Ana Sayfa 174. Sayı Kitapçı Rafı -174

Kitapçı Rafı -174

323

Büyük Resim

-Yaşamın, Anlamın ve Evrenin Kökeni Üzerine, Sean Carroll, Çev. Nimet Adıgüzel, Alfa Yayınları, 2018, 504 s.

Modern fiziğin zorlu kavramlarına anlaşılır bir üslup getirmeyi amaçlayan Sean Carroll, Büyük Resim kitabında farklı konulara değiniyor. Niçin varız? Biz kimiz? Duygularımız, inançlarımız, umutlarımız ve hayallerimiz boşlukta yüzen anlamsız şeyler midir? İnsani amaç ve anlam kavramlarının bilimsel dünya görüşünde yeri var mıdır? gibi soruları açıklamaya çalışan yazar, okurlara dünyanın kuantum düzeydeki, kozmik düzeydeki ve insani düzeydeki işleyiş biçiminin farklarını ve nihayet bunların birbiriyle nasıl ilişkili olduğunu öğretmeyi amaçlıyor.

Felsefede Marksist Olmak

Louis Althusser, Çev. İsmet Birkan, Can Yayınları 2018, 246 s.

Felsefede Marksist Olmak, Althusser’in 1975’te kaleme aldığı 26 kısa bölümden ve Jean-François Revel’in polemik tarzı bir metnine cevaben yazdığı ek bir parçadan oluşuyor. Başlığın da yansıttığı üzere, tartışmanın merkezinde felsefe ile Marksizm arasındaki ilişki yer alıyor. Ara duraklarda ise Althusser’in başka metinlerinde de sıklıkla ele aldığı alt başlıklar; tarihsel gelişim çizgisi içinde felsefenin ne olduğu, bilgi-iktidar bağıntısı, idealist felsefenin yüzyıllardır süren tekeline karşı materyalist felsefeyi savunmanın gerekliliği, bir siyasal mücadele alanı olarak bilgi üretiminin tanımlanması, felsefecinin sınıf savaşı açısından önemi gibi temaları işliyor.

Evrenin Kökeni Üzerine

Étienne Klein, Çev. Ahmet Nüvit Bingöl, BGST Yayınları, 2018, 149 s.

Fizikçi ve bilim felsefecisi Étienne Klein “Evrenin Kökeni” meselesini iki farklı bağlamda inceliyor. Popüler bilim düzeyinde, bildiğimiz evrenin oluşumuna dair modern fizikteki gelişmeleri anlatıyor. Büyük patlama teorilerini temel eğitim almış her okurun anlayabileceği düzeyde açıklamaya çalışıyor. Modern fiziğin büyük rüyasına, Einstein’ın genel görelilik teorisi ile kuantum teorisini birleştirme çabalarına yer veriyor. Diğer yandan Étienne Klein, “Evrenin Kökeni” sorununu felsefi bir bağlamda tartışıyor. Büyük patlamanın popüler algıda, evrenin “sıfır anı” gibi anlaşıldığına dikkat çekiyor. “Evrenin başlangıcının ne olduğu” ve “neden var olduğu” sorularının, bilimin evreni açıklama çabasından özenle ayrıştırılması gerektiğini vurguluyor.

Biyopolitika: İktidar ve Direniş

Utku Özmakas, İletişim Yayınları, 2018, 352 s.

Utku Özmakas, kitabında, biyopolitikayı “moda kavram” kisvesinden sıyırmaya önem veriyor. Kavramın gelişme seyrini, farklı nesnelliklere açılan yüzlerini, değişik stratejik kullanımlarını ve bunlar arasındaki bağlantıları, gerilimleri inceliyor. Bunu, kavramın “başlatıcıları” sayılabilecek Michel Foucault, Giorgio Agamben ve Michael Hardt – Antonio Negri’nin düşünsel serüvenlerinde derinleşerek yapıyor. Kitabın alt başlığı, iktidar ve direniş ise biyopolitikayı tek yönlü ve otomatik işleyen bir iktidar tekniği olarak değil, aynı zamanda direniş imkânlarının kaynağı olarak görmenin işareti olduğunu açıklamaya çalışıyor.

Devlete Karşı Demokrasi- Marx ve Makyavel Momenti

Miguel Abensour, Çev.Zeynep Gambetti, Nami Başer, Epos, 2018, 165 s. 

