Bu topraklarda örgütlü kadın mücadelesinin fitili bir asır önce ateşlendi. Bu ateşin ürünlerinden biri, ‘Kadınlar Dünyası’. Bu ay 100. yılını kutluyor ve isyanlarına sırtımızı verdiğimiz kadınları anıyoruz.
Bundan 100 yıl önce, “… (B)u mesleksiz hayat-ı pür-merâret [acı dolu hayat], bizi felaketten felakete koşturuyor, mevcudiyetimizde bir ızdırab-ı müzmin var. İzâlesine gayret icap etmez mi?” (1) diyordu Kadınlar Dünyası imzasıyla yayınlanan metinde. Sorunun cevabı ise imzada saklıydı: İcap ederdi elbette; zira kadınların içinde bulundukları cehennemden kurtulmaları ve kendi dünyalarını yaratmaları gerekiyordu. Bu iddialı fakat alternatifi olmayan amacın altındaki imza, Osmanlı topraklarında yayımlanan en önemli kadın dergilerinden birine aitti.
Modernizm rüzgârları: Kadınlar eşitliğin neresinde?
20yüzyıl başında Osmanlı İmparatorluğu’nda modernizm solunmaya başlamıştı. 1908’de Meşrutiyet kabul edilmiş, İttihat ve Terakki Fırkası Fransız Devrimi’nin “özgürlük, kardeşlik, eşitlik” sloganını faaliyetinin merkezine koymuştu. Avrupa’da yaşanan siyasal gelişmeler, Osmanlı’da da karşılığını buluyordu. Kadınların hak mücadelesi de bu yansımalardan biriydi. Eşitlik talebi etrafında erkeklerle birlikte verilen savaş, Avrupalı kadınlar için bir hayal kırıklığı olmuştu. Toplumsal sözleşmelerin sadece erkekler arasında imzalandığı ayyuka çıkmıştı. Her yurttaş eşit haklara sahipti; fakat kadınlar “yurttaş” kabul edilmemişlerdi. Oy verme hakkı, miras hakkı gibi pek çok haktan yoksunlardı. Bu yok sayışa karşı örgütlenen kadınlar, geniş çaplı toplantılar kampanyalar ve eylemler düzenlemeye başlamışlardı. Binlerce yıllık ezilmeye karşı kadınların verdiği mücadelenin adı, feminizm bu dönemde tarihe düşüldü.
Osmanlı kadınları seslerini buluyor
Osmanlı’nın kentli kadınları da bu dönemden etkilenmişlerdi. Avrupalı kadınlardan farklı olarak, Osmanlı kadınları İslam’ın keskin yasalarının baskısı altındaydı. Kadınların kamusal hayatını müdahale ederek biçimlendiren pek çok ferman çıkarılıyordu. “Kadınların büyük yakalı feracelerle sokağa çıkması, kaymakçı dükkânlarına girmeleri, erkeklerle aynı kayığa binmeleri, çarşı pazarlarda halkın toplu olarak bulunduğu yerlerde ve mahalle aralarında gezip dolaşmaları yasaklanmıştı.” (2) 1867’de, gazetelerde şöyle duyurular yer alıyordu: “Kadınlar yalnız ve ancak Sultanahmet, Laleli ve Şehzadebaşı camilerine gidebilecek, bunlar dışında hiçbir büyük camiye gidemeyecektir. Kadınlar, bir iftar çağrısı için bir yerden bir yere giderken, kalabalık yerlerde durmaksızın ve orada burada gezinirken, vakit yitirmeksizin önlerine bakarak yürüyeceklerdir.” (3)
Bu koşullarda, kadınların kamusal alana dahil olması kesinlikle hoş görülmüyordu. Eğitim olanakları da sınırlıydı. Avrupa’da kök salmış feminizmden beslenen Osmanlı kadınları, 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında, hak taleplerini dillendirmeye başlamıştı. Özellikle Meşrutiyet’ten sonra kadınların hem toplumsal hem de kişisel sorunlarına değinen pek çok yayın çıkarıldı. Bunlardan biri olan Kadınlar Dünyası, etkisini eylemsel olarak da göstermesi bakımından öne çıkıyor.
