Ana Sayfa Dergi Sayıları 129. sayı İnternet: Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!

İnternet: Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!

365
0

Özgür yazılım ile özel mülk yazılım arasındaki çatışmada sessiz kalıp, internette sansüre ve ticarileşmeye hayır diyemezsiniz. Çünkü internetin geleceğini özgür yazılım ve özel mülk yazılım arasındaki bu irili ufaklı çatışmalar belirleyecek: Biz interneti bir iletişim alanı olarak görüp geliştirmek isteyeceğiz, firmalar da bizim bu girişimlerimizi engelleyip onu büyük bir alışveriş merkezine çevirmeye çalışacaklar. İnternet için henüz son söz söylenmedi… Mücadeleye devam!

Günlerdir iPhone’un yeni modeli konuşuluyor. Gazeteler ve haber portalları reklam kokan haberlerden geçilmiyor. İnsanlar iPhone’un yeni modelini bir an önce satın alabilmek için türlü çılgınlıklar yapıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da bu durumu eleştiriyor: (1)

“İnsanlar o marka telefonu alabilmek için gece dahi saatlerce kuyrukta bekliyorlar. Bu marka her yıl model çıkardığı halde, modeller arasında çok büyük farklılıklar da yok ha, bunu da söyleyeyim. Tanınmışlık sayesinde bu uzun kuyrukları oluşturabiliyorlar. Burada bir çok arkadaşımız da bunu biliyor. Aslında satılan telefon değil, satılan o telefonun markası. ‘Bak yenisini aldım, bu.’”

iPhone’un modelleri arasında fark olup olmadığını bilmiyorum. Fakat Erdoğan, satılanın telefon değil marka olduğunu söylerken haksız sayılmaz. Ne yazık ki Erdoğan’ın bu sözleri, bazılarınca alaya alındı. Hatta Erdoğan’ın iPhone eleştirisinden sonra iPhone’a yakınlık duymaya başlamış, ilk fırsatta iPhone almayı düşünen muhalifler de olabilir.

Viyana merkezli Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) ile New York merkezli Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ) ortaklaşa oluşturduğu basın özgürlüğü heyeti ile yapılan toplantıda ise Erdoğan “Medyaya hakaret özgürlüğü asla verilmemeli. İnternete olan karşıtlığım her geçen gün daha da artıyor” dedi. (2) Erdoğan’ın bu sözlerinden sonra sosyal medya, doğal olarak, çalkalandı. Bunda çok da kızacak bir şey yoktu. Erdoğan, iktidar sahibi olarak kaygılarını son derece açık bir dille ifade etmişti. Geçtiğimiz günlerde Facebook, Twitter, Google ve Microsoft’un da katılımıyla gerçekleşen AB (Avrupa Birliği) toplantısının gündemi de internetteki fanatiklere karşı mücadeleydi. Son zamanlarda, sosyal medyanın kökten dinci örgütler için taraftar bulma mekânı haline gelmesi AB’yi kökten örgütlenmelere karşı harekete geçirmişti. (3) ABD’nin sosyal ağlardan bilgi talep ettiği ve kullanıcıların bu konuda haberdar edilmediği artık gizlenmiyor bile. (4)  Dolayısıyla, internetten rahatsızlık sadece Erdoğan’a özgü bir durum değil. Tüm iktidarlar interneti bir şekilde (sansürle ve/veya gözetimle) kontrol etmeye çabalıyor. Bunu da teknolojik ve politik kapasiteleri doğrultusunda gerçekleştirebiliyorlar.

Ancak ben Erdoğan’ın yerinde olsaydım, internetten rahatsızlığımı düşünerek, iPhone’u pek eleştirmezdim. Çünkü iPhone ve benzerleri tam da Erdoğan’ın (ve diğer iktidar sahiplerinin) hayalindeki interneti oluşturacak potansiyele sahipler. Bu onların meselesi…

Bizim meselemize gelince…

Teknolojiye farklı yaklaşımlar

Eğer interneti soldan tartışacaksak iki bakış açısından, teknolojik belirlenimcilikten ve teknolojinin tarafsızlığından, özenle uzak durmamız gerekiyor. Çünkü her iki bakış açısı da teknolojiyi durağan bir şey (thing) olarak değerlendirmekte.

