“Bu çalışmada yapılan etik ihlallerin II. Dünya Savaşı’ndan bu yana modern tıp tarihinin kayıtlarına geçmiş en korkunç örneklerden biri olduğunu iddia ediyorum. Tüm dünyadan araştırmacıların bu çalışmadan utanç duyması ve aynı şekilde bilim camiasının bu çalışmayı “pervasız” olarak nitelendirmesi için her türlü sebep mevcut.”
Bu zehir gibi sözler Tufts Üniversitesi’nde (ABD) halk sağlığı ve etik konusundaki çalışmalarıyla tanınan Sheldon Krimsky’ye ait; yerden yere vurduğu çalışma ise 2018’in Kasım ayı sonunda Hong Kong’da düzenlenen II. Uluslararası İnsan Genomunu Düzenleme Zirvesi’nde, gen düzenleme tekniğini kullanarak HIV virüsüne dirençli ilk bebeklerin doğumunu gerçekleştirdiğini açıklayan Çinli araştırmacı He Jiankui’ye… Jiankui 29 Kasım günü, Nobel ödüllü David Baltimore’dan, Wisconsin Üniversitesi’nden meşhur biyoetikçi Alta Charo’ya ve CRISPR’ın yaratıcılarından Jennifer Doudna’ya kadar gen düzenleme teknolojisinin en saygın ve bilinen isimleri önünde yaptığı, çalışmasıyla ilgili açıklamadan çok kısa bir süre sonra kendi ülkesi dahil bütün dünyanın hedef tahtasına oturdu. Önce Çin Ulusal Sağlık Bakanlığı’nın teftiş heyeti Jiankui hakkında soruşturma başlattı. Ardından bağlı olduğu üniversite tarafından yalnız bırakıldı; yönetim Jiankui’nin çalışmalarından haberdar olmadıklarını, herhangi bir onay sürecinin işlemediğini ve hatta deneyin tepki çeken kritik aşamasının kendi çatıları altında gerçekleştirilmemiş olduğunu söylüyordu. Jiankui çalışması kapsamına HIV- kadın ve HIV+ erkeklerden oluşan sekiz gönüllü çift almış, bu kişilerin üreme hücrelerinde gen düzenleme tekniğini uygulayıp döllenmiş sağlıklı yumurtayı anne adaylarının rahmine yerleştirmişti. Neticede Jiankui’nin deneyi ilk meyvelerini Nana ve Lulu isimli ikizlerin doğumuyla vermiş ve Çinli araştırmacı haberi işte yukarıda bahsedilen zirvede duyurmuştu. Gel gör ki bu haber kimseyi mutlu etmedi! Öyle ki bağlı olduğu üniversitenin ardından işlemin gerçekleştirildiği hastane de Jiankui’nin çalışmasından haberdar olmadıklarını, yönetimden etik onay alınmadığını ileri sürdü. Jiankui’nin elindeki onay formlarında yer alan imzalar nereden gelmiş de o kağıdın üzerine konmuştu, açıklanamadı… Çok geçmeden Jiankui’nin çalışmalarını paylaştığı internet sitesi erişime kapandı. Hatta bu deneyle ilgili olmayan başka çalışmaları hakkındaki başarılarından söz eden haberler de ortadan bir anda kayboldu. Çin Bilimler Akademisi, Çin Genetikçiler Birliği ve Çin Kök Hücre Araştırmaları Topluluğu ortak bir bildiriyle çalışmayı kınadıklarını bildirdiler. Batı’nın açık dahline gerek kalmadan Çin’de yetkili veya uzman konumda kim varsa He Jiankui’nin hakkından fazlasıyla gelmişti. Sonunda bakanlık teftişi de tamamlandı ve araştırmacının, tüp bebek merkezlerinde üretilen embriyoların araştırmalarda kullanımıyla ilgili 2003 tarihli (cezai yaptırımı olmayan, yasa niteliği taşımayan) yönetmeliğe, ayrıca HIV’li insanların tıbbi yardımla üreme yöntemlerinden faydalanmalarını yasaklayan düzenlemelere uymadığı (hatta HIV- kadınları deneye bu sebeple dahil ettiği) ve tüm bunları “servet ve şöhret” uğruna yaptığı hükmüne varıldı. Ve nihayet He Jiankui’nin payına servet ve şöhret yerine bilimsel kariyerinden ve saygınlığından olmak düştü: Nature dergisinin Çin’in resmi haber kaynaklarından Xinhua’ya dayandırdığı 22 Ocak tarihli haberine göre Jiankui sonunda Shenzen Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’ndeki görevinden de oldu. Peki Jiankui tam olarak ne yaptı, nasıl yaptı ya da yaptım dediği şeyi yapabildi mi?
Nana ve Lulu gerçek mi?
