Ana Sayfa Bilim Gündemi Şempanzelerle son ortak atamız kimdi?

Şempanzelerle son ortak atamız kimdi?

1106
0

Son yıllarda Afrika’nın özellikle kuzeydoğusunda ve doğusunda Çad ile Kenya sınırları içinde gün ışığına çıkarılan hominid buluntuları insan ailesinin evrimindeki kayıp halkalar konusunda bilim adamlarını yeni bir tartışma ortamına çekti. 2000’li yıllardan itibaren atalarımızın evrim galerisine yeni hominid’ler eklendi. İnsan cinsi öncesindeki ailemizin temsilcisinin sadece Australopitekus olmadığını bu önemli keşiflerle anlıyoruz. Ardipitekus, Sahelanthropus ve Orrorin bundan böyle şempanzelerle ortak yazgımızın ardından bağımsız bir kol olarak ayrı bir evrim hattı oluşturan hominid ailesinin Australopitekus öncesi ilk duraklarıydı. Geç miyosen çağ olağanüstü Hominid çeşitliliğine tanık oldu.

Ardipitekus ramidus ve kadabba adlı yeni türler erken pliyosen dönemin Hominid’leridir. Etiyopya’da Hadar bölgesinde 1994 yılında bulunan ve 4,4 milyon yıl önce yaşamış olduğu belirlenen Ramidus türü önce Australopitekus cinsi içinde öngörüldü. Daha sonra bu cinsten dışlanıp ayrı bir cins olarak tanımlandı. Şimdi tüm bilim dünyası bu türü Ardipitekus ramidus olarak bilmektedir. Son yıllarda Ardipitekus cinsine yeni bir tür daha katıldı. Bilim dünyası onu kadabba olarak tanımaktadır. Bu yeni Hominid’in beyni bir şempanzeninkinden fazla iri değildir. Ancak, köpekdişleri küçülmüştür. Molerlerinde mine incedir. Anatomisi Australopitekus’unkinden ziyade şempanzeninkini hatırlatır. Şempanze boyunda, 35-45 kg ağırlığında bir Hominid olduğu anlaşılmaktadır. Dişlerinin yapısına bakılırsa, tıpkı şempanzeler gibi meyve ağırlıklı besleniyormuş. Dişi ve erkek bedensel farklılığı ya da dik yürüyüp yürümedikleri hakkında bir şey söylenemiyor.

Orrorin tugenensis’e gelince ortak ataya yakın bir başka hominid türüydü. 2000 yılında Kenya’da Tugen tepelerinde bulundu. Tugen, orijinal insan anlamına gelmektedir. Toplam altı bireye ait fosil kalıntılar 6 milyon yıl öncesiyle yaşlandırıldı. O halde bir geç miyosen dönemi Hominid’iydi. Oldukça iyi korunmuş bir kafatası ve uzun kemiklerle temsil edilir. Femurun üst kısmı, Orrorin tugenensis türünün iki ayak üzerinde dolaştığını göstermektedir. İri bedenine oranla küçük molerleri vardı, köpekdişleri küçülmüştü. Ailemizin başlangıcındaki kayıp halkanın nasıl bir tiple temsil edildiğinin yanı sıra şempanze- Hominid benzeri formların evrim süreçlerinin nasıl bir çerçeve içinde olabileceğine de ışık tutmaktadır.

Sahelanthropus çadensis 2002 yılında Çad’da bir göl kıyısındaki tortul tabakalar içinde gün ışığına çıkarıldı. Yapılan analizler sonucu Sahelanthropus çadensis’in aşağı yukarı 7 milyon yıl eskiye ait olduğu anlaşıldı. Bu nedenle araştırıcılar insan ailesinin bilinen bu en eski temsilcisini insanlığın duayeni olarak adlandırmaktadır. Hominid’lerin Afrika’daki varlığını bilinenden çok daha eskiye çeken önemli bir buluntudur. Tumai Hominid’i olarak da bilinir. Bu sayede ailemizin geç miyosendeki temsilcilerinin kuzeydoğu Afrika’da da yaşadığını öğreniyoruz. 320-380 cm3’lük bir beyin iriliğine sahipti. Son derece iyi korunmuş kafatasında yüz kısmı Hominid yapıda, beyin kutusu ise üstten ve arkadan bir gorilinkini hatırlatır. Kafatasının dişiye mi yoksa erkeğe mi ait olduğu belirlenemedi. Kaş kemerleri oldukça belirgin, yüz çıkıntısı fazla değildir. Köpekdişleri küçülmüş ve tepe kısımları aşınmıştır. Bu özellik Hominid’lerde görülür. Köpekdişinin önünde diastema adlı boşluk yoktur. Molerlerinde mine tabakası incedir. İki ayak üzerinde yürüme potansiyeline sahip olduğu ileri sürülmektedir. Kafa kaidesindeki birçok özellik, foramen magnumun konumu, dik yürüdüğünün kanıtlarıdır. Kafatasında aynı anda şempenze-goril ve Hominid benzeri özellikler göstermesi dikkate alınırsa, bu türün ortak atadan ayrıldıktan sonra Hominid yönünde evrimleşmeye koyulan ilk örneklerden biri olduğu tahmin edilebilir. Bu türe ait gövde iskeleti ne yazık ki bulunamadı. Sahelanthropus çadensis’in bulunduğu bölge Doğu Afrika’daki meşhur Rift Vadisi’nden 2500 km daha doğudadır.

Kaynak: Metin Özbek, 50 Soruda İnsanın Tarihöncesi Evrimi, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, Ocak 2010 s. 77-79