Machiavelli Hükümdar adlı eserinde, hükümdarın (daha doğrusu hükümdarın temsil ettiği sınıfların) bilmediği bir şeyi anlatmaz. Egemen sınıf temsilcileri binlerce yıldır tam da Machiavelli’in öğütlediği yöntemlerle, ama o “makyavelist” yöntemleri din, ahlak, erdem vb. gibi “ulvî” kılıflarla (yönetim sanatı hileleri) örterek yönetmişlerdir toplumu.
‘Tanrı siyasete uymalı, siyaset Tanrı’ya değil!’
İşte Machiavelli bu örtüyü kaldırıp atar. Yönetim sanatının “sanat” kısmının üzerini çizer, çırılçıplak ve kaba bir “yönetim” kalır ortada. Niyeti ne olursa olsun, Machiavelli Hükümdar’da “Hükümdar çıplak!” demektedir sonuç itibarıyla. Machiavelli, hakim sınıfların binlerce yıllık “makyavelizmlerini” ifşa eder, hilelerini açığa vurur.
Siyaset ile ahlak iki ayrı dünyadır der Machiavelli, bu iki ayrı dünyanın uzlaşması ham hayaldir. Böylece siyaseti ahlaktan “kurtarır”. Hükümdara dini “kullanmasını” öğütler; dinin iyi olup olmamasını, hükümdarın iktidarını sağlamlaştırıp sağlamlaştırmadığı ölçütüne bağlar. Dini bir araç yaparak, siyaseti dinin vesayetinden “kurtarır”. Tanrı siyasete uymalıdır, siyaset Tanrı’ya değil!
Machiavelli’e göre siyasetin bir tek tanrısı vardır: kuvvetler oranı. Siyaset-güç ilişkisini, siyasetin güç ile yapılabileceğini vurgular. Hak, ancak bir kuvvet tarafından empoze edilebildiği ölçüde vardır, der. “Kuvvet işini gördükten sonra, hak onu meşrulaştırır” (Patrick Dupouey). Amaç, araçları meşru kılar diye ekler. Machiavelli böylece, siyaseti erdemden de “kurtarır”.
Machiavelli ‘bizim adamımız’
Kısacası Machiavelli siyaseti “özgürleştirir”, onu “pranga”larından kurtarır. Ve bunu o kadar radikal bir biçimde yapar ki, sonuçta ortada siyaset diye bir şey kalmayacaktır. Hükümdarı dımdızlak bırakmaktadır Machiavelli. Çünkü egemen sınıflar o “prangalar” olmadan siyaset yapamazlar. O prangalar (tek tek hükümdarların olabilir belki ama) egemen sınıfların değil, aslında yönetilen, ezilen, sömürülen sınıfların prangalarıdır. Siyasetin o prangalardan kurtarılması, döner dolaşır ezilenlerin işine yarar, ezenlerin değil; tabii ezilenlerin bir politik öncü örgütü olması koşuluyla. Yani Machiavelli, eğer becerebilirsek, bizim adamımızdır.
Machiavelli’i ahlaksızlıkla, erdemsizlikle suçlayanlar hep egemen sınıf temsilcileri olmuş. Kilise aforoz etmiş, kitaplarını yasaklamış. Ünlü Prusya kralı Büyük Frederick “Anti-Machiavelli” diye bir kitap yazmış. İlginçtir, bu kitabın önsözünü yazan ve yayımlayan da büyük aydınlanmacı Voltaire! Ama sanırım Voltaire, Frederick’in “ekmeğini yediği” için yapmış bunu. Çünkü Rousseau ve Diderot, Machiavelli’e sahip çıkmış ve Hükümdar’ı “cumhuriyetçilerin kitabı” olarak selamlamışlar. Tıpkı Spinoza ve Hegel gibi.
Bu arada Machiavelli’in Hükümdar adlı eserine reddiye yazan Büyük Frederic’in aynı yazarın Savaş Sanatı adlı kitabını elinden düşürmediğini de ekleyelim.
Hile-kıran
Machiavelli, ilk bakışta bir “hilebaz”, hatta bir “şeytan” gibi gözükebilir. Ama o tam tersine bir “hile-kıran” ve “şeytan-çıkaran”dır. Niyetinin bu olup olmamasından bağımsız olarak, nesnel olarak konumu budur. Bu niteliğiyle de Sun Tzu’lardan, strategem kuramcılarından, Nizamülmülk’lerden ayrılır. Büyüklüğü buradadır.
Nesnel olarak bir “sınıf haini”dir Machiavelli. Hükümdara değil belki ama hükümdarlığa ihanet etmiştir. Bin yıllık hilelerini ortalığa sererek…
Machiavelli, bütün Sezar’ların Brütüs’üdür.