Ana Sayfa Dergi Sayıları 140. Sayı Afrika’da bir gezgin: Mary Kingsley

Afrika’da bir gezgin: Mary Kingsley

1447
0
Mary Kingsley'i konu edinen, "Cangılda Risk: Mary Kingsley'in İnanılmaz Seyahatleri" adlı filmden bir sahne.

Mary Kingsley Afrika’ya birçok maceralı gezi gerçekleştirerek British Museum’a hayvan örnekleri topladı. Afrika inanç sistemlerini ve kültürlerini inceledi. O zaman için tartışmalı bir görüş olan, misyonerler ve sömürgeci yetkililerin yerli kültürlerine saygı duymaları ve onları daha iyi tanımaları gerektiği düşüncesini dile getirdi. Elbette tüm önerileri, İngiltere’nin bu topraklardan daha fazla yararlanabilmesi içindi. Öne çıkan ve takdirle anılan bir kadın olsa da, kadınların oy hakkı kazanmalarına karşı çıktı!

Mary Kingsley 13 Ekim 1862’de Londra’da, yazar bir aile ortamı içinde doğdu. Babası George Kingsley ve dört erkek kardeşinin hepsi de yazardı. En ünlü kardeşi, Charles Kingsley, şair, romancı ve ilahiyatçı olacaktı.

Mary Kingsley’in bir portresi.

George Kingsley ve eşi Mary Bailey, çeşitli nedenlerden ailenin geri kalanından uzaklaşmışlardı. Mary Bailey alt sınıftan geliyordu ve ilk çocukları Mary, şüpheli bir şekilde düğünden çok kısa bir süre sonra doğmuştu. Mary’nin babası, sık sık seyahat eden zengin bir adam için özel hekimlik yapıyordu, sıklıkla ailesinden uzakta oluyordu. Dünyanın farklı yerlerinden, maceralarını anlatan heyecanlı mektuplar yolluyordu.

Evde, Mary’nin annesi genellikle yetmeyen bir bütçe ile onu, küçük kardeşi Charles’ı ve geniş hane halkını güçlükle idare ediyordu. Hem anne, hem oğul çelimsiz ve kararsız olduğundan, genç Mary evle ilgili günden güne artan sorumluluklar üstlendi. Geleneksel olarak kadın işi kabul edilen işlerin yanı sıra, İngilizce Mekanik adlı dergiyi okuyarak, diğer bakım işlerini, örneğin boruların tamirini vs. yapıyordu.

Mary’nın yarenlik edebileceği kimsesi yoktu ve boş zamanlarını babasının kütüphanesinde, coğrafya, doğa tarihi ve bilim kitapları arasında geçiriyordu. Alman dilinde bir parça özel eğitim almasını bir yana bırakırsak, çok meraklı ve hatta parlak kızlar toplumda iyi karşılanmadığından, resmi bir eğitim almamıştı. Mary üniversiteye gönderilen kardeşi George’un akademik projeler için araştırma yapmasına yardımcı oluyordu. 1888’de 16 yaşındayken Mary, yalnız yaşayamayacak kadar hasta olan anne babasının her ikisinin de bakımını üstlendi. 1892’de birkaç hafta arayla ölene kadar, 4 yıl boyunca onlara baktı. Yaşamının yolunu kendisinin çizdiği geri kalan yıllarında da, erkek kardeşine bakacaktı.

Ver elini Afrika!

1893 Ağustos’unda, 21 yaşındaki Mary Kingsley, Batı ve Ekvatoryal Afrika yolculuğu için yola koyuldu. Aslında, bu onun herhangi bir yere ilk yolculuğuydu ve düşmanca bir çevrede nasıl hayatta kalabileceği üzerine bütün bildiklerini, babasının seyahat kitaplarından ve ondan dinlediği hikâyelerden öğrenmişti.

Mary Kingsley’in Afrika’da bir gorille karşılaşmasını betimleyen resim.

Yolculuğunun ilk amacı bilimseldi, British Museum’u onların koleksiyonu için balık numuneleri toplamak üzere kendisine izin vermesi için ikna etmişti. Bir projesi onaylanmış doğabilimci olması, tek başına seyahat eden kadınlara mesafeli davranan Viktoryen toplumunun kınaması olmaksızın yolculuğa çıkabilmesini mümkün kıldı.

