Ana Sayfa Bilim Gündemi AIDS’e karşı kazanılan zaferlerde COVID-19 için dersler var

AIDS’e karşı kazanılan zaferlerde COVID-19 için dersler var

220

Okuyacağınız yazı; ABD Başkanlık Sağlık Başanışmanı, Ulusal Sağlık Enstitüsü Enfeksiyon Hastalıkları Birimi Yöneticisi Anthony Fauci’nin, Dünya AIDS Günü için yaptığı konuşma metninin tercümesidir. Dr. Fauci, ortaya çıktığı ilk günlerden bu yana AIDS ile mücadelenin merkezi noktalarında yer alan bir doktor olarak bilinmektedir.

COVID-19 pandemisi boyunca, başka evrensel felaketler ilgi odağı olmaktan çıktı. AIDS olarak bilinen hastalığa ilişkin 1981 tarihindeki ilk raporların üzerinden 40 yıl geçti. İlk raporu bir merak olarak adlandırıp ve büyük ihtimalle tesadüfen görmezden geldim ancak bir ay sonra Birleşik Milletler Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri’nden (US Centers for Disease Control and Prevention) gelen başka bir rapor fikrimi ve kariyerimin gidişatını değiştirdi. Danışman hocalarımın tavsiyelerine rağmen, araştırma odağımı, genç ve sağlıklı erkeklerin neden olağandışı sağlık sorunları tarafından kuşatıldığını anlamaya kaydırdım. Zatürre, körlük, deri lezyonları, bunama gibi birbiriyle alakasız görünen birçok semptomu beraberinde getiren bir hastalıkla mücadele gerekli olan sonuçları iple çekerek beklediğimi hatırlıyorum.
Bu yılki 1 Aralık Dünya AIDS Günü hem inanılmaz bir ilerlemeyi hem de daha fazlasına duyulan ihtiyacı işaret etmektedir. HIV’in AIDS’in sebebi olduğu 1983-84 yıllarında gösterildi. Bundan kısa bir süre sonra, teşhis ve bağışlanan kan tedariklerinin kontrol edilmesi için kan testleri geliştirildi. Bunlar pandeminin devasa kapsamını ortaya çıkardı: 1984 ve 1985 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri’ndeki yeni AIDS vakaları neredeyse iki katına çıktı. En sonunda; virüsün genom dizisini elde etmek, bağışıklık sisteminin büyük bir kısmını nasıl yok ettiğini ve hastalığın nasıl ilerlediğini anlamak gibi gelişmeler düzinelerce onaylanmış terapilere zemin hazırladı. 1985 yılında, Amerika Birleşik Devletleri’nde AIDS teşhisi konulan 25 yaşındaki bir kişinin beklenen yaşam süresi 2 yıldan az bir süreydi. Bugün ise, HIV’li bir kişi ölümü yaşlılıkta, başka sebeplerden bekleyebilme olanağına sahip. 2004 yılındaki küresel zirveden bu yana, AIDS’a bağlı ölümler %64 oranında azaldı. Genel olarak, HIV’li kişilerin yaklaşık %73’ü tedaviye erişim sağlamaktadır. Buna rağmen, 2020 yılında yaklaşık 700.000 kişi AIDS’le ilişkili hastalıklardan dolayı öldü ve 38 milyon insan HIV ile yaşamaktaydı.

Günümüzdeki COVID-19 pandemisinde de birçok insan öldü ve hasar aldı. HIV ile mücadele, hastalığı önleme için mevcut tedavi ve stratejilerden faydalanmanın, daha iyileri için çabalamanın, savunmasız toplumlara ulaşmanın ve eşitliği, eğitimi ve dış erişimi dikkate almanın ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Bu iki pandemi arasında; bazı hasta gruplarının görülmek için ne kadar fazla mücadele etmesi gerektiği, yanlış bilgi ve hastalığı inkarın hastalık ve ölüme nasıl önayak olabileceği, müdahalelerin zayıf popülasyonlara nasıl yavaş ulaştığı ve araştırma önceliklerini belirlerken hasta verilerinin nasıl kolay gözden kaçırabileceği gibi beni üzen birçok benzerlik var.
AIDS’in 40 yılı hem karanlık hem de umutlu dönemleriyle son buldu. Pandeminin erken ve moral bozucu günlerinde, doktorların hastalarımıza sunabileceği çok az şey vardı. Fırsatçı enfeksiyonlara karşı tedaviler ve kısmen etkili ilk antiretroviral ilaçlarla umut ışığı geldi. 1990’ların ortalarında, çoklu antiretroviral ilaçlar ile yapılan tedaviler, HIV ile enfekte olmuş birçok kişinin hastalık seyrini vahim bir durumdan mükemmel hale getirdi. Günümüzde, daha etkili ve daha iyi tolere edilen ilaç kombinasyonları günlük tek bir hap olarak mevcut haldedir. Önemli olan ders, antiretroviral terapinin hem HIV ile yaşayan insana yardımcı olduğu hem de başkalarına HIV bulaştırma riskini azaltmasıydı. Bu tedavi, kandaki virüs seviyesini tespit edilemeyecek ve başkasına geçemeyecek seviyeye kadar azaltmaktadır. ‘Saptanamayan eşittir bulaştırılamayan’ kavramını anlamak, bu yolculuk boyunca itici bir etki olan HIV aktivizmi kadar araştırmanın bir zaferiydi. Ayrıca, maruz kalma öncesi proflaksiler (hastalık öncesi korunmak için alınan ilaçlar) de dönüştürücüdür: İnsanlara HIV’e maruz kalmadan önce antiretroviral vermek, HIV kapmalarını önlemede %95’ten fazla etkili olabilmektedir. Monoklonal antikorları baz alan ilaçların, SARS-CoV-2’da olduğu gibi, yakında HIV’in tedavisinde ve önlenmesinde de önemli bir rol oynayacağını düşünüyorum.

Özellikle President’s Emergency Plan for AIDS Relief (PEPFAR) ve Global Fund to Fight AIDS, Tuberculosis & Malaria gibi programlar güçle destek almaya devam ettikçe; tıbbi gelişmeler teorik olarak, ABD ve küresel açıdan artık HIV ve AIDS’in büyük bir sağlık tehdidi olarak masadan kaldırılabileceği anlamına geliyor. Ne yazık ki işler hiçbir zaman bu kadar basit değil. Tedavi alımı, zengin ve fakir toplumlarda hala optimum değerin altında kalmaktadır. Bunun sebepleri; ulaşım eksikliğini, standartların altında barınmayı, mental sağlık sorunlarını, madde bağımlılığını, çok fazla hap içmenin yarattığı yorgunluk ve stresi (pill fatique), ilaç toksisitesini, damgalanmayı ve ayrımcılığı içermektedir.
O halde, biz daha iyilerini geliştirirken herkesin mevcut tedavi ve korunma seçeneklerine erişmesini sağlamak en büyük önceliktir. Bu yılın başlarında, ayda bir kez verilen, enjekte edilebilen, “cabotegravir” ve “rilpivirin”den oluşan ilk uzun etkili antiretroviral karışımı düzenleyici otoriteler tarafından onaylandı. Enjekte edilebilir, uzun etkili bir “cabotegravir” formu yakında profilaktik (hastalıktan koruyucu) kullanım için yakında onaylanabilir.
Heyecan verici çalışmalar, daha fazla HIV tedavisi ve önlenmesi için devam etmektedir. Bu çalışmalar, altı ayda veya daha az sıklıkla alınabilen çok uzun etkili ilaçların geliştirilmesini de içermektedir. Sonrasında, kalıcı HIV remisyonu (gerileme, iyileşme) için stratejiler gelmektedir. Bazı insanlar replikasyon yetkinliği olan HIV rezervuarını yok etmek (sıklıkla bir tedavi olarak ifade edilen kavram) üzerinde çalışmaktadırlar.
Şimdiye kadar güvenli ve etkili bir HIV aşısı bulunması zor olduysa da orta derecede etkili bir aşı bile HIV’e karşı olan diğer seçeneklerle birlikte önemli bir sağlık sorunu olan AIDS’e son verebilir. Birilerinin, mesajcı RNA ve en etkili bağışıklık yanıtını harekete geçirmek için immünojenlerin optimize edilmesi de dahil olmak üzere COVID-19 aşıları için kullanılan bazı araçlar ve platformlar üzerine HIV aşısı için inşada bulunması muhtemeldir. AIDS’in 50’li yıllarına girerken, araştırmacıların önündeki zorluk, dünyada ihtiyacı olan herkese tedavi ve koruma sağlamak için risk altındaki topluluklarla çalışmaktır.

Önceki İçerikErken evrendeki beş galaksiden biri kozmik tozun arkasına gizlenmiş olabilir
Sonraki İçerikMamut dişine kazınmış bu desenler, tarihteki ilk süs takısı olabilir mi?
Edirne Yıldırım Beyazıt Anadolu Lisesi Mezunu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Biyoloji Bölümü Lisans Öğrencisi. İlgi alanları: Moleküler nörobiyoloji, nörodejeneratif hastalıklar, psikofarmakoloji.