2018 yılında Viking yayınları tarafından yayınlanan, Kirk Wallace Johnson’ın eseri ‘The Feather Thief’ Tring’deki Londra Doğa Tarihi Müzesi’nde genç bir müzisyen olan Edwin Rist’in gerçekleştirdiği soygunu anlatıyor. Üstelik bu soygun günümüze çok yakın bir tarihte – 2009 yılının Kasım ayında – gerçekleşiyor. Kurgusal değil.
Tring’de bulunan Londra Doğa Tarihi Müzesi aslen Walter Rotschild tarafından kurulan, yıllar boyunca Rotschild için çalışan avcılar tarafından toplanan birçok memeli, kuş, böcek ve sürüngene ev sahipliği yapan bir müze. Bu sebeple dünyanın en zengin koleksiyonlarından birine sahiptir. Müzenin koleksiyonu 1858 yılında C. Darwin ile birlikte evrim teorisini bilim dünyasına duyuran biyolog, biyocoğrafyanın kurucularından A. R. Wallace’ın sekiz yıl boyunca topladığı materyalleri, Malay Archipelago’da topladığı ‘Bird of Paradise’ kuşlarını da barındırıyor. Kirk Wallace Johnson müzenin koleksiyonundan bu kuşların da aralarında bulunduğu iki yüz doksan dokuz egzotik kuşun, tüyleri için, bir gecede çalınma hikâyesini anlatıyor.
Soygunu gerçekleştiren Edwin Rist müzik eğitimi almak üzere ABD’den Londra’ya giden genç bir konservatuvar öğrencisi. Flüt çalıyor. Aynı zamanda olta yapıyor. Üstelik tanınan ve saygın bir oltacı. Müzeden çaldığı kuşların tüylerini çeşitli online satış sitelerinde oltacılık ile ilgilenen kişilere sattığını öğreniyoruz. Öncelikle söyleyeyim, dedem olta balıkçılığına tutkuluydu. Misinasına iğneleri bağlarken, bilhassa tüyleri aranje eder ve ışıkla birlikte göz büyüteciyle çalışırken saatler saatleri kovalardı. Oltalarında İstanbul’da tüyünü düşüren herhangi bir kuşun tüyünü kullanırdı: güvercin olur, martı olur… Fazlasıyla sabır isteyen bir iştir. Anladığım kadarıyla oltacılıkta kullanılan kuş tüyünün türünün bir önemi yok. Kitapta anlatıldığı kadarıyla Edwin’i büyüleyen viktoryen somon oltası için de kuş tüyünün türünün bir önemi yok. Yine de bu egzotik kuş tüylerine ilgi oldukça fazla. Bu işin peşine düşmüş, ticaretini yapan insanlar var. Bu nadir tüyler belki bir statü göstergesi. Tıpkı Viktoryen Dönem şapkalarının olduğu gibi, günümüzde çeşitli hayvanların kürkleri gibi ya da sürüngenlerin derilerinden üretilen ayakkabılar gibi…
Doğa tarihi müzelerinde zoolojik ve botanik materyaller özel koşullarda korunarak saklanır çünkü organiktir ve olduğu gibi tutamazsınız. Sıralı işlemlerin ardından sıcaklığı kontrol edilen, nemden ve güneş ışığından izole odalarda tutulur. Her biri tür ismi, yıl, coğrafi lokasyon, koleksiyoncunun ismi gibi bilimsel açıdan önemli bilgilere sahip etiketler taşır. Böylece bu bilgiler mevcut ve potansiyel bilimsel tekniklerle incelenmek üzere kaydedilir. Eski doğa tarihi müzesi çalışanı olarak en küçük bilginin dahi kaybolmamasının gerekliliğini iyi bilirim. Misal, yüz elli yıl önce toplanan bir bitkinin kökündeki toprağı detaylı olarak çalışabilirsiniz ya da farklı bir spesimen üzerinden geçmiş iklim hakkında bilgi edinebilirsiniz. Edwin çaldığı iki yüz doksan dokuz kuşun büyük bir kısmını satmış. Odasında bulunan, kalan yüz yetmiş dört kuşun ise bilimsel açıdan kıymetli olan etiketleri zarar görmüş.
