Neolitik devir insanlarının Avrupa’ya nasıl ulaştıkları uzunca bir süre tartışma konusu olmuştur. 6 Haziran’da yayımlanan bir çalışma, modern toplumlardaki genetik işaretlerin (genetik marker) bu konuda bazı ipuçları sunduğunu gösteriyor. “Avrupa Kolonizasyonunda Denizcilik Rotası” isimli makale, Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi’ndeki konferansın online versiyonu olarak yayımlandı.
Milattan önce 10.000 ve 8.800 yılları arasında Levant’ta, yani bugünkü İsrail, Batı Şeria, Ürdün, Suriye ve Türkiye’nin güneyini içine alan Doğu Akdeniz bölgesinde insanlar yabani tahılları nasıl ekeceklerini öğrendiler. Bu beceri zamanla insanların avcı-toplayıcı yaşam biçiminden çiftçiliğe geçişine olanak sağladı.
Arkeologlar bu geçişi Paleolitik Çağ’ın yani Eski Taş Çağı’nın sonu ve Neolitik yani Yeni Taş Çağı’nın başlangıcı olarak tanımlıyorlar.
Arkeolojik bulgular milattan önce 7.000 yılında Neolitik çiftçilerin Avrupa’ya ayak bastıklarını gösteriyor. Bu çiftçiler 30.000 ila 40.000 yıl önce buraya yerleşmiş yerli Avrupalılarla çiftçilik becerilerini ve kendi genlerini paylaştılar.
Neolitik çiftçilerin ulaşım yöntemleri ve yolculuk rotaları uzunca bir süre sorgulanmıştır. Kara yoluyla, Doğu Akdeniz’den Anadolu’ya ve oradan İstanbul Boğazı ve Balkanlar yoluyla Avrupa içlerine mi göç ettiler, yoksa deniz yoluyla mı? Eğer deniz yoluyla ise hangi rotayı kullanarak? Bir teorinin öne sürdüğü gibi Doğu Akdeniz kıyılarından direkt Girit’e ve oradan Yunanistan boyunca mı? Yoksa önce kuzeye, Anadolu’ya ve oradan adalar yoluyla Girit’e ve Girit’ten Yunanistan ve Avrupa’ya mı?
Washington Üniversitesi’nde tıp ve genomik profesörü olan George Stamatoyannopoulos liderliğindeki uluslararası bir araştırma ekibi, Yakın Doğu ve Kuzey Afrika, Anadolu, Ege Adaları ve Girit, Yunanistan, Kuzey ve Güney Avrupa’da yaşayan 32 farklı topluluktan elde ettikleri genetik işaretleri inceleyerek bu sorulara yanıt bulmayı denedi.
Bu çalışmada Stamatoyannopoulos ve çalışma arkadaşları bu topluluklar arasında, belirli genetik işaretlerin oranı ya da sıklığı şeklinde tanımlanabilecek “singlenucleotidepolymorphism” (“SNP” ya da “snip”) düzeylerini karşılaştırdılar.
Bir insan topluluğu göç ettiği bölgedeki yerel popülasyonla karıştığı zaman kendi genlerini bu bölgedeki gen havuzuna dahil eder ve aynı zamanda bu gen havuzundan değişik genler alır. Bir toplumdan diğer topluma bu şekilde bir gen aktarımına “gen akışı” denir.
Bu göç sonraki kuşaklar boyunca devam ederse ve gen alış verişi tekrar tekrar gerçekleşirse “SNP” sıklığı göç eden topluluktaki genetik karışımı yansıtacaktır. Bu ölçüm göç eden topluluğun geride bıraktığı üyelerinde de yapılabilmektedir.
Araştırmacılar çalışmalarında Neolitik göçmenlerin Avrupa’ya esas olarak deniz yoluyla ulaştıkları şeklinde bir hipotez kurdular. Bu hipotezi test etmek için de günümüzde Doğu Akdeniz, Türkiye, Ege ve Akdeniz adaları, Avrupa ve Kuzey Afrika’da yaşayan toplulukların SNP sıklıklarını karşılaştırdılar. Çalışmanın sonucu, Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi’ndeki konferansı aracılığıyla 9 Haziran’da online olarak yayımlandı.
Yapılan analiz Neolitik göçmenlerin Doğu Akdeniz’den gittiklerini doğruladı. Göç eden topluluklar önce Anadolu’ya, oradan sırasıyla On İki Adalar, Girit ve Laconia, yani bugünkü Yunanistan’ın güneydoğu ucuna ulaştılar.
Göç devam ettikçe bazı topluluklar Yunanistan’ın kuzeyine doğru ilerlediler. Fakat göçün ana istikameti batıya, Sicilya ve Avrupa’nın güneyindeki Akdeniz kıyılarına doğru gerçekleşti.
Stamatoyannopoulos şöyle diyor: “Neolitik insanlar Avrupa’ya pek çok kez göç ettiler ve hiç şüphesiz kara yolunu da kullandılar. Fakat asıl rota Anadolu üzerinden Girit merkezli ve deniz yoluyla idi.”
Çalışmanın asıl odağı olmamasına karşın araştırmacılar Arap Yarımadası ve Kuzey Afrika’da yaşayan insan topluluklardaki gen akışını da incelediler. Sonuçlar, Yakın Doğu kökenli Neolitik insanların aynı zamanda Arap Yarımadası, Mısır ve Kuzey Afrika kıyılarına doğru yayıldıklarını gösteriyor.
Ancak çalışmada Afrika ve Avrupa arasında Akdeniz boyunca bir gen akışı olduğuna dair herhangi bir kanıt bulunamadı. Bu da gösteriyor ki kıyıları boyunca göç gerçekleşse de Akdeniz aynı zamanda iki kıta arasında zorlu bir bariyer oluşturuyordu.
Bulgular ayrıca daha eski tartışmalara da hitap ediyor: Neolitik kültürün toplumdan topluma aktarılması esas olarak kültürel temas (kültürel difüzyon) yoluyla mı gerçekleşti? Yoksa fikir ve beceriler göç eden topluluklar yoluyla mı (demik difüzyon) yayıldı? (demos – Yunanca’da halk anlamındadır.)
“Muhakkak ki kültürel difüzyon da etkili oldu; fakat bu çalışmadaki bulgular demik difüzyon hipotezini güçlendirir nitelikte.” diyor Stamatoyannopoulos.