Ana Sayfa 144. Sayı Kil tabletlerin efendisi: İlk arkeoloğumuz Hormuzd Rassam

Kil tabletlerin efendisi: İlk arkeoloğumuz Hormuzd Rassam

3364

Bin yıldır yaşadığımız bu uygarlıklar beşiği coğrafyanın her bir santiminde ayrı bir öykü barınmakta. Bunlardan birinin sahibi de toprağımızın insanı Hormuzd Rassam’dır (1826-1910). İki kültür arasında sıkışıp kalmış bu garip insan, geçmişle geleceği kaynaştıran büyük arkeolojik araştırma serüveninin mütevazı emekçilerinden biridir. 

Bu yazı Sayın Orhan Bursalı’nın şahsında Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji Dergisi’ni yaratanlara ithaf edilmiştir.

Bilim ve Gelecek’in Kasım 2015 sayısının kapak dosyasını Gılgamış Destanı’nın 5. tabletine ait yeni çözümlenen dizeler oluşturmuştu. Neredeyse dört bin yıllık destanın yazımında kullanılan edebi dil, zengin hayal dünyası ve insan doğasının evrensel özelliklerini yansıtan öyküleri ile gerçek bir başyapıt olan bu görkemli manzume daha uzun yıllar kültür dünyamızı derinden etkileyecek gibi görünüyor.

Özellikle tek tanrılı göksel dinlerin kutsal kitaplarına bir ölçüde esin kaynağı olan Gılgamış Destanı’nı anlatan tabletleri gün yüzüne çıkaran kişinin Kuzey Iraklı bir Osmanlı vatandaşı olduğunu sanırım çoğumuz bilmiyordur. Hormuzd Rassam (Resim 1) 1826’da, Osmanlı İmparatorluğu içinde yer alan Musul’un Dicle Nehri kıyısındaki bir semtinde doğar. Ailesi Keldani Katolik Kilisesine bağlı Asurilerdendir. İngiliz arkeoloğu Austin Henry Layard’ın 1845’de Britanya Müzesi adına Nimrud’a (Musul’un 30 kilometre güneyindeki antik Asur kenti) kazı yapmaya gelmesi Rassam’ın yaşamında dönüm noktası olur.

Çaylak arkeolog

Kazı için gerekli ödenek (ve büyük olasılıkla resmi kazı izni) o sırada Britanya’nın İstanbul Başkonsolosu olan Sör Stratford Canning tarafından sağlanır. Layard işini yürütebilmek için bölge insanına bağımlı olduğunun farkındadır. Çalıştırdıkları arasında zekâ ve becerisiyle hemen fark edilen kişi Hormuzd Rassam’dır ve bu yerel genci bir süre sonra kendisine yardımcı olarak alır. Ona arkeolojik kazı teknikleriyle ilgili bazı temel bilgileri öğretir. Hatta 1847’de birinci etap kazıların tamamlanması sonrası Rassam’ı Londra’ya götürür ve Oxford’da 18 ay eğitim almasını sağlar.

Layard ve Rassam, 1849-1851 yılları arasında sürecek ikinci etap kazıları için Nimrud ve Koyuncuk bölgelerine geri dönerler (Koyuncuk Yeni Asur Krallığı’nın başkenti Ninova yakınındaki bir höyüktür. Ninova, bugünkü Musul’un içinden geçen Dicle Nehri’nin doğu yakasında kalmaktadır). Fakat Layard’ın kısa bir süre sonra politikaya atılmasıyla kazı işi Britanya’nın Bağdat Konsolosu Sör Henry Rawlinson’un üzerine kalır. Rawlinson, antik Mezopotamya kültürü ve çiviyazısı üzerine büyük bir otorite olmasına karşın Nimrud’a çok ender uğrayabilir. Bunun üzerine Britanya Müzesi 1852’de kazı işini sürdürmesi için Rawlinson’un taşeronu olarak Rassam’ı işe alır.

Resim 2. Asur Kralının aslan avını gösteren rölyeften bir kesit.

26 yaşındaki bu çaylak arkeoloğun ilk yaptığı iş, ustası Layard’ın bulduğu devasa taş duvar kabartmalarını yerlerinden sökerek Britanya Müzesi’ne göndermektir. Duvar rölyeflerinde Asur Kralı Sanherib’in (yönetimi MÖ 704-681) aslan avlama sahneleri büyüleyici güzellikteki sanat eserleri olarak tasvir edilmektedir. (Resim 2) Bunlardan daha önemlisi Ninova’da büyük Asur Kralı Asurbanipal’in (yönetimi MÖ 668-630 ya da 627) Kitaplığı olarak bilinen ve on binlerce kil tableti barındıran mekânı gün yüzüne çıkartır. Milattan önce 7. yüzyıla ait metinleri içeren bu zengin tablet koleksiyonu da Rassam tarafından büyük oranda Britanya Müzesi’ne taşınır.