Kadınlara bir dünya…
4 Nisan 1913’te ilk sayısı yayımlanan Kadınlar Dünyası, 1921 yılına kadar varlığını sürdürdü. Fakat yayın hayatı boyunca iki kez uzun bir ara vermek zorunda kaldı. Bunlardan ilki birinci Dünya Savaşı, ikincisi ise Kurtuluş Savaşı sebebiyledir. 100. sayıya kadar günlük çıkan yayın 4 sayfaydı ve gazete niteliğindeydi. Sonrasında sayfa sayısı 16’ya çıkarıldı ve haftalık dergiye dönüştürüldü.
Baş sayfada isminin altında “Kadınlık, hukûk ve menâfi’ini müdâfa’a eder. Cuma’aertesi günleri neşr olunur musavver gazetedir” yazıyordu. Bu, içeriğin kadınlarla ilgili konularla sınırlı olmadığının bir duyurusuydu aslında. Aynı zamanda “Sahifemiz cins ve mezhebtefrîk etmeksizin muhterem Osmanlı hanımları asârına münhasırdır” denilerek hitap ettiği kitlede din ve cinsiyet ayırt etmediğini vurguluyordu. (4)
Sahibi Nuriye Ulviye Mevlan idi. Çerkez asıllı bir ailenin kızı olan Nuriye Ulviye Mevlan, 6 yaşında iken Yıldız Sarayı’na getirilmiş, 13 yaşında iken kendisinden yaşça oldukça büyük olan biriyle evlendirilmişti. Kocasının ölümünden sonra ise, ondan kalan malvarlığını da kullanarak Kadınlar Dünyası dergisini çıkardı ve derginin devamı için vaktini, enerjisini ve malvarlığını esirgemedi.
Amacını kadınların hayatlarının “bir maksada müteveccih olması” olarak açıklayan Kadınlar Dünyası, tüm yazı kadrosunun kadın olması ilkesi ile yayın hayatına başlamıştı: “Hukukumuz, hukuk-ı umumiye arasında tanınmadıkça, kadın-erkek her nevi mesaide iştirak kabul olunmadıkça, Kadınlar Dünyası sayfalarını erkeklere açamaz.” (1) Ayrıca, kadın haklarını savunan erkeklerin, kadınların seslerini duyuramadıkları yayınlarda yazmaları daha verimli olacaktı. Yazı kadrosunda Emine Seher Ali, Aziz Haydar, Mükerrem Belkıs, Yaşar Nezihe, Belkıs Şevket gibi isimler bulunuyordu.
Tebriklerin sunulduğu okur mektupları, derginin çıkışının kadınları nasıl heyecanlandırdığını kanıtlıyor. Bir okur duygularını şu şiirle anlatıyor:
“Yaşa ey dehr-i cedid-i nisa [Kadınların yeni zamanı] / Çünkü saçıyorsun zülmetlere ziya / Var olun ey gayretli hemşireler / İlave ediniz tarihimize şanlı sahifeler / Demek artık kırılacak zincir-i esaret / Kadınlık yükselecek mevk-i lâyıkına beşaret…” (1)
Derginin yayımlanması Avrupa’da da duyulmuş, Berlin’den Berlin Tageplat gazetesi ve Paris’ten Maten gazetesi muhabirleri Kadınlar Dünyası’nı ziyaret ederek tebriklerini iletmişlerdi. Ne var ki bütün bunlar olurken, yerli basın sessiz kalarak herhangi bir destekte bulunmadı.
Dergi, kadınları yazı yazmaya teşvik ederek onların özgüvenlerini artırdığı gibi, toplumsal durumuna isyan eden kadınların haberleşme aracı haline geldi. Bu araç ikinci ayında, haberleşme ağını güçlendirmek ve kadınların mücadelesini eyleme dökmek üzere kurulan Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti’nin (Osmanlı Kadınlarının Hukukunu Savunma Cemiyeti) yayın organı haline getirildi. Böylece bir kadın örgütlenmesinin ve eylemliliğinin merkezinde yer alarak, yalnızca teorilerin değil siyasal pratiklerin de tartışıldığı ve sunulduğu bir alan haline geldi.
