmanı sağlayamamışlardı.
Yüz ifadeleri nasıl anlaşılabilir hale getirilebilirdi? Testi yürütebilmek için araştırmacılar modern simülasyon teknikleri ile daha önce kavradıkları “yenidoğan görsel algısı” bilgisini birleştirdiler. 1980’lerde davranışsal deneylerle elde edilen genel bilgi ve anlayışımız, yeni doğanların kontrast ve uzamsal çözünürlük duyarlılığının olduğu yönündeydi. O sıralarda, yenidoğanın karşısına arka planı homojen bir şekilde gri olan bir figür konduğunda gözünü ayırmadan ona baktığı belirlenmişti.
Figürler, siyah beyaz çizgiler kullanılarak oluşturuldu. Kesin bir genişlik ve sıklıkta çizgiler seçilip homojen bir gri arka plan oluştuğunda, yenidoğanın bu figüre gözlerini dikip bakmadığı izlendi. Genişlik ve frekansta yapılan belirli ve kesin seviye değişiklikleri ile yenidoğanın görsel ilgisinin uyarıldığı gözlemlendi. Diğer bir söyleyişle araştırmacılar, yenidoğanın görsel algısıyla ilgili neredeyse kesin olacak sonuçlara ulaştılar. Bilinmeyen ise bunun pratik sonuçlarının neler olabileceğiydi. Örneğin bebek, üzerine doğru eğilen bir yetişkinin yüz ifadesini algılayabiliyor muydu?
Hareketin sabit ve bulanık bir fotoğraftan daha iyi algılanabileceği açıktır. Araştırmacılar, değişen yüz ifadelerini içeren bir video kaydı hazırladılar. Bu arada bebeklere zarar verebileceği bilinen bilgileri ise videodan çıkardılar. Daha sonra gönüllü erişkinlere videoyu izlettiler. Buradaki beklenti eğer erişkinler gördükleri duygusal ifadeleri tanımlamakta başarısız olurlarsa, büyük olasılıkla yenidoğanların da bunu aynı şekilde tanımlayamayacağıydı.
Erişkin gönüllüler duygusal ifadeleri, 30 cm uzaklıktan baktıklarında dörtte üç oranında kesin doğrulukta ayırt ettiler. Uzaklık 120 cm’e çıktığı zaman ise kesinliğin rastlantısal bir yanıt halini aldığı gözlemlendi. Sonuç olarak duygusal ifadeleri algılamamız için tıpkı yenidoğan döneminde oluşan ilk görsel algımızda olduğu gibi 30 cm’lik bir yakınlık ihtiyacı vardı.
Burada konu edilenin tam anlamıyla “görme” edimi olduğunu, yani “hissetme”yle ilgili bir araştırma yapılmadığını Magnussen özellikle vurgulamıştır.
Bundan önceki çalışmalarda hatta temel kitap bilgilerinde bile, yenidoğan görsel algısıyla ilgili bulguların hep sabit ve bulanık fotoğraflara dayandığı bilinmektedir. Magnussen daha önce kimsenin bu algı meselesini dikkate alıp araştırmadığına şaşırdığını da itiraf ediyor. Neticede yaptıkları çalışmanın somut bir tahmin oluşturup temel bir bilgiye ulaştırdığını belirtiyor. Magnussen ve arkadaşları böylesine ateşleyici ve temel oluşturacak bir gerçeğe ulaştıkları için mutlu olduklarını, ancak bunun multidisipliner bir çalışma olduğunu, merak edenler ve devam ettirmek isteyenler için alanı onlara da bırakabileceklerini söylüyorlar.
Çeviren: Dr. Ebru Oktay
Kaynak: http://www. sciencedaily.com/releases/2015/06/150629080200.htm