Ana Sayfa Dergi Sayıları 229. Sayı Kitapları yakanlar insanları da yaktı

Kitapları yakanlar insanları da yaktı

İçinde bulunduğumuz bu yıl faşist Hitler’in iktidara getirilişinin ve kitapların yakılışının 90. yılı. Faşizm eşittir insan ve kitap yakmaktır. Bunun ayırdında olan demokratik örgütlenmeler Almanya’da bir yıla yayılmış etkinlikler dizisini başlattılar.

276
0

“Kitaplar yakılıyor
Buyurunca Hitler Hazretleri
Zararlı fikirlerle dolu kitapların yakılmasını
Halkın önünde, alanlarda,
Öküzler odun yığınlarına araba araba kitap taşıdı.
Gözden düşmüş şairlerden biri,
Hem de en iyilerinden biri,
Şöyle bir göz gezdirdi yakılacaklar listesine,
Gitti aklı başından:
Unutulmuştu kendi adı.
Hemen seğirtti çalışma odasına,
Sanki öfkesinden kanatlanmıştı.
O saat bir mektup karaladı zorbalara:
‘Benimkileri de yakın!’ dedi. ‘Benimkileri de!
Yapamazsınız bana bu kötülüğü,
Kenarda bırakamazsınız beni!
Ben de hep gerçeği söylemedim mi kitaplarımda?
Neden davranırsınız bana yalancıymışım gibi?
Yakın benimkileri de!”

Alman edebiyatının ve sosyalist gerçekçilik akımının önde gelen isimlerinden Bertolt Brecht ülkesinde kitapların yakılmasını dizeleriyle böyle ifade ediyor. İnsanlık tarihi, ezen-ezilen, sömüren-sömürülen diye uzlaşmaz sınıflara bölündüğünden bu yana iktidarı ellerinde tutanlar kitaplardan hep korkmuşlardır. Tarihin sayfaları bu gerçekliğin sayısız örnekleriyle dolu.
Kuşkusuz sadece kitaplardan değil, karanlıkta ışık saçan kitapları kaleme alan yazarlarından da bir o kadar korkmuşlardır.
İçinde bulunduğumuz bu yıl faşist Hitler’in iktidara getirilişinin ve kitapların yakılışının 90. yılı. Faşizm eşittir insan ve kitap yakmaktır. Bunun ayırdında olan demokratik örgütlenmeler Almanya’da bir yıla yayılmış etkinlikler dizisini başlattılar.

Kitaplar ve sendikalardan korkan Naziler
Hitler iktidara taşınmadan önce sosyalist ve ilerici güçlere yönelik saldırılar olmuş olsa da, asıl olarak faşizm, Nazilerin (Adolf Hitler) 30 Ocak 1933’de işbaşı yapmasıyla birlikte ülke genelinde korkunç denebilecek sistematik, ırksal bir zulüm ve insanlık tarihinin en karanlık dönemini yaratan saldırılara başladı.
Hitler’in iktidara getirilmesi, Almanya için sıradan bir hükümet değişikliğinden öte çok daha büyük bir anlam ifade ediyordu. Yaşamın bütün alanlarına nüfuz eden bir ırkçılık, her türden muhalefeti ölümle tehdit eden toplama kampları, soykırım cinneti ve 2. Dünya Savaşı ile insanlık cezalandırıldı.

Nazilerin kitap yakma gösterilerinden bir görüntü.
Studenten und Nationalsozialisten mit undeutschen Büchern und Schriften am Verbrennungsplatz Unter den Linden.

İnsanın soluğunu kesen gelişmeler bir günde veya kısa bir zamanda olmadı. Naziler, amaçlarına ulaşmak için adım adım ilerledi. Saf Alman kanından olmayanların toplumdan temizlenmesi Nazilere kazanç kapısı oldu.
Hitler’in en sadık adamlarından propaganda bakanı Joseph Goebbels, “saf Alman ırkından olmayan her şeye” savaş açtı. Bunun üzerine, 6 Nisan 1933’de Alman Öğrenci Birliği ülke genelinde “Alman Olmayan Ruha Karşı Eylem” ilan etti. Böylece meydanlarda büyük törenler eşliğinde, Alman olmayan her şeyin, özelde ise kitapların yakılması sürecine doğru hızla yol alındı. Bununla yetinilmedi, yüzlerce dergi ve gazete kapatılarak basın özgürlüğü yok edildi.
Naziler kendilerine karşı direnişin önünü kesmek için, meydanlarda kitap yakma törenlerinden önce, 2 Mayıs 1933’de işçi sınıfının temel örgütü sendika binalarını basarak onları zorla Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Cephesine dahil ettiler.
Böylesine can alıcı bir sorunda adım atılırken, sendikal aristokrasisinin işbirlikçi tutumlarının rolü yadsınamaz. Sendika önderlerinin önemli bir kısmı direnişi örgütleme yerine kendi canlarının telaşına düştü. Kısa bir sürede onlarca sendika binasına Nazi bayrakları çekildi.
Faşizmin bununla yetinmeyeceği gün gibi belliydi. Almanya’da faşist terör ve korku eşliğinde kapkaranlık günler çoktan gelip kapıya dayanmıştı.

