Ana Sayfa Dergi Sayıları 198. Sayı İyi Söyleşi: “Kendi yağıyla kavurmak”

İyi Söyleşi: “Kendi yağıyla kavurmak”

202
0

Bir söyleşiyi oluşturan parçalardan mühim olanın, soranın sorduğu kişiye dair hafızası olduğunu öğreniyoruz. Soru soracağı alana dair Le Guin’in yazıp çizdiği pek çok şeyi taşıyor David Naimon. O an duyduğu sözlerin, Le Guin’inçalışmalarındaki hangi paragrafla ilişkili olduğunu kavrıyor. “Kavrıyor” diyorum, çünkü bunu yapmayı beceriyor, tutuyor – taşıyor Le Guin’i. Bir yerdeki konuşmasından, bir paragraftaki ifadesinden ya da imasından ele alıyor konuyu, sözü oradan oraya taşıyor.Ursula o çalışmanın varlığını unutsa dahi diyaloglar esnasında yeniden gündeme geliyor.
Mutfak diliyle konuşursak, “kavuruyor” da diyebiliriz. Çoğu yemek kitabında, kavurmayı diğer yemek hazırlama tekniklerinden ayıran şeyin, “kendi yağıyla kavurmak” olduğunu görürüz. Kavrulan yemeğe kendisinden başka malzeme koyulmaz, su katılmaz, öylece, kendi haliyle karıştırılır ve pişirilir. David Naimon bunu başarıyor, söyleşi yaptığı kişinin kendi yağını kullanıyor. Kitap bu anlamda “Söyleşi Üzerine Sohbetler” olarak da okunabilir.
Yazma Üzerine Sohbetlerüç farklı büyük başlıkta yapılan söyleşileri içeriyor. Kurmaca ve şiir hakkında olanlar bir radyo istasyonunda; üçüncüsü Ursula’nın evinde gerçekleşiyor, hatta ev de sohbete konu oluyor. Kitaba başlık olan “yazma üzerine” kitabın amaçlarından biriyse, bunun temel bir amaç gibi gözükmediğini söyleyebilir miyiz? Daha çok “yazdıkları” ya da “yazılanlar” üzerine sürüyor diyaloglar. Le Guin’inyazdıkları, yazma üzerine konuşulacak şeylerin de zemini oluyor. Onun okumaları, tercihleri, görüşleri, yazar olmak isteyenlerle yaptığı atölyelerdeki deneyimleri konuşuluyor aynı zamanda. Söyleşi boyunca bir tür eleştiri de duyuluyor. Toplumsal cinsiyet, yayıncıların piyasası ve “şimdiyi düşünen editörler”, hayvanlarla mesafemiz, noktalama ve dilbilgisi, “duru” yazmak, kurmacada bakış açısı, Taoizm ve Budizm… Kimi zaman seyrek, kimi zaman yoğun bir şekilde konuşuluyor konular. Le Guin dokunduğu her konunun politik bağlamını konuşmayı dert ediniyor, bunu kendi üslubuyla yapıyor elbette. Bülent Somay’ın Ursula K. Le Guin’in ardından… adlı yayınında söylediği ifadeyle “aceleci radikal” gibi davranmadan yapıyor (Somay, 2018).
Karanlığın Sol Eli’nin bir bölümünü, bütün eril şahıs zamirlerini dişil şahıs zamirlerine çevirerek yeniden yazdım – ilk versiyonu okuduktan sonra bu ikinci versiyonu okumak ilginç bir deneyim oluyor.” diyor Le Guin (Guin, Yazma Üzerine Sohbetler, 2020, s. 31). Ardından da bu sözüne ek yapıyor: “Ama o da doğru değil. Onlar dişi de değil. Onlar ‘onlar’.” Bilimkurgu alanının iki önemli ödülü olan Hugo ve Nebula’yı kazanan Karanlığın Sol Eli bu anlamda ayrıca kıymetli bir çalışma alanı açıyor. Cinsel kimliğin bir belirleyen olmadığı, hikâyenin Kış adlı gezegende geçtiği bu romanın sakinleri çift-cinsiyetli, androjen. Böyle bir “dünya”nın mümkün olduğu, hayâli kurulduğunda mümkün olduğunu söylemekte ısrarcı.
Bir aşırı yorum olabilir ama Le Guin’in hayal gücüne verdiği payenin “Ya Tutarsa?” anlatısına benzer bir yanı var (Fuat, 2018). Üstelik inancı da ihtimale bırakmayan, mücadele eden yönü ağırlık merkezini oluşturuyor bu yaklaşımın. Amerikalılar Ejderhalardan Neden Korkar? adlı metnin son sayfasında şöyle diyor Le Guin: “Çocuk tek boynuzlu atların gerçek olmadığını tabii ki bilir, ama öte yandan tek boynuzlu atlar üzerine yazılan bir kitabın, eğer yeterince iyiyse, hakiki bir kitap olduğunu da bilir (Guin, Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar, 2006).” Nasreddin Hoca da ötedeki hakikate işaret etmez mi? Bura’nın mutlaklığını reddeder, “başka bir dünya mümkün/var” der. Anahtarını evde kaybeder, bunu biliyordur. Ama bahçede arar, aramanın kendisine vurgu yapar. Dolayısıyla hikâyeleri iç içe geçirebiliriz:
Bir gün Ursula Le Guin’in göl kıyısında elindeki çanaktan kaşık kaşık yoğurt alıp suya bıraktığını gören dostları:
“Ursula! Ne yapıyorsun? Balıklara yoğurt mu yediriyorsun? diye sormuşlar.
“Yok!” demiş. “Göle maya çalıyorum.”
Gülmüşler:
“Sen sapıttın mı? Koca göl maya tutar mı?”
Ursula şöyle bir bakmış yüzlerine:
“Ya tutarsa!..”