Kaba saba tüccarlarla kolayca arkadaş olabileceği bir yük gemisiyle yolculuk yaptı. Onlardan Afrikalı insanlar ve toprakları hakkında bilgiler aldı. Pılı pırtısını taşıyacak birkaç hamal ve Afrika kıyıları boyunca dağılmış çeşitli Avrupa ticaret şirketleri tarafından verilen imtiyazlı erişim izniyle Kongo’nun iç kısımlarına seyahat etti. Her zaman uzun etekler ve böceklere karşı koruma olarak yüksek yakalar giyerdi. Yanında dikenler ve keskin bir bıçak taşıyan Kingsley, birkaç ay süren seyahat sırasında kano kullanma, tırmanış, balıkçılık ve yürüyüşte ustalaştı. Kasırgalar atlattı, timsah saldırılarına uğradı.

Afrika’ya yeniden 1893’de döndü ve birkaç kez daha yolculuk yaparak, British Museum için balık, kertenkele, yılan ve böcek toplamaya devam etti. Bulguları arasında, daha önce bilinmeyen bir balık vardı; onun tarafından adlandırıldı. Aynı zamanda Afrika dinlerindeki fetişler üzerine bir  çalışma yürüttü ve yamyamlık söylentilerini araştırarak, konu hakkında mümkün olduğunca çok şey öğrenmeye çalıştı. Ona Ekvator Afrikası’nı boydan boya geçirten yolculukları, daha önce Avrupalılar tarafından yapılmamıştı. Mungo Mah Lobeh diye adlandırılan bir dağa tırmanan ikinci Avrupalı oldu.  Kurnaz bir tüccar, neye ihtiyacı olursa olsun, tütün paketleri ve giysiler için yerli topluluklarla onun için pazarlık yapıyordu. İki tane çok başarılı kitabı, “Batı Afrika’da Yolculuk” (Travels in West Africa, 1897) ve “Batı Afrika Çalışmaları”nda (West African Studies, 1899), macera ve keşiflerini tanımlar. Aynı zamanda babasının yurtdışında yaşadığı yıllarda tuttuğu günlükler üzerinde de çalışır ve onları 1900’de, Spor ve Yolculuk Üzerine Notlar adıyla bastırır.

İngiltere’de erkekten aşağı, Afrika’da yerliden üstün

Kingsley İngiltere’deki Afrika yolculuğu molalarında, erkek kardeşine bakmanın yanı sıra, politik yazılar ve raporlar da yazar. Gazetelerde hakkında yayımlanan ya da onun yazdığı yazılardan, okurlar onu bir “kahraman” olarak tanımaktadır. Kingsley halka açık konuşmalar yapmaya girişir; yolculuklarını dramatik detaylar ve mizahi unsurlarla harmanlayarak renkli bir biçimde anlattığı konuşmalar yapar. Önde gelen dergilerde yayımlanan makalelerinde, Afrika topraklarının İngiltere İmparatorluğu’na dahil edilmesinde, bürokratların değil, tüccarların öncülüğü alması gerektiğini savunur. Hıristiyan misyonerlerinin de, geleneksel Afrika kültürleriyle ve inançlarıyla mücadele etmeye çalışırken yarardan çok zarar verdiklerini yazar. Afrikalıların uygarlaşmak için Avrupalıların yardımına ihtiyaç duyan çocuklar olarak değil, sofistike ve zeki  insanlar olarak görülmeleri gerektiğini söyler.
Kendisi de, onlara ait koşullarda karşılaştığı Afrikalılara, etiketlerin ve kategorilerin ötesinde yaklaşabilmiş, iyi ilişkiler geliştirebilmiştir.

Kingsley cesareti ve kahramanlıklarıyla İngiltere kamuoyunda öne çıkan, takdir gören, öncü bir kadın olsa da, kendisinin bir feminist olarak tanımlanması girişimlerine direndi. Kadınlara oy hakkı verilmemesi gerektiğini savundu, çünkü bilinçli oy kullanmak için yeterince donanımlı, eğitimli ve akıllı değildiler! Kadınların entelektüel ve fiziksel olarak erkeklerle eşit olmadığını düşünüyordu. Tehlikeli kabul edilen topraklarda, uzun eteği üzerindeyken, bir erkeğin yapabileceği her şeyi yapmış, tırmanmış, kilometrelerce yürümüş, timsahlarla baş etmişti; erkeklere atfedilen fiziksel beceriye bir kadının da sahip olabileceğini ispatlamıştı. Yin de yapabildiği her şeyi, erkeklerin eşliğinde tamamladığını vurgulama gereği duyuyordu.