Kitap yakma törenleri
10 Mayıs 1933 tarihinde, Alman olmayan ruha karşı eylem (Aktion wider den undeutschen Geist) günleri ve toptan temizlik (Säuberung) kapsamında Almanya’nın dört bir yanında, 34 üniversite şehrinde Naziler ve sağcı öğrenciler tarafından halka açık alanlarda kitap yakma törenleri gerçekleştirildi.
Kitap yakma gösterilerinin yapıldığı yerler şunlardı: Frankfurt, Dresden, München, Hamburg, Leipzig, Hannover, Mannheim, Köln, Heidelberg, Karlsruhe, Marburg, Muenster, Halle, Worms, Giessen, Mainz, Darmstadt, Erlangen, Bonn, Kiel, Rostock, Nürnberg.
Naziler, kitapları yakmadan önce 900 profesörün işine son verdi. Bilime, aydınlığa ve insanlığa düşmanlıktan başka bir şey olmayan ‘Kitap Yakma’ gösterilerinin birçoğunda konuşmacılar arasında ne acıdır ki, üniversite öğretmeni yaftasını taşıyan dekan ve profesörler de vardı. Onlar da en az faşistler kadar bu büyük suça ortak oldular.
Kitap yakma törenlerinin en büyüğü Berlin’de gerçekleşti. 40 bin kişinin toplandığı Opernplatz’a (Opera Meydanı) kamyonetler ile taşınan on binlerce kitap yığını alkış, haykırış, bando ve Goebbels’in konuşması ve de “yakma yemini” eşliğinde ateşe verildi. Böylece Alman olmayan, Almanya için tehlike arz eden her şey yok edilmiş oldu!
Halk kütüphaneleri, üniversite kütüphaneleri, basım evleri, sendika ve parti (özelikle KPD) binalarında bulunan kitaplar Nazilerce kamyonlarla yakılma meydanlarına taşındı.
Yakılan kitaplar arasında hangi yazarların kitapları yok tu ki! Heinrich Heine, Karl Marx, B. Brecht, Freud, Kafka, Anna Seghers, Thomas Mann, Ernst Barlach, Jack London, Kurt Tucholsky, Alfred Döblin, Ernest Hemingway, Erich Maria, Stefan Zweig, Arthur Schnitzle, Franz Werfel, Georg Berhard, vb. Toplamda 94 yazarın kitapları histerik çığlıklar eşliğinde yakıldı.
Nazilerin milyonlarca kitabı yakma eylemleri belli bir süre daha devam etti. Sonrası biliniyor! Bu kez kitapların yerine insanların yakılmaya başlandığı noktaya gelindi.

Berlin’de kitaplar yakılırken.

Bir daha asla!
Tatar asıllı Sovyet şairi Musa Celil’in Berlin Moabit cezaevinde tutuklu bulunduğu sırada, büyük bir dayanma gücü ile ölümü beklerken kaleme aldığı şu dizeler: “Görüyorum yeniden dünyanın zengin ışığını / Can verici soluğunu duyuyorum mutluluğun / Şaşıyorum içimi dolduran yaşama sevincine / Sanki yeni başlıyorum yaşamaya.” bizlere umut olmaya devam etse de günümüzde faşizm bir tehlike olarak sömürücü egemen sınıfların koltuk altlarında saklı bir sopa olarak yerinde duruyor.
Aradan 90 yıl geçti ve faşizmin ne getirdiğini biliyoruz: Avrupa’nın bir uçtan diğer uca yıkım ve talanı, toplama kamplarında öldürülen milyonlarca insan, 2. Dünya Savaşı’nda 66 milyondan fazla ölü ile ceset dağları!
Bugün dönüp gerilere baktığımızda insanın kuşkuya kapılmaması için neden yok! Çoğu zaman hafife alınan kitabın etkisini sömürgenler daha iyi biliyorlar. Kitap ve yazarına düşmanlıkları da buradan geliyor.
Milliyetçilik, ırkçılık ve faşizmle her şekilde mücadele etmek ertelenemez bir görevdir ve olmaya devam etmektedir!
Bunca yaşanmışlıklara rağmen, Almanya’da sağcı, milliyetçi, faşist parti ve gruplar devletten destek alarak çok rahat ve çekinmeden hareket edebiliyorsa, bu karabasan tehlikesine karşı hep uyanık olunmalı! Zira, kapitalist sistemin dokusunda varlığını sürdüren azami kâr hırsı, sosyal eşitsizlik ve çıplak sömürü buna yol açıyor. Onun içindir ki, baskı ve sömürünün olmadığı bir dünyada ancak faşizm tehlikesi ortadan kalkmış olarak insan, sevgi, emek ve özgürlük ile gerçek kimliğini bulabilir.

