Ana Sayfa Dergi Sayıları 170. Sayı Anadolu Türklerinde sağlık hizmetleri

Anadolu Türklerinde sağlık hizmetleri

3101
0

Anadolu Türk devletlerinde toplum sağlığı, her dönem için yöneticilerin ısrarla ve dikkatli bir şekilde üzerinde durdukları önemli bir mesele olmuştur. Toplumun sağlıklı olması, halkı mutlu edeceği için devlete bir güven duygusu oluşturuyordu. Bununla birlikte çalışan halkın sağlıklı olması, vergilerini zamanında ve eksiksiz vermesini sağlardı. Bu da bize toplum sağlığının hem sosyal hem de ekonomik olarak önemini göstermektedir.

Anadolu Türk devletleri, halkın sağlık hizmetleri alması için çeşitli kurumlar oluşturmuş ve yapılar inşa etmişlerdir. Bu yapılar kullanım amaçları ve büyüklüklerine göre farklılık gösterir. Anadolu Selçuklu devletinde sağlık hizmeti veren yapılar; seyyar bimaristanlar, kervansaray bimaristanları, saray bimaristanları ve genel hastahane niteliğindeki bimaristanlardır. Bu yapıları kısaca açıklamak gerekirse:

Seyyar bimaristanlar: Ordu için kurulan ve 100 deve ile çekilen bimaristanlardır.

Kervansaray bimaristanları: Selçuklu devletinin topraklarında yaygın olarak bulunan bu binalar, yolcular ve tüccarların sağlık hizmeti aldıkları yerlerdir. Yukarıda sözünü ettiğimiz, sağlık hizmetinin ekonomik yönüne güzel bir örnektir. Uzunca müddet önemli ticaret yollarını bünyesinde barındıran topraklardan geçen tüccarların sağlıkları önemliydi ve devlete gelir kaynağı sağlıyordu.

Saray bimaristanları: Bu bimaristanlar saray halkının sağlıklarından sorumluydular.

Genel hastahane niteliğindeki bimaristanlar: Bu yapılar diğerlerine göre daha büyüktürler. Osmanlı devletindeki darüşşifa kurumlarının Selçuklulardaki atalarıdır. Sağlık hizmeti vermenin yanı sıra bir tıp fakültesi gibi çalışır ve yeni hekimler buralardan yetişirlerdi. Bu yapılardan günümüze birkaç tanesi ulaşabilmiştir.

Osmanlı devletinde de bu yapılar devamlılık göstermiştir. Örneğin Kayseri’de Anadolu Selçuklu devleti zamanında kurulan Gevser Nesibe Hastahanesi ve Gıyaseddin Keyhüsrev Tıp Okulu Osmanlının son dönemlerine kadar faaliyet göstermiştir. Osmanlı, Selçukludan miras aldığı sağlık hizmetlerine çok iyi sahip çıkmış ve zamanına göre modernize ederek geliştirmiştir. Bugün bizim huzurevi dediğimiz kurumların atası olan darülacezeyi kurmuşlardır. Osmanlı topraklarında kurulmuş bazı hastaneler şunlardır;

Bursa Darüttıbbı: 1400 yıllarında Sultan Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırılmıştır. Buradan fazlaca hekim yetişmiştir. Sultan yapılan Darüşşifada üç tabip, iki şerbetçi, iki eczacı, bir aşçı ve bir de ekmekçi bulunması şartını koymuştu.

Fatih Darüşşifası: Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul’un fethinden sonra yaptırılmıştır.

Beyazıd Darüşşifası: Sultan II. Beyazıt tarafından Edirne’de yaptırılmıştır. Bina değişik hastalıkların tedavisi için kısım kısım yapılmıştır. Beyazıd Darüşşifası’nda bir başhekim, iki tabip, iki göz hekimi, iki cerrah, bir eczacı ve yardımcı personeller bulunmaktaydı. Evliya Çelebi’nin naklettiğine göre burada bir musiki takımı vardı ve hastaları müzikal terapiyle tedavi etmeye çalışırlardı.

Manisa Bimarhanesi: Yavuz Sultan Selim’in annesi Bezm-i Alem Valide Sultan tarafından yaptırılmıştır. Günümüzde de her yıl devam eden mesir macunu geleneği burada başlamıştır.

Süleymaniye Medrese ve Darüşşifası: Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmıştır. Fatih külliyesine benzer biçimde hem bir tıp okulu hem de darüşşifa bulunmaktaydı. Tıp ilminin yanında burada matematik ve şer-i ilimler öğretilmekteydi.

Haseki Hastahanesi: Haseki Hürrem Sultan tarafından akıl hastaları için İstanbul’da yaptırılmıştır.

Osmanlı toplumuna baktığımız zaman, hastalıktan muzdarip kimselerin her zaman hastaneye gitmediklerini, bunun yerine halk arasında tanınmış tabiplere tedavi için başvurduklarını görüyoruz. 1669-1670 yılları arasında tutulan 14 numaralı Konya kadı sicili defterinde 16 adet tedavi için hekime başvuru dosyası bulunuyor. Başvuruların tamamı Dimitri isimli gayrimüslim bir cerraha tedavi olmak isteyenlerden oluşuyor. Hastalar genelde kasık yırtıklarından ve hayaların debe olmasından (kasık fıtığı sonucu testislerin şişmesi) şikayet etmektedirler. Kadı sicillerinden anlıyoruz ki Osmanlı devletinde halk arasında ün yapmış hekimler çok tercih edilmektedir. Dönemin yargıcı olan kadılara gidilmesindeki neden ise eğer tedavi sonucu hasta şifa bulmazsa tazminat alınabilmesini sağlamlaştırmaktı. Bazı tedaviler sonucu sakat kalan veya ölenler olduğunu biliyoruz. Kadı önündeki yapılan anlaşmaya göre mağdurun kendisi veya yakınları hekimden tazminat alabilmekteydiler.

Tüm bunların ışığında görüyoruz ki, Anadolu Türk devletleri topraklarında çok ciddi bir sağlık örgütlenmesi inşa etmişlerdir. Örgütlenmenin sağlamlığı sayesinde veba gibi çok ciddi hastalıkların önüne geçilebilmiş. Salgınlara yakalananlar olsa dahi yıkımın büyüklüğü diğer toplamlarda olduğu kadar ciddi olmamıştır.

Kaynaklar

1) Doç. Dr. Selim Aydüz, II. Uluslararası Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Bilim ve Düşünce Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Anadolu Selçuklu Hastahaneleri ve Tıbbı Üzerine Bir Değerlendirme.

2) Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, Osmanlı İmparatorluğunda Bilim.

3) Prof. Dr. İzzet Sak, Fatih Küçük; Konya Kadı Sicili, 1669-1670 defter 14, Konya Büyükşehir Belediyesi, Konya, Haziran, 2014.

4) Prof. Dr. Reyhan Ergene, Prof. Dr. Refik Soylu; Osmanlılarda Sağlık ve Sağlık Kuruluşları, Kuruluşunun 700. Yıldönümünde Bütün Yönleriyle Osmanlı Devleti Kongresi, Konya, 2000.