Ay, güneş ve yerin uzayda birbirlerine konumlarına bağlı olarak yerin çekim kuvvetinde küçük değişimler yarattığı bilinmektedir. Yeri etkileyen bu kuvvet gezegenlerin yerçekimi kuvvetinin doğrudan etkisi ile değil yerçekimi kuvvetlerinin farkı ile ilgilidir. Geçmişte yapılan araştırmalar sonucunda mevcut deprem kataloglarındaki depremler ile ay-yer etkileşiminin yarattığı gel-git olayları arasında fiziksel bir bağlantı bulunamamıştır. Güneş tutulması ile diğer yeniay ve dolunay evreleri arasındaki kütle çekim kuvvetleri açısından fark yoktur. Güneş tutulmasının 7 gün öncesi ve sonrasında toplam etki en azdır. Her yıl dünyada en az 2, en fazla 5 kez Güneş tutulması, 12 yeniay evresi ve yıkıcı değerde 134 deprem oluşmaktadır. Bir yıldaki güneş tutulma veya yeniay dönem sayıları ile büyük depremler arasında basit istatistik yaparsanız raslantısal olarak bu olayların öncesinde ve sonrasında depremler bulursunuz. Bu fiziksel açıklaması bugüne kadar yapılamayan bir raslantıdır. Bu kadar sık olan yıkıcı depremlerle doğal olsun olmasın birçok olayla ilişki ortaya çıkaran istatistik sonuç elde edebilirsiniz. Örneğin annemin zaman zaman artan romatizma ağrıları ile, uçak kazaları ile, tuttuğunuz futbol takımının yenilmesi ile vb gibi bir çok şeyle. Bilimsel açıklamasını yapamadığınız her şeyle.
Son yıllarda yapılan bazı araştırmalar dolunay veya yeniay döneminde oluşan gel-git olayları sırasında kıta kenarlarındaki veya okyanus tabanındaki dalma batma kuşaklarındaki sığ ters faylar üzerinde olan bazı küçük depremlerle ilişkilendirildiğine dair yayınlar yapılmıştır (1). Gel-git sırasında kıtalardaki alçalma-yükselme birkaç santimetre, okyanuslarda ise bu alçalma ve yükselme değerleri bir metre veya biraz daha fazla olmaktadır. Yeryüzündeki veya okyanuslardaki gel-git sırasında kıyılardaki veya dalma-batma kuşaklarındaki sığ faylar üzerinde kuvvetlerin azalmasına veya çoğalmasına neden olabilirler. Faylar üzerindeki sıkışma kuvveti azaldığında faylar harekete geçebilirler ve deprem yaratabilirler. Ancak bu olasılık depremselliği yüksek alanlarda var olan olasılığı önemli derecede arttırmamaktadır. Bazı volkanik bölgelerde (örn. Mammoth Gölü, ABD, Berkley) günlük gel-git ile küçük deprem etkinlikleri arasında bir ilişki bulunmuştur.
29 Mart 2006 yılında Türkiye’nin bazı kentlerinden çok belirgin izlenen Güneş tutulması olayıyla ilgili olarak tutulma öncesi, anı ve sonrası dönemlerde Konya ve Ankara’da Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA) tarafından çeşitli Jeofizik yöntemler kullanılarak ölçüler alınmış ve değerlendirilmiştir. Ölçülen yerçekimi değerleri (gravite), yer manyetik alan değerleri ve yerin doğal elektrik alan değerlerinde günlük normal değişim değerlerinin aşılmadığı, Güneş tutulmasına dair Jeofiziksel anormallik olmadığı saptanmıştır (2). O günlerde Türkiye’nin bilinen diri fayları üzerinde herhangi anormal bir deprem artışı ve değişimi rapor edilmemiştir. Güneş tutulması öncesi Kuzey Anadolu Fayı’na yakın bazı il ve ilçelerde söylentiler ortaya çıkmıştır. Bu söylentiler üzerine Ulusal deprem Konseyi’nin başkanı ( bu kitabın yazarı o tarihte Ulusal Deprem konseyi’nin başkanıdır) ve bazı üyeler Niksar ilçesine gitmişler ve halkı güneş tutulmasının büyük bir deprem neden olmayacağı, söylentilere kanmamaları ve evlerine girmelerinde bir sakınca olmadığı konularında bilgilendirmek zorunda kalmışlardır. Ancak bazı gazetelerin ve TV’lerin duyarsızca yaptığı yayın ve fısıltı gazetesi maalesef daha baskın çıkmış halk güneş tutulması bitene kadar evlerine girmemiştir. İlçe’deki bazı tahsilli kişilerin dahi bu söylentilerin etkisinden kurtulamadığı gözlenmiştir. Bu olay üzerine TÜBİTAK’tan Prof. Z. Tunca şöyle yakınıyor:
“Günde en az 5-6 büyüklüğünde 3-4 deprem olmaktadır. Bir yılda 2-5 arası gerçekleşen güneş tutulması ve diğer yeniay evrelerinde depremler zaten olmaktadır. Liselerden jeoloji dersleri kaldırıldı, deprem nedir bilmiyoruz, depremle nasıl yaşanır bilmiyoruz, korkuyoruz. Astronomi dersleri kaldırıldı, gökyüzünü tanımıyoruz, gökcisimlerini bilmiyoruz, evrendeki varlığımızı irdeleyemiyoruz, meydanı astrologlar (yıldız falına bakan ve kendilerine bilim insanı havası veren meslek erbabı) dolduruyor. En kötüsü de, ‘yakında güneş tutulması olacak, ardından yine deprem olacak mı?’ diye bu bilgi çağında bile soruyoruz” (3).
