Evrim karşıtlarının, onlara bilim insanlarıyla eşit muamele etmekte beis görmeyen televizyon programlarında, en vurucu darbe olması umuduyla sarıldıkları bir cümleleri vardır: “Buraya bir laboratuvar kurun, milyonların gözü önünde cansız maddeden insan, hadi herhangi bir canlı yaratın da görelim…” Ne ironiktir ki, aslında bu cümleyle sınamak istediklerinin yaratılış inancı olduğunun farkında değillerdir. Sanırsınız ki, bilim, çamurdan Adem, Adem’in kaburgasından Havva’yı “ol” diyerek yaratacak bir Tanrıdır. Bir anda bir şeyden başka bir şeyi mucizeyle var edecektir. Evrim karşıtlarının düşüncesine göre, “can” ancak böyle oluşabilir.
Oysa, bizim kalın sınırlarla ayırdığımız canlılarla cansızlar, gerçekte birbirinden o kadar da kalın sınırlarla ayrılmış değildir. Canlıların da, cansızların da temelinde, aynı elementler bulunur. Değil yalnızca canlı-cansız maddelerin, Dünyanın ve hatta evrenin yapısında da periyodik cetveldeki 116 element vardır. Yani evren, dünya ve biz, periyodik cetveli oluşturan 116 elementin çeşitli düzeyde örgütlenmelerinden oluşmaktayız. İşte bu farklı örgütlenmeler arasındaki geçişler, bilimin birçok dalının araştırma alanıdır. Dünya üzerinde canlılığın ilk defa nasıl ortaya çıktığını, inorganik (cansız) moleküllerden canlılığın temelini oluşturan organik moleküllerin (canlılığın) nasıl oluşmuş olabileceğini ele alan bilim dalı da abiogenesis ya da kimyasal evrimdir. Bu bilim dalı çerçevesinde birçok deney yapılmış ve bu deneylerle canlılılığın yapısını oluşturan moleküllerin cansız süreçlerle oluşturulabildiği gösterilmiştir. Tabii anlık mucizelerle değil, süreçler içeren deneylerle.
İşte bu deneyler ve konuyla ilgili bilimsel çerçeveyi okuyabileceğiniz bir kitaptan söz etmektir bu yazının derdi: 50 Soruda Yaşamın Tarihi. Kitabın yazarı, İTÜ Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Araştırma Görevlisi Deniz Şahin, bu kitapta, canlılıkla ilgili temel bilgileri vermenin yanı sıra, evrenin, Güneş Sistemi’nin ve Dünya’nın oluşumundan diğer gezegenlerdeki yaşam izlerine, en basit moleküllerin karmaşık yapıdaki hücreleri nasıl oluşturmuş olabileceğinden milyonlarca türün Dünya’yı kaplamasına kadar birçok farklı noktaya değiniyor. Yaşamın ne kadar farklı şekillere girebildiğini, aklımıza bile gelmeyecek yerlerde bile nasıl gelişebildiğini ve çeşitlenerek yeni türleri nasıl ortaya çıkarabildiğini gösteriyor.
Yazarın, kitabın yayımlandığı Bilim ve Gelecek Kitaplığı 50 Soruda dizisinin soru-yanıt formatından, oldukça geniş bir çerçeve kurmak için yararlandığı görülüyor. Soruların bir araya getirildiği bölüm başlıkları ne demek istediğimizi daha iyi anlatacaktır: Bilimsel Yöntem, Yaşam Nedir?, Canlıların Sınıflandırılması, Evrim, Su ve Dünya Dışı Yaşam, Yaşamın Kronolojik Gelişimi: Büyük Patlama, Güneş Sistemi ve Dünya, Yaşamın Ortaya Çıkışı, Dinozorlar Devri, Memelilerin Gelişimi, İnsanın Evrimi ve Kitlesel Yok Oluş…
Kitaba giriş bölümü olarak, bilimsel yöntemin ne olduğunun seçilmiş olması oldukça anlamlı. Aynı biçimde evrime ayrılan bölümde, evrim fikrinin gelişiminin kısa bir tarihçesine ve evrim kuramında yanlış bilinen noktaların madde madde anlatılmasına birer soru ayrılması da… Ve evrenin oluşumuna ayrılan bölümdeki sorulardan birinin CERN deneyleriyle yapılmak istenenin ne olduğu olması da… Bu örneklerden de anladığımıza göre, yazar, 50 Soruda Yaşamın Tarihi kitabına, başlığındaki konuyu bütün boyutlarıyla ele almanın yanı sıra, okura temel bilimsel bilgiler sunmak ve popüler kültürde bilimle ilgili yanlış bilinen noktaları düzeltmek gibi bir işlev de yüklüyor. Yazarın bu işlevin altını fazlasıyla doldurduğunu düşünüyorum: En karmaşık bilimsel konular, yazarının kaleminden, sağlam bir kurguyla süzülerek ve yalınlaşarak çıkmışlar.
Kitabın “Kitlesel Yok Oluş” başlıklı son bölümünden öğrendiğimize göre, canlılık Dünya tarihinde birçok kere yok oluşun eşiğine gelmiş, yaşamı zorlayan fiziksel koşulların ortaya çıkmasıyla farklı türler Dünya üzerinden silinmişler. Ama canlılık bir damarının önü kesildiğinde, farklı damarlar geliştirerek ya da yeni damarlar türeterek Dünya’ya yayılımını arasız sürdürmüş. Taa ki, doğanın bu düzeni, yarattığı milyonlarca türden biri olan insanoğlu tarafından bozulana kadar! Okuduğumuza göre, bilim insanları, günümüzde canlılığın, insan marifetiyle kitlesel bir yok oluş yaşadığı konusunda hem fikir. Bu durumda, kitap boyunca milyarlarca yıllık tarihini anlattığı yaşamın, bugün artık insanoğlunun tehdidi altında olduğunu rakamlarla ortaya koyan Deniz Şahin sonsöz olarak bir uyarı yapma gereği duyuyor: “Sahip olduğumuz farklı özellikler, bizi (yani insanı) diğer türlerden üstün kılmaz ya da Dünya’nın efendisi yapmaz. Bu yüzden, doğanın düzenini bozmadan, diğer türlerle birlikte doğanın bir parçası olarak yaşamayı öğrenmemiz bizim için kaçınılmazdır.” evre