Teknolojik belirlenimcilik, teknolojinin tek yönlü olarak (olumlu ya da olumsuz şekilde) toplumu dönüştürdüğünü savunur. Telefon bire bir (one to one), radyo ve televizyon birden çoğa (one to many), internet de çoktan çoğa (many to many) iletişime olanak verir. Açıkça ya da üstü kapalı olarak bilgisayar ağlarının teknik altyapısının toplumsal ilişkileri belirleyeceği varsayılır. Fakat yeni toplumsal hareketlerin örgütlenip başkaldırmasını, şirketlerin yeni iş modelleriyle sömürüyü yoğunlaştırmasını ve hükümetlerin vatandaşlarını gözetlemesini sağlayan aynı teknik altyapıdır. Bu durumu dikkate almadan, bütünün belirli bir parçasına odaklanıp iyimser ya da kötümser yorumlar yapılabilir. İşgal Et! (Occupy!) hareketlerine bakarak sosyal medya yüceltilebilir; artan gözetim uygulamaları (dinlenen telefonlar, sokakları gözetleyen kapalı devre kameralar, büyük veri, derin paket inceleme vb) nedeniyle kara senaryolar yazılabilir.

Bazılarına göre ise teknoloji ne iyidir ne kötüdür; tarafsızdır. Herhangi bir teknoloji farklı amaçlar için kullanılabilir. Kısmen doğrudur; en azından kullanıcının iradesini dikkate almasıyla teknolojik belirlenimcilikten daha ileri bir noktadadır. Kullanıcıların kültürü ve teknolojiyi nasıl sahiplendikleri önemlidir. Çocukluğundan beri bilişim teknolojileri ile haşır neşir olan bir kuşak ile kırkından sonra internetle tanışan bir kuşağın bilişim teknolojilerini kullanımı farklı olacaktır. Ayrıca kullanıcıların birbirini tanıdığı veya benzer kültürlerden geldiği homojen bir topluluğun bilgisayar ağını sahiplenmesi heterojen  toplulukların bilgisayar ağını sahiplenmesinden farklıdır. Yine kullanıcıdan yola çıkarak, gözetimi ve internetin ticarileşmesini hükümetlerin ve şirketlerin kötü kullanımıyla, ağdaki demokratik örgütlenmeleri yeni toplumsal hareketlerin iyi kullanımıyla açıklamak da mümkündür. Teknolojinin tarafsızlığından yola çıkarak, “zaten bugün kötü işlerde kullanılan büyük veri de devrimden sonra toplum yararına kullanılacaktır” da denilebilir.

Ama insan iradesi, yalnızca teknolojinin kullanımında değil tasarımında da yer alır. Teknoloji bir şey (thing) değil, farklı tarafların iradesiyle şekillenen süreçtir. Varsayılanın aksine herhangi bir teknolojinin toplumsal kabulünü sağlayan yalnızca verimlilik değildir. Feenberg (2012) bisiklet örneğini verir. Bugün bisikletlerdeki tekerleklerin eşit boyutlarda olmasını olağan karşılıyoruz. Oysa ilk başta ön tekerleği daha büyük olan bisikletler de bir seçenekti. Ön tekerleği büyük olan bisikletler hızlarıyla, iki tekerliği eşit olanlar ise daha dengeli olmaları ile öne çıkıyorlardı. İnsanlar tercihlerini hızdan yana değil dengeden yana kullandılar ve büyük tekerlekli bisikletler tarihin bir döneminde donup kalırken sonraki bisikletler kazanan modeli takip etti.

