Yin-Yang birlikteliğinden hilenin bir temel onaylanışı çıkar ki, bu onun sonuçta bilgelik ve akıllılığın bütünleyici bir yapıtaşı olarak görülmesini getirir. “Hile”nin Arapçadaki anlamlarından birisi “çare”dir. Ayrıca Batı’da yaygın olduğu şekliyle, “Hıristiyanlığın Tanrısı”nın her türlü hileden arındırılmış görüntüsü, acaba bir -hile kokan- fiksiyon (gerçekte olmadığı ya da olup olmadığı bilinmediği halde varmış gibi düşünülen şey, yapıntı) olmasın?
Harro von Senger
Sinoloji profesörü
Sunuş
Okuyacağınız metin, İsviçreli sinolog Harro von Senger’in Türkçede üç cilt halinde yayımlanmış “Savaş Hileleri / Strategemler” adlı kitabının (Anahtar Kitaplar Yayınevi, Çeviren: Mekin Özbalta, İstanbul, 1996) birinci ve ikinci ciltlerine yazdığı geniş önsözlerden derlenmiştir. Özellikle eski Çin’in 36 strategeminin öyküsünü ve içeriğini yansıtan bölümle, Senger’in “hile” kavramının Çin’de ve Hıristiyan Batı’daki farklı kavranışını analiz ettiği bölümleri okurlarımıza aktarmayı istedik.
1944 doğumlu Harro von Senger, 1989’dan beri Freiburg Üniversitesi’nde sinoloji profesörü olarak görev yapıyor. Önceleri Tayvan’da ve Japonya’da öğrenim gören Senger, 1975-1977 arasında Pekin Üniversitesi’nde tarih, felsefe, Çin dili ve edebiyatı, Çin tarihi ve Çin felsefesi üzerine çalışmış. En ünlü eseri sözünü ettiğimiz “Strategemler” kitabı olmak üzere 10’dan fazla kitabı ve çok sayıda makalesi bulunuyor.
ÇİN’İN 36 STRATEGEMİ (SAVAŞ HİLESİ)
36 savaş hilesine ilk kez Nan Qi Shu’da (Güney Qi Hanedanı Tarihi) atıfta bulunulur. Güney Qi Hanedanı 479-502 yılları arasında hüküm sürmüştür. Güney Qi Hanedanı Tarihi 489-537 yılları arasında yaşayan Xiao Zixian tarafından yazılmıştır. Bu kronik, devlet memuru ve politikacı Wang Jingze’nin yaşam öyküsüne de yer verir. Wang Jingze, Zixian’m yazdığına göre, bir keresinde “saygıdeğer Bay Tan’ın 36 savaş hilesi”nden (sanshiliu ce) söz etmiştir.
Bu Bay Tan’dan kastedilen, MÖ 436’da ölen ünlü general Tan Daoji’dir. Tan Daoji, Güney Song Hanedanı’nın hizmetinde bulunmuştur. “Tan Daoji’nin Yaşam Öyküsü”, Nan Shi’nin “Güney Hanedanları Tarihi”nin 15. cildinde de yer alır. Burada şu episod aktarılmaktadır:
“Sefere çıkan birliklerin komutanı olarak Tan Daoji, birliklerini kuzeye doğru yürütür ve Ji ırmağı (Sarı Irmak) kıyısında savaşa tutuşur; Wei devletinin önemli bir kısmını fetheder ve Huatai’yi alır. Wei’nin birliklerine karşı 30’dan fazla meydan savaşı yapar ve çoğunu kazanır. Bir keresinde ordusu Licheng’e vardığında, ordunun ikmal olanakları kesilmişti ve o da bu nedenle geri dönmek istedi. Düşman, Tan’ın ordusundan kaçanlardan, Song devletinin ordusunun erzak kıtlığı çektiğini, bu yüzden huzursuzlandığını ye savaş moralinin iyice düştüğünü öğrendi. Tan Daoji askerlerini gece yarısı ırmağın kumsalına doğru harekete geçirdiğinde, bazı askerler bağırıp çağırmaya başladılar ve geri kalan pek az miktardaki erzakı yağmaladılar. Durumu öğrenen Wei’nin birlikleri, şafak sökerken, Tan Daoji’nin ordusunun hâlâ yeterli pirinç stokuna sahip olduğunu sandı ve kumsala doğru geri çekilen Tan’ın birliklerini izlemekten vazgeçti. Üstelik Tan’ın ordusundan kaçanları yalancılıkla suçladılar ve kafalarını uçurdular. Düşmanı defalarca yenmiş ve adamakıllı benzetmiş olan Tan Daoji’nin birlikleri arasında, ne var ki erzak kıtlığından dolayı bir panik baş gösterdi. Tan Daoji askerlerine silahları bırakmalarını emretti. Bir savaş arabasına bindi, yavaş ve sakin karargâh çevresinde gezinir gibi dolaşmaya başladı. Wei’nin orduları bu durumu görünce, bir tuzak sanarak korktular, Tan’ın birliklerine daha fazla yanaşmadılar ve geri çekildiler. Tan Daoji Sarı Irmak’ın güney kesimini fethedememesine rağmen, tek bir kayıp bile vermemiş bir orduyla geri döndü. Onun kahramanlığı ve ünü her yere yayıldı, Wei devleti ondan hep korktu.”
