İşadamları Marx’ı anımsamışlar. Ülkemizin önde gelen sanayicilerinden İshak Bey, “Marx’ı yeniden keşfetmemiz lazım” deyince, çoğunluğu işadamlarından oluşan topluluktan yoğun alkış almış. Dahası, dünyanın en zenginlerinin de en zengini olan Mr. Gates eşitsizliklerden yakınıp daha adil bir düzen kurulması çağrısı yapmış.
Kapitalist sınıf temsilcilerinin bu Marx tutkusu nereden kaynaklanıyor acaba? Neden “daha insancıl bir kapitalizm” sloganları kapitalistlerin diline pelesenk oluverdi son zamanlarda? Bu adamlar biz solcuların sıkça yaptığı gibi boş boş konuşmazlar. Acaba ne gibi bir çıkarları var?!
İshak Bey’i TV’den izliyorum. Hindistan’da bir küresel zengin 27 katlı ev yaptırmış, 2 milyar dolara mal olmuş, oysa Hindistan’da halk açlıktan kırılıyormuş vs… İshak Bey, “ben Hindistan’da olsam, bin kişiyi örgütler gider o evi yıkarım” diyor. Vay anasını! Alaton ya çok militan ya da hiç biber gazı yememiş. Kaldı ki Hindistan’ın valileri, emniyet müdürleri daha “Asyatik” olurlar, öyle biber gazı falan kesmez! Neyse, konumuz bu değil…
Ben iktisatçı değilim; pek de anlamam. Uzmanları, bu “eniştem beni niye öptü” dedirten söylemler ile derinleşen ekonomik kriz arasında bir ilişki kuracak ve açıklayacaklardır elbet. Benim dikkatimi başka bir olgu çekti: Bu “yeni yetme Marksist kapitalistler”, küresel kapitalizmin yıkıcılığına, savurganlığına, despotluğuna, ahlaksızlığına dair örnekleri nedense hep Çin’den, Rusya’dan ve Hindistan’dan veriyorlar. İlginç değil mi? Bu hin oğlu hinler Amerika’da ve Avrupa’da kapitalistler, Asya’da ise sosyalist!
“Sosyalizan” örnekler ardı ardına sürüyor: ABD’de 250 milyon otomobil varmış. Neredeyse kişi başına bir otomobil. Aynı oranın Çin ve Hindistan’da da oluştuğunu bir düşünsenize. Dünya bunu kaldıramazmış… İyi de, sıra Çin’e ve Hindistan’a geldiğinde mi aklınız başınıza geliyor?
***
Thomas Hobbes “insan insanın kurdudur” demişti. Ünlü filozof, yeni oluşmaya başlayan burjuva toplumunu tanımlamak için sarf etmişti bu veciz sözü. Hobbes doğal olarak emek-sermaye çelişkisinden haberdar değildi. Düşünürümüz aslında “kapitalist kapitalistin kurdudur” demek istemişti. Sermaye, emeğin yarattığı değere el koyarak ve tek elde toplayarak büyür. Ama bu büyümenin bir yansıması daha vardır: Sermaye aynı zamanda altta kalan diğer sermayeleri yutarak büyür. Büyük balık küçük balığı yer, orman (kapitalizm) kanunudur bu. Kâr ve rekabet, kapitalizmin içi içe geçmiş iki yönüdür.
Hani emek sömürüsünü ortadan kaldırmayı hedefleyen Marksizme, sosyalizme ütopya diyorlar ya, “rekabetsiz kâr” da neo-liberalizmin ütopyasıdır. Kâr etmeye devam edeceksiniz, ama rekabet olmayacak… Oh, ne âlâ! Dönek takımından Kautsky’nin “ultra-emperyalizm”i, Negry’nin “imparatorluk”u… En olmayacak ütopya! “Küreselleşme” deyip duruyordunuz ya, sömürü küreselleşecek, kâr küreselleşecek, sermayenin dolaşımı küreselleşecek… Ama sıra rekabetin küreselleşmesine gelince Marx’ı hatırlayacaksınız. Amiyane deyimle, yemezler!