Yapılandırmacı (constructivist) yaklaşım bu durumu teknolojilerin yorumsal esnekliği ile açıklar. Yapılandırmacılara göre herhangi bir teknolojinin ne için kullanılacağı açık seçik belli olana dek tasarımı standartlaştırılamaz. İlk aşamalarda farklı tasarımlar yarışır; ama bu yarışın sonucunu belirleyen her zaman verimlilik olmaz. Yukarıdaki bisiklet örneğinde belirtildiği tasarımın ardında birbiriyle çekişen kaygılar olabilir. Bu tasarımlardan biri galip geldiğinde, teknolojinin tasarımı da o çizgide gelişir ve geliştirilen teknoloji farklı koşullar oluşana kadar kararlılığını sürdürür. Örneğin bugün küçük yaşlardan itibaren bir parçamız haline gelen telefonun ilk çıkış amacı devlet işlerinde kullanımdı. Kadınlar telefonu ailelerinin sosyal yaşamlarını düzenlemek için kullanmaya başladığında bu durum mühendislerin pek hoşuna gitmemişti. İlginç olarak telefon 1920 yılına kadar, şirketlerin abonelerine canlı yayın ulaştırdığı bir yayın (broadcast) teknolojisi olarak kullanıldı (age). Fakat bildiğimiz gibi telefon kişiler arası iletişimin aracı olarak kararlı hale geldi ve tasarımlar bu yönde gelişti. Ta ki bilişim teknolojileriyle akıllı hale gelip yeni bir kararsızlığa sürüklenene dek.

Radyo ve televizyonun ilk mucitlerinin kafasında da bugünkünden farklı amaçlar vardı. Radyonun ilk günlerinde eğitim ve kamu programcılığı hakimdi. Televizyon ise daha çok bir eğitim ya da gözetim aracı olarak düşünülüyordu. Ancak daha sonra her ikisi de hızla eğlence sektörünün hakimiyetine girdi ve sonraki gelişimleri de bu doğrultuda oldu. Diğer kullanım alanları da varlığını ikincil olarak sürdürdü. Ama asıl belirleyici olan eğlence sektörünün gereksinimleriydi (age).

Dolayısıyla,  teknolojik belirlenimciliğin ya da teknolojinin tarafsızlığı görüşünün etkisinde olanlar teknolojinin olumsallığını, çıkışından kararlı hale gelene kadarki mücadeleyi göz ardı ederek interneti olmuş bitmiş bir şey olarak tartışmaktadır. Bunun sonucunda, tarihin belirli bir dönemine ait olgular genelleştirilerek internetin toplum üzerindeki olumlu ya da olumsuz etkilerinden söz edilebilmektedir. Bunun doğal sonucu olarak bazıları internette artan metalaşmayı ve gözetimi hissettikçe kötümserleşirken, bazıları da Gezi’deki sosyal medya kullanımından yola çıkarak interneti fetişleştirmektedir. Son yıllarda, şirketlerin artan hakimiyeti ile internetin de radyo ve televizyonla aynı kaderi paylaştığını düşünenler de vardır. Şirketlerin interneti kendi çıkarları doğrultusunda yeniden (!) tasarlamaya çabaladığı doğrudur. Fakat internetin kararlı hale gelip tasarımında sona gelindiğini söylemek için henüz erkendir (Feenberg ve Bakardjieva, 2004).

İnternetin tasarımı

Teknolojinin gelişim sürecinde bilim insanlarının, mühendislerin, tasarımcıların, yöneticilerin, sermaye sahiplerinin ve kullanıcıların çıkar ve görüşleri çarpışır. Şirketler internetin mimarisine en baştan, ilk geliştirilme aşamasında müdahil olsalardı, kuşkusuz bugün başka bir internetimiz olacaktı. Bugünkü internet yerine kapitalizmin azami kâr, rekabet, dışlayıcılık vb normlarını  içeren bir internetimiz de olabilirdi. Neyse ki internetin ilk tasarımının arkasındaki aktörlerin temel kaygısı kalımlılıktı (survivability). Amerikan ordusu, merkeze yapılacak herhangi bir saldırının tüm iletişim ağını kesmesini istemiyordu. Bu yüzden, hiyerarşik olmayan ve ağın düğümleri arasında gereksiz (redundant) bağlantılar da içeren bir yapı hedeflendi. Bu tasarımsal tercih internetin sonraki gelişimine de yön verecek, onu sağlam ve değişen ihtiyaçlara yanıt verebilen esnek bir teknoloji yapacaktı. Şirketlerin internete ilgisi ise çok daha sonra oldu. Öyle olmasaydı, tasarımda, kalımlılık yerine kontrol daha ön planda olacak ve ağın düğümleri arasındaki gereksiz bağlantılardan tasarruf edebilmek için A ve B gibi iki düğüm arasında tek bir yol yeterli olacaktı.

