Tarihteki büyük savaş ve siyaset kuramcılarının önemli bir bölümü işin sadece kuram kısmında değil pratiğinde de yer almışlardır. Devlet yönetiminde bulunmuşlar, savaşlara komuta etmişler ve kuramlarını yaşadıklarından aldıkları derslerle oluşturmuşlardır.
Felsefe günlük yaşamdan nispeten daha kopuk bir etkinliktir ama Marx’ın filozoflar için söylediği Feuerbach Üzerine Tezler’in 11.’sinde bu alanda dahi teori-pratik birliğinin önemine vurgu yapılır: “Filozoflar dünyayı sadece değişik biçimlerde yorumladılar, oysa sorun onu değiştirmektir.”
Felsefe neyse de, siyaset ve özellikle savaş kuramcılığı dışarıdan atıp tutmayı kaldıracak bir alan değildir. Bu alanda ustalık mertebesine ulaşmış isimlerin çoğunluğunun ciddi pratikler yaşadıkları bilinir.
Sun Tzu’nun cariyeler ordusu
Hemen akla gelenlerden, “Savaş Sanatı” adlı eserin yazarı ustaların ustası Sun Tzu bir generaldir; Wu kralının ordusuna komutanlık etmiş, Chi ve Chin devletlerini yenerek Wu’nun büyük bir güç haline gelmesini sağlamıştır.
Sun Tzu’nun eserini okuyup etkilenen Wu kralının, onu emrine almadan önce denemek istediğine ilişkin bir söylence vardır. Demek ki kral da işinin ustası, sadece teori ile ikna olmuyor…
Kral, Sun Tzu’dan iyi bir general olduğunu ispatlaması için 180 cariyesinden bir ordu kurmasını ister. Sun Tzu cariyeleri iki bölüğe ayırır ve kralın en gözde cariyelerinden ikisini bölük komutanı yapar. Daha sonra tümüne sağ, sol, ön, arka neresidir öğretir. İlk manevralarını yapmak üzere askeri birlik düzenine sokar ve “sağa dön” emrini verir. Cariyeler gülüşürler. Sun Tzu, “askerlerin verilen emri anlamaması generalin suçudur” der ve emri tekrarlar. Cariyeler yine gülüşürler. Sun Tzu bu kez, “askerlerin verilen emri anladıkları halde yerine getirmemeleri subayların suçudur” der ve komutan yaptığı iki cariyenin idam edilmelerini emreder. Kral dehşete düşüp emre karşı çıkar. Sun Tzu krala, general bir göreve getirildikten sonra işine karışılmaması gerektiğini söyler ve iki cariyeyi idam ettirir. Yerlerine iki yeni subay atar. Bu olaydan sonra cariyeler ordusu Sun Tzu’nun emirlerine harfiyen uyar.
Kral bu sınamadan pişman olmuş mudur bilmem… İki gözdesini yitirmiştir ama Çin’in de hakimi olmuştur. Sun Tzu’nun yenilmez bir komutan olduğu söylenir. Bence bu noktada bir abartı var. Yenilmezliğe ancak defalarca yenilgi tadarak ulaşılabilir. Hele bu kişi, düşmanı savaşmadan yenmenin en büyük ustalık olduğunu vurgulayan Sun Tzu ise… Yenilmeyi bilmeyen yenmeyi öğrenemez.
Sen de mi Caesar?
Ünlü Romalı komutan ve devlet adamı Gaius Julius Caesar’ın (Jül Sezar) pratisyenliği üzerine laf etmek haddimize değil. Onun az bilinen yönü teorisyenliği.
Ömrü Galya’dan Mısır’a dek ordularının başında savaşarak geçen Caesar’ın engin bir iç savaş deneyimi de bulunur. Önceleri birlikte olduğu Pompeius ile tutuştuğu iktidar kavgasını kazanmış ve Roma’nın tek hakimi olmuştur.
Mısır’da Kraliçe Kleopatra ve kız kardeşi arasındaki çatışmaya Kleopatra lehine son veren, dönüş yolunda Pontus Kralı Pharnakes’i de mağlup eden Caesar’ın Roma Senatosu’na bu sefer hakkında verdiği kısa rapor bilinir: “Veni, vidi, vici”, yani “Geldim, gördüm, yendim”.
Caesar belli ki Mısır seferinin ayrıntılarını vermek istememiş. Oysa onu çok uğraştıran Galya savaşları ve Pompeius ile çatışmalarını da içeren Roma’nın 100 yıllık iç savaşı hakkında, bugün askerlik biliminin başyapıtları arasında sayılan iki önemli eser yazmıştır: “Galya Savaşı” ve “İç Savaş”. Caesar’ın “De Analogia” ve “Iter ve Anticatones” adlı iki eserinin daha olduğu biliniyor ama bunlar günümüze kalamamış.
Bu çapta bir pratisyen bile hata yapar. Caesar son suikasttan da kurtulabilseydi, sanırım bize “sırt diyalektiği” konulu anlamlı bir eser daha bırakabilirdi. Fakat “su testisi su yolunda kırılır” sözü galiba onun için de geçerli.