Osmanlı Devleti’nin genel ve yerel yönetimleri ve halkı, topraklarından çıkartılan tarihi eserlerin Avrupa’ya götürülmesinde bir sakınca bulmaz iken (sanırım büyük arkeoloğumuz ve müzecimiz Osman Hamdi Bey’e kadar bu böyle devam eder), bilginin hak ettiği değeri görmediği ve tarih bilincinin gelişmediği topraklardaki insanlık mirasını, bunlara değer veren bir ülkeye taşıdığı için Rassam’ı suçlamak pek mümkün olmasa gerek. O’nun keşfettiği eserler arasında İştar (Bereket, Aşk ve Savaş Tanrıçası) ve Nabu (Bilgelik ve Yazarlık Tanrısı) Tapınakları’ndan çıkardığı heykeller, Koyuncuk höyüğünden çıkarttığı Asurbanipal’in avlanma ve piknik rölyefleri ve heykeller ve daha niceleri bulunmaktadır.

Resim 3. George Smith

Tabletler okunuyor

Bu projede çalışırken Britanya Hükümeti Rassam’a Yemen ve Habeşistan’da kalıcı bir diplomatik iş önerir. Aslında bu teklif onun arkeoloji çalışmalarına uzunca bir süre ara vermesine yol açacaktır. Fakat 1872’de Britanya Müzesi uzmanlarından George Smith’in (Resim 3), Rassam tarafından 1853’te keşfedilmiş kil tabletlerden birinde (Gılgamış Destanı’nın 11. Tableti) Tevrat’taki Nuh Tufanı’nı (Büyük Tufan) çağrıştıran kimi dizeleri çözmesi Avrupa ve ABD’de büyük yankı yapar ve Asur kazıları konusu tekrar müzelerin gündemine girer. (2)

Aslında yeri gelmişken Smith hakkında biraz bilgi vermekte yarar var. Bu genç, aynı Rassam gibi, alaylı takımından gelip arkeolojiye başlamış sıradan bir kişidir. 1861’de müzenin deposunda yer alan Asur tabletleri üzerindeki çamur ve kirleri temizlemesi için hizmetli olarak işe alınmıştır. Fakat zamanla zekâ, yetenek ve merakının yardımıyla çivi yazılarını okumayı söker. Tablet temizleyicisi olarak başlamasından on iki yıl sonra bu kez Londra’nın The Daily Telegraph gazetesi George Smith’i uzman asurolog olarak Büyük Tufan’la ilgili kayıp tabletleri bulması için bölgeye gönderecektir (İngiliz gazetelerinin daha o yıllarda bizimkilerden farklı bir yolda olduğu anlaşılmaktadır). Fakat 1876’da, Britanya Müzesi adına düzenlediği üçüncü yolculukta, henüz 36 yaşında dizanteriden yaşamını yitirince iş gene Rassam’ın eline kalır.

Rassam’ın diğer kazıları

1877’de Britanya Hükümeti’nin resmi görev mektubuyla İstanbul’a gelen Rassam oradaki Britanya Konsolosu’ndan fazla bir yakınlık göremediğinden kazılara başlamak için Osmanlı Devleti’ne başvurur ama gereken izni alamaz. Fakat bir yıl sonra yani 1877’de bir mucize olur ve eski ustası ve yakın dostu Sör Henry Layard İstanbul’a Britanya Elçisi olarak atanır. Büyük uğraştan sonra Layard Osmanlı yönetiminden dört yıl geçerli bir kazı izni alır. Hatta yaşadığı güçlüğü kendisi şu sözlerle dile getirir: “Kıbrıs’ın tapusunu üzerimize geçirmek bile bu izni almaktan daha güç olmamıştı”…

Bu sorun aşıldıktan sonra Rassam’ın ikinci büyük arkeoloji macerası başlar. Bu kez ilgi alanını Musul’un 400 kilometre güneyinde yer alan Bağdat dolayındaki Babil uygarlığına ait höyüklere kadar genişletir, hatta Van Gölü yakınlarında dahi kazı yapar. Onun tarafından çıkarılıp müzeye gönderilen Mezopotamya uygarlıklarına ait silindir ve tablet sayısının 50 bin dolayında olduğu sanılmaktadır. Kaba bir hesapla Britanya Müzesi’nin sahip olduğu bölgeye ait toplam tabletin üçte birinden fazlası Rassam tarafından sağlanmıştır.

Resim 4. Dicle Nehri’nde tarihi eserlerin taşınmasında kullanılan sal.

