Sumerlilerden itibaren tapınaklar daima Eski Çağ ekonomilerinde merkezi bir konumda yer almışlar, parasal işlere hükmetmişlerdir. Tapınaklar hem bir güven kurumu olarak, kişi ve kurumların servetlerini emanet ettikleri yerler olmuşlar hem de yapılan önemli miktardaki bağış ve adaklarla büyük servetlere sahip olmuşlardır. Tapınaklar ellerindeki bu parasal gücü bankacılık yaparak değerlendirmişler, devletlere ve şahıslara faiz karşılığı borç vermişlerdir.
Erkan Ildız
Kent devletlerinin ortaya çıktığı MÖ 4. binyılın son çeyreğinden itibaren ruhban sınıfın, binlerce yıl boyunca manevi söylemler örtüsü altında nasıl maddiyat dünyasında iktidar gücünü ellerinde bulundurmaya çalıştığına ilişkin sayısız yazılı belge bulunmaktadır. Ancak biz bu yazımızda, ruhban sınıfın, Sumer’den Roma’ya uzanan süreçte tapınaklarda yürüttüğü bankacılık faaliyetleri üzerinde duracağız.
Günümüzde, “faizle para alıp veren; kredi, iskonto, kambiyo işlemleri yapan; kasalarında para, değerli belge, eşya saklayan ve daha başka ekonomik etkinliklerde bulunan” birer kurum olan bankalar veya bankerler, tüm Eski Çağ tarihi boyunca çeşitli görünümlerde var olmuştur. MÖ 7. yüzyılda sikkenin Anadolu’da icadından önceki iki binyıl içinde bankerlerin faaliyet çeşitliliği sınırlı kalır iken bu tarihten sonra bankacılığının üç belirleyici unsuru olarak sarraflık, mevduat alma ve borç verme faaliyeti öne çıkmıştır. Tapınaklar da bankacılık faaliyetleriyle, Eski Çağ bankacılığında her zaman önem taşımıştır.
MÖ 1. binyıl öncesi tapınak bankacılığı
MÖ 4. binyılın sonlarına doğru Mezopotamya’da kentleşme olgusuyla birlikte tapınaklar ekonomik etkinliğin odağında yer almış, bir tapınak ekonomisi oluşmuştur. Tapınak, sadece tarımı, hayvancılığı ve el sanatlarını değil, aynı zamanda ticareti de denetim altında tutan, hammadde sağlayan büyük ekonomik bir birimdir. Tapınaklar büyük toprak sahibi konumunda olmuş ve topraklarında ortakçılar ve yanaşmalar çalıştırmıştır (1). Böylece servet tapınaklarda toplanmış ve dolayısıyla rahiplik kurumu, krallığa oranla sürekli zenginleşmiştir.
Ur’da bulunan tabletlerden bir kısmı bilim insanları tarafından “tarla metinleri” olarak tanımlanmıştır. Tapu senedi mahiyetindeki bu belgeler, III. Ur Sülalesi zamanından itibaren ticaret senetlerinden kolayca ayrılması için yuvarlak tabletlere yazılmıştır (2).
Sumer ülke ekonomisinin merkezinde yer alan tapınaklar, ortaya çıkan düzenli ve hatırı sayılır ürün fazlasının hem merkezde toplanmasını sağlamış hem giderek daha da karmaşıklaşan bir yeniden dağıtımını gerçekleştirmiştir (3).
Irak’ta Eski Çağ Uruk yerleşim yerinde bulunan Eanna tapınak alanında ele geçen tabletlerin yüzde 85’i ekonomik işlemlerle ilgili idari belgelerdir. Tahılların depo edilmesi ve bunun idari tarzı, hayvan sürülerinin idaresi ve tekstillerle ilişkili metinler, bu belgeler arasındaki en büyük üç grubu temsil etmiştir. Ayrıca balık ve metalleri, yiyeceklerin dağıtımı ve tarlaların boyutlarını içeren tabletlere de rastlanmıştır (4).