Mühendislik perspektifinden ele alındığında ağın kullanım protokollerinin zarif ve verimli tasarımlara olanak verebilmesi için protokollerin oldukça basit tutulması gerekiyordu. Ayrıca ağın gelişimi ve büyümesi için mimarisi açık uçlu kurulmalıydı. Ağın merkezi yönetimi toplumsal bir karardı ve ne mutlu ki mühendislerin ağı ve kullanıcıları kontrol etmek gibi bir kaygısı yoktu (Feenberg, 2012).

İnternetin öncüleri kendilerini bugünkünden farklı, hiçbir kuralın olmadığı bir alanda bulmuşlardı. İnterneti beraberce inşa ettiler. Gönüllülük, işbirliği ve paylaşım bu inşa sürecinin temelini oluşturdu. Ağın açık uçlu mimarisi e-posta ve www (world wide web) gibi inovasyonların da önünü açtı. İnternetin önceli ARPANET’in henüz birkaç üniversiteyi bağladığı bir dönemde ortaya çıkan e-posta programı ilk başta (kadınların telefon kullanımı örneğinde olduğu gibi) gereksiz bir sosyallik olarak görüldü; ama kısa bir süre sonra e-postanın topluluk inşasındaki rolü fark edildi ve e-posta deneylerine izin verildi. Daha sonra Tim Berners-Lee, www’yi icat etti. Kapitalizmin internete henüz bulaşmadığı günlerde icat edilen her iki teknoloji de enformasyonun paylaşımını kolaylaştırdı ve internet topluluklarının oluşumunun önünü açtı. Her iki teknoloji, internet teknolojisinin açık mimarisinin üzerinde yükselerek kendi yapılarında da bu açıklığı devam ettirdiler. İnternetin bu evresinde teknolojiyi belirleyen hükümetler ve şirketler değil, ağdaki biliminsanlarının ve mühendislerin buluşları oldu.

Sonraki evrede, üniversitelerin ve araştırma laboratuvarlarının dışından sıradan insanların da internete müdahalesini gördük. Kullanıcılar, askeri araştırmacıların bilgi paylaşımı için geliştirilmiş bir teknolojiye yeni işlevler kazandırarak onun iletişim potansiyelini artırdılar. Kullanıcılar teknolojiyi tasarımcılarından farklı bir açıdan ele alıp internet teknolojisinin açık uçluluğundan faydalanarak onu yeniden yorumladılar. Ancak teknolojinin yeniden yorumlanması, teknoloji açık uçluluğunu koruduğu sürece gerçekleşebilirdi. Şirketlerin internete en olumsuz etkisi de metalaşmayı interneti ve internet teknolojilerini sınırlayarak gerçekleştirmeye girişmeleri oldu.

Üç farklı modelin mücadelesi

Şu an şirketlerin yoğun baskılarına rağmen şirketlerin bir zaferinden söz edemeyiz. Mücadele devam ediyor, şirketlerin interneti ticarileştirmeye yönelik hamlelerine internetin (ve tarihin) öznesi insanın yaratıcı hamlelerine şahit oluyoruz. İnternetin geleceğini üç farklı modelin mücadelesi belirleyecek (Feenberg, 2012).

Birinci model, enformasyon modelidir ve internette enformasyonun dağıtımını hedefler. İnternetin ilk günlerinden beri varlığını sürdüren bir modeldir. Kuşkusuz daha sonra da varlığını devam ettirecektir. Ama kişiler arası iletişim, enformasyon değişiminden daha çekici gelmektedir.

İkinci model, tüketim modeli olarak adlandırılır. İnterneti küresel bir alışveriş merkezine çevirmeyi hedefler. Kullanıcılar arası iletişime asgari düzeyde gereksinim duyulur. Ayrıca eğlence endüstrisi ve servis sağlayıcılar, interneti de televizyonlaştırmak için hem yasal hem de teknik alanda yoğun bir faaliyet göstermektedir.