Machiavelli’in ‘vatandaşlar ordusu’
Bir “Savaş Sanatı” yazarı da Niccolo Machiavelli’dir. Biz onu daha çok, devlet yönetenlere verdiği öğütleri içeren “Hükümdar” adlı eseriyle tanıyoruz ama Machiavelli özel olarak savaş konusunda da çok kalem oynatmıştır. Dahası, yönetim ve savaş sanatına ilişkin bu öğütlerin ardında geniş bir pratik ve acılı-acısız engin bir deneyim birikimi bulunur. Machiavelli de kuramını pratikten çıkaran bir siyaset bilimcidir.
Machiavelli bir asker değildir, ama bir bürokrat olarak Floransa’ya hizmet ettiği 14 yıl (1498-1512) boyunca esas olarak savaş ve savunma sorunlarına yoğunlaşmıştır. 1498’de askeriye ve dışişleriyle ilgilenen “Özgürlük ve Barış Onlusu” adlı on kişilik komitenin ikinci şansölyesi ve sekreteri olarak atanır. İlk resmi görevi Pisa savaşıdır. 1500 yazında da gerçek bir askeri operasyona katılarak ilk savaş deneyimini yaşar. Maaşları ödenmeyen paralı askerlerin itaatsizliği, savaşın fiyaskoyla sonuçlanmasına yol açar.
Machiavelli bu deneyimlerden, ordunun omurgasının paralı askerler değil vatandaşların yer aldığı milis kuvvetlerinden oluşması gerektiği sonucunu çıkarır. Yaşamı boyu, o günün feodal koşulları içinde pek de kabul görmeyen (çünkü silahlı vatandaşlar fikri feodal yöneticiler için fazlaca ürkütücüdür) bu cumhuriyetçi düşünceyi hayata geçirmeye uğraşır.
Pisa karşısında alınan yenilgiler sonucunda nihayet 1506’da Machiavelli tarafından tasarlanan milis kuvvet kanunu kabul edilir. Bu orduyu kurma görevi de ona verilir. İki yıl boyunca ter döken, piyade-süvari birlikleri ilişkisi gibi ayrıntı konularda da kafa yoran Machiavelli kurduğu ordusuyla Pisa’yı kuşatır ve şehri ele geçirerek büyük bir zafer kazanır.
Fakat başarıları uzun sürmez. Machiavelli’in vatandaş-askerleri, İspanya imparatorunun profesyonel askerleri tarafından bozguna uğratılır ve Machiavelli 1513’te hapsi boylar, işkenceler görür. Bir yıl sonra emekli olarak yaşamasına izin verilerek serbest bırakılır.
Ömrünün sonuna doğru (1526) Floransa’nın savunması için yine göreve çağrılır. Fakat yeniden bir milis kuvveti oluşturulması kararı alındığında Machiavelli’in hayatı son bulmuştur (1527). Eski bir arkadaşı ve hayranı olan Donato Gianotti tarafından tasarlanan, vatandaşların askere çağrılmasına ilişkin kanun kabul edilir; oluşturulan milis kuvveti Floransa’yı cesurca savunur, fakat kent 1530’da düşer. Savaşta ölenler arasında Niccolo’nun oğlu Lodovico Machiavelli de vardır.
Belki erken öten horozdur ama Machiavelli’in öğütleri görüldüğü gibi masa başında oluşmamıştır.
Napoleon’un belalısı Clausewitz
“Savaş politikanın başka araçlarla devamıdır” özdeyişinin sahibi ve “Savaş Üzerine” adlı eserin yazarı Carl von Clausewitz (1780-1831) de bir askerdir. Daha 12 yaşındayken Prens Ferdinand Prusya Alayı’na girer. Uzun yıllar Fransa’ya karşı savaşır; bir ara esir de düşer. Bu arada askerlik alanında akademik eğitim de alır.
Prusya Kralı II. Friedrich Wilhelm 1812’de Rusya’ya karşı Fransa ile ittifak yapıp Napoleon’un ordusunu takviye kararı alınca, bu kararın Napoleon’a karşı kurtuluş savaşına ters düştüğü gerekçesiyle Prusya ordusundan Rusya ordusuna geçer. Rus ordusunda yarbay rütbesiyle Napoleon’a karşı savaşır. Prusya ile Fransa’nın arası tekrar bozulunca 1815’te Prusya ordusuna döner. Elbe Adası’ndan kaçıp Fransa’ya dönen Napoleon’a karşı 3. Prusya Kolordusu Kurmay Başkanı olarak savaşır. 1818’de Harp Okulu Komutanlığına atanır ve bu görevde 12 yıl kalır. “Savaş Üzerine” adlı eserini de bu sırada kaleme alır.
Görüldüğü gibi Clausewitz de çocuk yaşlarından 51 yaşında ölene dek ömrünü savaş meydanlarında geçirmiş ve kuramını bizzat araziden çıkarmıştır. Napoleon’un -deyim yerindeyse- belalısı olduğu da anlaşılıyor. Kim Napoleon’a karşı savaşıyorsa gitmiş o orduya katılmış.
***
Yazı uzadı, ara verelim. Haftaya aynı konuya devam ederiz. Sırada iki büyük teorisyen vezir Kautilya ve Nizamülmülk, top uzmanı Fatih Sultan Mehmet ve Komutan Mao’nun strategemleri var.