Tazı Yolculuğu
– Charles Darwin, Çev. Derman Kızılay, Pinhan Yayınları, 2018, 512 s.
“Tazı Yolculuğu” Charles Darwin’in hayatındaki en şekillendirici olayların başında gelmiştir. 1831’de başlayıp 1836’nın sonlarına doğru tamamlanan bu yolculuk, onun yumuşak başlı ve amaçsız bir genç adam olmaktan çıkıp doğa tarihi ve jeoloji konusunda bilgi sahibi bir uzman haline gelmesini sağladı. Yolculuk Darwin için bilimsel gözlemler yapmasını, hayvan ve bitki türlerini toplamasını, o zamanlar Avrupalı doğa bilimcilerin çok az fikir sahibi olduğu bir dizi ülkeye seyahat etmesini sağladı. Yolculuk sayesinde din adamı olmaktan vazgeçti ve Londra’nın elit bilim dünyasına katılması gerektiğine ikna oldu. Bu keşif gezisi sayesinde bulduğu türleri sınıflandırdı ve onları tanımladı, gördüğü çoğu şeyle ilgili pek çok kitap ve bir sürü makale yazdı. Derman Kızılay’ın çevirisiyle Türkçeleştirilmiş olan bu kitap sayesinde okurlar, Darwin’in tüm kariyerini şekillendiren olayı, yani “Tazı Yolculuğu”nu daha yakından okuma fırsatı buluyorlar.
Şimdi
– Zamanın Fiziği-, Richard A. Muller, Çev. Nilgün Güngör, Paloma, 2018, 382 s.
Zaman neden akar? Bazı fizikçiler bu konuyu araştırmanın peşini bırakmış ve zamanın akışının bir ilüzyon olduğuna karar vermiş olsa da Berkeley, Kaliforniya Üniversitesi’nin fizikçilerinden Richard A. Muller, buna karşı çıkıyor ve fiziğin gerçekliği inkâr etmesi değil, açıklaması gerektiğini savunuyor. Muller zamanın kendisinin nasıl yaratılabileceğine ya da yok edilebileceğine dair bir hipotez kuruyor ve evrenimize ilişkin en temel varsayımlar hakkında tartışmalara yol açacak bu çalışması, fizikteki en uzun ömürlü gizemlerden birini çözebileceği iddiasında.
Fiziğin Krizi
– Lee Smolin, Çev. Tonguç Rador, Alfa Bilim, 2018, 431 s.
Kuantum kütleçekim alanında tanınmış fizikçilerden Lee Smolin kitabında, günümüzde fiziğin karşı karşıya kaldığı zorlukları ele alıyor. Sicim kuramları, ek boyutlar, egzotik parçacıklar, çoklu evrenler gibi, hayal gücünü harekete geçiren spekülatif kuramların deneylerle test edilme olanağı olmadığı üzerinde uzun uzun duran Smolin, fizik biliminde daha çok açıklık, test edilebilirlik ve gerçek dünyayla yakın ilişki olması gerektiğini savunuyor. Smolin’e göre bütün kaynakların bu tür ispatlanamayan kuramlara aktarılması yanlış. Bilimin nasıl olması gerektiğini de sorgulayan Fiziğin Krizi, bilim sosyolojisi tartışmalarına katkı sunuyor.
Evrenin Saklı Yüzü
– Evrenbilimin Bir Başka Tarihi-, Thomas Lepeltier, Çev. Ahmet H. Durukal, Yapı Kredi Yayınları, 2017, 160 s.
Modern evrenbilimin tarihi, söylendiği gibi, gerçekten bir zaferler tarihi midir? Büyük patlamadan kaynaklanan ve evrenin kökenini 13,8 milyar yıl öncesine dayandıran bilgiler tartışma kabul etmez mi? Peki ya diğer evrenbilim modelleri… Felsefeci, bilim tarihçisi ve müzmin vejetaryen Thomas Lepeltier çağdaş evrenbilime ve onun kuramlarına kafa tutan, ancak silinmekle birlikte bilim tarihinin tozlu raflarında kendine aykırı bir yer edinmiş araştırmacıların izinde son derece keyifli bir maceraya davet ediyor okuru.
AVM’lerin Yorgun Gençleri: Tezgâhtarlıktan Satış Elemanlığına Emeğin Dönüşümü
– Nurcan Özkaplan, Ece Öztan, Ester Ruben, SAV, 2017, 278 s.
