Ana Sayfa Bilim Gündemi Aydın kimdir, kim aydındır?

Aydın kimdir, kim aydındır?

589
0
Ender Helvacıoğlu

Aydın” nasıl bir kavramdır? Nesnel, tarihsel ve toplumsal bir kavram mı, yoksa bir değer yargısı olarak kullanılan ve olumluluk atfedilen bir kavram mı? Genellikle ikinci biçimde kullanılır; sol çevrelerde dahi… “Aydın”a kendiliğinden bir olumluluk atfedilir. Aydın ilericidir, muhaliftir, eleştireldir, sorgulayıcıdır, otoriteye karşıdır, genel olarak solcudur, hatta sosyalisttir gibi… “Gerici olan, tutucu olan, iktidardan, sermayeden, emperyalizmden yana olan kişi aydın olamaz” denir.

Bu tanımlar bir değer yargısı belirtiyor, “Aydın kimdir ve işlevi nedir?” sorularına nesnel ve bilimsel bir yanıt vermiyor. Eğer “aydın kişi” böyle belirlenirse, “aydın olma durumu” kişiden kişiye değişecek, öznel bir yargı haline gelecek, bir toplumsal kesimi belirlemenin gereği olan nesnelliğini ve bilimselliğini yitirecektir. Nesnellik bir kere yitirildi mi, öznel değerlendirmelerin sonu gelmez: “Sağcı aydın olmaz”, “İslamcı aydın olmaz”, “Milliyetçi aydın olmaz”, “Liberal aydın olmaz”, “Vatanını sevmeyen aydın olamaz”, “Oportünistten hiç olmaz” vb…

Türkçedeki “aydın” sözcüğünün Batı dillerindeki karşılığı “intellectual/entelektüel”dir. “Entelektüel” sözcüğünün tanımı “Kapsamlı bilgi ve birikim gerektiren soyut konularla derinlemesine ilgilenen kişi. Fikir ve bilgi üreten ve/veya yayan kişi”dir ve bir değer yargısı içermez, nesneldir. “Aydın” sözcüğü Türkçeye, Batı dillerindeki nesnel bir kavram olan “intellectual”ın karşılığı olarak değil, Arapça “münevver” (aydınlatılmış, nurlu, ışıklı) sözcüğünün karşılığı olarak girmiştir. Bir toplumsal kesimi tanımlayan nesnel bir kavram olarak değil, kendiliğinden olumluluk atfedilen bir kavram olarak kullanılmasının temelinde yatan neden budur. Ama nasıl girmiş olursa olsun, madem “aydınlar” denen bir toplumsal kesimi tanımlamak için “aydın” diye bir sözcüğümüz var, onun nesnel ve sosyolojik tanımını yapmak durumundayız.

Aydınlar, belli değerlere sahip olan kişiler değil, bir toplumsal kesimdirler. En genel tanımıyla, bilinçli olarak sistematik düşünce, ideoloji, politika ve sanat eseri üreten kişilerdir. Ve bu üretimi bir sınıf için ve bir sınıf adına yaparlar. Yani burjuvaziden, sermayeden, emperyalizmden, aristokrasiden yana aydınlar da vardır; ulusal kurtuluştan, işçi sınıfından, emekçiden yana aydınlar da… İslamcı aydın da vardır, laik aydın da; kapitalist aydın da vardır, sosyalist aydın da; faşizan aydın da vardır, demokrat aydın da… Her sınıfın (ve daha dar anlamda rejimin), onun adına düşünce, bilgi, ideoloji, dünya görüşü, politika ve sanat-edebiyat eseri üreten aydınları bulunur.

Kısacası “aydın”, nesnel ve sınıfsal bir kavramdır. Uygarlıkla, yani sınıflılıkla birlikte ortaya çıkmıştır bu toplumsal kesim ve ilk aydınlar din adamları ve toplum yöneticileridir (aristokratlardır). Sonraları ezilenler, sömürülenler adına düşünce, politika, sanat-edebiyat ürünü üreten aydınlar da ortaya çıkmıştır; sınıf mücadelesinin gereği olarak, onun zemininde.

Aydın” nesnel ve sosyolojik bir kavramdır ama “aydın olma” özel bir nesnellik, özel bir sosyolojidir. Aydın, -bir kapitalist veya bir işçi gibi- kendiliğinden bir sınıfın üyesi değildir; sınıfını kendisi seçer. Aydın “kendiliğinden” değildir; bilinçli kişidir, sınıf bilinçli kişidir. Aydın, ideolojisini, dolayısıyla sınıfını seçme özgürlüğüne sahiptir. Bir sınıfın üyesi olduğu için ideolojisini seçmez, bir ideolojiyi seçtiği için bir sınıfın üyesi olur. İdeoloji düzleminin adamıdır aydın. Kolayca “dönebilmesinin” nedeni de bu niteliğidir.

