Bilimin çeşitli alanlarına ilişkin soruları sıralamaya başladığımızda tarihte geriye doğru gidip insanlık ne zaman hangi soruları sorup yanıtlayarak büyük atılımları yapmıştı, bunu düşünmek gerekiyor. Bu da yolumuzu bilimsel devrime ve aydınlanmaya götürüyor.
Aydınlanma denince aklımıza ortaçağın insanlığın üzerine karabasan gibi çökmüş olan müesses nizamını cesur çıkışlarıyla, düşünceleriyle delen aydınlanma düşünürleri (yoksa kahramanları mı demeliyiz?) geliyor.
Peki, kim bu düşünürler? Afşar ve Ali Timuçin, 50 Soruda Aydınlanma (1) kitabında bu düşünürlerin kimler olduğunu şu satırlarla aktarıyorlar:
“Aydınlanma’nın başlıca düşünürleri kimlerdir?
“(…) Aydınlanma denince aklımıza öncelikle Denis Diderot’nun yönetiminde yayımlanan Ansiklopedi’nin yazarları gelir. Ansiklopedi aydınlanmanın yayın organı gibidir. Le Breton yayınevi, İngiltere’de yayınlanan Cyclopaedia’nın çevrilmesi işini Diderot’ya vermişti (1746). Ansiklopedi’nin asıl adı Dictionnaire raisonné des sciences, des arts et des métiers’dir (Bilimler, sanatlar ve mesleklerle ilgili açıklamalı sözlük). Diderot, on yedi büyük ciltten oluşan bu dev ansiklopedinin hazırlanmasında öncelikle d’Alambert’le işbirliği yaptı. Ansiklopedi o zamana kadar yayımlanmış benzeri yapıtların en genişiydi. Diderot’nun amacı Cyclopaedia’yı çevirmekten çok onu birçok yönüyle yeniden yazmaktı. Amaç bir ansiklopedi oluşturmanın ötesinde insanları aydınlatmaktı. Bu çabaya katılan yazarlar böylece maddeleri yeniden ele aldılar, birçok maddeyi yeniden yazdılar. Amaç insanları her bakımdan aydınlatmaktı, onlara bilimsel kavrayışın temel ilkelerini kazandırmaktı. Ancak yükün büyüğü ve sorumluluğun tümü Diderot’nun omuzlarındaydı, öbür yazarların yavaşlığı yüzünden Diderot insanüstü bir çaba göstermek zorundaydı.
“Ansiklopedi daha çok teknik konulara ağırlık verdi. Fabrika üretimi, sanayide ve tarımda kullanılan yöntemler, meslek bilgileri, makineler üzerine açıklamalar, atölyelerdeki çalışmalar başat konulardı. Bütün bu konular tam anlamında yetkiyle ve ayrıntılı olarak işlenmekteydi. Ancak işin özü yükselen burjuva sınıfının özgürlük ve eşitlik savaşımını başarıya ulaştırmaktı. Bu yüzden Ansiklopedi’nin yayımlanması büyük ölçüde sorun oldu: kurulu düzen onu hoş karşılamadı. Yalnız Diderot değil yapıtı yayımlayan kişiler de tehdit altındaydı. Ancak her şeye karşın bu büyük yapıt yayımlandı ve onun yayımlanması düşünürlerin başarısı oldu. Bu önemli yapıtı yayımlayanlar ve yazanlar yalnız yaşayanların değil gelecek kuşakların da aydınlatılması gerektiğine inanarak bu güç işin içine girmişlerdi. Ansiklopedi’ciler köleliğin kaldırılmasını istiyorlar, feodal kalıntıların toplumdan tümüyle silinmesini öngörüyorlardı. Bu arada temelsiz metafizik görüşlerle savaşıyorlardı. Descartes felsefesini birçok yönden kendilerine yakın bulsalar da onun doğuştan fikirler kavrayışını eleştiriyorlardı.
“Siyasal baskılar artınca başta d’Alembert olmak üzere kimi yazarların işi kaytarmaya kalktıkları bilinir. Diderot’nun bu konuda yaman bir direnişi vardır. Onun Körler üzerine mektup yüzünden hapisaneye girmesi (1749) bile çalışmaları aksatmadı. 1751’de ilk cildi çıkan bu büyük çalışma ancak 1772’de tamamlanabildi. Kitabın yayımı zaman zaman siyasal engellerle kesildi. Birinci cilt çıkar çıkmaz din çevrelerinin, özellikle Cizvitlerin ve Jansenius’çuların tepkisini çekmiş, bunun üzerine devlet ilk iki cildin dağıtımını yasaklamıştı. 1759’da da Ansiklopedi tepkilerle karşı karşıya geldi, bundan sonra yasaklamalarla, tehditlerle, para cezalarıyla geçen sıkıntılı süreçler yaşandı. Usçuluğun, devrimci kavrayışın, eleştirici ve tartışmacı bakışın kitabı diye nitelendirebileceğimiz Ansiklopedi o dönemde kültür dünyasını olduğu kadar siyasal yaşamı da derinden etkiledi. Montesquieu, Voltaire, Rousseau, Diderot, Baron d’Holbach, La Mettrie, Helvetius, d’Alembert, Condorcet, Cabanis Ansiklopedi’nin başlıca yazarları olurken aydınlanmanın da başlıca kişileri oldular. Bu kişiler maddeyle devinimin birbirinden ayrılmaz şeyler olduğunu, dünyanın tanrısal bir ilk devindiricisi bulunmadığını, yaşamın devingen maddenin etkinliğinden başka bir şey olmadığını bildirdiler. Onlara göre duyu verilerinden gelmeyen herhangi bir bilgi sözkonusu olamazdı. İnsanın mutlu olmak için doğayı izlemesi yeterliydi.”
Kaynak:
1) Timuçin, Afşar, Timuçin, Ali, 50 Soruda Aydınlanma, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, İstanbul, 2013.