Kingsley’in eserleri, emperyalist söylem, kadının temsili, doğaya yaklaşım, yerlilere bakışı, antropolojik ve biyolojik katkıları vs. açısından, farklı boyutlarıyla, farklı kişilerce analiz edilmiştir. Kingsley’in kendi “evinde” bir “kadın” olarak erkeklerden aşağı olmayı kabullenirken, bu konum ve rolden “erkeksileşerek” özgürleştiği Afrika’da, bir “beyaz” olarak kendini yerlilerden üstün gördüğü söylenir.

1900’ün Mart ayında, Afrika’ya son yolculuğuna başladı. İngiltere, o sırada, Boerlerle (Afrikalı, iki bağımsız cumhuriyetle) savaş halindeydi: II. Boer Savaşı sürüyordu. Mary Kingsley, daha çok balık türü toplamak istiyordu, ancak bunun yerine, Cape Town yakınındaki Simonstown’daki Savaş Esirleri Hastanesi’nde hemşirelik yapmaya gönüllü oldu. Oraya ulaştığında, hem esirler hem de hemşireler için yıkıcı olan tifo salgınıyla karşılaştı.  Çok geçmeden o da kendini ateşler içinde buldu ve 3 Haziran 1900’de, Simonstown’da ateş nedeniyle öldü. Henüz 37 yaşındaydı. İsteğine uyularak, ölü bedeni denize atıldı.

Kaynaklar

– “Mary Kingsley”, Great Lives from History: The Nineteenth Century içinde, Salem Press, 2007.

– “Birth of Mary Kingsley”, History Today, Ekim 2012.

–  Alison Blunt,  Travel, Gender, and Imperialism: Mary Kingsley and West Africa. New York: Guilford, 1994.

Rudyard Kipling anlatıyor

Mary Kinsley ile aynı dönemde yaşayan, yazar Rudyard Kipling, onunla birkaç kez karşılaşmış ve cesaretini takdir etmişti. Kingsley’in ölümünden sonra onunla ilgili anılarını kaleme aldı (Rudyard Kipling, Mary Kingsley, Garden City, N.Y., 1932)  ve ona adadığı bir de şiir yazdı. Ekim 1932’de yazdığı metinden bir alıntı:

Mayıs 1969’da basılan, Büyük Britanya (Kâşifler) serisinden Mary Kingsley pulu.

“Mary Kingsley ile ilk karşılaşmam Boer Savaşı’ndan birkaç yıl önceydi. Ben çocukken bana karşı çok nazik olan üç keyifli yaşlı hanımefendinin evinde tanıştık. Hatırladığım karadıyla, yamyamlar arasında pratik yaptığı bir Batı Afrika seferinden dönmüştü. (…) Anlattıklarının hepsi, Afrikalıların vahşiliği ve oralarda yaşadığı maceralardı.

“Nehirleri geçerken, bazen timsah sırtları gördüklerini söyledi. Tabii ki insan olarak, korktuğu şeyler yaşamıştı; ama anlattığı bu olaya hiçbiri yaklaşmayacaktı. Timsahlardan hiç hazzetmiyordu, ama aldığı ödenek, tüm diğer hayvanlar gibi, timsahların yaşamlarını da içeriyordu. Bir keresinde bir nehri, sahipsiz Batı Afrika müfrezelerinden birinden saygıdeğer bir beyaz çavuşun sorumluluğunda geçiyorlardı ki; bir şey teknelerini alabora etti. Suyun içinde bir itiş kakış, bir mücadele oldu, çamurlu bir dinginlikten kısa süre sonra Mary yüzeye çıktı. Çavuş onu hızla tekneye çekerken, ‘Hâlâ hayatta  mısınız Bayan?’ diyordu. Mary, ‘Öyleyim’ dedikten bir an sonra, söylediği şeyden emin oldu. ‘Öyleyse’ diye devam etti çavuş, ‘size bacaklarınızı hızla içeri çekmenizi tavsiye ederim. Burada pusuya yatmış sayısız timsah olabilir.’”

Kaynak: http://www.kiplingsociety.co.uk/kingsley.htm

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz