Ana Sayfa Dergi Sayıları 123. Sayı Sinema Savaşlarında Eleştirel Cephe

Sinema Savaşlarında Eleştirel Cephe

269
0

Filmler doğruyu söyleyen yalanlardır.

Bernardo Bertolucci

Frankfurt Okulu’nun üçüncü kuşak temsilcilerinden Douglas Kellner’in akademik çalışmalarının merkezinde medya kültürü ve tekno-kapitalizm konuları bulunuyor. Sinema ise Kellner’in çalışmalarının bir başka kanadını oluşturuyor. Kellner, Michael Ryan ile birlikte yazdığı Politik Kamera‘da çağdaş Hollywood sinema filmlerinin ideolojik çözümlemelerini yapmıştı. Bu anlamda, Sinema Savaşları/ Bush-Cheney Döneminde Hollywood Sineması ve Siyaset adlı çalışması Kellner’in Politik Kamera‘sıyla önemli bir bütünlük içeriyor. Kitap hayli tartışmalı 2000 yılı başkanlık seçiminin galibi George W. Bush ve yardımcısı Dick Cheney döneminin sinemadaki tezahürlerini inceliyor. Bush-Cheney döneminin siyasi ve toplumsal çalkantılarının birer alt metin olarak filmlerin içine yerleştirildiğini örnekleriyle ispata girişen Kellner’e göre, çağdaş Hollywood sineması “temsillerin birbiriyle mücadelesi olarak ve mevcut toplumsal mücadelelerin yeniden üretildiği, dönemin siyasi söylemlerinin tahvil edildiği bir mücadele alanı”olarak tanımlanabilir.

Kellner, Bush-Cheney yönetimi olarak tanımladığı dönemin film üretimine etkilerini keskin bir ayrımla sunmaktan kaçınırken Hollywood filmleri ile bağımsız filmler gibi bir ayrıma gitmek yerine her iki akımdan örneklerle Bush-Cheney yönetiminin aşırı muhafazakâr ve sağ politikalarının ABD’de yarattığı sarsıntıları sebepleriyle birlikte ifşa etmeye çalışıyor.

Yazar, Bush-Cheney döneminin muhafazakâr politikalarını ve militarizmini ele alan filmlerin yanı sıra, Bush-Cheney yönetimini eleştiren, ona muhalif filmleri de değerlendiriyor. Stuart Hall’ın “temsil politikaları” kavramından yararlandığını dile getiren Kellner, sinemanın ideolojiler savaşındaki rolünü sıklıkla vurguluyor. Bu bağlamda,  savaş ve terörizm, şirketler ve devlet, çevre, ırk, toplumsal cinsiyet gibi kavramlar filmlerle toplumsallaşıyor. Kellner’e göre liberal bir çoğunluğun ifadesi olarak Hollywood, toplumda siyasal yönetime ilişkin bir hoşnutsuzluk olduğunda bu durumu sömürmekte gecikmez ve bu hoşnutsuzluğun göstergesi haline gelen filmler yapar.

Beş bölümden oluşan kitap filmler aracılığıyla teşhise yönelik eleştirel bir üsluptan faydalanıyor. Belgesel filmlerin 2000’li yıllarla birlikte yükselişe geçen bir tür olarak sinemada öne çıkışını ayrıntısıyla ele alan ilk bölümde Bush’un şaibeli başkanlık serüveni (Douglas Kellner 2000 yılında ABD’de yapılan başkanlık seçimini “Büyük Soygun” olarak adlandırmakta), Irak Savaşı, çevre krizi gibi önemli konuların işlendiği belgeseller değerlendiriliyor. Counting On Democracy (2001), Orwell Rolls in His Grave (2004) vb. belgesel film yapımlarının eleştirel üsluplarına ilişkin analizlerin öne çıktığı bu ilk bölümde Kellner, Bush-Cheney taraftarı olarak nitelenebilecek belgesel filmlerden de örnekler sunarak çapraz bir okuma yapmaya özen gösteriyor. Bush’un seçimlerdeki rakibi Al Gore’un An Inconvenient Truth (2006) isimli belgesel filmi çevre ve iklim konularına odaklanan popüler bir yapım olarak karşımıza çıkıyor. Darwin’s Nightmare (2005) ise ekosistemin çöküşünün bir ispatı olarak ibretlik bir vakayı ele alıyor ve çok çarpıcı politik ve toplumsal sonuçlarını ifşa ediyor. Kellner’ın analizlerinin belgesel filmlerden animasyon filmlere kadar geniş bir prodüksiyon yelpazesi altında birleştiğini söylemek mümkün. Bu çeşitliliğe alegorik çözümlemeler eşlik ediyor haliyle.

