Ana Sayfa Dergi Sayıları 198. Sayı Neanderthal

Neanderthal

162
0

Bir bilim insanının Eureka anının pek az şey ile karşılaştırılabileceğini düşünüyorum. Pääbo,  moleküler immünogenetik çalışmalarıyla ses getiren bir laboratuvarda araştırmalarına devam ederken, 13 yaşında annesiyle beraber gittikleri Mısır gezisiyle başlayan ilgisini ilerleyen yıllara taşımış. Her şeyin ortasında Antik Mısır ile olan romantik çekimimi sürdürmeyi ihmal etmiyordum. Vakit bulduğumda Mısır Bilimi Enstitüsü’nün derslerine gidiyordum; Pharanoik Mısır dili olan Coptic derslerime devam ediyordum, diye anlatıyor ve bir gün mısır bilimci arkadaşına sohbet sırasında biyolojik mekanizmaları anlatırken merak ediyor: Tüm bunları açıkladıktan sonra gitgide aklımda bir soru oluşmaya başladı. Mısır mumyalarından DNA molekülleri elde edilebilir mi? Antik DNA sekanslarıyla çalışılabilir mi?
Svente Pääbo’nün bilimsel anlatı ve kişisel anektodlarını bir araya getirdiği anı niteliği taşıyan kitabı, Neanderthal Man: In Search of Lost Genomes, dedektif kurgusunu andırıyor. 1996 yılında bir gece yatakta uyuklarken telefonum çaldı. Arayan Münih Üniversitesi Zooloji Enstitüsü’ndeki laboratuvarımdan Matthias Krings’ti,

“İnsan değil.”
Neanderthallerin moleküler bilgisini yayınmaya kadar giden süreçte diğer bilim insanlarıyla iletişimini takip etmek keyif verici. Bu anlamda belki de en dikkat çekici kısım birleşmeyi takip eden yıllarda, 90’larda Münih’te aynı enstitüde çalışmak zorunda kaldığı, zoolojide tanınan isimlerden biri olan ve o yıllarda Naturwissenschaften’ın editörlüğünü sürdüren, Nazi Partisi üyesi olmakla kalmayıp Stormtroopers (SA) üyesi de olan Hansjochem Autrum ile karşılaşmasıydı.
“During my first days in Munich, when I passed him on the staircase I greeted him cordially, but I got no response. One of my technicians reported that afterward he was heard to loudly complain that many good young German scientists could not find jobs and what did the department do but hire “international trash’’(internationaler Schrott). I decided to ignore him from then on.”*
C.
Darwin ve A. R. Wallace’ın makalesi yayınlanmadan iki yıl, C. Darwin’in Origin of Species’i yayınlanmadan üç yıl önce 1856 yılında Düsseldorf yakınlarındaki Neander Vadisi’ndeki küçük bir mağarayı temizleyen işçiler bir ayıya ait olduğu düşünülen bazı kemikler buldular. Ardından yıllar içinde kemikler incelendi ve soyu tükenmiş bir insan formu olduğu belirlendi. Günümüze kadar Neanderthallerin kim oldukları, nasıl yaşadıkları,ve neden ortadan kayboldukları üzerine çalışmalar bu kemiklerle ve daha sonra elde edilenlerle devam etti.
Kitabın ilerleyen bölümlerinde Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nün de nasıl kurulduğunu anlatan Pääbo’nun insanın tarihini incelerken dünyanın her yerindeki bilim insanlarıyla olan etkileşimine Anatoly Derevianko da dahil oluyor. Rus Bilimler Akademisi Sibirya kolunun başkanı olan deneyimli arkeolog A. Derevianko’nun ekibiyle birlikte Altay bölgesinde Denisova mağarasında buldukları kemiklerle başlayan yeni hominin keşfi üzerinden taksonomi kritiği benim için bu kitabın en önemli noktasıydı.
Genç bir öğrencinin “gizli hobi”sinin bilim kurgu senaryosu gibi görünen projelerle sonlandığını görmek ilham verici.

Neanderthal Man: In Search of Lost Genomes

Notlar:
* Münih’teki ilk günlerimde merdivenlerde karşılaştığımızda içten bir selam verdim ama yanıt alamadım. Teknisyenlerimden biri departmanın birçok alman gencin iş bulamazken yabancı çerçöpü işe aldığına dair çekinmeden söylendiğini duymuş. Bunu öğrendikten sonra selamı sabahı kestim.