Ana Sayfa Dergi Sayıları 144. Sayı İnsan uygarlığını anlamak için temel bir kaynak: Antik Kentler

İnsan uygarlığını anlamak için temel bir kaynak: Antik Kentler

2127
0

Arkeoloji, insanlığın binlerce yıllık faaliyetini bazı sınırlı maddi buluntulara dayanarak araştırmak gibi çok zor ve ustalık gerektiren bir bilim dalı. Bu zorlu uğraşın hakkıyla yerine getirilebilmesi için insanlığın geçmiş faaliyetinin üzerini katman katman örten toprağın titizlikle kaldırılmasının yanı sıra yıllar içerisinde kaybolmuş kültürlerin sınırlı sayıdaki ürününün de günümüz dünyasına tercüme edilerek aktarılması gerekiyor. Toprak altından çıkarılalı yıllar olmasına rağmen henüz okunup tercüme edilmesi tamamlanmayan yüzlerce Sümer tableti gibi…

Arkeoloji uğraşının geçmişi anlamak dışında birçok temel hedefi bulunuyor. Toplumsal yaşama, siyasete, mimarlık alanına, kent planlaması alanına dair birçok yasanın izlerini modern dünyadan çok çok önce yaşamış uygarlıklarda sürmek mümkün. Bunun için Charles Gates’in Antik Kentler kitabı oldukça derli toplu bir araştırmanın ürünü olması ve çok geniş bir coğrafyadaki uygarlık kalıntılarını incelemesi bakımından önemli bir kaynak olma özelliği taşıyor. Kitap, MÖ 8500’lerden başlayarak MS 4. yüzyıla; Mısır’dan Mezopotamya’ya, Anadolu’dan Akdeniz ve Yunanistan’a ve nihayet Roma’ya kadar çok geniş bir dönemi ve coğrafyayı inceliyor. Batı kültürünün tarihsel referanslarını da oluşturan bu uygarlıkların yaşantılarını, mimari ve kent planlaması örneklerini incelemek heyecan verici.

Uygarlık kentlerde doğdu

Yukarıda tarif ettiğimiz Kuzey Afrika-Anadolu-Avrupa güzergâhını “uygarlığın doğduğu ve geliştiği bölge” olarak tarif edebiliriz.(1) Nedir uygarlık? Neden uygarlığın izini geçmişte kurulmuş olan kentlerde sürüyoruz? Uygarlık bir toplumun düşünce, sanat, bilim, teknoloji, mimari ürünlerinin tamamını ifade eder. Uygarlığı daha önceki insan faaliyetlerinden ayıran temel bazı özelliklerinin başında belirli bir alanda yerleşmiş olmak gelir. Diğer özellikler (tarımla uğraşma, toplumsal sınıfların oluşması, yönetim ilkelerinin ve hukukun oluşmaya başlaması gibi) ise yerleşik hayata geçmeden önce temelleri atılmakla birlikte gerçek örgütlenmelerini ancak belirli bir alanda yerleştikten sonra tamamlayabilmiş ve kurumsallaşmışlardır.

Örneğin tarımsal faaliyetin bilinen ilk yerleşimlerin inşasından önce başlamış olduğunu bugün arkeologların araştırmaları sayesinde biliyoruz. Fakat tarımın beslenmede birinci öncelikli yerini kazanmasının ancak yerleşik hayata geçildikten sonra oluştuğu apaçıktır. Yine yerleşik hayata geçişten önce birtakım din adamlarının ve yöneticilerin toplumlarda (ya da topluluklarda demek daha doğru olabilir) ortaya çıkmaya başladığını biliyoruz. Fakat gerçek anlamda bir yönetici sınıfın ortaya çıkmasının ve toplumun sınıflara bölünmesinin yerleşik hayata geçildikten çok sonra gerçekleştiğini biliyoruz. Gates, şefliklerin ve merkezi siyasal sistemlerin gelişmesinin Anadolu’nun en eski ve en iyi korunmuş yerleşimlerinden biri olan Çatalhöyük’ün MÖ 6. binyıl ortasında terk edilmesinden yaklaşık iki binyıl sonra gerçekleştiğini ortaya koyuyor (s.64).

Antik kent planları ve mimari özellikleri

Bu örnekler yerleşik hayata geçilmesiyle, hatta basit köy yaşantısının ötesinde karmaşık birer mekan örgütlenmesinin ilk örneklerinin ortaya konduğu kentlerin inşa edilmesiyle birlikte uygarlığın doğmaya başladığını bize anlatıyor. Antik Kentler, hem ortaya çıkmış olan ilk yerleşimlerin, hem de daha sonraki dönemlerin Yunan ve Roma Uygarlıklarına ait yerleşimlerin mimari ve planlama ilkelerini oldukça detaylı bir şekilde inceliyor.

Örneğin Mezopotamya’nın en eski yerleşimlerinden olan Ur kentinde bulunan bir tapınağa ait detaylı planı (s.99) da inceleme olanağı bulabiliyorsunuz; Yunan Uygarlığının en parlak dönemlerini yaşadığı bir zamanda İtalya’da yerleşmiş olan, Roma’nın öncülü sayılabilecek Etrüsk Uygarlığının inşa ettiği temeli taştan üst katları ahşap karkas yapıların, günümüze pek ulaşmamış olan mimarisi ve kent planları hakkında detaylı bilgiye de ulaşabiliyorsunuz (s.421-425). Efes kent planını (s.515) ve Roma eyalet kentlerini belirleyen karakteristik özellikleri de öğrenebiliyorsunuz (s.536), Anadolu’da Tunç Çağı kentlerinin en önemlilerinden biri olan Hattuşa’nın toprak evlerle bezeli sokaklarını da (s.207-213).

Antik Kentler, mimarlık, kent planlama, arkeoloji, sanat tarihi gibi alanlarda çalışanlar için temel bir kaynak niteliğinde. Ancak yalnızca uzmanların ilgilenebileceği bir kitap değil. Tarihe ve eski yerleşimlere ilgi duyan herkesin okuyabileceği bir kitap. Aynı zamanda “yerleşim arkeolojisine giriş” niteliğinde bir ders kitabı olduğu da söylenebilir. Bölümler halinde hazırlanmış olması nedeniyle tek seferde okunup tüketmek yerine zaman zaman bir kaynak kitap olarak başvurulabilecek, kütüphanenizin bir köşesinde yer almasını isteyeceğiniz bir yayın.

Dipnot

1- Bu uygarlık tarihi okumasından tamamen bağımsız olarak Uzakdoğu’da Amerika kıtasında şimdiye kadar bulunmuş iki ayrı “uygarlığın doğuşu” öyküsü daha bulunuyor. Söz konusu bölgelerdeki yerleşimlerin niteliklerine, kent planlarına ve ilk ev planı tiplerine kitapta yer yer referanslar veriliyor. Bu bakımdan adı geçen uygarlıklar konumuzu oluşturan kitabın inceleme alanının dışında olmasına rağmen yazarın referansları oldukça faydalı bir karşılaştırma imkânı sunuyor.

– Antik Kentler -Antik Yakındoğu, Mısır, Yunan ve Roma’da Kentsel Yaşamın Arkeolojisi-, Charles Gates, Çev. Barış Cezar, Koç Üniversitesi Yayınları, Eylül 2015, 613 s.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz