Ana Sayfa Dergi Sayıları 184. Sayı Kahramanı dönüştüren zaman

Kahramanı dönüştüren zaman

214
0

Çocukluğumda eve telefon bağlatmak için PTT’de listeye yazılıp sıra beklediğimizi hatırlıyorum. Televizyon İstiklal Marşı ile açılıp, 00:00’da yine İstiklal Marşı ile sona ererdi, bizi Necefli maşrapa ile baş başa bırakarak… Dünün çevirmeli telefon kullanan yetişkinlerinin çoğu bugünün akıllı telefonlarına hâlâ yabancılık hissediyor. Ansiklopedi sayfalarını karıştıran çocuklardan, internette sörf yapan gençlere ve oradan da “googlelayan” yetişkinlere dönüştüğümüzü düşününce bir hayli ömür tükettiğimiz çıkıyor ortaya. Kapalı bir toplumken dünyaya açılan ve kısa sürede dünyanın içindeki her şeyi hızla bünyesine katmaya çalışan bir toplumun teknolojiyle ilişkisi ona erişimiyle, biraz da dengesiz bir dağılımla elbette, şekillendi/şekilleniyor. Teknolojinin içine doğan orta, üst-orta ekonomik sınıf çocuklarını düşününce bile teknolojinin insan hayatına etkileri ile ilgili sosyolojik çıkarımlar, felsefi düşünceler cephesinde zayıf bir ülkeyiz muhtemelen. Bu yüzden Ernst Jünger’in Cam Arılar’ı gibi kitaplar bir yandan zorlayıcı, bir yandan da ufuk açıcı.

Ernst Jünger uzun süren hayatında iki büyük dünya savaşını da görmüş, bu savaşlarda asker olarak cephelerde bulunmuş bir yazar. Belki de bu yüzden, romanın kahramanı eski bir süvari. Zaman içinde kılıçların yerini silahların, atların yerini tankların alması ile askerliğin dönüştüğünü üzülerek izleyen eski bir asker.

Askerlik bitince bir daha bir yere ait olamayan Richard geçim sıkıntısı içindedir. Devrin değişimini, teknolojinin hayatımıza girişini özümseyen eski arkadaşlarından Twinnings bir iş için ona aracı olunca kabul etmekten başka çaresi kalmamıştır. Evde bekleyen Theresa’yı daha fazla mutsuz etmeye cesareti yoktur çünkü. Çaresiz bir şekilde müstakbel işvereni Zapparoni ile görüşmeye gider. Roman bu görüşmeyi anlatıyor denebilir kabaca. Hikâyenin temeli bu görüşmeden ibaret ama bu görüşme sırasında Richard’ın teknolojiye, hayata, vicdana, güce, iktidara dair düşüncelerine tanık oluyoruz daha çok. Neredeyse hiç diyalog içermeyen ilginç bir roman var karşımızda. Kitaba adını veren cam arılar, zamanın teknoloji üreticisi Zapparoni’nin bir icadı. Richard onları keşfedince doğanın devinimini taklit eden teknolojiyi izleyerek hem hayran oluyor, hem de şaşırıyor. Eski ile yeni arasında, geçmişe romantik bir özlemle geleceğin zalimliği arasında gidip gelen insanoğlu gibi, bu programlanmış otomat arılarla gerçek arılar arasında benzerlik ve farklılıklara bakarak pek çok kavramı sorguluyor. Güçlülere karşı doğru olanı savunmak; sistem dışına atılmayı göze almak, her an düzenin çarkları arasında öğütülmek, hatta ve hatta davranışları için suçlanmak demek olabilir. Başına gelenlerden, çocukluğundan beri yaşadığı sıradan hayatından biliyor bunu Richard. Gençlik hayallerinin büyüdükçe nasıl parça parça terk edildiğini, bunu başaramayanların hayattan nasıl koptuğunu camdan atlayarak intihar eden eski arkadaşı Lorenz’den biliyor. Çocukluğunda bir mahalle kavgasında kalabalık bir grupla tek başına bir çocuğu dövmeye vicdanı el vermediği için yediği dayaklardan biliyor. İçinde yaşadığı zamana bakarsanız bir “kaybeden” o. Doğru ata oynamayı hiç beceremeyen eski bir süvari. Hal böyle olunca, kalben zamanın dışında kalmış, bütün hayatı da bu doğrultuda şekillenmiş. Oysa Zapparoni’nin dünyası tam olarak zamanın dünyası. Hatta bugünden baktığımızda bile kolaylıkla “bugünün dünyası” diyebiliriz. Romanın bütününe yayılan sorgulamalar, çıkarımlar bugün de sıklıkla düşündüğümüz, karşılaştığımız durumlar.

Richard’ın cam arılarla karşılaşmasını ve onları izlemesini yansıtan sayfalar kitabın en ilginç kısımlarından birini oluşturuyor. Yazar o kadar iyi tarif etmiş ki arıların devinimini, o arıların yazarın gözlerinin önünde uçtuğuna inandırıyor okuru. Gözlemin ve betimlemenin başarısı bu. “Çayırların üzerinde otlayan arılar, kâh gökyüzünde bembeyaz köpük misali salınan bulutlara dek yükseliyor, kâh çayırların renkli derinliklerine dalıp dalıp çıkıyordu.” Bunun gibi cümlelerle arılar dürbünümüzün ucunda kanat çırpıyor. Bir yandan da yapay arı kolonilerine dair algoritmaları hatırlatıyor romanın bu kısmı. Evrim tabanlı algoritmaların pek çok mühendislik alanında kullanıldığı günümüzde romanın içerdiği otomasyon, robotlar ve teknoloji bizler için gerçeğe oldukça yakın. Üstelik teknolojinin geldiği noktada, insanların yerini almaya aday robotlar ve sistemlerin sıklıkla karşımıza çıktığı göz önünde bulundurulursa, teknolojinin insanları götüreceği yeri düşünmek ürkütücü bile olabilir. Jünger’in bir yandan hayatımızı kolaylaştıran teknolojinin ilk anda akla gelmeyecek şekillerde hayatımızı, dünyamızı, çevreyle ilgili sistemleri nasıl baltalayacağını günümüzden altmış küsur yıl önce fark etmiş olması da kitabın başka bir dikkate değer yönü. Yine günümüzde teknolojinin ne kadar peşindeysek; eskiye dönüş, doğal hayat, organik beslenme, sağlıklı yaşam gibi hayatımızı basitleştirmeye de bir o kadar önem verişimizi Zapparoni’nin hayatında okumak mümkün.

Kitabın neredeyse tek kişilik dünyası, yazıldığı zamandan günümüze geçerliliğini hâlâ koruyan ikilemleri, yer yer dikkati üzerinde toplamakta zorlasa da, oldukça çarpıcı şekilde ortaya koyuyor. Sanayi, üretim ve toplumsal sistem üzerine hâlâ geçerliliğini koruyan pek çok temel kaygıyı bir romandan beklenenin üzerinde yoğunlukta verse de okumaya ve üzerine düşünmeye değer. Çünkü bu bir sosyoloji veya iktisat kitabı değil, klasik bir roman.

Cam Arılar, Ernst Jünger, Çev. Mert Moralı, Jaguar Kitap, 2018, 192 s.