Ana Sayfa Dergi Sayıları 198. Sayı Has(r)et

Has(r)et

385
0

Hayatın apaçık tam içinde ancak bir o kadar da üzeri örtülü bir halde varlığını sürdüren “haset”, üzerine düşünmek ve incelemek için bayağı zengin içerikli bir kavram. Peki, haset ne demek? Hasetingenelde çok karıştırıldığını ve yanlış kullanıldığını söyleyerek başlamak iyi olur. Kıskançlık, özenmek, haset ve rekabet sıklıkla birbiri yerine ve birbiriyle iç içe geçmiş bir halde kullanılır. Bu bağlamda, bu kavramların sınırlarını belirgin bir biçimde ortaya koyan Melanie Klein’ı referans alarak bu kavramları anlamaya çalışmak çok zihin açıcı olacaktır. Melanie Klein, Haset ve Şükran’da bu kavramları detaylıca işler. Birbirlerine benzedikleri ve birbirlerinden ayrıldıkları noktaları, her birinin sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiğini ve birbirleriyle ilişkilerini anlatır. Psikanalitik teorinin temel hattında var olan bu anlatım ve yorumlar okuyucuya hem psikanalitik teoriye dair bir zenginleşme fırsatı hem de herkesin hissettiği ve tecrübe ettiği bu kavramlara dair bir içgörü vaadi sunar.
Haset çok basit ve özet ifadeyle “onda var, bende yok” durumunun yarattığı bir duygusal deneyimdir. Klein’a göre hasedin temelleri anneyle bebeğin, o en ilksel ilişkinin, varlığında yatar: Bebeği doyuran, ona iyi gelen “meme” bebeğin değil annenindir. Açlığını gideren, teskin eden, iyi hissettiren bu nesnenin bebeğin kendisinin değil de annenin olması insanın ilk ciddi haset sebebidir. Anne ve bebek örneğindeki gibi, nesneye sahip olan ve olmayan iki kişi olması itibariyle haset, iki kişiliktir.  Hasetle sıklıkla karıştırılan kıskançlık içinse üç kişi olması gerekir; çünkü kıskançlık sahip olunan bir şeyin diğerine verilmesi korkusudur; yani kayıp korkusu. Örneğin kardeş kıskançlığı: Ebeveynin sahip olunan sevgi ve ilgisinin bir üçüncüye gidecek olmasıyla ilişkili bir korku. Birbiriyle karıştırılan bu kavramları Navaro (2011) kitabında şöyle anlatır: “Haset, olmayanı arzu etmek; kıskançlık, olanı kaybetmemeyi istemek üzerine kuruludur. Rekabet ise, haset ya da kıskançlık yaşandığında girişilen çetin mücadeledir.” (s. 25)
Neden haset duyarız? Bu sorunun pek çok farklı cevabının hem teknik hem de tekniğe hakim olmayan biri tarafından bile anlaşılır bir şekilde verilebildiğini okumak Navaro’nun kitabını özgün kılan çok değerli bir özellik. Kitapta da bulabileceğiniz bazı cevaplara şöyle bir dalalım:
Psikanaliz dediğimizde onun da adını zikretmemek mümkün olmaz elbette: Freud, kız çocuğunun kendisinde penis olmadığını fark etmesiyle hissettiği haset olarak “penis haseti” kavramını ileri sürer. Bilhassa kadın analistler ve feminizmi benimseyenler tarafından eleştirilen bu kavrama getirilen farklı yorumlar, insanın ruhsallığındaki derinliğe bir kez daha hayran bırakacak niteliktedir.
Horney, penise organ olarak haset değil; penise sahip olmaya atfedilen güç ve iktidara haset duyulduğunu söylemiştir. Torok, kadınlara penis hasedinin yüklenmesinin onları edilgen kıldığını ve onları kendi istek ve arzularından uzaklaştırmaya yaradığını vurgular. Torok’tan gelen ilginç ikinci yorum şudur ki; erkeğin penis haseti vasıtasıyla kendi hasedini kadına yansıtarak aslında kendinde bulunan hasetten arınmasını sağladığının altını çizer. Günümüzde sosyal hayatta ve iş hayatında erkeklerin kadınlardan daha çok alan kaplamasına dair söylemi de bununla düşünsek neler bulabiliriz acaba? “Erkeklerde var, bizde yok” söylemi kadına projekte edilmiş bir hasete mi aittir yoksa? Eğer öyleyse bir güzel soru daha, kadın kendisine projekte edilen haseti neden ve nasıl tutup kendiliğine almaktadır?