Bu kitap, AVM mağazalarında çalışan satış elemanlarının çalışma hayatlarına ışık tutuyor. Her gün insanların kayıtsız kaldığı, taleplerini art arda sıralayarak konuştukları bu kişilerin yaşantılarına yakından bakıyor. AVM mekânında, satış elemanlarının öznelliklerinin kuruluşunda, jestler, mimikler, satılan metanın nitelikleri, hizmet sunulan müşterilerin farklılıklarında karşımıza çıkan esnek ve akışkan bir emek sürecini analiz ediyor. Bedenin, duyguların, sınıfın ve cinsiyetin, -duygusal emek ve estetik emek- satılan marka ile birlikte “giyinildiği” bu emek sürecini, mağaza çalışanlarının gündelik yaşam deneyimleri üzerinden kapsamlı bir saha araştırması yoluyla deşifre ederek, sınıf, cinsiyet ve yaş kesişiminde kapsamlı bir analiz ortaya koyuyor.
Kökenler
– Yaratılışın Bilimsel Öyküsü-, Jim Baggott, Çev. Sanem Erdem, Kolektif Kitap, 2018, 464 s.
İnsanlık tarihi boyunca yaratılışla ilgili çok farklı hikâyeler anlatılagelmiştir. Jim Baggott Kökenler’de yaklaşık 14 milyar yıllık bu öyküyü günümüzün bilimsel anlayışı ve birikimi çerçevesinde ele alıyor. Uzamın, zamanın, kütlenin, enerjinin, ışığın, galaksilerin, Güneş’in, Dünya’nın, yaşamın ve en nihayetinde Homo sapiens’in oluşumuna uzanan bir yolculuğa çıkıyor. Kozmoloji, jeoloji, evrim, antropoloji ve nörobilimdeki çağdaş düşünceleri bir araya getirerek varlığımızın kökenlerine dair bildiklerimizi haritalandırıyor ve henüz bilemediğimiz karanlık noktalara işaret ediyor. Evren nasıl oluştu? İlk madde ne zaman meydana geldi? Galaksiler, yıldızlar, güneş sistemleri hangi süreçlerle ortaya çıktı? Canlılığın kökeni nedir? İnsan olmak ne anlama gelir? vb. sorulara yanıt arıyor.
Sosyal Yardım Alanlar
– Der. Denizcan Kutlu, İletişim Yayınları, 2018, 408 s.
Türkiye’de Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarındaki sosyal politikada paradigma dönüşümünün parçası olarak beliren sosyal yardımlara dayalı merkezi ve yerel sosyal politika programının kurumsal gelişimine paralel olarak, sosyal yardımlar temelinde çeşitli özgün ilişki biçimleri, davranış örüntüleri ve düşünme tarzları oluşmuş. Önceki dönemlerden farklı olarak, merkezi düzeyde belirlenen, yerel düzeyde uygulanan ve giderek çeşitlenerek bir politika ortodoksisi halini alan sosyal yardım programlarının gelişimi, kendisini çevreleyen hâkim iktisadi, siyasal ve ideolojik yapılarla birlikte, yardım alanlarda yer yer örüntüleşmiş davranış ve ilişkileri de beraberinde getirmiştir. Kitap, Türkiye’de sosyal yardım olgusunu, sosyal yardım alanların deneyimine ve yardımlar temelinde ürettikleri ve içerisine girdikleri ilişki biçimlerine odaklanarak anlama çabasındadır.
Türkiye kapitalizminde hem vatandaş hem sınıf olarak yoksulların hayatında, sosyal yardım rejiminin nasıl bir etkisi var? Sosyal yardımlar, “veren”le “alan” arasında nasıl bir ilişki kuruyor, yardım alanların tavrını, hissiyatını nasıl etkiliyor? Korporatist ve klientalist sosyal refah siyaseti oylara nasıl yansıyor? Yardım alıyor olmak -cinsiyet kimliğiyle de alakalı olarak- özsaygıyı nasıl etkiliyor? Bu sorular etrafında tartışmalar yürüten makalelerin yanında, sosyal yardım alanlarla yapılan kapsamlı görüşmeler, kitabın diğer bir katkısı. Sosyal yardıma nakit açığını kapatmak için veya gelire takviye olarak başvuranlardan, tamamen yardımla geçinen işsiz ve yarı-işsizlere kadar her kesimden yoksul insanı konu alıyor. Denizcan Kutlu’nun derlemesinde Serdal Bahçe, Utku Balaban, Özge Sanem Özateş Gelmez, Elif Hacısalihoğlu, Recep Kapar, EmiraliKaradoğan, Ahmet Haşim Köse, Denizcan Kutlu ve Gülcan Urhan makaleleri yer alıyor.