Aynı metinde hayal gücünün insanın temel melekesi olduğunu söylüyor Ursula. Hakikate ulaşmanın yolunu tarifliyor aynı zamanda. Hakikate “Evvel zaman içinde bir ejderha varmış” ya da “Topraktaki delikte bir hobbit yaşarmış” gibi cümlelerle ulaşılabileceğini aktarıyor.
Kitap Le Guin hayranları için yeterince çekici mi?Bu soruya yanıt verecek kadar sıkı bir Le Guin okuru değilim. Kitabın öncelikle bir tanışma olabileceğini düşünüyorum. Le Guin okurları için çalışmalarında yaptığı manevraların düşünsel dayanakları görünür olabilir. Kitap hem bu sebeplerle hem de söyleşi yapmanın incelikleri konusunda okunabilir. Önsözünde Le Guin “iyi söyleşi” varsa, onun ne olduğunu anlatmaya girişiyor. İyi söyleşinin iyi bir badminton maçına benzediğini aktararak, tek yapmamız gerekenin topun uçuşunu izlemek olduğunu söylüyor. Söyleşi bu tarife harfi harfine uyuyor. Kurmaca, kurmacadışı ve şiir hakkında bir badminton maçı. Le Guin gerçekliğe, geri dönmemesini sağlamak üzere, bir “tüylü top” yolladığını söylüyor, belki de “ya dönmezse” diyerek.

Kaynaklar
Fuat, M. (Dü.). (2018). Nasreddin Hoca Fıkraları (6. b.). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Guin, U. K. (2006). Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar. İstanbul: Metis Yayınları.
Guin, U. K. (2020, Haziran). Yazma Üzerine Sohbetler. (D. Naimon, Röportaj Yapan) Metis Yayınları.
Somay, B. (2018, Ocak 18). Ursula K. Le Guin’in ardından Bülent Somay ile söyleşi. (E. Gök, Röportaj Yapan) https://medyascope.tv/2018/01/24/ursula-k-le-guinin-ardindan-bulent-somay-ile-soylesi/ adresinden alındı

Yazma Üzerine Sohbetler
Ursula K. Le Guin, Söyleşi: David Naimon, Çev. Özde Duygu Gürkan, Metis Kitap, 2020, 128 s.