He Jiankui’nin kullandığı, CRISPR kısaltmasıyla bilinen gen düzenleme yöntemi 2013’ten bu yana Batı bilim camiasının en gözde konusu. Bakterilerin virüslere karşı ürettiği bir savunma mekanizmasının, istenen gende istenen dizi değişikliğini yapacak biçimde dönüştürülmesi esasına dayanıyor. Üstelik çok etkili, kolay ve ucuz bir şekilde… Öyle ki artık CRISPR teknolojisini kullanarak bir şeylerin genini düzenlemeye, düzeltmeye ya da iyileştirmeye çalışmayan moleküler biyoloji laboratuvarı yok gibi. Ticari öneme sahip bitkiler, tarım ürünleri, besi hayvanları, hastalık taşıyan sivrisinekler, çeşit çeşit hayvan türü ve hatta belli bir evrenin altındaki insan embriyoları (dolayısıyla doğum aşamasına getirilmemek şartıyla) dünyanın dört yanında bu düzenlemelerden nasibini alıyor. Amaç en basit haliyle bozuk genleri düzgün versiyonlarıyla değiştirmek. Jiankui de işte bu yöntemden yararlanarak HIV’nin hücre içine girerken kullandığı bir proteine (CCR5) ait geni düzenleyip faaliyet dışı bırakmış; böylece virüsün kapı olarak kullandığı protein üretilemeyince ortaya çıkan bebekler HIV virüsünün etki edemeyeceği HIV-dirençli bireyler olmuşlar. Tabii CRISPR tüm etkinliğine rağmen bu kadar sorunsuz bir yöntem değil. Hedeflenen alanın dışında gerçekleşen, niyet edilmemiş düzenlemeler en büyük sorun. Zaten bilim camiasının Jiankui’ye karşı çıkarken kullandığı en somut gerekçe de bu. Yöntemle ilgili sorunlar tam olarak aşılmadan yapılmış her türlü uygulama, riskli ve tehlikeli bir müdahale olarak görülüyor. Jiankui kendi deney düzeneğinde bu ihtimalin ekarte edildiğini ve ikizlerde böyle bir sorun olmadığını söylüyor. Ancak çalışmasını herhangi bir hakemli bilimsel dergide yayınlayamamış ve adet olduğu üzere deneklerle çocukların DNA dizilerini erişime açık DNA dizisi veritabanlarına yükleyememiş olması, söylediklerinin doğrulanması ihtimalini ortadan kaldırdı. Jiankui arzu eden araştırmacıların bizzat laboratuvarına gelip çalışma koşullarını ve sonuçlarını inceleyebileceklerini de söylemişti. Ancak dediğimiz gibi artık böyle bir laboratuvar da yok. Velhasıl eldeki tek kanıt, Jiankui’nin malum zirvede yaptığı konuşma kayıtları.
Araştırmacılar Nana ve Lulu’nun genomunda CCR5 genlerinin düzenlenmiş farklı farklı versiyonlarının bulunduğunu söylüyorlar. Yani Jiankui’nin silip genin faaliyet dışı kalmasını sağlayan bölge genin farklı kopyalarında farklı uzunluklarda silinmiş. Bu mozaik yapı CRISPR’ın bazı hücrelerde etkili olamamasından ya da etkisini her hücrede aynı biçimde gösterememesinden kaynaklanıyor olabilir. Jiankui CCR5’i seçme nedenini, bazı insanların bu gende 32 harflik doğal bir delesyon (yani harf kaybı) taşıması ve böylece doğal bir HIV direncine sahip olmalarıyla açıklamıştı. Gel gör ki kendi kestiği bölge ile bu 32 harflik bölge örtüşmüyor. Üstelik HIV soylarının bazıları bu genin kodladığı proteini değil, bir başkasını hücreye giriş kapısı olarak kullanıyor. Yani proteini tamamen ortadan kaldırmak da her zaman çözüm değil. Fakat tüm bunlar işin teknik yanları. Asıl mesele etik bağlamda kilitleniyor.
2018 Kasım’ındaki zirvenin amacı yumurta, sperm ve embriyoda gen düzenleme işlemlerinin nasıl yapılması gerektiği konusunda uluslararası bir mutabakata varmaktı. Bu toplantı türünün ilk örneği değil; CRISPR’ın genom düzenlemek üzere uygulanabileceğinin farkına varıldığı 2013’ten beri aynı konuşmalar, aynı tartışmalar yapılıp duruyor. Genel eğilim çalışmaların tüm dünyada eşgüdümlü yürütülmesi ve olası riskler elenmeden klinik uygulamalara, hele de genleri düzenlenmiş insan embriyosu üretimine geçilmemesi yönünde. Ancak düzenleyici bir mercii kurulabilmiş, denetim konusunda somut adımlar atılabilmiş değil. Görünen o ki yazılı olsun ya da olmasın, herhangi bir araştırmacının bu mutabakatın dışına çıkması, Sheldon Krimsky’nin yukarıdaki deyimiyle, evet, “pervasızlık”. Fakat sadece etik açıdan değil, kendi bilimsel geleceği ve hatta belki de özgürlüğü açısından da öyle…
Kaynaklar:
1) Sheldon Krimsky, “Ten ways in which He Jiankui violated ethics”, Nature Biotechnology, Cilt 37, s. 19–20 (2019).
2) David Cyranoski, “CRISPR-baby scientist fired by university”, Nature News, 22 Ocak 2019.
3) David Cyranoski & Heidi Ledford, “Genome-edited baby claim provokes international outcry”, Nature News, 26 Kasım 2018.
4) David Cyranoski, “First CRISPR babies: six questions that remain”, Nature News, 30 Kasım 2018.