Edwin her şeyin sonunda motivasyonun daha iyi bir enstrüman edinmek olduğunu, hatta altın bir flüt satın almak ve selektif hayvan yetiştiriciliği yapan ailesine maddi destek olmak istediğini söylüyor. Müzik ekspertlerine göre altın elementinin enstrümanın çıkardığı sese herhangi bir etkisi yok.
Yazarın bu hikâyeyi anlatmasındaki amacı anlayabiliyorum. Edwin’in portresini çizerken tarihsel akıştaki geçmiş, şimdi ve gelecekte var olan temel çatışmayı oldukça net bir şekilde gözler önüne sererken yakaladığı kriminal atmosferin heyecanıyla kitabın sayfalarını nasıl çevirdiğinizi anlamıyorsunuz.
Çalınan kuşlardan ‘Birds of Paradise’ olarak adlandırılan kuşlar, geçmişte ‘Tanrının Kuşları’, ‘Güneşin Kuşları’ ya da en bilinen ve güncel isimleriyle ‘Cennet Kuşları’ olarak adlandırılmış. Bu kuşlar insan tarafından kusursuz olarak göründüğü için cennete atfedilmiş; ideal bir örnek olarak. Aynı insan farklı bir türü ideal konsept ile karşılaştırınca ona kusurlu olmayı atfeden özellikler verebilir. İnsan kendi tarafından üretilmeyeni bu şekilde kıyaslıyor. Oysaki insan (Homo) kendisi de naturanın bir parçası ve onunla birlikte değişir, dönüşür ve onu dönüştürür. Bunu yaparken etken olduğu gibi aynı zamanda edilgendir.
Ünlü jeolog C. Lyell, 13 Mart 1869 tarihinde A. R. Wallace’a yazdığı mektupta hakkında ‘‘Darwin’in ‘Voyage of the Beagle’ından beri ona eşdeğer bir şey okumamıştım’’ diye bahsettiği Malay Archipelago’da Wallace doğa ve insan ilişkisine dair düşüncelerini şöyle anlatıyor:
“It seems sad, that on the hand such exquisite creatures should live out their lives and exhibit their charms only in these wild inhospitable regions, doomed for ages yet to come to hopeless barbarism; while on the other hand, should civilized man ever reach these distant lands, and bring moral, intellectual, and physical light into the recesses of these virgin forests, we may be sure that he will so disturb the nicely-balanced relations of organic and inorganic nature as to cause the disappearance, and finally the extinction of these very beings whose wonderful structure and beauty he alone is fitted to appreciate and enjoy. This consideration must surely tell us that all living things were not made for man.”(1)
“Böylesine muhteşem yaratıkların ömürlerini böyle çetin koşullar altında, umarsız barbarizmin çağlar boyunca daha ziyaret etmeyeceği bu vahşi ve yaşanmaz topraklarda tüketmeleri ve güzelliklerini sergilemeleri üzücü. Öte yandan, medeniyet bu uzak topraklara bir kez geldi mi; beraberinde getirdiği ahlaki, entelektüel ve fiziksel ışığı bu bakir ormanlara bir kez girdi mi; şundan emin olabiliriz ki organik olsun inorganik olsun doğal dengeyi baş aşağı edecek ve bunu, güzellikleri ancak insanlar tarafından takdir edilebilecek muhteşem yapıdaki varlıkların kayboluşu hatta tükenişi takip edecektir. Bütün bunlar bize tüm canlıların insan için yaratılmadığını söylemektedir.”(*)
Kirk Wallace Johnson’ın kaleme aldığı The Feather Thief: Beauty, Obsession, and the Natural History Heist of the Century insan ve doğa ilişkisi üzerine düşündüren, sürükleyici bir çalışma.
DİPNOT
1) Wallace, A. R. (1869): The Malay Archipelago: The Land of The Orang-Utan, And the Bird of Paradise. A Narrative of Travel, With Studies of Man And Nature, London: Macmillan and Co. S. 223-224.
The Feather Thief
-Beauty, Obsession, and the Natural History Heist of the Century, Kirk W. Johnson, Viking, 2018