Kır Sosyolojisi
– Ertan Özensel, Çizgi Kitabevi, 2018, 216 s.
Ülkemizde yaşanan hızlı sosyoekonomik ve siyasal değişmeler, kırsal alanlar üzerinde etkili olmuş, kırsal yapılarda daha önce görülmemiş biçimlerde büyük değişimlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de nüfus, kent lehine hızla değişmiştir. Bu durum, kırı sosyal bilimlerin inceleme objesi olmaktan çıkarırken, kenti popüler bir alan haline getirmiştir. Türkiye’de kır sosyolojisi çalışmalarının azlığının yanı sıra, bu çalışmaların birçoğunda karşılaşılan asıl sorun, pozitivist metodolojik yaklaşımların ötesinde, gelişmeci paradigmaların ileri sürdüğü sorunların ve çözüm yollarının, Türkiye’de de aynı şekilde gerçekleşeceği tezlerinin yaygın bir şekilde kabul görmesidir. Kır sosyolojisi çalışmalarındaki bu algı, kırsal yapılara dair toplumsal değişim süreçlerinin anlaşılmasını güçleştirmede önemli rol oynamıştır. Mevcut toplumsal gerçekliğin anlaşılmasında, kırsal kesimin önemli bir yeri vardır. Kitap, diğer alanlar kadar, sosyolojik bir bakış açısıyla kırsal yapıların ele alınıp değerlendirilmesi, Türkiye’nin toplumsal gerçekliğinin anlaşılması açısından büyük bir öneme sahip olduğu görüşüyle ele alınmıştır.
İnsanın Eskimişliği 1.Cilt
– Günther Anders, Çev. Herdem Belen, Hüseyin Ertürk, İthaki Yayınları, 2017, 440 s.
Filozof, aktivist ve eleştirmen kimliğiyle günümüz tartışmalarına dahil olmaya başlayan Günther Anders (1902-1992), en önemli yapıtı sayılan İnsanın Eskimişliği’nde ortaya attığı “Prometheusçu Utanç” kavramıyla, teknolojiye yönelik en erken tarihli ve en zengin eleştirilerden birini dile getiriyor. Kitap günlük hayata iyice nüfuz ettiği halde hesaplaşamadığımız teknolojik başarılar karşısında nasıl bir tavır takınacağımız sorusu üzerine kafa yoranların Anders’in eleştirilerini güncel gelişmelere uyarlamakta zorluk çekmeyecekleri iddiasında.
Muhammed, Şarlman ve Avrupa’nın Kökenleri
– Arkeoloji ve Pirenne Tezi-, Richard Hodges, David Whitehouse, Çev. Ahmet Aybars Çağlayan, Ayrıntı Yayınları, 2018, 192 s.
Belçikalı tarihçi Henri Pirenne, 5. ve 9. yüzyıllar arasındaki klasik dönem Avrupa tarihini incelediği Hazreti Muhammed ve Şarlman adlı eserinde iki önemli sonuca ulaşmıştı: (1) Cermen akınları, ne Antik dünyanın Akdeniz’deki birliğini ne de 5. yüzyılda varlığını sürdürdüğü haliyle Romen kültürünün gerçekten temel sayılabilecek özelliklerini yok etmişti; (2) Antik gelenekten kopuşun yegâne sebebi, İslam’ın umulmadık bir hızla ilerlemesi olmuştu. Bu eserin üzerinden, Muhammed, Şarlman ve Avrupa’nın Kökenleri’nin yazıldığı tarih itibarıyla, 50 yıl geçmesine rağmen, hâlâ önemini korumaktadır. Eserin cesur içeriği yer yer topa tutulmuştur ama bu eleştirilerle nadiren bir sonuç alınmıştır. Çünkü o günlere kadar [Pirenne’in tezini çürütecek] kanıtlar yetersiz kalmıştır.