***

Buraya kadar yazdıklarımız genel tanımlamalar. Somut toplumsal pratiğe geldiğimizde sınırlar bulanıklaşabilir, kimin aydın olup olmayacağına ilişkin tartışmalar çıkabilir. Bu tartışmalarla “aydın olma ölçütleri” inceltilebilir. Çok yaşanan bir tartışma, her “kafa emekçisi”nin, yani mesleki kafa emeğini kiralayarak üretim sürecine katılan her kişinin aydın sayılıp sayılmayacağıdır.

Örneğin, esas olarak mesleki kafa emeği vererek hayatlarını kazanan mühendisler, mimarlar, hukukçular, öğretmenler, biliminsanları, akademisyenler, gazeteciler, yayıncılar, siyasetçiler, sendikacılar, din adamları vb., kafa emeği verdikleri için otomatikman aydın mı sayılmalıdırlar? Eğer kafa emeği ile aydın olmayı eşitlersek, özel olarak aydın diye bir kategoriye gerek kalmaz. Her aydın kafa emeği verir, ama her kafa emekçisi aydın değildir. Bu noktada temel ölçüt “bilinçli ideoloji üretimi”dir (ideolojiyi geniş anlamıyla “manevi değer üretme” olarak tanımlıyoruz). Aydın -bir sınıf adına- ideoloji üreten kişidir. Aydın olmak bir meslek değildir. Hangi meslekten olursa olsun (ister kol ister kafa emekçisi olsun veya işsiz olsun) bir kişi, sistemli olarak ideoloji üretiyorsa, o kişi aydındır.

Biraz daha somutlayalım.

Tüm politik parti üyeleri ve siyasetçiler değil ama siyasi partilerin yöneticileri ve teorisyenleri aydın sayılabilir. Temsil ettikleri sınıflar adına direkt olarak politika ve ideoloji üretmektedirler.

Sanatla uğraşan herkes değil ama sanat ve edebiyat ürünü verenler, yazarlar, çizerler, besteciler, yönetmenler vb. aydın sayılırlar. Her sinema oyuncusu aydın değildir ama yönetmenler aydındır. Enstrüman çalan her kişi aydın değildir ama bir müzik eseri ortaya koyan besteci aydındır.

Her gazeteci ve yayıncı aydın değildir; ama o yayın organının yayın çizgisini ve içeriğini belirleyenler, yazarlar ve yorumcular aydın sayılmalıdır.

Her felsefe öğretmeni aydın değildir; ama felsefi üretimde bulunanlar, filozoflar aydındır.

Her sosyoloji öğretmeni veya akademisyeni değil ama toplumbilim alanlarında ürün veren, araştırma yapan kişiler aydın sayılmalıdırlar, çünkü direkt olarak ideoloji (veya gerekçelerini) üretmektedirler.

Doğabilimleri alanında çalışanlar açısından durum daha karışık. Her fizikçi, kimyacı, biyoloğun vb. -bu niteliklerinden ötürü otomatikman- aydın sayılmayacağı açık. Ama bilimsel bilgi ve kuram üretenler aydın değil midirler? Örneğin Darwin ve Einstein aydın mıdır? Bilimsel bilginin, genel olarak bilimin, bilimsel bilginin üretime giriş kanalı olan teknolojinin sınıfsallık düzeyi (ideolojik niteliği) ve bilimcinin bu üretimlerin hangi aşamasında etkin olduğu ile ilgili bir konu bu. Öte yandan modernite ile birlikte gelen dinsel düşünce-bilimsel düşünce çatışması ve kapitalizmle (emperyalizmle) gelen çok boyutlu bilimsel etik sorunsalı, bilimcileri ister istemez aydın olmaya zorlamamış mıdır? Oppenheimer laboratuvarında çalışırken bir aydın değildi belki ama Amerikan devleti tarafından atom bombası komitesi yöneticiliğiyle görevlendirildiğinde ve daha sonra bu yaptığını sorgulamaya başladığında aydın olmuştur. Doğabilim alanını ve doğa bilimcileri daha ayrıntılı tartışmak lazım.

Burada değinmediğimiz daha pek çok alanda tartışmalar yapılabilir. Ama “bilinçli ideoloji üretme” (ve dolayısıyla sınıfsallık) ölçütü tartışmaları sonucu bağlamak için en azından nesnel bir çıkış noktası olacaktır.

(Yararlanılan kaynak: D. Perinçek, “Aydın ve Kültür”, Kaynak Yayınları, 1. Baskı, Nisan 1996)