Bu kıssa, Tan Daoji’nin ordusunu yok olmaktan kurtaracak çeşitli savaş hilelerini bildiğini gösteriyor. Fakat onun gerçekten de 36 savaş hilesini içeren bir katalog düzenlemiş olup olmadığı hakkında, 1500 yıl önce yazılmış olan “Güney Qi Hanedanı Tarihi”nde de, “Güney Hanedanları Tarihi”nde de hiçbir bilgi verilmemektedir. Ayrıca bu tarih kitaplarında tam tamına 36 savaş hilesi kastedilmiş olmayabilir. Çünkü Çinliler çok eskiden beri sayısal ifadelere, deyişlere düşkündürler. Öyle ki 36 sayısı burada hiç de gerçek anlamıyla kullanılmış olmayabilir. Wang Jingze “36” ile belki de sadece “çok sayıda” demek istemiş olabilir. İlginçtir ki, Fransızlar da günlük konuşma dilinde “trente-six” (otuzaltı) deyiverirler ve bu deyimi belirsiz bir büyük sayıyı ifade etmek için kullanırlar.
“36” sayısı, “36 strategem” sözcüğü ile bağıntılı olarak, Çinlilerin kuşaktan kuşağa aktarılan en eski metinlerinde, yani I Ging (Jiging) adlı ve “Dönüşümler Kitabı” olarak çevrilebilecek metinlerde yer alır. Bu kitap, MÖ 10. ve 8. yüzyıllar arasında esas şeklini almış olan bir kehanet kitabıdır. Çin Eskiçağı’nın en ünlü eserlerinden biri olan “Dönüşümler Kitabı”, yine en eski yorumuna göre (MÖ 1. yüzyıl ortaları), Yin ve Yang adlı iki farklı ve karşıt güç arasındaki ikiliğe dayanır. Yang, bir şeyin, örneğin bir tepenin güneş gören yüzünü, Yin ise gölgede kalan yüzünü temsil eder. Böylece Yin, aynı zamanda “hile”yi de temsil etmiş oluyor. “Dönüşümler Kitabı”na göre, Yin’in 6 karakteristiği vardır. 36 sayısı, Yin’i oluşturan elemanların karesini (6×6=36) ve böylece tüm hilelerin toplamını temsil eder.
Ne var ki 36 strategemin tümünü içeren bir katalog, “Dönüşümler Kitabı”nda yoktur; fakat burada belli başlılarına yer verilmiştir. 36 strategemi içeren ilk katalog, “Güney Hanedanları Tarihi” veya 24 Çin hanedanının tarihini anlatan diğer tarih kitaplarında da yoktur. Yakın zamana kadar, 36 strategemin ilk kez, 1674 yılında düzenlenmiş olan “Hongmen Sırlar Kitabı”nda “Hongmen Zhexue” (Hongmen Felsefesi) adı altında bir liste halinde bir araya getirilmiş olduğu sanılıyordu. Hongmen Sırlar Kitabı, Mançurya asıllı yabancı Qing hanedanının (1644-1911) egemenliğine son vermeyi ve yerli Ming hanedanını (1368-1644) yeniden iktidara getirmeyi amaçlar. Hogmen Sırlar Kitabı’nda toplanmış olan ve 36 strategemi içeren katalog, bugün de 36 strategemin mevcut versiyonları çerçevesinde temel kabul edilir. Ne var ki 1941’de çok daha eski bir kaynak keşfedilmiştir. 36 strategem üzerine bu metin, Ming çağının sonlarında (1368-1644) yazılmıştır.
Yüzyılların kristalizasyonu
Burada “strategem” olarak çevirdiğim Çince ji sözcüğü, Çincede en eski askerlik kuramı metninde, Sun Wu’nun (Sun Zi/Sun Tzu) savaş sanatı üzerine bir incelemesinde geçer. (Bkz. Sun Tzu, Savaş Sanatı, çev.: Sibel Özbudun – Zeynep Araman, Anahtar Kitaplar, İstanbul 1992.) Sun Wu, Konfüçyüs’ün (MÖ 551-479) çağdaşıdır. Sözcük, savaş sanatı üzerine bu incelemenin ilk bölümünün başlığında yer almaktadır. Bu bölümde savaş sanatı, yanıltma, aldatma sanatı olarak tanımlanır. İngiliz sinoloğu Lionel Giles’ın başlığını “Attack by Stratagem” (Strategem Yoluyla Saldın) olarak çevirdiği üçüncü bölümde, ji, “düşman ordusunu silah kullanmaksızın zorda bırakmak için en iyi yol” olarak tanımlanmaktadır.