Erken Hanedanlık III Dönemi’nde Lagaş şehrinde tapınak depolarına giren ve çıkan mallar kaydedilmiştir. Tapınak depolarında toplanan bu mallardan şehrin tapınak ve sarayının gereksinimi karşılandıktan sonra, tüketim fazlası mallar memlekette bulunmayan taş, maden ve kereste ile değiştirilmiştir. Diğer Sumer şehirlerinde de benzer bir ekonomik düzen uygulanmıştır. Ur şehri kazılarında ortaya çıkartılan binlerce ekonomik belge III. Ur Sülalesi Dönemi’nde ekonomide büyük bir gelişme görüldüğüne işaret eder. Bu belgelerin çoğu borç senetleridir (=hubullum) (5).
Tapınaklar aynı zamanda bir banka gibi faizli borç para vermiş, karşılığında teminat veya kefil almış, borcunu ödemeyenlere karşı haciz uygulamış, hatta borcunu ödemeyen özgür vatandaşları köleleştirerek satmış ve alacağını tahsil etmiştir.
Tartı ve ölçü aletlerinin standardizasyonu, faiz oranlarının düzenlenmesi gibi pratik işler de tapınağın yetki alanında yer almıştır.
Mezopotamya’da tapınak ile saray arasında ekonomik iktidar yönünden arkaik dönemlerden itibaren bir güçler mücadelesi olmuş, iktidar zaman zaman el değiştirmiş ve bu durum yüzyıllar boyu devam etmiştir. Ancak saray da faizli borç verme konularında, tapınaklara benzer bir rol üstlenmiştir. Eski Babil Dönemi’nden sonra sarayın ekonomik işlevi artmış, adalet mekanizması din etkisinden çıkmaya başlayınca tapınağın bu rolünde azalma olmuştur (6).
Eski Yunan’da tapınak bankacılığı
Eski Çağ’ın başından beri toplumsal ekonomide önemli bir yeri olan tapınakların, borç para piyasasındaki ağırlığı, sikke kullanımının başlamasıyla daha da artmıştır. Eski Yunan bankacılığının temelinde bulunan emanetçilik, mevduat ve borç verme, Homeros zamanından beri yazılı kaynaklardan bilinmektedir. Ancak sikkenin MÖ 7. yüzyılda ortaya çıkmasıyla hem tapınak hem de özel bankacılık büyük bir atılım yapmıştır. Örneğin, Ephesos’taki Artemis Tapınağı, Atina Akropolü’ndeki Athena Tapınağı, Delphoi Apollon Kutsal Bilicilik Merkezi ve Delos’ta Apollon Tapınağı’nın bankacılık faaliyetleri büyük önem kazanmıştır (7).
Tapınaklar ve kült merkezlerinin çoğu, kabul ettikleri hediyeler ve adaklar yoluyla birikim yaparak büyük hazinelere sahip olmuşlardır. Tapınaklar ayrıca elde ettikleri mülkleri de nakde dönüştürebilmişlerdir (8). Ayrıca Tanrıların güvenli koruması altında olduklarından, her zaman kamu veya özele ait pek çok servet, tapınaklara saklanmak üzere emaneten getirilmiştir. “Tapınakların devletlerüstü bir konumu vardı. Hem yerel hem de yabancı hükümdarlar tarafından tapınaklara değerli hediyeler verilmekteydi. Bunları korumak için hazine daireleri yapıldı. Buralar aynı zamanda devlet parasının saklanmasında da kullanılmaya başlandı. Aynı doğrultuda tapınaklar yabancıların mallarının saklandığı yerler haline de geldi. Tapınaklar bu amaçla sadece hükümdarlar ve devletler tarafından kullanılmadı, zengin özel şahıslar da varlıklarını tapınaklarda korumaya başladılar, çünkü tapınakların kutsiyeti önemli bir güvenlik yaratmaktaydı. Bu bakımdan en büyük örnek Ephesos Artemision’udur. Eski Çağ’ın sonlarından itibaren bu tapınak, yaptığı emanetçilikle ünlenmişti.” (9)
Tapınaklar, emanetçilik yapmanın ötesinde çeşitli nedenlerle sikkelerin toplandığı bir merkez haline gelmiş ve bu durum onları, sikke ayar kontrolü, farklı sikkeler arasında pariteyi bilme vb konularda da uzmanlaşmaya itmiştir. Örneğin, MÖ 548’de Delphoi’de bir tapınağın yanması sonrası, tüm Eski Yunan dünyasında yeni bir tapınağın inşası için para toplanmıştır. Çeşitli kentlerden sikkeler halinde en azından 300 talent bağış gelmiştir. Atina’nın eski ve soylu ailelerinden Alkmaionid’ler bu işte, yani farklı sikkelerin değiştirilmesinde büyük rol oynamışlardır. Delphoi’lu kurnaz rahip tabakası, hesap işlemlerini kolaylaştırmak ve bu işten tapınağı kârlı çıkarmak üzere bir Delphoi sikkesi darp ettirmişler ve bu amphiktyon (birlik) sikkesini Attika’nın ortak sikkesi haline getirmişlerdir (10).
Delphoi’daki tapınağın, elindeki paraları yerli-yabancı devletlere borç olarak verdiği de bilinmektedir (11). Benzer şekilde Atina Akropolü’ndeki Athena Tapınağı MÖ 5. ve 4. yüzyıllarda sahip olduğu hazinelerle, verdiği borçlarla Atina’da büyük rol oynamıştır (12).
Bir başka önemli para toplama işlemi de, Attika-Delos Denzi Birliği üyelerinin yıllık birlik aidatı ödemeleri olmuştur. Attika birlik kasası Atina Akropolü’ne götürülmeden önce Delos’ta bulunmaktaydı (13). Toplanan yıllık aidat 600-1200 talent arasında değişmekteydi. Deniz Birliği’ne (MÖ 478/77’den itibaren) girmeden önce kendi darp ettikleri sikkeleri kullanan birlik üyesi şehirler, ödemelerinde doğal olarak kendi yerel sikkelerini kullanmaktaydı. Bu sikkeler arasında çok farklı değişim kuru vardı. Delos’ta toplanan bu paraların hesaplanmasında ve kontrolünde tapınaktaki uzman sarrafların görevli olduklarına kuşku yoktur (14).
Delos aslında bir tapınak devletiydi; düzenli bir gelire sahipti ve bu gelir tapınak mensupları tarafından yönetilmekteydi. Buradaki tapınakta çeşitli hazineler toplanmaktaydı; özel servetlerin ya da yabancı devletlerin hazinelerinin korunmasına yönelik bir hizmet sunulmaktaydı. MÖ 375’te Delos’ta 13 devletin amphiktyon hesabında 47 talent bulunmaktaydı (Ditt. Syll.³ 153). Yüzyıllardır Delos’ta kiracı, kiralayan ve borçluların nakit işlemleri tapınaklar tarafından yürütülmekteydi. Delos’taki tapınakta muhafaza edilen emanet hesaplar hakkında, MÖ 179’a ait envanter kayıtları iyi fikir verir. Dört sıra halinde dizilmiş küplerde (stamnoi – σταμνοι) paralar saklanmaktaydı. Hangi küpün nereden geldiği, içindeki miktar kayıtlıydı (15).
Ekonomist-tarihçi M. I. Finley, Antik Dönem devletlerinin nakit para bulundurma alışkanlıklarını, olası nakit darlıklarına karşı bir ihtiyat akçesi olarak görür ve Delos örneğini verir: “MÖ 2. yüzyılda, muhteşem zenginliğe sahip Delos’taki Apollon Tapınağı, Klasik Dönem Atina’sında Athena Tapınağı’nın yaptığı gibi, hem kendi tasarruflarını hem de Delos şehrinin birikimlerini, bir şekilde korunan kutsal odasında saklamıştır (Burada para olarak, diğer tapınaklarda olduğu gibi sikke halinde bulunmayan ve mücevherlerden oluşan hazineden değil, sikkelerden söz ediyorum). Bu iki hazine, her biri “içerisine konulan şeylerin türünü belirten işaretler taşıyan” çeşitli küplerden oluşan bir zenginliğe sahipti ve “kutsal hazine” ve “kamu hazinesi” olarak adlandırılmaktaydı. Delos aslında çok fazla birikime sahipti -küplerden bir grubu 48.000 drakhmeden fazla sikke alabiliyordu ve MÖ 188’den 169’a kadar hiç açılmamıştı- ve adanın hem küçük hem de milletlerarası kutsal bir alan olması gibi kendine has karakteri nedeniyle genelde bütün Antik Çağ devletleri için bir model teşkil etmemiştir. Ancak hazinelerin imparatorluğun farklı merkezlerine yayılması ve hazinede nakit para bulundurma ilkesi, Roma imparatorlarını sınırlandırmıştır. Yeni bir imparator başa geldiğinde askerlere para dağıtmak adet olmaya başladığında, dağıtılan para, küplerde hâlihazırda mevcut olan para miktarıyla sınırlı olmuştur.” (16)
Savaş zamanı belirli bir korunma olanağı sunan, değerli nesneleri bünyesinde muhafaza ederek emanetçilik yapan tapınaklar, aynı zamanda hem devletlere hem de özel kişilere faizli borç para da vermiştir. Bazı tapınaklar özellikle borç vererek zenginliklerini zamanla artırma yoluna gitmiştir. Buna bir örnek, Delos’taki ünlü Apollon Kutsal Alanı’dır. Delos’ta bankacılık 5. yüzyılda başlamıştır. Hellenistik Dönem’de Delos çok büyük bir ticari merkez olmuş ve bankacılık da ada ekonomisinin önemli bir parçası haline gelmiştir (17). Örneğin Delos Apollon Tapınağı’nın, MÖ 377’den 373’e kadar 43 talent ve 2600 drakhmesi yabancı şehirlere, 6 talent ve 620 drakhmesi de özel kişilere, Deloslulara ve yabancılara olmak üzere toplam 49 talent ve 3220 drakhme borç verdiği bilinmektedir (18).
Delos’ta tapınak bankacılığı arkeolojik buluntularla iyi bir şekilde belgelenmiştir. Buradaki tarihi süreç şöyle olmuştur: Başta sadece emanetçilik yapan Delos’taki tapınak, daha sonra Attika-Delos Deniz Birliği’ne borç vermiştir. Tapınak bir süre sonra kendi yurttaşlarına da borç vermeye başlamıştır. Burada yıllık hesaplar, taşlara işlenmiştir. Yer yer eksiklikleri olmasına rağmen MÖ 433’ten yaklaşık 2. yüzyılın ortalarına kadarki kayıtlar günümüze ulaşmıştır ve buradan şöyle bir görünüm ortaya çıkmaktadır: Mevduat ve değerli nesneler kabul edilmekte ve bunlar yüzde 10 faizle borç olarak verilmektedir. Kredi miktarları düşüktür, örneğin bir şahsa veya şehre verilen kredi en fazla 50.000 drakhmedir ama ortalama çok daha düşüktür. MÖ 377’de verilen kredilerin toplamı 50 talentten= 300.000 drakhmeden fazla değildir; eğer tüm borçlular borçlarını ödemiş olsalar, bankanın o yıl elde edeceği faiz geliri 30.000 drakhme olacaktır. Delos Adası, Atina’nın yönetiminde olduğu süre boyunca (MÖ 314’e kadar) çeşitli Kyklad Adalarına borç para vermiştir; Atina’nın iktidarda olması buna olanak sağlamaktaydı, ancak buna rağmen daha güçlü devletlere ve özellikle bunların halkına borç verilmesi söz konusu olmamıştır. 314’ten sonra ise sadece Delos şehrine ve yurttaşlarına borç verilmiştir. Şüphesiz verilen borç karşılığı ipotek de alınmıştır (19).
Delos’ta özel bankalar da faaliyet göstermiştir, ancak bunların yaptıkları iş esas olarak tapınak paralarını banka mevduatı olarak yönetmekten ibaret kalmıştır.
Tapınak bankacılığına Anadolu’dan en eski örnek olarak, Ephesos Atremis Tapınağı verilebilir (20). MÖ 6. yüzyıldan beri Ephesos’ta tapınak bankacılığı çerçevesinde faizli borç verildiği bilinmektedir. Tapınağın gelirleriyle ilgili bir yazıtta ergazesthai (εργαζεσθαι) sözcüğü geçmekte ve bu Hogarth tarafından “make money” anlamında yorumlanarak “…. a statement of bankers profit” şeklinde ifade edilmektedir (21).
Anadolu’dan bir başka örnek de Athena İlias Tapınağı’dır. Bu tapınaktan borç para almış olan kentlerin isimlerinin yer aldığı MÖ 77 yılına ait bir yazıtta şu kentlerin isimleri görülmektedir: Gargara, İlion, Dardanos, Skepsis, Assos, Aleksandreia Troas, Abydos, Lampsakos (bkz. IGR IV 197= OGI 444= Herm. LXI [1926], 133 vd= SEG IV 644) (22).
Batı Anadolu kıyılarına çok yakın bir konumdaki Kos (İstanköy) Adası’ndaki Asklepios Tapınağı’nda ele geçen MÖ 1. yüzyıla ait bir yazıtta, τας του θε[ου τραπ]εζας (SEG 344 I. 2-3) şeklinde, “Tanrının bankası” ya da “kutsal banka” olarak okunabilecek bir ifade geçmektedir. Ancak Eski Yunan metinlerinde tapınakların kendilerini hiçbir zaman “Tanrının bankası” ya da “kutsal banka” olarak adlandırmadıkları bilinmektedir. Bu metnin benzerine başka yerde de rastlanmamıştır. Bu nedenle yazıtın tapınakta kullanılmamış olduğu düşünülmektedir. Ancak yazıt çok yıpranmış ve metinde pek çok boşluk olsa da, yazıtta, tapınağın yöneticileri tarafından hacıların paralarını değiştirmek ve Tanrının fonlarını yönetmek amacıyla işletilen bir bankadan söz edilmektedir (23).
Tapınak bankacılığında özellikle, demos’lar ya da demos seviyesindeki tapınaklar tarafından verilen borçların, kırsal kesimdeki sikke gereksinimine işaret ettiği düşünülmektedir. MÖ 450-440 civarında Rhamnos’taki Nemesis Tapınağı’nın, 200 veya 300 drakhmelik sabit miktarlarda, toplam 51.400 drakhme tutarında verilmiş kredisi olduğu saptanmıştır. Küçük tutarlı bu krediler, kırsal alanda köylülerin sikke gereksinimini karşılamaya yönelik olarak verilmiş olmalıdır (24).
Tapınaklarda emanete alınan servetler ya kutsal alan kompleksi içinde bulunan hazine binasında (thesauros) veya naos’un (cella) arka tarafındaki hazine odasında (opisthodomos) saklanmıştır. Bu hazine binalarının veya odalarının açılıp kapanması belirli bir törensel prosedür gerektirmekteydi. Tapınakların gelir giderlerinin yöneticisi konumunda, bazen tek bir memur, bazen üyeleri dönüşümlü görev yapabilen tamiai (haznedarlar) denen bir kurul vardı. Prostatai (Προσταται) ise kutsal hazineyi açmada rahip ile birlikte hareket etmekteydi; bunlar, tamiai (ταμιαι) ve hierophlakes (‘ιεροφυλακες) ile beraber, hazineye giren ve çıkan paranın bir raporunu tutmakla görevliydiler (25). Sonuç olarak “devlet veya tapınak hazine dairelerinin açılması özel törenlerle, belirli aralıklarla ve pek çok görevlinin katılmasıyla yapılan bir operasyondu.” (26) İşte bu prosedürlerden kurtulmak isteyen devlet yöneticileri, finansal işlemleri hızlandırmak için iki farklı yola başvurmuşlardır. Bunlardan ilki, devlet gelirlerinin bir kısmını, ekonomide artık belirli bir yer edinmiş olan özel bankalarda mevduat olarak tutmak olmuştur. Böylece acil durumlarda özel bankalardaki paraları hızla kullanmaları mümkün olabilmekteydi. İkinci yol ise, devlet bankaları kurmak oldu; böylece devlet parasının özel bankalarda tutulmasının getireceği risklerden (banka iflası vb) sakınılmış olmaktaydı. Her iki yolun da kullanılmış olması, ekonomide tapınak bankacılığının yanı sıra özel ve devlet bankacılığın rolünü artırmıştır.