İngiliz arkeologlar Richard Hodges ve David Whitehouse, Muhammed, Şarlman ve Avrupa’nın Kökenleri adlı eserlerinde “Pirenne Tezi” diye bilinegelen bu görüşü, Kuzey Avrupa, Akdeniz ve Batı Asya’da elde edilen arkeolojik bilgiler ışığında gözden geçirmektedirler. Yazarlar bunu yaparken, Frank Kralı Şarlman’ın devrinde rönesansını yaşayan Karolenj İmparatorluğu’nun kökenlerine dair önemli bir sorunu çözmeye çalışmanın yanı sıra, arkeolojik verilerin neredeyse şaşırtıcı potansiyeline işaret etmektedirler. Çünkü onların deyişiyle, “arkeolojinin asli niteliği ‘yalan söylememesidir’… bilimsel olarak kullanıldığında, politik sistemler kadar maddi kültür hakkında da önemli içgörüler kazandırma potansiyeli vardır.”
7’den 77’ye Gökbilim
– Ethem Derman, Papatya Bilim, 2018, 352 s.
Gökbilime meraklı olan herkes evrenin çok geniş olduğu ve içinde çok farklı gökcisimleri barındırdığını bilir; ancak ne kadar geniş olduğunu bir türlü anlayamaz; çünkü bu büyüklüğü kavramak çok zordur. Güneşimizin içinde bulunduğu Samanyolu bir yıldızlar topluluğudur; işte bu tür topluluklara gökada (galaksi) diyoruz. Samanyolunda yıldız sayısı 400 milyar yöresindedir. Evrendeki gökada sayısı önceleri 2 milyardı. Bu sene yapılan çalışmalar ile 2 trilyon olduğu ileri sürüldü.
1995 yılından bu yana Güneş dışında başka yıldızların çevresinde bulduğumuz gezegenlerin sayısı 3800 yöresinde. İşte bulunan bu ötegezegenlerden hareketle sadece Samanyolu galaksisinde 1 trilyondan fazla ötegezegen olduğu istatistik olarak ortaya kondu. Neden bu ötegezegenlerden birinde yaşam olmasın? Bulunduğu takdirde “Evrende yalnız mıyız?” sorusunun yanıtı da verilmiş olacak.
Süpernovalar, Güneş, Dünya, Ay ve gezegenlerin yanında kuazarlar, kara delikler, yıldızlararası gaz ve toz bulutları, uzay çalışmaları, astronotların uzayda yaşarken çektikleri ıstırap, en uzakta bulunan galaksiler, ilginç yıldızlar, aklınıza gökyüzünde ne geliyorsa bu kitapta onunla ilgili güzel bir fotoğraf ve bilgi bulabilirsiniz.
Korumak mı, Restore Etmek mi?
– Camillo Boito, Çev. Alp Tümertekin, Janus Yayıncılık, 2018, 192 s.
Camillo Boito bir binanın eski kısımlarıyla yeni kısımlarının açık seçik ayırt edilmesine dayanan bir düşünce geliştirdi. Bu düşünce müdahalenin her aşamasında bir seçim yapılmasını da beraberinde getirdi. Hiç değişmeyen ilkeyse, bir binanın tarihindeki bütün katmanlara gereken saygının gösterilmesiydi. Yazar kitabın ana düşüncesini şöyle açıklıyor: Yapılan modern restorasyonlar kötüyse, yeniden düzgün biçimde yapılmalarını isteyin, ama kalkıp da bunların üzerini örtmek için hatalı restorasyon çalışmalarıyla birlikte eski eseri de utanılacak bir bulanıklığa mahkûm etmeyin.”
Samoa’da Ergen Olmak
– Margaret Mead, Çev. Gökçe Aktuğ, Alfa, 2018, 271 s.
Margaret Mead, pek çok farklı disiplinden yararlanmak suretiyle, Samoa’daki saha çalışmalarına dayanarak hazırladığı bu kitapla, biyolojinin insan davranışları üzerindeki etkisini ihmal etmeden, kültürün bireyleri nasıl şekillendirdiğini açıklamaya çalışıyor. Fikirleriyle kendinden sonraki kuşaklara etki etmiş bir biliminsanı olan Mead en başta, cinsiyetler arasındaki farklılıkların değişmez olmadığını, ergenliğin stresli bir dönem olması gerekmediğini, ergen kızların yaşamlarının dikkate ve saygıya değer olduğunu ortaya koyuyor. Çalışmasını uzun yıllar öncesine dayanan Mead, o dönemin bizimkinden çok farklı ama daha eşitlikçi, barışçı ve yaşanmaya değer toplumların olduğunu iddia, bizi kendi toplumumuz üzerinde düşünmeye çağırıyor.