Bu kitap bütün zamanların çağdaşı olan iki modern kuramcıyı yan yana getiriyor, Marx ve Makyavel. Yazar Devlete karşı Demokrasi kitabında başvurduğu yöntem olan Makyavel momentini de şöyle açıklıyor; Makyavel Momenti, kamusalın bir politika biçimi olarak kendi bilincine varma ve kendini yıkabilecek olana karşı tedbir alma zorunluluğunun farkında olma durumudur. Kendi kendini yönetmek ne anlama gelir? Ortak irade nasıl vücut bulur? Tahakküm ilişkileri olmayan bir toplum nasıl tasavvur edilebilir? Ancak Marx’ın Makyavel momentiyle kurduğu ilişki muğlaktır. “Çünkü Marx, ortak iradenin oluşmasını ve tahakküm ilişkilerine karşı olmayı, yani ‘demokrasi ve özgürlüğü’ Paris Komünü’nü tanımlamak için başvurduğu şema içerisinde bir ‘çatışma şeması’ içinde düşünmektedir. Gerçekten de demokrasi, pürüzsüz bir zeminde devletin yok oluş sürecinin bir sonucu değil, çatışmayı, karşıtlığı barındıran bir alan, birbirine ters mantıkların çarpıştığı mücadeleci bir alandır.”

 

Kültürel Antropoloji

Robert H. Lavenda, Emily A. Schultz, Doğu-Batı Yayınları, 2018, 364 s.

Kültürel antropoloji çalışmalarıyla bilinen Robert H. Lavenda ve Emily A. Schultz’un on iki bölüm ve bir ekten oluşan Kültürel Antropoloji: Temel Kavramlar adlı bu kitabında; kültür, insanın anlam yaratma süreci, dil, din, mit, ritüel ve akrabalık gibi kavramlar tarihsel-toplumsal bağlamlarıyla ve antropolojik bakış açısıyla ele almaya çalışmış. Sosyal bilimler ve özellikle antropoloji ve sosyoloji ile ilgilenenler için temel kaynak olma iddiasındaki niteliğindeki bu kitap; başlangıcından bugüne kadar antropolojinin bilim olarak nasıl algılandığı, küreselleşme, teknoloji ve bilim antropolojisi gibi konular ayrıntılı şekilde irdelenmektedir. Kitabın sonunda verilen etnografya metinlerini yazmak ve okumak konusundaki ek bölüm, saha çalışması yapıp metin yazacak veya etnografi metinleri okuyacak kişiler için bir rehber niteliği taşımaktadır. Kültürel antropolojide teori, siyasal ve iktisadi antropoloji ve tıp antropolojisi, cinsellik, cinsiyet ve toplumsal cinsiyet ve toplumsal örgütlenme gibi konular, açık ve anlaşılır biçimde anlatılmaya çalışılmış. Sosyal ve kültürel antropoloji disiplinine dair hemen her kavramın işlendiği kitap, Türkiye’deki antropoloji çalışmalarına özgün bir katkı sunmayı amaçlamaktadır.

Duygular Sözlüğü

Tiffany Watt Smith, Çev. Hale Şirin, Kolektif Kitap, 2018, 310 s.

Duygular Sözlüğü kitabı, bugün dünyanın çok farklı coğrafyalarında, çok farklı kültürlerinde yaşanmakta olan sayısız duygunun içerisinden seçilmiş 154 duygudan oluşuyor. Antik Yunan mahkemelerinde ağlayan jürilerden, cesur, sakallı Rönesans kadınlarına, 18. yüzyıl doktorlarının kalbi titreten duygularından,  Darwin’in Londra Hayvanat Bahçesi’nde kendi üzerinde yaptığı deneylere, I. Dünya Savaşı sonrası bunalıma giren askerlerden günümüzün sinirbilim ve beyin görüntüleme kültürüne duyguların nasıl algılandığı ve yaşandığını anlatıyor. Okura,  üzülen, somurtan, ürken, sevinen bedenlerin nasıl farklı şekillerde bu dünyada var olduğunu; ahlaki ve siyasi hiyerarşileriyle, cinsiyet, cinsellik, ırk ve sınıf hakkındaki varsayımlarıyla, felsefi görüşleri ve bilimsel kuramlarıyla dünyanın  insanların içine nasıl yerleştiği hakkında fikir vermeyi amaçlıyor.

Önceki İçerikSosyal bilimlerin krizi: Psikoloji örneği
Sonraki İçerikEinstein’ın ısının katılar boyunca nasıl hareket ettiğine ilişkin teorisine yeni kanıtlar