Roma’da tapınak bankacılığı
Roma Devleti zaman içinde güçlendikçe, Eski Yunan coğrafyasında adım adım kendi egemenliğini kurmuş, fakat mevcut kültürel yapıyı da aynen sürdürmüştür. Bu çerçevede tapınak bankacılığı Roma Dönemi’nde de işlevini değişmeden korumuştur (27). Yani tapınaklar ve kült merkezleri, aldıkları hediyeler ve adaklar yoluyla sahip oldukları büyük hazineleri, faizli borç vererek artırmaya devam etmiştir (28). Belki de tapınaklarda bu dönemde, özel kişi ve bankerlerden daha fazla mevduat toplanmıştır (29). Ayrıca tapınaklar emanetçilik işlevlerini de eskiden olduğu gibi sürdürmüşlerdir. Örneğin Iulius Caesar, şahsi servetine ait 700 milyon sestertius’u Ops Tapınağı’na emaneten koymuştu. Caesar, paranın çok büyük bir kısmını İç Savaş’ta yenilgiye uğrayan Pompeius ve yandaşlarının el konan mallarından elde etmişti. Iulius Caesar’ın ölümünden sonra, Antonius bu parayı devlet hazinesinden almış, Iulius Caesar’ın acta’sına not düştüğü gibi kullandığını söylemesine karşın, gerçekte kendi borçlarını ödemek için kullanmıştır (Cic. Phil. I, VI.17) (30). Tapınakların emanetçiliği, bazı tiyatro eserlerine de konu olmuştur. Örneğin Latin yazar Titus Maccius Plautus’un Bacchides adlı tiyatro oyununun (31) bir sahnesinde Ephesos Artemis Tapınağı’na emaneten bir miktar para bırakılması betimlenir.
Roma Dönemi tapınak bankacılığına ilişkin şu vurguya yapmak mümkündür ki, Delos’taki tapınak bankacılığının önemi bu dönemde daha da öne çıkmıştır. Çünkü Roma, Ege ve Akdeniz’de egemenliğini pekiştirdiğinde, Eski Yunan Dönemi’nde deniz ticaretinde ağırlıklı öneme sahip olan Rhodos bu konumunu kaybetmiş, Delos, Roma Dönemi’nde adeta uluslararası serbest bir pazar haline gelmiştir. Delos Apollon Tapınağı da bu canlı piyasada bir mali kuruluş olarak daha aktif bir faaliyet içinde olmuştur.
Roma’daki tapınak bankacılığına ilişkin farklı görüşler de bulunmaktadır. Bu görüşlerden birine göre, “gerçekte Roma’da hiçbir zaman, Yunanların kutsal yerleri aynı zamanda tasarruf sandıkları ve kredi veren kurumlar gibi kullandıkları şekilde, dünya çapında örgütlenmiş bir yapılanmaları olmamıştır. Bu tür faaliyetler daima özel şahıslar tarafından yürütülmüştür ve bu bağlamda bu kişilerden banker diye bahsetmek mümkündür.” (32)
Son olarak Roma’daki borç ilişkileri kapsamında Hıristiyanlığın konuya yaklaşımına da değinmekte yarar var. Hz. İsa’nın yaşadığı çağda ödünç verilen paranın faiz getirmesi yasak sayılmamıştır. Roma İmparatorluk Dönemi’nde faiz işiyle parayı çoğaltmak normal bir işti ve bu Hıristiyan inançlarına da ters düşmemekteydi. Ancak daha sonra kilisenin tutumu üç evreden geçmiştir. Birinci evrede, kilise babaları, bilginleri ve konsüller faizle ödünç verme usulü ile amansız bir şekilde mücadele emişlerdir. Luka İncili’nde faiz haramdır. Kilise babaları çağında faizle tefecilik arasında bir ayırım yapılmamıştır. İkinci evrede faizle ödünç verme yasağı klasik bir kurum haline getirilmiştir. Üçüncü evrede ise olayların etkisi altında kalan kilise yavaş yavaş faizle ödünç vermeyi kabule yanaşmıştır.
Sonuç
Sumerlilerden itibaren tapınaklar daima Eski Çağ ekonomilerinde merkezi bir konumda yer almışlar, parasal işlere hükmetmişlerdir. Tapınaklar hem bir güven kurumu olarak, kişi ve kurumların servetlerini emanet ettikleri yerler olmuşlar hem de yapılan önemli miktardaki bağış ve adaklarla büyük servetlere sahip olmuşlardır. Tapınaklar ellerindeki bu parasal gücü bankacılık yaparak değerlendirmişler, devletlere ve şahıslara faiz karşılığı borç vermişlerdir.
DİPNOTLAR
1) H. J. Nissen, Ana Hatlarıyla Mezopotamya, İstanbul, 2004, s.96; J. Oates, Babil, Ankara, 2004, s. 26.
2) F. Kınal, Eski Mezopotamya Tarihi, Ankara, 1983. s.173-174.
