Ana Sayfa Dergi Sayıları 223. Sayı Bilim insanları, Kovid-19 kapanmalarından neler öğrendi?

Bilim insanları, Kovid-19 kapanmalarından neler öğrendi?

219
0

Sosyal temas kısıtlamaları Kovid-19’un yayılmasın engelledi ancak karantina önlemlerinin nihai getirilerini ve götürülerini ölçmek halen zor gibi görünüyor. Kovid-19 karantinalarının etkilerini analiz etmenin temel bir zorluğu var: Yokluğunda ne olacağını bilmek zor.

Mart 2021’de Brezilya’da Ricardo Savaris adlı bir doktor, sosyal medyada viral olan ve artık itibarsızlaşan bir makale yayınladı.
Kovid-19 pandemisinin ilk dalgasında hükümetlerin, toplu olarak sokağa çıkma yasağı olarak bilinen, spor ve kültürel etkinlikleri iptal etmeye, perakende satış mağazalarını, restoranları, okulları ve üniversiteleri kapatmaya ve insanlara evde kalma emri vermeye başlamasının üzerinden bir yıl geçmişti. O zamanlar, koronavirüs SARS-CoV-2’nin Alfa varyantı farklı yerlerde arttığı için ülkeler kapanma politikalarını bir sıkılaştırıyor bir gevşetiyorlardı.
Sokağa çıkma önlemleri beklenen etkisini gösterdi. İnsanların sosyal temaslarını keskin bir şekilde azalttıklarında Kovid-19 salgınının durulduğu birçok çalışmada da gösterilmeye başlamıştı.
Ancak Porto Alegre’deki Rio Grande do Sul Federal Üniversitesi’nde kadın doğum uzmanı olan Savaris, istatistik, bilgisayar ve bilişim alanında çalışan üç meslektaşıyla birlikte yeni bir analiz denedi. Google tarafından yayınlanan anonimleştirilmiş cep telefonu verileri kullanılarak yapılan analizde, düşük Kovid-19 ölüm oranının evde kalmayla ilişkili olup olmadığını görmek için dünya çapında 87 farklı konumu içeren çift kör çalışma sonucuna göre bir ilişki olmadığı ortaya kondu.
Scientific Reports’da yayımlanan bu çalışma, kapanma karşıtları ve bazı haber siteleri tarafından vurgulanmaya ve hızla ün kazanmaya başlamıştı. Avustralya, Wollongong Üniversitesi’nden epidemiyolog Gideon Meyerowitz-Katz, “Bulgular ilk bakışta oldukça dikkat çekiciydi” diyor. Ancak pek çok araştırmacıya göre, makalenin istatistiksel yöntem seçimindeki hatalar nedeniyle sonuçlar aslında yanlıştı.Scientific Reports, bir hafta içinde makaleye bir “editör notu” ekleyerek okuyucularını uyardı. Dokuz ay sonra dergi, çalışmanın hatalarını ortaya koyan iki mektup yayınladı. Bundan bir hafta sonra, Savaris ve ortak yazarları eleştirilerle aynı fikirde olmasalar bile çalışmayı geri çektiler. Geri çekilen makale, karantinaların hayat kurtarmadığını iddia eden tek örnek değildi ama bu analizler, çalışmaların çoğuna da uymuyordu. Bilim insanlarının çoğu aslında, karantinaların Kovid-19 ölümlerini engellediğini ve hükümetlerin 2020’nin başlarında insanların sosyal temaslarını kısıtlamak, SARS-CoV-2’nin yayılmasını engellemek ve sağlık sistemlerinin çöküşünü önlemek için çok az seçeneği olduğu konusunda hemfikirlerdi. Austin’deki Texas Üniversitesi’nde biyolojik veri bilimcisi olan Lauren Meyers, “Biraz zaman kazanmamız gerekiyordu” diyordu.Aynı zamanda, karantinaların çok büyük maliyetleri olduğu açıktı. Ayrıca ardından gelebilecek herhangi bir karantina önleminin faydası olup olmayacağı hakkında da tartışmalar ortaya çıkmıştı. Okul ve üniversitelerin kapanması eğitimi aksatmıştı. Kapanan işletmeler, finansal ve sosyal zorluklara, zihinsel sağlık sorunlarına ve ekonomik gerilemelere neden oldu. Londra Imperial College ve Kopenhag Üniversitesi’nde halk sağlığı istatistikçisi olan Samir Bhatt ise, “fayda-bedel” ilişkisine dikkat çekiyordu.Bilim insanları, elde edilen bulguların gelecekteki krizlere verilecek yanıta yardımcı olabileceği umuduyla, pandemi sırasındaki kapanmaların etkilerini araştırmayı sürdürüyorlar. Bu konuda sonuçlar alınmaya başlandı bile. Örneğin, sıkı önlemler almak için hızlı hareket eden ülkeler hem yaşamlarını hem de ekonomilerini korumada en iyisini yaptılar. Ancak araştırmacılar zorluklarla da karşılaştılar. Çünkü zararları ve faydaları analiz etmek çoğu zaman bilimsel hesaplamalara değil, fırsat eşitsizliğine dayalı bir sistemde bazı kesimlerin diğerlerinden daha fazla olan maliyetlerinin nasıl ölçüleceği gibi değer yargılarına dayanmak durumundaydı. Sokağa çıkma yasağını incelemeyi bu kadar zorlaştıran şey buydu ve şiddetli anlaşmazlıklara yol açabilecek gibi görünüyordu.

Çetrefilli hesaplama
Kovid-19 karantinalarının etkilerini analiz etmenin temel bir zorluğu var: Yokluğunda ne olacağını bilmek zor.
SARS-CoV-2 ilk ortaya çıktığında Çin’in Wuhan kentinin kapatılmasının gösterdiği gibi, karantinalar viral bulaşmayı azaltıyor. Çin’in sınırları kapatma, vatandaşlara evde kalmalarını emretme ve Kovid’li insanları merkezî tesislerde tecrit etme konusundaki sert yaklaşımını taklit etmeyen ülkelerde bile, karantina önlemleri hâlâ hastalığın yayılmasını azaltıyordu. Örneğin Mayıs 2020’de Bhatt ve arkadaşları, 11 Avrupa ülkesindeki karantinaları analiz ettiler ve viral bulaşmadaki düşüşten yola çıkarak, bu önlemlerin tek başına 3 milyondan fazla hayat kurtardığı sonucuna vardılar.
Yine de, bu makalenin metodolojisi de sorgulanmıştı. Sorunlardan biri, sokağa çıkma yasağı olmadan insanların sosyal ilişkilerini azaltmayacakları varsayıldığı için katkı boyutunun abartılmış olabileceği idi. Çünkü gerçekte, artan ölümler muhtemelen insanların davranışlarını değiştirmiş olurdu.

Şubat 2020’de, şehrin ilk karantinası sırasında Çin’in Vuhan kentinde bir adam ıssız bir otoyolda yürüyor.

Boston, Massachusetts’teki Chan Halk Sağlığı Okulu sağlık politikası araştırmacısı olan Thomas Tsai, bunun örneğinin kapanmalardan yaklaşık iki hafta önce ilk dalga sırasında hareketlilikte bir azalma olan Florida’da izlendiğini belirtti: “İnsanlar New York ve Boston’daki haberleri izliyor ve Kovid’in ne kadar şiddetli olabileceğini görüyorlardı.”
Siyaset bilimci Christopher Berry ve Illinois Chicago Üniversitesi’ndeki meslektaşları tarafından yapılan bir analiz bu izlemi desteklemekteydi. ABD eyaletlerinde Kovid-19 vakalarını ve ölümleri azaltmak için çok az şey yapıldığından insanlar emirler uygulanmaya başlamadan önce kendiliklerinden temastan kaçınmaya başlamışlardı. Bu yüzden sosyal mesafenin işe yaramadığı gibi bir sonuca varmak doğru olmayacaktı.Bundan hareketle araştırmacılar, sıkı karantina politikalarına sahip ülkelerle, hastalık bulaşma oranları veya ölümler gibi önlemler konusunda daha rahat olan ülkelerin iyi performans gösterip göstermediğini karşılaştırmaya başladılar. Bu da basit değildi. Uygulamalar, devlet yardımı seviyeleri ve resmi politikalara uyum, kültürel bağlam, nüfus yoğunluğu, sosyal temas seviyeleri ve viral yaygınlık dahil olmak üzere bir dizi başka faktöre bağlı olarak bir bölgeden diğerine farklılık göstermekteydi.Örneğin, 2020’nin başlarında nispeten hafif kısıtlamalar getiren ve okulları yaşlı nüfus dışında herkese açık tutan İsveç’i ele alalım. Burada 2020’de diğer birçok Batı Avrupa ülkesinden daha düşük bir ölüm oranı yaşandı. Ancak İsveç, birçok insanın yalnız yaşadığı (ortalama hane halkı büyüklüğü Avrupa Birliği’ndeki en düşük orandadır) ve insanların hükümete yüksek güven duyduğu bir ülkeydi. Bu da “zorunluluk” yerine “resmi tavsiyelerin” çok daha kolay uygulanmasını sağlayabiliyordu. İsveçliler, cep telefonu verilerinin gösterdiği gibi, hayatı normal şekilde sürdürmekten çok, hareketliliklerini azaltmışlardı. Buna rağmen, karantina uygulayan İskandinav komşuları 2020’de daha iyi performans gösterdiler. Yaşa göre standartlaştırılmış ölüm oranları, Danimarka, Finlandiya ve Norveç’in o yıl normalden daha az ölüm yaşadığını, İsveç’te ise bu oranın normalden fazla olduğunu gösterdi. Diğer ülkelerde olduğu gibi, İsveç de yaşlı bakım evlerindekiler gibi en savunmasız kişilerin Kovid-19’dan ölmesini engelleyememişti.
Viyana Tıp Üniversitesi’nde veri bilimcisi olan Peter Klimek, “Kapanma önlemlerinin etkinliğini tahmin etmenin en iyi yolunun ne olduğu gerçekten net değildi” diyor. Yine de İngiltere Oxford Üniversitesi’ndeki araştırmacılar ve meslektaşları, 100’den fazla ülkedeki hükümet politikalarının katılığını ve zamanlamasını izleyerek bir ülkenin sınırlama politikaları ne kadar katıysa, Kovid kaynaklı ölümleri önlemede o kadar başarılı oldukları sonucuna varmışlardı.
Karmakarışık zorunluluklar hükümetler tarafından sıklıkla peş peşe duyurulduğundan, okulları kapatmaktan insanlara evde kalma emri vermeye kadar, karantina politikalarından hangisinin en fazla etkiye sahip olduğu sonucunu değerlendirme yetisi azalmıştı.
Kovid-19’un ilk dalgasından sonra Klimek’in ekibi binlerce hükümet müdahalesini analiz etti. Grup, bazı önlemlerin bir modelleme yaklaşımına göre etkili göründüğünü, ancak diğerlerine göre olmadığını ve bunların etkinlik tahminlerinin geniş belirsizlik aralıklarıyla geldiğini kaydetti. Ancak araştırmacılar genel bir sıralama oluşturabildiler. En etkili önlemler; küçük toplantıları yasaklama, işletmeleri ve okulları kapatma, ardından kara sınırı kısıtlamaları ve ulusal karantinalar gibi görünüyordu. Savunmasız nüfuslara devlet desteği ve risk iletişim stratejileri gibi daha az müdahaleci önlemlerin de etkisi olmuştu. Bununla birlikte, havaalanı sağlık kontrollerinin fark edilebilir bir faydası görülmemişti.

Kovid-19 müdahaleleri ne kadar etkili?
Bir analizde, 79 ülke veya bölgede yüzlerce hükümet önleminden hangisinin hastalık yayılımını azaltmada en etkili olduğunu çözmek için birkaç istatistiksel test kullanıldı. Bilim insanları ölçülerini, “önemli” olduğu konusunda uzlaştıkları yöntemler ve bunların R değerini ne kadar azaltabileceği (hastalığa sahip bir kişinin enfekte ettiği kişi sayısı) gibi iki temel parametre etrafında topladılar.Diğer çalışmalar da karantina politikalarının etkileri hakkında daha kesin rakamlar vermeye çalıştı, ancak bulguları farklı çıktı. Avrupa’da ve başka yerlerde 41 ülkeyi kapsayan bir analiz, evde kalma zorunluluğunun bulaşma üzerinde nispeten küçük bir etkisi olduğunu ve R’yi (Kovid-19’lu bir kişinin bulaştırmaya devam edeceği ortalama insan sayısını) yalnızca % 13 oranında azalttığını buldu. Okulları ve üniversiteleri kapatarak (% 38) veya toplantıları 10 veya daha az kişiyle (% 42) sınırlayarak elde edilebileceklerden çok daha düşük bir orandı bu. Yine de Bhatt’ın 11 ülkeyi kapsayan analizi evde kalma zorunluluğunun, okulların kapanması, kamusal etkinlik yasakları ve diğer önlemlerin daha az önemli olmasına rağmen R’yi % 81 oranında azalttığını ortaya koymuştu. Klimek, bu gibi rakamlara dayanarak karantina politikalarının etkinliği hakkında genelleme yapılmaması konusunda uyarıda bulunuyor, “her müdahalenin etkinliği büyük ölçüde bağlama bağlıdır” diyordu. Birkaç analizin önerdiği ortak nokta ise, herhangi bir müdahalenin tek başına R’yi 1’in altına indiremeyeceğidir. Birden fazla önlem bunu birlikte uyum içinde çalışarak başarabilmektedir.

“Sert ol, hızlı git”
Salgının aşı öncesi dönemi, sert ve hızlı davranan ülkelerin “sert ol, hızlı git” yaklaşımının genellikle, karantina politikalarını uygulamayı geciktirenlerden daha iyi sonuç verdiğini gösteriyor. Çin’in sert karantinaları Kovid-19’u bir süreliğine yerel olarak ortadan kaldırdı. Dünya Sağlık Örgütü tarafından Eylül 2020’de küresel müdahaleyi gözden geçirmek üzere kurulan Pandemi Hazırlık ve Müdahale Bağımsız Paneli’nin Mayıs 2021 raporuna göre, bundan ders alan başarılı ülkeler “proaktif = ön alıcı” oldular. Örnekler arasında İzlanda, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi sınırlarını kapatabilen ve virüslü birçok insan gelmeden önce harekete geçebilmekten yararlanan ada ülkeleri sayılabilir.Diğer ülkeler de bunu uygulamaya başlamışlardı. Epidemiyolog Edward Knock ve Imperial College Kovid-19 müdahale ekibinin diğer üyeleri, İngiltere’de R’yi sürekli olarak 1’in altında tutan tek önlemin ülke çapında sokağa çıkma yasağı olduğu sonucuna varmışlardı. Sıkı önlemler ne kadar erken uygulanırsa o kadar iyi sonuç alınmıştı. Knock, İngiltere’nin Mart 2020’de bir hafta önce ülke çapında bir karantina uygulaması başlatmış olsaydı, ilk dalga ölümlerini yarı yarıya önlemiş olabileceğini tahmin ediyordu. Asya’da hükümetlerin harekete geçme yöntemleri üzerine yapılan bir araştırmada “sert ol, hızlı git” yaklaşımının en iyisi olduğu belirtiliyordu.Ancak, özellikle insanların evde kalmasının zor olduğu ülkelerde, daha sert karantinalar her zaman tek başına etkili olmamıştı. Peru buna bir örnektir. Erken ve katı tecrit önlemleri uygulanmış ancak bölgedeki daha yumuşak önlemler uygulayan diğer ülkelerden çok daha yüksek ölüm oranı yaşanmıştı. Peru hâlâ, aslında onları uygulamak için çok mücadele etmiş olmasına rağmen karantinaların işe yaramadığına dair kanıt olarak gösteriliyor. Ülke, pahalı ve yetersiz sağlık altyapısı ile birlikte büyük bir kayıt dışı işgücüne sahiptir. Lima’daki Peru Papalık Katolik Üniversitesi’nde kamu politikası araştırmacısı olan Camila Gianella Malca, karantinaya rağmen birçok Perulunun alışveriş yapmak ve çalışmak için dışarı çıkmaya devam ettiğini ve bu nedenle bulaşmanın inatla yüksek kaldığını vurguluyordu.

Fransız bayraklarıyla süslenmiş balkonlardaki insanlar, Mayıs 2020’de ülkelerinin sağlık çalışanlarına desteklerini gösteriyorlar.

İkinci dalga
Karantinaların etkileri bir pandemi dalgasından diğerine farklılık göstermişti. İkinci dalga ortaya çıktığında, virüs hakkında o kadar çok şey öğrenilmişti ki, insanların davranışları oldukça farklıydı. Ekim 2020’ye kadar, nüfus çapında maskeleme politikaları yaygınlaştı. Okullar ve diğer ortamlar, insanları birbirinden uzak tutmak için fiziksel mesafe önlemleri aldı ve yerel bulaşma arttığında insanlar daha fazla önlem almaya başladı. Hastaneler ayrıca Kovid-19’u en iyi nasıl tedavi edeceklerini çabucak öğrendiler. Sadece geliştirilmiş tedaviler sayesinde ilk dalgadan sonraki ölüm oranları % 20 azalmıştı.
Tüm bu değişiklikler ülkelerin karantinalardan ne ölçüde yararlandığını ölçebilme olasılığını azaltmıştı. Örneğin, birkaç çalışma, ilk dalga sırasında okulların kapanmasının Kovid-19’un yayılmasını azalttığını bulmuştu. Yine de Bhatt’ın analizi ikinci dalga okulların kapanmasının çok daha küçük bir etkiye sahip olduğunu vurgularken, “Dürüst olmak gerekirse buna şaşırdık” diyordu.
İlk dalgadan sonra sadece birkaç ülke “sert ol, hızlı git” yaklaşımını benimsemeye devam etti. Oxford Üniversitesi Blavatnik Okulu’nda kamu politikası araştırmacısı Anna Petherick’in araştırmasına göre, hastalığı ortadan kaldırmayı hedefleyen ülkeler -örneğin Çin, Avustralya, Yeni Zelanda ve Vietnam- bunun işe yaradığını gördüler ve hatta bu sebeple daha da sıkı önlemlere başvurdular. Ancak gecikmiş birinci dalga karantinalarının hastalığın yayılımını azalttığı ülkelerde, hükümetlerin sonraki dalgalarda erken önlem alma olasılığı daha düşük hale geldi ve kapanma zorlamasına gidemeden daha yüksek vaka sayılarıyla karşılaştılar.

Kapanma eşiği
Pandeminin ilk yılında, birçok hükümet, birbirini izleyen dalgalar halinde gelen ve gittikçe artan vaka sayılarına rağmen “evde kal” uyarısını yapmakta yavaş davrandı. Bu duyarsızlaşmada büyük olasılıkla meydana gelecek ekonomik maliyet ve artan iş yükünün getirebileceği sorunlar rol oynamıştı. Buna ters olarak, çoğunlukla SARS-COV-2’yi ortadan kaldırmış olan birkaç hükümet ise, giderek azalan vaka sayılarına rağmen yerel olarak kapanmalarını artırdı. (Şema’ya bakınız)

Kör alet?
Bazı araştırmacılar, ülkelerin artık, özellikle 2020’nin başlarında alınan önlemlerden sonra, tüm toplumu kapsayan karantinalardan kaçınabileceklerini savunuyor. Bunların arasında, İngiltere’deki Edinburgh Üniversitesi’nde salgın sırasında İskoç hükümetine danışmanlık yapan bulaşıcı hastalık epidemiyoloğu Mark Woolhouse da var. Daha düşük Kovid-19 riski altında olan gençlerin bir araya gelme alanı olan okulların kapatılmasından kaçınılırken yüksek riskli bireyler ve yaşlı insanları korumaya odaklanılması gerektiğini vurguluyor. “Bu pandemi, halk sağlığı konusunda hassas ve bütüncül davranmamız gerektiğini adeta haykırarak gösterdi. Çünkü virüsün yarattığı halk sağlığı tehdidine odaklanılırken karantina gibi uygulamaların verebileceği zararlar göz ardı edilmişti” diyor. Ancak birçok araştırmacı, daha hedefli bir yaklaşımın mümkün olduğu fikrine karşı çıktı. Klimek, zengin ülkelerdeki nüfusun yaklaşık üçte birinin altta yatan sağlık sorunları nedeniyle savunmasız olduğunu ve bu nedenle hedeflenen önlemlerin uygulanmasının zor olacağını söylüyor. Ayrıca virüs sadece ölümlere değil, aynı zamanda hafif hastalığı olan insanlar için bile bir sağlık yükü olarak ortaya çıkan “uzun Kovid” gibi enfeksiyon sonrası hastalıklara da neden olmuştu.Kaliforniya Stanford Üniversitesi’nden Serina Chang, toplumları nasıl yeniden açacağını düşünen hükümetler için hedeflenen bir başka seçeneğin; yalnızca yüksek riskli yerleri, örneğin restoran ve barları, hatta yüksek nüfus hareketliliğine sahip mahalleleri kapalı tutmak olabileceğini söylüyor. Ancak mahalleleri kapatmak, muhtemelen sosyal olarak dezavantajlı toplulukları orantısız bir şekilde etkileyecektir. “Adaletlilik burada çok önemli bir soru olarak karşımıza çıkıyor” diye de ekliyor.

Faydalarla zararlar karşı karşıya
Woolhouse, karantinaların neden olduğu potansiyel zararların ölçeğini tartışmak için çok az çaba gösterildiğini, bunun da politika yapıcıların maliyetleri ve faydaları düzgün bir şekilde tartamadığı anlamına geldiğini söyledi. Gerçekten de, ilk dönemlerde birçok ülke “her ne pahasına olursa olsun hayat kurtar” yaklaşımını benimsemişti.
Sonrasındaysa karantina politikaları maliyet getirmeye başladı. Salgının şiddetini azaltsa, aşı ve ilaç destekleriyle kurtulan hayatlar artsa da sosyal izolasyon, yarattığı ruh sağlığı sorunları, artan aile içi şiddet ve kadına yönelik şiddet oranları, iptal edilen tıbbi randevular ve çocuklar için eğitimin kesintiye uğraması gibi sorunları da beraberinde getirmişti. Sonunda da her zaman olmasa bile bunlara ekonomik gerilemeler eşlik etti.Ancak, bir uzmanlar topluluğu olan İngiltere merkezli Kovid-19 Aktüerler Müdahale Grubu’nun bir aktüeri (finansal riskleri değerlendirebilen, çözümler öneren, ve her çözümün uzun dönemdeki sonuçlarını irdeleyebilen bir profesyoneldir. Pandemi sırasında bu grup yaygın ölüm analizlerini yapmıştır) ve kurucusu olan Stuart McDonald, karantinaların bir “seçim” olduğuna dair yaygın görüşün yanlış bir ikileme yol açtığını vurguluyor: Geçim kaynaklarına karşı hayat kurtarmak veya ekonomiye karşı hayat kurtarmak. “Birleşik Krallık hükümeti 2020’de gecikmiş karantinalar uygulamasaydı, hastane sistemleri aşırı yüklenecek, her türlü hastalık için ölüm oranları fırlayacak ve ekonomilerle geçim kaynakları zaten çökecekti.” Kasım 2021’e kadar yapılan bir analiz, ABD’nin karantina sırasında ayda 65,3 milyar ABD doları kaybettiğini tahmin ediyordu. Ancak bir başkası, Mart ayının başından Temmuz 2020’nin sonuna kadar ABD’de uygulanan kapanmaların ekonomiye 632,5 milyar dolar ile 765 milyar dolar arasında katkı sağladığını tahmin ediyor. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, hayat kurtarma ve ekonomiyi koruma konusunda en iyisini yapan ülkeler, sıkı karantinalarla hızlı hareket eden ülkelerdi.
Dahası, bazı hükümetler en azından çeşitli zararları göz önünde bulundurmaya çalışmıştı. Örneğin, Temmuz 2020’de McDonald, kapanmaların doğrudan ve dolaylı sağlık etkilerini QALY (Quality Adjusted Life Year = Kaliteye göre ayarlanmış yaşam yılı, hem yaşanan yaşam kalitesini hem de niceliğini içeren hastalık yükünün genel bir ölçüsüdür  Tıbbi müdahalelerin değerini ölçmek için ekonomik değerlendirmede kullanılır. Bir QALY, mükemmel sağlıkta bir yıla eşittir. QALY puanları 1 ile 0 arasında değişmektedir) ile ölçen modelleme çalışmalarını tartışmak için Birleşik Krallık hükümetinin Kovid-19 danışma grubunun bir toplantısına katıldı. Örneğin, karantinanın bir faydası olarak trafik kazalarından kaynaklanan ölümler azalırken gecikmiş kanser teşhisi nedeniyle artan ölümler zararlar hanesine yazılmaktaydı. Ağustos 2020’de bu rapor kamuya açıklandı. Sonuçta karantina gibi önlemler olmasaydı QALY’ler üç kat daha yüksek olacaktı.
Ancak elbette tüm zararlar bu şekilde açıklanamaz. Okulların kapanması nedeniyle eğitim kaybı, uzun vadede çocuklara dolaylı olarak zarar verebilir, potansiyel olarak gelecekteki kazançlarını azaltabilir ve onları daha kötü sağlık sonuçları riskiyle karşı karşıya bırakabilir. McDonald ise, bu tür zararların uzak gelecekte söz konusu olacağını zira bazı durumlarda onlarca yıl sonra bile ancak QALY defterine dahil edilebilir hâle geleceğini belirtiyor.

Temmuz ayında Avustralya’nın Melbourne kentinde karantina sırasında bir adam evinin penceresinden dışarı bakıyor.

Değer yargıları
Karantinaların buna değip değmeyeceğine dair saf ekonomik analizler, genellikle kurtarılan hayatların değerini tahmin etmeye ve bunu ekonomik gerilemelerin maliyetleriyle karşılaştırmaya çalışır. Ancak bu karşılaştırmanın nasıl yapılacağı konusunda fikir birliği yoktur. Harvard T.H.’de bir kamu politikası analisti olan Lisa Robinson, bu analizlerde insan yaşamına verilen değerde yapılan ince ayarlamaların, karantinaların buna değip değmeyeceğine ilişkin sonuçları değiştirebileceğini buldu. Örneğin, yaşlıların yaşamına gençlerden daha düşük bir parasal değer verilirse, o zaman -Kovid-19 yaşlıları orantısız şekilde etkilediği için- karantinalar tüm yaşamlara eşit değer verildiği düşünülerek yapıldığından daha “az fayda” sağlar gibi görünebilecektir.İngiltere, Cambridge Üniversitesi’nde ekonomist olan Jonathan Aldred, sayısız belirsizlik kaynağı göz önüne alındığında, bu tür maliyet-fayda hesaplamalarının acil bir durumda karar vermek için uygun olmadığını söylüyor. Kaybedilen hayatlardan mağaza kapanışlarının neden olduğu ekonomik darbeye kadar her şeye parasal değerler koymak, karantina kararlarının objektif olduğu izlenimini verebilir. Aldred sonuçların, sadece “bilimsel” olduğunu önermek yerine verilmiş etik yargılardan etkilendiği gerçeğini ortaya koymak gerektiğini ve politikacıların maliyet-fayda etiği hakkında şeffaf bir tartışma yürütmeleri gerektiğini söylüyor. Bu tür bir hesaplaşma olmadan, okulların kapatılıp kapatılmayacağı, toplumun diğer kesimlerine ne gibi zararlar vereceği konusunda aynı tartışmalarla devam edilirse gelecekteki bir pandemide “başa dönebiliriz” diyor. Bir sonraki pandemi
Artık Kovid-19 aşıları ve gelişen tedaviler olduğundan, bunlardan tam olarak yararlanan çoğu ülkenin karantinaya geri dönmesi pek olası değildir. Peki, araştırmacılar başka bir viral pandemi geldiğinde alınması gereken kararları etkileyecek neler öğrendiler?
Klimek’in karantina çalışmalarından çıkardığı bir ders, virüsün ortadan kaldırılabileceği erken bir fırsat penceresi olduğudur. “Çin, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi ülkelerde bu doğrulanmıştır. Daha sert önlemler daha erken ve daha geniş çapta kabul edilmiş olsaydı, pandemi çok farklı şekilde sonuçlanabilirdi. Bence bu, almamız gereken büyük derstir” diyor.
Buradaki paradoks, başarılı bir erken baskının veya ilk göstergelerin önerdiğinden daha hafif olduğu ortaya çıkan bir virüse karşı sert ve hızlı müdahalenin “aşırı tepki verildi” yakınmalarına yol açabilmesidir.

Mart 2020’de Mineola, New York’ta bir kendi kendini karantinaya alma deneyimi.

Gelecekteki bir tehdit elbette Kovid-19’dan tamamen farklı bir şekilde yayılabilir. Bir sonraki pandemiye, ağırlıklı olarak küçük çocukları etkileyen ve bu çocuklar tarafından yayılan bir grip virüsü neden olursa, etik seçimler çok farklı olabilecektir.
Kapanmalar başka bir ders daha vermiştir: Toplumda zaten var olan eşitsizlikler daha da kötüleşmekte; zaten yoksulluk ve güvensizlik içinde yaşayanlar en çok etkilenenler olmaktadır. Bu eşit olmayan sonuçlara karşı korunmak için, iyileştirilmiş sağlık erişimi ve uygun zamanlarda verilecek finansal güvenceler gerekmektedir.
Tsai, şeffaflığın da anahtar olabileceğini söylüyor: Halkın pandemi kontrol politikalarına nasıl karar verildiği hakkında daha fazla bilgiye ihtiyacı vardır. “Bu, halk sağlığı politikalarının daha az kaprisli görünmesini sağlar ve hem bilime hem de değerlere gösterilen olumsuz tepkiyi azaltır” diyor.

Kaynak: https://www.nature.com/articles/d41586-022-02823-4