Kitapların yakılması üzerine görüşler
Erich Kästner: “Kartopunun çığa dönüşmesini beklemeyin”
1920’lerin sonu ve 1930’ların başında popüler romanlarıyla tanınan, öne çıkan yazarlardan biri olan, ama aynı zamanda dışlanan yazarlar listesinde de yer alan eleştirel entelektüellerden Erich Kästner, 10 Mayıs’ta Berlin’de kitaplarının yakılması sırasında bizzat hazır bulunmuştu. Erich Kästner, 10 Mayıs 1958’de Hamburg’da PEN Almanya’nın kitapların yakılmasının 25. yıldönümü vesilesiyle düzenlediği konferansta bugün hâlâ okunmayı hak eden unutulmaz bir konuşma yaptı. Bu konuşmada Erich Kästner şöyle diyordu: 1933’ten 1945’e kadar olan olaylarla en geç 1928’de mücadele edilmeliydi. Daha sonra çok geç kalındı. Özgürlük için verilen mücadelenin ihanet olarak adlandırılmasını beklememek gerekir. Kartopunun çığa dönüşmesini beklememek gerekir. Yuvarlanan kartopunu ezmek zorundasınız. Çığı kimse durduramaz…”

Frankfurt’ta kitap yakılan alan – H. Heine’ın sözleri.

Thomas Mann: “Faşizmin vahşeti yanında kitap yakma nedir ki?”
Kitap yakmanın 10. yıldönümü vesilesiyle Thomas Mann BBC’de Alman dinleyicilere yaptığı bir konuşmada “Nasyonal Sosyalizmin böylesine uzun ve kanlı bir zincir halinde birbirini takip eden tüm vahşetleri arasında, bu aptal kutlama, kitap yakma, dünya üzerinde en büyük etkiyi yarattı ve muhtemelen insanların hafızalarında en uzun süre yaşayacak” dedi. Bu 1943 yılıydı, Thomas Mann henüz “bu aptal kutlama”nın ötesinde canavarca insan yakmaların çoktan başladığını bilmiyordu. Naziler Thomas Mann’dan çok Klaus Mann ve Heinrich Mann’ın eserlerini hedef aldılar. Yaktılar, yasakladılar…

Hans Mayer: “Kitap yakma faşizmin genel işlevini görünür kıldı”
İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra, 1948 yılında yazar ve edebiyat eleştirmeni Hans Mayer, kitapların yakılmasının abartılması ya da küçümsenmesi sorununu ilk kez gündeme getirdi: “Sakin bir şekilde, 10 Mayıs 1933’te kitapların yakılmasının fazla ciddiye alınıp alınmadığını soralım. Auschwitz ve Maidanek ve Oradour ve Lidice ile karşılaştırıldığında, Buchenwald ve Dachau ile karşılaştırıldığında, 20 Temmuz insanlarının öldürülme biçimi ile karşılaştırıldığında ya da ‘Jud Süß’ hikayesinin ekrana getirilme biçimi ile karşılaştırıldığında, o zaman, Mayıs 1933’te, Alman olmayan dünyayı hâlâ bir önsezi olarak kavrayan dehşet önemsiz kalıyor. O zamanlar bu sadece bir gösteriydi. ‘Sadece’ kitapları yaktılar, ama yazarları değil.” Mayer bu soruları, bu düşünceleri gündeme getiriyor, ancak şu sonuca varıyor: “Çünkü bu olayda faşizmin genel işlevi görünür kılınıyor. Bugün bile Berlin’in Opernplatz’ında veya Frankfurt’un Römerberg’inde veya Alman şehirlerindeki diğer kitap yakma törenlerini lanetle anmak doğrudur.”