Ay ve güneş tutulmalarının diğer önemli atmosferik ve doğal olaylarla ilişkisine yönelik söylentiler, inançlar, mitler insanlık tarihi boyunca her zaman olmuştur, bundan sonra da olmaya devam edecektir. Bilim günlük yaşamda daha çok yer aldığında veya insanlar bilimi daha fazla dayanak olarak algılamaya başladıklarında söylenti, şarlatanlık, falcılık daha az inandırıcı olacaktır. Şarlatanlığın meşhur olmak için bir araç gibi kullanılması geçerli olduğu sürece benzer olaylarla her sahada karşılaşacağımız anlaşılmaktadır.
İnsanlar sıcak, durgun ve bunaltıcı havalarda bazen birbirlerine ‘acaba deprem mi olacak?’ sorusunu soruyorlar? Hatta bazen ‘bu deprem havası gibi’ dert yanıyorlar. Milattan önce 4’üncü yüzyılda Aristo yeraltındaki büyük mağaralarda sıkışan havanın bazen yeryüzüne çıkmak için yeri çatlatmasına, dolayısıyla depreme neden olduğunu önermesinde bulunmuştur. Acaba o zamandan kalan bir söylenti mi? Bilemiyoruz. Deprem kuşakları üzerindeki bölgelerde depremler her hava koşulunda, her zaman olabilirler. Hava koşulları ile depremlerin bir ilgisi yoktur. Yağmur, rüzgar, sıcaklık ve hava basıncı ancak yeryüzünün çok sığ bölümlerinde bazı etkiler yapar. Hava basıncı değiştiğinde, kuvvetli rüzgarlarda, denizin çok dalgalı olduğu zamanlarda ve yeraltı suyu artış ve azalışlarında yeryüzünde oldukça yavaş milimetrik yerdeğiştirme hareketleri oluşur. Bu hareketlerin depremle ilişkisi yoktur. Büyük depremler yerkabuğunun kilometrelerce altında oluşmaktadır ve bu derinliklere hava koşullarının etkilemesi olanaklı değildir. Ayrıca hava koşullarının yarattığı kuvvet büyük depremlere kıyasla çok küçüktür. Yukarıdaki soruyu tersinden alıp acaba depremler hava koşullarını etkiler mi sorusunu sorduğumuzda buna yanıt ‘evet’ olabilir. Çünkü, milyonlarca yıldır süren jeolojik hareketler sonucu dağlar ve ovalar oluşmakta, deniz tabanında ve kıyılarda önemli değişiklikler ortaya çıkmaktadır. Bu coğrafik şekillenme ve jeolojik değişimlerin bir bölümü fayların hareketleri ile ilgilidir. Dolayısıyla hava koşulları depremleri değil, depremler iklimleri etkileyebilir diyebiliriz (4).
Dipnot:
(1) http://earthquake.usgs.gov/learn/faq/?categoryID=6
(2) Üçer, A. ve Akçakaya, M., 2008, Güneş tutulması sırasında fiziksel parametre değişimlerinin incelenmesi, MTA Özel Yayın Serisi-11, 49 sayfa)
(3) http://www.tug.tubitak.gov.tr/tutulma/turkish/tutulma_deprem/tunca/calisma_tunca.html
(4)http://earthquake.usgs.gov/learn/faq/?categoryID=6&faqID=16
Kaynak: Haluk Eyidoğan, 50 Soruda Deprem, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, 2010, s.115-119