Batı’da da Doğu’da da ikinci sınıf vatandaş

Müzelerin ve arkeologların büyük bölümünün tarihi eser kaçakçılarından malzeme satın aldığı bilinen bir gerçektir. Hatta son çözümlenen tabletlerin de Kuzey Irak’taki Süleymaniye Müzesi yönetimi tarafından 2011’de, “kimliği bilinen” kaçakçılardan satın alındığı söylenmektedir. (3) Hırsızlar ellerindekilere parça başına fiyat biçtikleri için, çoğu zaman, sağlam tabletleri kırıp birkaç parça halinde satmaktadırlar. Müzelerdeki birçok tabletin ciddi zarar görmesinde bu cehalet ve açgözlülüğün büyük payı vardır. 19. yüzyılda antik Mezopotamya uygarlıklarına ait höyükleri kazan batılı arkeologlar için en büyük sorun çıkardıklarını tanınmış Avrupa müzelerine taşımaktı. Çünkü kazıların masrafını çoğunlukla bu müzeler karşılardı ve tek istedikleri tarihi eserleri kendi koleksiyonlarına katmaktı. Nehir taşımacılığında kullanılan en önemli araç ise sallardı. (Resim 4) Kimi zaman yükün büyük limanlara ulaşması için para yeterli gelmediğinde taşınan eserler sal sahibi tarafından Dicle Nehri’ne dökülürdü. Bu yolla kaybedilen değerlerin boyutu ölçülemeyecek kadar büyüktü.

Rassam 1882’de artık kazı işini bırakır ve İngiltere’nin Brighton kentinde ailesiyle birlikte yerleşik bir yaşama geçer. Çok saygın bilim kurumlarından Kraliyet Coğrafya Topluluğu’na üye seçilir ve çeşitli onur ödülleri alır ama bir Ortadoğulu olduğu için hiçbir zaman Britanya’nın elit bilimcileri arasına giremez. Zaten Hıristiyan olduğu için Osmanlı’da da ikinci sınıf vatandaşlıktan muzdariptir. Büyük çabalarla Avrupa’ya taşıdığı Mezopotamya uygarlıklarına ilişkin görkemli eserlerden kimilerini Britanya Müzesi’nin kaşarlanmış uzmanlarının sahiplenmesi onu derinden üzer. Örneğin Sör Henry Rawlinson Asurbanipal’in Sarayı’nın keşfi onurunu sahiplenmeye kalkışır ve Rassam’ı sadece “kazı alanlarının kâhyası” olarak kabul ettiğini dahi yazar. Buna karşılık Sör Henry Layard onu Britanya arkeolojisine yaptığı büyük katkılara karşın hakkı yenilmiş çok dürüst bir insan olarak tanımlayacaktır. Rassam’ın çalışmaları hakkında yeterli bilimsel makale yayımlamamış olmasının da göz ardı edilmesinde payı vardır.

Resim 5. Rassam yaşamının son yıllarında.

Tarih yeniden yazılıyor

Hormuzd Rassam’ın Asur ve Babil uygarlıklarına ait bulduğu sanat eseri değerindeki tarihi kalıt, gerçek sanatın ilk Antik Yunan’da başladığına kendini inandırmış Avrupa toplumunda epey bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Benzer bir hayal kırıklığını antik Mısır uygarlığını her şeyin başlangıcına koyan akademisyenler de yaşamıştır. Asur, Akad, Elam, Babil, Sümer vb. somutlaşan Mezopotamya uygarlıkları kültür tarihimize büyük bir çeşitlilik ve renk katarak mevcut paradigma da büyük bir değişime yol açmıştır. Örneğin Musevilik en eski tek tanrılı dinlerden biridir ve Mezopotamya kültüründen büyük oranda etkilenmiştir. Ondan sonra ortaya çıkan Hıristiyanlık ve Müslümanlık ise birçok özelliğini Musevilikten almıştır. Bu üç büyük dinin köklerinin antik Mezopotamya’da olduğu artık günümüzün iyi bilinen bir gerçeğidir. Gelecek araştırmalar bu ilişkiyi daha da belirgin bir şekilde ortaya çıkaracaktır.

Bin yıldır yaşadığımız bu uygarlıklar beşiği coğrafyanın her bir santiminde ayrı bir öykü barınmakta. Bunlardan birinin sahibi de toprağımızın insanı Hormuzd Rassam’dır. İki kültür arasında sıkışıp kalmış bu garip insan, geçmişle geleceği kaynaştıran büyük arkeolojik araştırma serüveninin mütevazı emekçilerinden biri olarak 1910’da yaşamdan ayrılır. (Resim 5)

KAYNAKLAR

1) http://www.britannica.com/biography/Hormuzd-Rassam

2) http://www.sacred-texts.com/ane/chad/chad.htm

3) http://www.smithsonianmag.com/smart-news/epic-of-gilgamesh-new-verses-discovered-worlds-oldest-story-180956844/?no-ist

4) Reade J., (1993). Hormuzd Rassam and His Discoveries. Iraq, 55: s.39-62.

5) J. L. M.,(1911). Obituary: Hormuzd Rassam. The Geographical Journal, 37 (1): s.100-102.

6) Gadd C. J., (1953). Assyrian Antiquities, 1825-56. The British Museum Quarterly, 18(2): s.56-57.

 

Önceki İçerikErken atalarımız Afrika’dan çıkıp dünyaya yayılırken zararlı mutasyonlar da biriktirmişler!
Sonraki İçerikGağanê sıma bımbarek bo! Gağanınız (ya da Noeliniz) kutlu olsun!