Kadınların Dünyası’nda neler var?
Kadınlar Dünyası zengin bir içeriğe sahipti. Kadın hakları, feminizm, sosyal sorunlar, eğitim, donanma ve sanayi gibi toplumsal meselelerin yanı sıra nakış, ev işleri, çocuk bakımı gibi ev içi pratiklerle ilgili bilgiler de bulunuyordu. Bunların yanında kadınlar tarafından yazılan şiir, piyes gibi edebi metinlere de yer veriliyordu. Anlaşılacağı gibi derginin ele aldığı toplumsal konular, sadece kadınlara ilişkin değildi. Fazlaca ele alınan konulardan biri, milli sanayinin gelişmemesi ve tüketim mallarının temininde Batı’ya bağımlılıktı. 8. sayıda “Tüketime Doğru” adlı makalesinde Emine Seher Ali bu sorundan dem vuruyordu: “Garip şey! Amerika’dan gelen un, Ankara’dan gelen undan daha ucuz. İşte savaştan evvel bir okka ekmek 40 paraya alınırken şimdi 55 paraya alıyoruz… İşte küçük bir hesap: Yüz bin okka ekmek, 37 bin beş yüz kuruş fark ediyor. Artık istediğiniz kadar iktisat, iktisat! diye feryad edelim. Bütün bu feryatlar beyhudedir. Herşeyden evvel memlekette işçilik hayatı uyandırılmalıdır.” (5) 26. sayıda Atiye Şükran, Nestle’nin “Sütlü Un” reklamından duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor ve çocuklara yerli besinlerle beslemek gerektiğini belirtiyor. 26. sayıda “Medeni milletlerin sanayisi, bizim gibi tahta kaşık, tahta takunyadan, biraz da leblebi şekerden, birkaç tezgâh kumaşla halıdan ibaret değildir. Çarşılarımızdaki mağazalarımıza bakalım. Hep Avrupa’da yapılanlarla süslenmiş değil mi? Paramızı almak, bizi sefil, muhtaç, hatta esir etmek için değil mi?” (6)
Batı’ya karşı alınan bu tavır, Osmanlı kadınlarının verdiği mücadelenin niteliğine ilişkin tutumu da biçimlendiriyordu. Batı’da yeşeren feminizmin Osmanlı kadınları tarafından sahiplenilmesini “Batı taklitçiliği” olarak adlandıran görüşlere karşı “istenilenlerin ve yapılacakların” Batılı kadınlarınkine benzemesinin taklitçilik olamayacağı vurgulanıyordu. Dergide Batılı feministlerin mücadelelerine ve metinlerine yer verilmesini taklitçiliğin kanıtı olarak yorumlayanlara karşı Kadınlar Dünyası sessiz kalmadı: “İngiltere’de sufrajetlerin, Avrupa’da feministlerin takib etmekte oldukları yolları, her gün ihdas eyledikleri [meydana getirdikleri] vekayi ve bu vekayi’nin istinad etdiği siyaset-i umumiye bilinmelidir, takib olunmalıdır. Zira her anâsırın [eleman] kendine mahsus edvâr-ı inkılâbiyesi [inkılâp devirleri] vardır. Bunu ilim ile geçirmesi için ihâtaya [geniş bilgi] ihtiyacı der-kârdır [açıktır].” (1)
Kadınlar Dünyası, Kurtuluş Savaşı döneminde de savaşa katılma çağrısı yaparak yayına ara verdi. Kadın haklarına ilişkin talepler ise eğitim hakkı ve iş yaşamına dahil edilmek üzerinde yoğunlaşıyordu. Siyasal hak talepleri ancak 1921 yılında derginin sayfalarında yer aldı.
Peçeye karşı mücadele
Yapılan tüm taklitçilik suçlamalarına rağmen, Osmanlı kadın hareketinin Avrupalı feministlerin yöntemlerini birebir uygulaması fiilen mümkün değildi. Zira Osmanlı kadınlarının başucuna yerleştirdikleri sorunlarından biri, İslâmi geleneklerin kadınlar üzerindeki baskılarıydı. Kadınlar Dünyası’nda bunu gözlemlemek mümkün. Özellikle kadınların giyim kuşamının değiştirilmesi gerekliliği sürekli olarak vurgulanıyordu. Osmanlı’da kadınlar, ev dışında vücutlarını ve yüzlerini örten çarşaflar giyiyorlardı. Bu, yalnızca kadının cinselliğinin gizlenmesine yönelik değil, aynı zamanda kadını özel alana mahkûm eden toplumsal düzenin de korunmasına yönelik bir önlemdi. Çalışmaya uygun olmayan bir kıyafet olduğu için kadınların iş hayatına dahil olmasını da engelliyordu. Merkezine erkeklerle kamusal alanda çalışabilme özgürlüğünü koymuş olan kadınlar için giyim kuşam biçimi, başat bir mücadele alanıydı.
Kadınlar Dünyası’nda bu mesele iki boyutluydu. Kadınların giyimine yönelik yapılan eleştiri ve önerilerin bir ayağında gelenekler diğerinde ise moda bağımlılığı bulunuyordu. Kadınların kıyafetlerinin millileştirilmesini ve böylece kadınların “modaya uyum sağlama israfı”ndan kurtulacağı belirtiliyordu. Milli kıyafetler ise Batılı tarza yakındı; fakat özünü koruyordu. Örneğin çarşafın modernize edilmesi öneriliyordu.
Kadınların çalışmasına izin verecek kıyafetlerin kabulü önemli bir adım olacaktı. Fakat bu değişiklikler için öncelikle peçenin kaldırılması gerekliydi. Peçe hem “ileride dahil olunacak mevkilerde” kadınları geriye düşürürdü hem de kadınlar için aşağılayıcıydı. Kadınların giyimine yönelik esas vurgu, peçenin kaldırılmasına odaklanmıştı. Tesettür ile ilgili ise hem olumlu hem de olumsuz yazılara yer verilmiş, tesettürün kaldırılması ile ilgili doğrudan bir talepte bulunulmamıştı.
İyi anne, iyi eş
Farklılıklarına rağmen, zamanın nesnel koşulları nedeniyle, Osmanlı kadın hareketi ile dönemin liberal feminizmi birbiriyle örtüşüyordu. Örneğin kadınların anne ve eş rollerine ilişkin bir eleştiride bulunulmuyor, bu roller kadınlara ait kılınmaya devam ediyordu. Derginin pratik ile ilgili bölümlerinin bir kısmının çocuk bakımı, dikiş, nakış gibi işlere ayrılması bundandır. Aynı zamanda liberal feminizmin temel noktalarına vurgu yapılıyor, feminizmin aileyi yıkmak değil aile saadetini korumayı amaçladığından, eğitimli ve bilinçli kadınların daha iyi birer eş ve anne olacağından söz ediliyordu. Fakat bütün bunlara ek olarak kadınlar, kamusal alanda da çalışabilmeliydi. Dergide kadınlara çalışmaları gerektiği konusunda çağrılar yapılıyordu. Kadın ve erkeklere “Artık uyanalım. Bugünkü durgunluk ve ilgisizliği bırakalım. Çalışma hayatına atılarak toplumsal yerimizi düzenleyelim.” denilirken, kadınları çalışmak alıkoyan erkekler ise “yalnız bir tarafın çalışması hiçtir, erkeklerimizin de bize karşı yabancı, ilgisiz durmamaları, hukukumuza uymaları gerekir” diye uyarılıyordu. (7) Osmanlı Kadınlarının Hukukunu Savunma Cemiyeti’nin ise terzihane gibi küçük işletmeler açabileceği ve kadınları buralarda istihdam edebileceği öneriliyordu. (8)
Kadınları olduğu kadar erkekleri de çalışmaya çağırırken dergi, çalışma koşullarına da ilgisiz kalmıyordu. Hayatın sürmesinin işçilerin düzenli çalışmasına bağlı olduğu vurgulanıyor, fakat işçilere layık oldukları önemin verilmediği söyleniyordu.