Nesnellik konusunun farklı bilim ve sanat dalları bağlamında türlü tartışmaların odağında kalmayı sürdürdüğü günümüzde, sinema bu tartışmaların popüler bir kanadını oluştuyor ve bu nedenledir ki Kellner, belgesel film türünün yükselişini önemsiyor. Bu bağlamda üçüncü bölümün odağında Michael Moore’un çalışmaları bulunmakta. “Michael Moore’un Kışkırtmaları” başlıklı bu bölümde Michael Moore’un kendine has üslubunu, siyasetini ve sinema stratejilerini masaya yatıran Kellner aslında kitabın odağına da belgesel filmlerin altın çağını ve Michael Moore’un muhalif tavrını yerleştiriyor bir anlamda. Roger and Me (1989), Bowling for Columbine (2002), Fahrenheit 9/11 (2004) filmlerini kitap boyunca yürüttüğü tartışmanın başlıca meseleleri bağlamında inceliyor.

“Hollywood’un 11 Eylül’ü ve Terör Gösterileri” başlıklı ikinci bölümde Kellner 11Eylül saldırılarını “bir terör gösterisi başlatan şoke edici küresel medya olayları” olarak tanımlamaktan çekinmiyor.  Bu bağlamda ortaya çıkan güçlü medya gösterilerinin toplumsal hafıza inşasındaki rolü Hollywood yapımları vasıtasıyla değerlendiriliyor. Hollywood filmlerinde 11 Eylül temsilleri bağlamında United 93 (2006) ve World Trade Center (2006) analizleri öne çıkmakta.

Kellner dördüncü bölümde dönemin huzursuzluğunu gerek gerçekçi eleştiriyle gerekse alegori ya da hicivle resmeden Bush-Cheney yönetimi karşıtı Hollywood filmlerinden örnekler sunmayı sürdürüyor. Alegorik eleştirilerin öne çıktığı bu film seçkisinde Star Wars serisinin ikinci üçlemesi, The Simpsons: The Movie (2007) gibi filmlerin farklı okumalarıyla karşılaşmak mümkün. Kellner karşı-ütopya tarzı filmlere örneklerle (V for Vendetta (2005), Minority Report (2002) gibi) aşırı sağ siyasetin, hapishane endüstrisinin eleştirisini yaparken sinemanın tahayyül imkânlarını önemsediğini gösteriyor.

Sinema Savaşları‘nda kültür teorilerinin kaynaklarından biri olan sinemanın, bir toplumsal mücadele alanı olmayı sürdürdüğü aşikâr ve kitap bu bağlamda eleştirel analizin gereklerini yerine getiriyor. Bush-Cheney dönemi skandallarının günümüz Türkiye’sine yabancı olmayışı kitabın okuyucu üzerinde bırakacağı etkiyi artırabilir. Kitabın eleştirel analize tabi tuttuğu filmler ve irdelediği meseleler bağlamında sinemaya ve sosyal bilimlere ilgi duyanların birer film listesi oluşturmasına imkân sağladığını ifade etmek de mümkün. Sinema Savaşları, filmleri “okumanın” toplumsal ve tarihsel meselelere ilişkin edinmiş olduğumuz fikirlere önemli katkılar sağlayacağını hatırlatan yönüyle ilgiyi hakediyor.