Öyle anlaşılıyor ki. Asya kapitalizminin rekabeti, batılı kapitalistleri Marksist yapmaktadır! Bunlar “kâr kapitalistleri”, ama “rekabet sosyalistleri”. Galiba buna bir zamanlar “sosyal-emperyalist” denmekteydi!
***
Oysa Soğuk Savaş yılları ne güzeldi! Kapitalistler kapitalistti, sosyalistler de sosyalist. Aşka geldiniz, sosyalizmi yıktınız; ama bu ülkeler muz cumhuriyeti değil ki, yüz yıl önceki gibi sömürge olsunlar… Rusya desen, Avrupa ve Asya’nın yarısı, koca bir kıta ülkesi. Büyük toplumsal deneyimler edinmiş; ayakta kalmayı öğrenmiş. Üç-beş yıl Yeltsin şarlatanına katlanır, ama sonunda bir Putin çıkarıverir! Çin desen, dünya nüfusunun neredeyse üçte biri, müthiş bir tarihi, bilgenin de bilgesi bir halkı var; üstelik orada bir Yeltsin bile çıkaramamışsın. Hindistan desen, başlı başına bir kıta, dünya nüfusunun beşte biri de orada… Asya’daki sosyalizmi yıktınız, zil takıp oynadınız; şimdi alın size Asya kapitalizmi!
Maaaaarx yetiş! Ama Marx, çoktan Lenin ve Mao olmuş, haberiniz yok! Geçti Bor’un pazarı… Sizi artık Marx bile kurtaramaz!
***
Yıllar önce Çin’e gitmiştim. Mao sonrası, Deng’in “kedinin rengi değil, fare yakalayıp yakalamadığı önemlidir” ilkesinin yürürlükte olduğu, ekonomik büyümenin “merkezi görev” olarak tespit edildiği dönem. Çeşitli yetkililerin yanı sıra bir de bakan ile görüşmüştük. 60 yaşlarında, ufak tefek, son derece kendinden emin ve sakin sakin konuşan hoş bir kadındı. Bize Çin’in hedeflerini anlattı: “Halkımızın yüzde 5’i açlık çekiyor, öncelikle onları bu durumdan kurtarmalıyız; 10 yılımızı alır.” Fazla değilmiş diye düşünerek, kafamda “yüzde 5”i hesapladım; yaklaşık 60-70 milyon kişi. Yani bir Türkiye! İşte Çin ölçüleri! Bakan devam etti: “25 yıl içinde Çin’i, örneğin bir İspanya’nın refah düzeyine getirmeyi hedefliyoruz.” Dikkat edin, dünya nüfusunun üçte birinin İspanya düzeyine getirilmesinden söz ediliyor. “50 yıl içinde de ABD’nin refah düzeyine ulaşmak istiyoruz.” 5 ay sonrasını kestirmenin olanaksız olduğu bir ülkenin vatandaşı olarak, 50 yıllık hedeflerini sakin sakin anlatan Çinli bakanı şaşkınlıkla dinlemiştim. Sonrasında Çin’i olabildiğince takip ettim; hedeflere tek tek, hem de daha erken varılıyor. Budur Batılı kapitalistlerin korkulu rüyası. Siz Çin’e, yeniden toparlanan Rusya ile kendine özgü bir gelişme içinde olan Hindistan’ı da ekleyin, bir de güçlerini birleştirdiklerini düşünün, Batı’nın nasıl bir kabus içinde olduğunu anlarsınız.
İşte bu kabus, muazzam bir rekabet odağının adım adım şekilleniyor oluşu, Alaton ve Gates gibilerini “sosyalist” yapmaktadır. Genç, dinamik, bağımsız ve Batı kapitalizmi ile rekabet gücüne sahip yeni bir kapitalist odağın ortaya çıkışı, onlara “anti-kapitalizm”i anımsatmaktadır. Hem Marx’ın Asya’da büyük itibarı vardır, belki dinlerler de kapitalist olmaktan vazgeçerler!
