Üçüncü tekir şahıs/ Anıl Ceren Altunkanat
Kötülük doğurgan bir şey. Sözden çıkıp eyleme dönüştüğünde hızla kendini çoğaltıyor. Öyle bir akışkanlıkla her yanı kaplıyor ki normalleşiyor. Mesela sokakta binlerce yıldır bizimle yaşayan kedi ve köpekleri topluca katletmekten söz edebiliyorlar. Mesela “ötenazi” diyebiliyorlar. Mesela “sokak hayvanlarına ölme imkânı tanımak” ifadesini bir cümlede kullanabiliyorlar. Utanmıyorlar, bunlardan sırıta sırıta bahsediyorlar. Ellerini kaldırıyorlar, oy kullanıyorlar; telefonlarıyla oynayıp ya da uyuklayıp “Ölsünler” diyorlar. Utanmıyorlar.
Çünkü işin ucunda birkaç ihale var, üç kuruş para var, tarikatların sırtını sıvazlamak var. Hepimiz biliyoruz bunu. Aylardır toplumdaki öfkenin buna yönlendirildiğini, iktidar elindeki meydanın ve trollerin buna çalıştığını biliyoruz. Yoksulluğun, ezilmenin, değersizliğin öfkesini ve yükünü hayvanlara yönlendirdiklerini, böylece halkı yoksullaştırmaya, ezmeye ve değersizleştirmeye devam etmek niyetinde olduklarını biliyoruz. Kötülüğün boyutunu bilemedik belki, belki buna inanmak istemedik. Şimdi onu da biliyoruz. Bu iktidarın elinde esirken yaşam hakkı diye bir şey olmadığını artık biliyoruz.
Peki, Sirius’un hikâyesini biliyor musunuz? Gökteki en parlak yıldız, Köpek Yıldızı. İnsanla yaşamayı seçen, bunun için vahşi kurt ruhundan, dilinden ve ömründen vazgeçen ilk köpeğin hikâyesidir bu. İnsana duyduğu koşulsuz sevgi ve sadakat yüzünden ölen Sirius tam da bu sevgi ve sadakatin insanda karşılık bulmasıyla göklere taşınır. İnsan Sirius’a bir söz verir; “Sen benim çocuklarımı çocuğun gibi sevdin, ben de senin soyundan gelenleri çocuğum gibi koruyacağım.” Çocuk ve köpek sözcüklerini karşı karşıya getirenler bu yemini bilmez, işlerine de gelmez. Bana sorarsanız göğe bakmayı da bilmezler, ayakkabı kutularına zulaladıkları paracıkları saymaktan fırsat bulamazlar. Ama yine de Sirius gökte parlıyor, can almak için yanıp tutuşanlara rağmen hep parlayacak.
Sirius gökte olduğu sürece bizler yaşam hakkı için savaşacağız. Binlerce yıldır bu sokaklarda bizimle hayatı paylaşan, bize en zor zamanlarda devam etme gücü veren dostlarımız için savaşacağız. Merhametten, sevgiden söz etmeyeceğim: Vicdanı kurumamış olan herkes, yaşamı bir hak olarak kabul eden herkes bu savaşta bizim tarafımızda. Yaşamı seçen herkes bizim tarafımızda. Çok kalabalığız.
***
Bu ay size uzun uzun Perşembe Günü Cinayet Kulübü serisinden söz etmek istemiştim ama (yine) gündem elimi zorladı. Türkçeye serinin üç kitabı çevrildi, duyduğuma göre dördüncüsü de yoldaymış. Oley. Richard Osman’ın kaleminden çıkan Perşembe Günü Cinayet Kulübü, bir emekliler kasabasında yaşayan dört “olgun” arkadaşın birbirinden heyecanlı, muammalı ve keyifli maceralarını anlatıyor.
Elizabeth, Joyce, Ron ve İbrahim alışık olduğumuz ekiplere pek benzemiyor. Kaba kuvvetle işleri yok, yaşamın (haydi, yaşın diyelim) olgunluğu ve sakinliği, maceranın coşkusu ve heyecanı her adımda onlara eşlik ediyor. Yaşam sevgisiyle ve merakla dolular, tehlike onları mıknatıs gibi çekiyor; tam da bu yüzden bir harikalar. Richard Osman’ın sözcükleriyle adeta kanlı canlı hayat bulan bu dört farklı karakter peşine düştükleri cinayetler kadar dinamik ilişkileriyle de okuru bağlıyor. Serinin üçüncü kitabını bitirdim ama henüz hangi kahramanı en çok sevdiğime, hangisinde yansımamı gördüğüme karar veremedim. Hepsi canım ciğer, hepsinde kendimden bir parça buluyorum.
Şunu da eklemeliyim ki bize sunulandan çok öte bir yaşlılık enerjisine ve neşesine dair umutlar vaat ediyor bu ekip. Yetmiş yaş hayatın yepyeni bir serüveninin başladığı dönem olabilir, hayat boyu tatmadığınız dostluklara adım atabilir, hayalinizin bile almayacağı maceralara sürüklenebilirsiniz. Âmin.
Osman yan karakterleri canlandırırken de cimrilik etmemiş, her serüvene okuma keyfini daha da zenginleştiren, derinlikli kişilikler kazandırmış. En azılı suçlular bile iç seslerini duyuruyor (tabii içlerinde sokak hayvanlarını katletmekten bahseden caniler yok).
Perşembe Günü Cinayet Kulübü, İki Kez Ölen Adam ve Hedefi Bulamayan Kurşun hem bir polisiyenin labirentli ve süratli yolculuğunu bize sunuyor hem de yaşlılıkla ilgili bayat kalıpları ve kabuller dürtüklemeye itiyor (belki yıkarız da). İlk iki kitabın çevirmeni Cengiz Yücel, serinin üçüncü kitabı Volkan Ersoy çevirisiyle okura ulaşmış. İki meslektaşım da kitapların hakkını vermiş, üç kitapta da dil akıcı ve keyifli. Titiz bir editörel çalışmanın ardından okura sunuldukları da daha ilk sayfalardan belli oluyor. Bilgi Yayınevi okuru hüsrana uğratmayan yayıncılardan biri.
***
Korkarım önümüzde akla hayale gelmeyecek kadar zor günler var. Karşımızda devletin olanaklarına sahip doğurgan bir kötülük, bir katliam şebekesi var. Büyüdükçe büyüyor, saldırdıkça saldırıyor. Ancak yaşam hakkı için savaşmak her birimizin boynunun borcu. Çok kalabalığız. Yaşamdan yanayız. Cesaretiniz ve direnciniz hiç kırılmasın. Varız, yaşatacağız.
Her sayfası esin dolu bir ay dilerim.
-Perşembe Günü Cinayet Kulübü, Çev. Cengiz Yücel, Bilgi Yayınevi, 420 s.
-İki Kez Ölen Adam, Çev. Cengiz Yücel, Bilgi Yayınevi 355 s.
-Hedefi Bulamayan Kurşun, Çev Volkan Ersoy, Bilgi Yayınevi, 363 s.