Ana Sayfa Dergi Sayıları 123. Sayı Tolkien’in Ağacına Tünemek

Tolkien’in Ağacına Tünemek

347
0

“Gandalf yaşıyor!”

(Londra metrosu duvarlarından bir yazı)

Bazı eserler üzerinde pek konuşulup tartışılmadan raflarda kalır. Bazıları ise kalabalıklar arasında elden ele gezer, salgın gibi hızla yayılır. Yapacak bir şey yoktur. Eser bir kez ortaya çıkmıştır artık. Tolkien’inkiler de okuyuculara kısa bir sürede nüfuz edip eleştirmenleri fikir beyanına zorlayanlardan. Hobbit de, Yüzüklerin Efendisi de ilk yayımlandıkları yıllardan bu yana okuyucusunu bulmakta sıkıntı yaşamaz. Eserlerin büyük bir kesim tarafından ilgiyle karşılanması kimi eleştirmenler tarafından küçümsenmiş, sahip oldukları değer konusunda sonu gelmez bir tartışmanın başlamasına sebep olmuştur.

İçinden ağaçlar geçen derlemede Tolkien’in eserleri üzerine kırk yıllık bir döneme ait eleştiri ve inceleme yazıları, Tolkien’in mektuplarından alıntılar bulunuyor. Kimi hususlarda uzlaşan, kimilerinde birbirlerinden uzak düşen yazarların çoğu Tolkien sevgisinin altında yatan nedeni bulmaya çalışıyor. Metinlerarası yazarların birbirlerine yönelttikleri eleştiriler, karşılıklı bir tartışma havası yaratıyor. Öyle ki ben de kitabı okumaya başladığımda birdenbire o canlı tartışmanın ortasına düşmüş buldum kendimi. Eleştirmenler eserleri kabul görmüş yazarlara bakıp “Tolkien’i bu yazarlar arasında nereye koyacağız şimdi?” der gibi duruyorlar. Bu kaygı anlaşılmaz değildir; sözü edilen “bestseller”ların değeri neye göre ölçülecektir?

Yüzüklerin Efendisi‘nin (1954-55) daha ilk basıldığı zamanlarda fikirlerini ortaya koymuş, biri Tolkien’in yanında, diğeri karşısında yer alan iki ismi görüyoruz: W. H. Auden ve Edmund Wilson. Bu isimlere ait yazıların özelliği Tolkien’i anlamaya, anlamlandırmaya, edebiyat dünyasında bir yere koymaya çalışan ilk yazılar olması. Diğeri, kitap içinde bir kitap, Colin Wilson’ın fazla hacimli olmayan kitabı Tolkien’in Ağacı (1973). Peki gençlik hareketleriyle dünyanın sarsıldığı 60’larda Tolkien nasıl okunuyordu? Peter S. Beagle’ın yazdığıTolkien’in Büyülü Yüzüğü”, W. E. Ratliff ve C. G. Flinn’in “Hobbit ve Hippi”si bu soruya cevap verir nitelikte yazılar. Ratliff ve Flinn, Tolkien’in eserlerinde savunduğu temel değerler ve dönemin muhalifleri olan Hippilerin dünya görüşü arasında gördükleri farkları aktarıyor. Tolkien’in 1956-72 yılları arasında yazdığı mektuplardan alıntılar, onun ağaçlar ve doğadan yana tavrına odaklanıyor. “Ben bütün eserlerimde düşmanlarına karşı ağaçların tarafını tutarım.” diyor Tolkien. Claudia Riiff Finseth’in Tolkien’in Ağaçları (1997) ise tartışma havasından kopuk, bir inceleme yazısı; Tolkien’in eserlerinde ağaçlar ve ormanların simgeledikleri anlamlar üzerinde duruyor.

Kitapta yer alan yazıların hemen hepsinin ilgi çekici, özenle seçilmiş yazılar olduğunu söylemek mümkün. Ancak benim özellikle önemli bulduğum iki yazı var: Birincisi, derlemenin de ismini aldığı, Colin Wilson’ın Tolkien’in Ağacı; ikincisi ise Claudia Riiff Finseth’in “Tolkien’in Ağaçları” yazısı. Colin Wilson, başlar başlamaz kitabı bir kenara bırakıp yıllar sonra arkadaş tavsiyesiyle tekrar eline alanlardan. Frodo’nun başına gelenleri merak ettiği için kitapta yer alan uzun konuşmaları atlamış, çocuklarına okurken onlar da sıkılıp bu bölümleri atlamasını istemiş. Yine de bu Tolkien’in tarafında yer aldığını söylemesine engel olmuyor. Öncelikle Tolkien’in eserlerinin neden bu kadar sevildiği sorusuna yanıt arıyor. Tamamen negatif veya pozitif bir tutum benimsemek yerine, Tolkien’i çeşitli yönleriyle olduğu gibi görmeye çalışıyor. Tolkien’in eserlerini çekici kılan unsurları sıralıyor. Yazarın etkilenmiş olabileceği isimler ve akımlar üzerinde duruyor. Tolkien’in eserlerinde modern dünya ve teknolojik uygarlık eleştirisinin önemine dikkat çekiyor. Ağaçlar, ormanlar, kırlar sadece görsel unsurlar değildir; doğadan ve yaşamdan taraf anlamlara işaret ederler. Yazara yöneltilen eleştirilere, bilhassa Edmund Wilson’unkilere karşılık veriyor. Bunlardan üzerinde en çok konuşulanı, “kaçışçılık mı, gerçekçilik mi?” tartışması, diğeri ise sanatçı ve toplum ilişkisiyle ilgili. Colin Wilson, Tolkien’in kimi isimlerle kıyaslanmasına itiraz ederken hangi yönlerden, hangi isimlerle kıyaslanıp kıyaslanamayacağını söylüyor. Saldırgan bir üslup benimseyen Edmund Wilson’ın tepkisini bile onun açısından anlama çabasında; iki insan arasındaki en basit ilişkide bile benzerine az rastlanır bir örnek. Colin Wilson’ın yazısında, diğerlerinden farklı olarak, Tolkien’i edebiyat tarihinde hak ettiği yere koyma gayreti açık şekilde anlaşılıyor.