Onların niyeti, Batı’nın egemen, Asya’nın da sömürge olduğu eski düzenin yeniden tesis edilmesi. Taş çatlasa, “bağımlı bir kapitalizm”e izin verilmesi; bizim ülkemizde olduğu gibi. Asya’da sosyalizmin çöküşüyle çok heveslendiler. Tarihin sonunu bile ilan ediverdiler. Ama işte tarih böyle sürprizlerle doludur! Şimdi ağlaşıyorlar: “Sana kapitalist ol dedikse bu kadar da ol (bağımsız ol) demedik ki! Biraz fren yapsan. Sosyalizmi bir parça hatırlasan!” Tekrar edelim: Yemezler!
Marx’ı keşfetmek lazımmış… Çok yaşayın siz İshak Bey, güldürdünüz bizi…
***
Bir de bu “Alaton sosyalizmi”ne tav olan solcular var ki, insanın Reşat Bey’in teorisine (*) inanası geliyor. Sanıyorlar ki, İshak Bey hidayete ermiş, Marx’ın haklı olduğunu o bile görmüş. İshak Bey’in koltukları altında Marksistlik yapacaklar. ABD ve AB karşısında el pençe divan durup, Çin’de insan hakları ihlali ve çevre katliamı, Hindistan’da yoksulluk, Rusya’da despotluk gördüklerinde radikalliklerini anımsayanlar, bu türden Marksistlerdir. Sizi gidi turuncu devrim sosyalistleri…
***
Peki ne olacak? Benim bildiğim Çinliler ve Ruslar “Alaton-Gates sosyalizmi”ni yutmayacaklarına göre, gelecek Batı kapitalizmi için pek iç açıcı gözükmüyor. Bir zamanlar Mao Zedung’un bir sözü vardı: “Ya devrim savaşı önler, ya da savaş devrime yol açar”. Galiba Batılıların (daha doğrusu küresel kapitalist sistemin) durumu hızla bu noktaya doğru ilerliyor. Yani bizim halkın “aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” biçiminde teorize ettiği durum.
Birleşmiş bir Çin’e ve Rusya’ya karşı savaş açmak pek akıl kârı gözükmüyor. Daha Vietnam sendromundan kurtulamadan Irak batağına saplananların, bir de Çin ve Rusya ile (hem de kapitalist olanlarıyla) karşılaştıklarında ne hale gelebileceklerini düşünebiliyor musunuz? En maceracı olanlarının bile ufkunun yetmeyeceği bir macera olurdu bu. Kaldı ki dünyanın da böylesi bir kapışmayı kaldırabileceği çok şüpheli.
O halde iş yine başa düşüyor. Asıl Batı proletaryasının Marx’ı yeniden keşfetmesi, ilk elde şu Alaton-Gatesgilleri alaşağı etmesi gerek.
Merak edilmesin, biz bu tarafı hallederiz. Yapmadığımız iş değil…
(*) Bu teoriye de, İshak Bey’i bir TV kanalında izlerken, reklamlar sırasında geçtiğim diğer kanalda rast geldim. Reşat Bey (Çalışlar), babasının (Oral Bey) karşısına geçmiş konuşuyor. Efendim, 68’de ileri zekalı gençler sosyalist oluyormuş (tabii babaya da ayıp etmemek gerek!), çünkü o zamanlar sosyalistliğin getirisi varmış. Ama şimdi internet çağıymış, ileri zekalılar internete takılıyorlarmış; solculuk orta zekalılara kalmış. Reşat Bey ise süper zeka olduğundan herhalde, internetin yanı sıra Türk-İslam fikriyatına da meyilliymiş. Çünkü bu kesimin espri anlayışı daha zekiceymiş (Reşat kardeşimizin bir zeka takıntısı olduğu anlaşılıyor). Şu karşılaştırmalı dönem analizinin derinliğine bakın siz!