Sözü biraz daha ilginç yorumlara getirirsek, haset ile ilgili açıklamalara bireyselleşme konusundaki işlevleriyle devam edebiliriz.
Chasseguet-Smirgel Freud’un öne sürdüğü penis hasedine -bence- çok duyarlı ve hassas bir yorum getirir: Penis hasedi kız çocuğunun anneden ayrışma yolunun başlangıcıdır. Kız çocuğunda anneden ayrışabilmek adına, annenin tümgüçlülüğüne – o her şeye muktedir (ki başta böyle bir ilişkilenme olması gerekiyor ki bebeğe bakım verebilsin ve bebekle derin bir ruhsal bağ kurabilsin) gördüğü varlığın gücüne karşı koyacak bir şey yoktur; ancak erkek çocuğunda “güç”ü simgeleyen penis vardır. Kız çocuğu kendi gücünü kendi yaratmak ve ortaya koymak durumundadır biraz da. Haset, bu gücün ortaya koyulmasını kolaylaştıran bir duygu olarak vuku bulabilir kız çocuğunun ruhsallığında. Hizmet ettiği şey de büyük resimde kız çocuğunu ruhsal olarak annenin ruhsallığından ayrıştırmak ve onu bir “birey”, bir “özne” haline getirmektir.  Benzer şekilde, Benjamin de penis hasedini kız çocuğunun bireyselleşme arzusu olarak yorumlar. Kız çocuğu kendi arzusunu kendisinden farklı olanla yani babayla özdeşleştirerek olumlayabilir. Bu noktada Navaro’nun kitabında belirttiği görüşü, kendi arzusunu sahiplenebilmiş annelerin kız çocuklarının da bunu gerçekleştirebilmelerinin önünü açtıklarıdır. Arzudan bahsediyorken, yine Navaro’nun kitabında kurduğu arzu ve hasete dair bir bağlantı da epey üzerine düşünülesi. Navaro, “haset ve arzunun iç içe” olduğunun altını çizmektedir. İnsanın haset duyması, yaşam gücünün -terimle ifade edecek olursak libidonun- canlılığının göstergesidir. Böylece şuraya varmak mümkündür: insanın canlılığına ve hayat mücadelesine dair bir deneyim olan hasetin yokluğunda bir vazgeçmişlikten bahsedilebilir. Genelde yalnızca yıkıcı tarafıyla akla gelen hasetin belki de o insanın ruhsallığına dair güçlü bir parçayı temsil ediyor olabileceği fikri, alışılmışın dışında ve çarpıcı gelebilecektir bazı okurlara. Anne ve bebek örneğine geri dönersek, yaşama tutunmaya ve büyümeye çalışan bebeğin sıkı sıkıya sarıldığı en önemli nesne memedir. Bebeğin memeye haseti, büyümeye ve yaşamaya duyduğu hasretin -sağlıklı- sembolüdür.
Navaro, hasetin -fark edilir ve üzerine düşünülürse- bir fırsat olduğunu söyler. Kişinin kendi ruhsallığından ona gelen bir sinyal, bir kendini tanıma ve geliştirme fırsatı. Sıklıkla birlikte anıldığı “yıkıcı” çağrışımların yanı sıra başka çağrışımlara da kulak vermek belki de kişinin kendi “hasretini” (yani arzusunun) duyulmasına fırsat vermek demektir. Psikanalizde epeyce kıymet verilen “bireyin kendi arzusunu sahiplenmesi”ne ve bizim sandığımız arzunun aslında “ötekinin arzusu” olabileceğine gidiyor aklım yazının sonuna geldikçe. Özetle, kendi ruhsallığımızı haset üzerinden keşfetmeye yönelik ilham verici bir kitap olarak Leyla Navaro’nun Haset ve Rekabet’i, epeyce şaşırarak ve kendimizle karşılaşarak okuyacağımız bir kitap.

Leyla Navaro, Haset ve Rekabet, Remzi Kitabevi, 2018, 152 s.

Kaynaklar:
Leyla Navaro, Haset ve Rekabet (2018), 4.basım, Remzi Kitabevi.
Melanie Klein, Haset ve Şükran(2016), Metis Yayınları.