3) G. Ifrah, Bir Gölgenin Peşinde Rakamların Evrensel Tarihi, C. 1, (Çev. K. Dinçer), Ankara, 1995, s.8.
4) Ö. Çevik, Arkeolojik Kalıntılar Işığında Tarihte İlk Kentler ve Kentleşme Süreci Kuramsal Bir Değerlendirme, İstanbul, 2005, s.37.
5) Kınal, a.g.e, s.157-158, 160.
6) Oates, a.g.e., s.184.
7) J. Irmscher ve R. Johne, “Bankwesen”, Lexikon der Antike, Wiesbaden, 1977; R. Bogaert, “Geld”, RAC, C. 9, s.26; B. Laum, “Banken”, RE, Ek C. 4, s.68-82.
8) M. I. Finley, Antik Çağ Ekonomisi, (Çev. H. P. Erdemir), İstanbul, 2007, s.137.
9) B. Laum, “Banken”, RE, Ek C. 4, s.68-82; bu konuda ayrıca O. Benndorf’un anlatımları için bkz. Forschungen in Ephesos, Österr. Institut I , 1906, s.261.
10) E. Ziebarth, “Trapeza”, RE, C. 12, s.2194-2207.
11) B. Laum, “Banken”, RE, Ek C. 4, s.68-82.
12) B. Laum, “Anleihen”, RE, Ek C. 4, s.25.
13) B. Laum, “Banken”, RE, Ek C. 4, s.71.
14) Ziebarth, a.g.y., s.2195.
15) Ziebarth, a.g.y., s.2198, 2200.
16) Finley, a.g.e., s.208.
17) G. Billeter, Geschichte des Zinsfusses im griechisch-römischen Altertum bis auf Justinian, 1898, (yeni baskı 1970), s. 9 vd; B. Laum, “Banken”, RE, Ek C. 4, s.68-82.
18) R. Bogaert, Grundzüge des Bankwesens im alten Griechenland, Konstanz, 1986, s.26
19) T. Pekary, Die Wirtschaft der griechisch-römischen Antike, Wiesbaden, 1976, s.36.
20) B. Laum, “Anleihen”, RE, Ek C. 4, s.25. Ayrıca bkz. O. Benndorf, Forschungen in Ephesos, Viyana, 1905.
21) D. G. Hogarth (Yay. Haz.), Excavations at Ephesus: the Archaic Artemisia, 2 cilt, 1908, s.130 ve 136.
22) D. Magie, Anadolu’da Romalılar-3 Batı Anadolu Kent Devletleri, İstanbul, 2003, s.182.
23) R. Bogaert, Banques et banquiers dans les cités grecques, Leyden, 1968, s.39.
24) C. Howgego, Sikkelerin Işığında Eskiçağ Tarihi, İstanbul, 1998, s.25.
25) Magie, a.g.e., s.16, 128-129.
26) R. Bogaert, Grundzüge des Bankwesens im alten Griechenland, Konstanz, 1986, s.22.
27) R. Bogaert, RAC, “Geld” maddesi, C. IX; H. Kloft, Die Wirtschaft des Imperium Romanum, Mainz, 2006.
28) Finley, a.g.e, s.137.
29) Bogaert, a.g.y., s.838.
30) Cicero, orationes Philippicae in M. Antonium = Türkçe Çev. Cicero, Philippicae Söylevleri (I), (Çev. F. Gül Özaktürk), Ankara, 1968.
31) Plautus, Çömlek ve Diğer Oyunlar-Çömlek, Amphitryon, Buğday Kurdu, Çifte Bakkhis’ler, Urgan-, İstanbul, 1974.
32) F. DeMartino, Wirtschaftgeschichte des alten Rom, Münih, 1985, s.174.
KISALTMALAR
Ditt. Syll.: W. Dittenberger Sylloge Inscriptionum Graecarum
Herm.: Hermes: Zeitschrift f. Klassiche Philologie
IGR: Inscriptiones Graecae ad Res Romanas pertinentes
OGI: W. Dittenberger Orientis Graeci Inscriptiones Selectae
RAC: Reallexikon für Antike und Christentum
RE: Pauly-Wissowa-Kroll Real-Encyclopädie d. class. Altertumswissenschaft.
SEG: Supplementum Epigraphicum Graecum