Üçüncü model ise topluluk modelidir. İnternetin en başından beri amacı iletişimdir. E-postalar, tartışma listeleri, forumlar, bilgisayar konferansları kişiler arası iletişimin ilk örnekleridir. Ancak bu uygulamalar internetin ilk günlerinde, internetin ilk kullanıcıları (aynı zaman geliştiricileri) arasında  bir topluluk bilinci oluşturabilmesine karşın internet heterojenleştikçe (biliminsanları ve bilgisayar meraklılarının dışında insanlar internete katıldıkça) yetersiz kaldı. Ama 2000’li yıllarda çıkan, önceki iletişim uygulamalarındaki eğilimleri ileriye taşıyan sosyal medya ve web 2.0 uygulamaları, hem toplumun daha geniş kesimlerini topluluklara kattı hem de topluluk üyeleri arasındaki etkileşimi artırdı. Bu yeni toplulukların temelinde karşılıklılık yatıyordu; insanlar önceki topluluk deneyimlerinde tartışma listelerini ya da forumları sadece izlemekle yetinebiliyorlar ve kendilerini gizleyebiliyorlardı. Sosyal medya ise insanları okumanın yanında, yazmaya ve ağa kendinden bir şey katmaya yöneltti. Ağda ortaklaşa üretimlerde bulunmak ya da belirli bir amaç doğrultusunda harekete geçmek için bir araya gelen kullanıcılar kendilerine özerk iletişim alanları yarattılar. Böylece internetin iletişimi güçlendirecek ve çeşitlendirecek biçimde gelişmesini de sağladılar.

Sevdiğimiz internet için mücadele şart

Ancak internetin bu yönde gelişimini devam ettirebilmesi için bazı koşulların devamı gereklidir. İnternet protokolleri tarafsızlığını devam ettirmelidir. Bir diğer deyişle, internet servis sağlayıcıları ve hükümetler internet üzerindeki iletişimin eşitliğine zarar vermemeli; ağ, kâr getirmeyen ya da çoğunluğun görüşüne aykırı görüşlerin iletimine karşı tarafsız olmalıdır. Ayrıca teknik olarak da yenilikçi tasarımlara açık olmalıdır.

Aslında bizim sevdiğimiz internet de bu internettir. Dünyanın dört bir yanındaki İşgal Et! eylemlerinde, Wikipedia’da (ve VikiSosyalizm’de – http://www.wikisosyalizm.org), bağımsız haber sitelerinde gerçekleşen topluluk modelinin internetteki etkinliğinin bir sonucudur.

İnternette gelişen topluluk modeli, kapitalizmin rekabete, kâr hırsına, dışlayıcılığa ve eşitsizliğe dayanan normları ile çelişmekte ve internetin geleceği için kapitalizmin dokusuna çok daha uygun olan tüketim modeli ile çatışmaktadır.

Kamusal ve özel çıkarların çatıştığı bu mücadele internet gibi çok katmanlıdır. Birinci katmanda www, yani içerik, yer almaktadır. Özgür yazılım ile özel mülk yazılım internetin geleceğine dair iki vizyonu temsil etmektedir. Özgür yazılım, kullanıcının teknolojiyi yaratıcı sahiplenmesine olanak vermekte, onun yaratıcı potansiyelini geliştirmektedir.  Son zamanlarda birçok şirket, ürünlerini özellikle kapalı, sadece belirli bir amaç doğrultusunda kullanılmak üzere geliştirmekte, kullanıcının teknolojiyi yeniden yorumlamasının önüne geçmektedir. Dolayısıyla, özel mülk yazılıma karşı özgür yazılımı savunmak (ve kullanmak!) internetin gelecekte ne olacağına dair politik bir müdahaledir.

İkinci çatışma alanı ise daha alt katmanlarda, ağ tarafsızlığı alanındadır. Şirketler, filmlerin ve televizyon programlarının ağda önceliklendirilmesi için ABD’de yoğun bir kulis faaliyeti yürütmektedir. Eğer eğlence şirketlerinin ve internet servis sağlayıcılarının girişimleri başarılı olur ve ağ trafiği ticari faaliyetleri önceliklendirmeye başlarsa, internet tüketim modeline yönelecektir.

Kısacası, internette çetin bir mücadele söz konusudur. Ancak hangi model başarılı olursa olsun, diğer modeller de ortadan kalkmayacak ama internetin sonraki gelişiminde ikincil olacaktır. Tabi bu mücadeleyi sadece izlemek gibi bir lüksümüz yok. Solun internetle (ya da daha genel olarak bilişim teknolojileri ile) olan ilişkisini de 11. Tez’den başlayarak tartışmak gerek:

“Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir.”

Sorun internetin dün ve bugün ne olduğu değil, onun yarın ne olabileceğidir. Belki herkes yazılım geliştiremez ama örgütlenerek teknolojinin tasarımına etkide bulunabilir. Gündem yaratarak, halkı teknolojinin gelişimine dair tartışmalara katarak, bu tartışmaları davalara ve boykotlara taşıyarak, yeni hukuksal düzenlemelere zorlayarak hükümetler ve şirketler, kamu yararını gözeten tasarımlar yapmaya zorlanabilir.

İnterneti özel mülk yazılımın kollarına atan, internetin açıklık ilkesini çiğneyen ve gözetimi artıran her girişim sorgulanmalıdır. Örneğin, torba torba yasalar çıkarken kişisel verilerin korunması hakkındaki yasal düzenlemenin akıbeti sorgulanabilir, toplumun daha geniş kesimlerine sorgulatılabilir. Pardus projesine ne olmuştur? Ankara Üniversitesi’nin Microsoft’la yaptığı anlaşmanın sonuçları ne olacaktır? (5)

Mesh ağlar

Tüm bu konular ve sorunlar internetin geleceği konusunda ilgisiz sorularmış gibi görünebilir…

İnternet kısmen ya da tamamen sansürlenebilir ve toplulukların iletişimleri kısıtlanabilir. Fakat bu girişimlerin etkili olup olmayacağı internet kullanıcılarının yaratıcı etkinliklerine ve dolayısıyla bilişim teknolojilerinin buna ne kadar imkân verdiğine  bağlıdır. Geçtiğimiz ay Hong Kong’daki gösterilerde kullanılan mesh ağlar bu duruma güzel bir örnektir. (6)

İnternet, tasarımına içsel kalımlılık kaygısına rağmen doğal afetlere ya da hükümetlerin sansürüne karşı yeterince dayanıklı değildir. Çünkü kullanıcılar internete girmek için merkezi düğümlere gereksinim duyarlar. X adlı internet servis sağlayıcıya bağlanmadan internete çıkamazsınız; komşunuzla bile internet üzerinden haberleşemezsiniz. Mesh ağlarda ise iletişim merkezsiz bir ağ ile kurulur. Cihazlar kendilerini bant genişliğinin uygunluğuna ve yakınlığına göre ayarlayarak birbirleriyle haberleşebilir. Ağdaki cihazlar arasındaki iletişim dinamik bir rota üzerinde gerçekleşir. Dolayısıyla, ağdaki tüm cihazları ortadan kaldırmadıkça bir mesh ağı kapatmak mümkün değildir. Bu nedenle mesh ağlardan oluşan internet doğal ya da politik felaketlere karşı normal internetten daha sağlamdır.

Mesh ağlar, felaket senaryoları dışında özellikle fakir ve yetersiz hizmet alan bölgeler için de uygulanabilir. Maddi gücü yetersiz olanlar için ücretsiz bir iletişim ağı sağlayabilir. Mesh ağlar, aynı zamanda internetin ilk günlerindeki saf haline dönüştür. Mesh ağı, internetten görülemeyeceği için iletişimi gözetlemek için doğrudan ağa dahil olunması gerekir. Ayrıca merkezi bir otorite olmadığından kişilerin kimliklerini tespit son derece zordur (De Filippi, 2014).

Mısır’da, İran’da ve son olarak Hong Kong’da sansüre karşı topluluk içi iletişimi devam ettirebilmek için mesh ağlar kullanıldı. Fakat De Filippi mesh ağların öneminin yalnızca doğal felaketlerle ve sansürle sınırlı olmadığını düşünmektedir. Grup içi iletişim için merkezi noktalara ihtiyaç duymamasının yanında merkezi bir otorite de yoktur. Topluluk tarafından örgütlenip topluluğun ihtiyaçları doğrultusunda çalışır. Mesh ağlarla, birbirinden bağımsız, çok sayıda internetimiz olabilir. (7)

Tabi teknik olarak henüz internet kadar güçlü ve yeterli değildir.  Ama mesh ağların yaygınlaşmasının önünde tahmin edebileceğiniz gibi iki büyük engel vardır: hükümetler ve şirketler. Hükümetler kontrol edemeyecekleri, şirketler (internet servis sağlayıcılar ve telefon operatörleri) de abonelik üzerine kurulu iş modelleri geçersizleşeceği için mesh ağlara sıcak bakmamaktadır.