İkinci olarak Claudia Riif Finseth’in, yazarın eserlerindeki ağaçlar ve ormanların temsillerine yakından baktığı “Tolkien’in Ağaçları” başlıklı denemesi incelikli bir görme biçimini yansıtıyor. Tolkien bu ağaçları sadece büyülü bir dünya yaratmak için kullanmaz, ağaç temelde canlılığın ifadesidir. Bir canlının yaşamının değeri nereden gelir? Finseth, Frodo’nun bir ağacın kabuğuna dokunuşundan bahsettiği bölümde şunları söyler:

“Tolkien bize yaşamı yeniden tanımlıyor. Yaşam bildiğimiz haliyle hareket etmek, yemek, nefes almak değildir. Akıl basitçe konuşma yeteneği değildir. Mallornlar bunların hiçbirini yaşamaz, fakat Frodo’nun dokunuşu sayesinde onların capcanlı olduğunu ve çevrelerinde olanların fazlasıyla farkında olduğunu hissederiz. Bu ağaçlar bir şey YAPMAZ, sadece VAR OLURLAR ve böylece “canlı” olma tanımını Orta Dünya’daki, söz ve eylem aracılığıyla yıkım, çaresizlik ve ölüm getiren varlıkların birçoğundan daha fazla doldururlar. Bizim modern, Batılı dünyamız, toplu ve hızlı üretime önem veren dünyamız, genellikle bu değerden yoksundur ve Tolkien bundan yakınmıştır. Elizabeth Kubler-Ross yaşadığımız dünyadaki umutsuzluğun nedeninin büyük kısmının bu olduğunu söyler; bizim değerimiz kim olduğumuza değil de ne yaptığımıza bağlı olduğu zaman, yaşlanıp da yeteneklerimizi kaybettiğimiz zaman, anlam ve amaç duygumuzu da kaybederiz.” (s. 53-54)

Son söz yerine, derlemede genel olarak Tolkien’in eserlerini açıklığa kavuşturan yazıların yer aldığı söylenebilir. Ağaç ve ormanların rolünün öneminden her yazıda bahsediliyor. Ancak eleştirmenlerin karşı karşıya kaldığı asıl meselenin Tolkien’i edebiyat tarihinde hak ettiği yere koyabilmek olduğu görülüyor. Colin Wilson’ın, bu eserlere çeşitli yönlerden baktığı denemesiyle, Claudia Riif Finseth’in Tolkien’in ağaçlarını büyüteçle bakar gibi dikkatle incelediği yazısı ilgimi en çok uyandıran yazılar oldu. Colin Wilson, Tolkien’in hakkını teslim ediyor: “Yüzüklerin Efendisi bence yirminci yüzyıl edebiyatının önemli bir eseridir, tıpkı Kayıp Zamanın İzinde ya da Çorak Ülke gibi.” (s.27) Colin Wilson’ın savunusunu tek satırda özetlemek gerekirse, evet, Tolkien birçok yönden avangard sayılmayabilir, ancak eserleri etik bir değer taşımaktadır. Bunu da dil bakımından alttürlerden çok daha iyi bir biçimde yapmaktadır.

Tolkien’in Ağacı‘nı okumak, fantastik bir tarzda söylenirse, zaman tünelinde Tolkien üzerine konuşan, çekişen; birbirinden farklı bakış açılarına sahip kişilerden oluşan bir grupla aynı masada oturmak gibiydi benim için. Colin Wilson’dan sonra ben de bir itirafta bulunabilirim sanırım. Yüzüklerin Efendisi‘nin ilk filminden aklımda kalan, ilk on dakikasından sonrasını hatırlamadığım. Uyuyakalmıştım. Tolkien’i sevip de sevgisinin nedenini kendisine bile açıklamakta zorlananlar, kitaba başlayıp da devam etmekten vazgeçenler ya da benim gibi filmin başında uyuyakalanlar! Tolkien’e başka bir gözle yeniden bakmak için iyi bir fırsat olabilir Tolkien’in Ağacı‘na tünemek.

Tolkien’in Ağacı, Derleyen ve Çeviren: Sabri Gürses, Çeviribilim Ajans ve Yayıncılık, Ekim 2013, 103 s.