“Bir inkılâb yapıyoruz”
Kadınlar Dünyası dergisi, Osmanlı’da kadınların pek çok sorununu sayfalarına taşımış ve cemiyet aracılığı ile çözümler aramıştı. Önerilen düzenlemeler ve yapılan eleştirilerin arkasında ise büyük bir amaç yatıyordu: Kadın inkılâbını yapmak. Dergideki yazıların pek çoğunda “lafla peynir gemisinin yürümeyeceği”, bir an önce harekete geçilmesi gerektiği, hem dergi ve cemiyetin hem de tüm Osmanlı kadın hareketinin içine sinmiş bu devrimci telaşın yansımasıydı. Önlerine koydukları güncel hedefleri başarmak, “inkılabı temin etme” yolunda atılan adımlardı. Bu yolda ilerlemenin güç olduğunu bilerek umutlarını diri tutuyorlardı: “Evet, biz Osmanlı kadınları, bir inkılâb yapıyoruz. Bunda şüpheye mahal yok.” (1)
Tüm kesimlerden kadınlara seslenen ve tamamının katılımına açık olan Kadınlar Dünyası “kadınlar âlemi”nin topyekûn devrime olan ihtiyacını sürekli olarak yineliyordu. Laf söylemekle kalmıyor, yapılması gereken faaliyetlerle ilgili öneride bulunuyor, cemiyetin bu faaliyetleri hayata geçirmesinde destek oluyordu. En önemlisi, kadınların ihtiyaç ve taleplerini dönemine göre oldukça radikal bir biçimde yapıyordu. “Evet, erkeklerden merhamet istemiyoruz. Biz çalışıyoruz. Kendi kendimizi bu sefil hayattan kurtaracağız. Fakat onların bizim harekâtımıza karşı akli düşünmelerini isteriz. İşte yalnız istediğimiz budur. Yoksa merhamet değil. Artık ağlamayacağız. Metin olacağız ve çalışacağız. Kendi sa’yımızla, hakkımıza ve saadete mazhar olacağız.” diyordu Nuriye Ulviye. Tam tamına bir asır öteden gelen, hâlâ gücünü de geçerliliğini de koruyan bir yankı bu. Matmazel Eliz bir yazısında Kadınlar Dünyası’nı Osmanlı kadın hareketinin sesinin yankılarından biri olarak tanımlıyordu. (9) Bir asır sonraya capcanlı gelebilmiş bu yankı sayesinde bugün, tarih dehlizinde kadınların isyan seslerini seçebiliyoruz. Seslerini yükselten ve yankıları bugüne taşımada emek veren tüm kadınlara minnettarlıkla…
KAYNAKLAR
1) Serpil Çakır, Osmanlı Kadın Hareketi, Metis Yayınları, 3. Baskı, 2011.
2) Hale Biricikoğlu, “Türk modernleşmesinde kadın”, http://cws.emu.edu.tr/en/conferences/2nd_int/pdf/Hale%20Biricikoglu.pdf.
3) Devrim Avcı, “100. yılında Türkiye’de kadın haklarının gelişimi”, (http://www.ozgurlukdunyasi.org/arsiv/32-sayi-212/281-100-yilinda-turkiyede-kadin-haklarinin-gelisimi)
4) Erdinç Gülcü, Samiye Tunç, “Osmanlı basın hayatında Kadınlar Dünyası dergisi”, Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 3(2), s.155-176.
5) “Tüketime doğru”, Kadınlar Dünyası, Mayıs 2000, sayı: 8.
6) “İşimiz hep buna benzer”, Kadınlar Dünyası, Şubat 2001, sayı: 17.
7) “Hakkımızı arayalım”, Kadınlar Dünyası, Şubat 2002, sayı: 29.
8) “İşe başlamalı”, Kadınlar Dünyası, Ocak 2002, sayı: 28.
9) “Kadınlar aleminde ihtiyaç inkılap”, Kadınlar Dünyası, Kasım 2000, sayı: 14.