Ama en son Hong Kong’daki gösterilerde olduğu gibi kullanıcılar zor durumda kaldıklarında mesh ağlarına yöneliyorlar. Hong Kong’daki göstericiler, kendi aralarındaki iletişimi hem iPhone’da hem de Android’de çalışan FireChat uygulaması ile sağladılar. Fakat mesh ağlar deyince ilk akla gelen proje olan Serval Projesi (8) (http://www.servalproject.org/), iPhone yerine neden Android telefonları öncelikli olarak gördüğünü açıklarken iPhone’lar için yazılım geliştirirken yaşanan kısıtlılıklara dikkat çekmektedir: (9)

– iOS’daki uygulama geliştirme lisansları  kısıtlayıcıdır.

– Uygulama dağıtma seçenekleri kısıtlıdır.

– Apple kendi iş modelini ya da iş ortakların rahatsız eden girişimlere karşı düşmanca davranmaktadır.

Bu nedenle, hem iPhone’u hem de İnternet’i aynı anda eleştiremezsiniz. Nitekim iPhone’da FireChat kullanmak da diğer internet uygulamaları gibi  merkezi bir otoritenin (Apple’ın) onayına bağlıdır. Acaba Amerikan çıkarlarına aykırı bir gösteride de iPhone kullanılabilecek midir? Mesh ağlarının sunduğu iletişim özgürlüğü Apple’ın inisiyatifindedir.

Tam tersini de, özgür yazılım ile özel mülk yazılım arasındaki çatışmada sessiz kalıp, internette sansüre ve ticarileşmeye hayır diyemezsiniz. Çünkü internetin geleceğini özgür yazılım ve özel mülk yazılım arasındaki bu irili ufaklı çatışmalar belirleyecek: Biz interneti bir iletişim alanı olarak görüp geliştirmek isteyeceğiz, firmalar da bizim bu girişimlerimizi engelleyip onu büyük bir alışveriş merkezine çevirmeye çalışacaklar.

İnternet için henüz son söz söylenmedi… Mücadeleye devam!

Dipnotlar

1) http://www.yenisafak.com.tr/teknoloji/erdogandan-iphone-6-elestirisi-688641, son erişim 18/10/2014.

2) http://www.hurriyet.com.tr/dunya/27323343.asp, son erişim 18/10/2014.

3) http://www.bbc.com/news/technology-29505103, son erişim 18/10/2014.

4) http://www.ntvmsnbc.com/id/25542836/, son erişim 18/10/2014.

5) http://btdunyasi.net/70-bin-ogrenci-microsoft-office-365i-bedava-kullanacak/,  son erişim 18/10/2014.

6) http://www.npr.org/blogs/alltechconsidered/2014/09/29/352476454/how-hong-kong-protesters-are-connecting-without-cell-or-wi-fi-networks, son erişim 18/10/2014.

7) http://www.wired.com/2014/01/its-time-to-take-mesh-networks-seriously-and-not-just-for-the-reasons-you-think/, son erişim 18/10/2014.

8) http://en.wikipedia.org/wiki/Serval_project, son erişim 18/10/2014.

9) http://developer.servalproject.org/dokuwiki/doku.php?id=content:tech:serval_mesh_for_iphone, son erişim 18/10/2014.

Kaynaklar

1) De Filippi, P. (2014). It’s Time to Take Mesh Networks Seriously (And Not Just for the Reasons You Think). Wired, February.

2) Feenberg, A., Bakardjieva, M. (2004). Consumers or citizens? The online community debate. na.

3) Feenberg, A. (2012). Introduction. In (Re) Inventing The Internet (s. 3-17). SensePublishers.