Sun Zi için düşman karşısında askeri yoldan elde edilen zafer, savaş sanatı açısından yapılan değerlendirmede ancak üçüncü sırada yer alır. O, ikinci sıraya diplomatik araçlara başvurularak kazanılan zaferi koyar. Fakat ilk sırayı strategem yoluyla kazanılan zafer alır. Sun’un savaş hilesini doğrudan bir strateji aracı olarak en üst sıraya yükseltmesini, Albert A. Stahel, “Clausewitz ve Sun Tzu: İki Stratejist” adlı kitabında değerlendirmiştir.
Li Shijun’un Sun Zi Bingfa yu Qiye Guanli (Sun Zi’nin savaş Sanatı ve Uygulaması) adlı kitabıyla (Nanning 1984) yeniden güncelleşen Sun Zi’nin kitabı, Sheke Xln Shumu (Yeni Bilimsel Kitaplar Kataloğu) dizisinde yer almıştır (30 Ağustos 1985) ve Çin kültürünü temsil eden ilk 20 kitap arasına konulmuştur. Bu kitaplar arasında İsa öncesine ait Han Fei Zi ve Suma Qian’ın “Tarihsel Göstergeler”inden 18. yüzyıla ait bir roman “Kızıl Odanın Rüyası” yer almaktadır. Görüldüğü üzere, strategemler Çin’de en eski zamanlardan beri önemli rol oynamaktadırlar. Yüzyıllar boyunca, tüm tarzlarıyla her bir strategem için idyomatik terimler, metaforik konuşma biçimleri olmuştur. Bu metaforik biçimler halk diline yerleşmiş ve giderek savaş kuramı, felsefe, tarih ve edebiyat eserlerine girmiştir. Strategem metaforları arasında, 2000 yıl geride kalmış bir tarihsel olayla ilgili olduğu kadar halk öyküleriyle de ilgili olan konuşma biçimleri bulunur. Bunlar belli bir strategemin değişmeyen en önemli adımları sayılırlar. Dilbilimsel açıdan bakıldığında, 36 strategemin kataloğunu çıkarmak için 36 konuşma biçiminin bir listesini çıkarmak gereklidir.
36 strategemin tam kataloğu, 139 Çin ideograsından daha fazla oluşmaz. 138’i 36’ya böldüğümüzde 4 kalır ki, bu, her strategem için 8 ideogram eder. Böylece her bir strategem için başvurulan dilsel kılık kesinlikle hesaplanabilir. Ne var ki bu dilsel cimrilik, çok yönlü yorumlar yapmaya ve açıklamalara fazla izin vermez. Çünkü Çinlilere göre, her strategem, tek bir strategem metaforu içinde, hiçbir açıklama ve örneğe başvurulmaksızın noktası noktasına ifade edilmelidir.
Yakın zamanlara kadar, 36 strategemi içeren katalog, Çin’de bir gizli bilgi olarak kalmıştır. Fakat bu durum, Çinlilerin 36 strategem kataloğu içindeki her bir strategemi küçük yaşlardan beri çok sayıdaki konuşma biçimleri içinde benimsemelerini önleyememiştir. Strategemlerin büyük popülaritesi, her şeyden önce Çin halk edebiyatından kaynaklanır. Hemen her Çinlinin ilgi gösterdiği klasik öyküler, çoğunlukla strategem öyküleridir. Bunların en ünlüsü San Guo Yanyi (Üç Krallığın Öyküsü) adlı tarihsel romandır. Öbür yandan günümüz Çin’inde basın-yayın kurumları da strategemleri unutulmaya terk etmemek konusunda oldukça duyarlı davranmaktadır. Strategemler iç politika röportajlarında ve konuşmalarında halkı rahatsız eden durumlar için işlevsel örnekler olarak verildiği gibi, Çin’in uygun bulmadığı dış politika olaylarının analizinde de kullanılmaktadır. 36 strategemin popülerleştirilmesinde karikatür yoluyla öyküleştirme yöntemine de başvurulmaktadır. Jilin eyaletinde 1.140.930 adet basılan bir karikatür kitabı, “36 Strategem” başlığıyla yayımlanmıştır. 1982’de Guangxi’de 400.000 adet basılan 12 bölümlük karikatür kitabının adı “36 Strategeme Göre Savaş Sanatı Koleksiyonu”dur. Bugün Çin’de her ortaokul öğrencisi 36 strategemi bilir. Zhongxuesheng Baike Zhishi Ri Du (Ortaokul Öğrencileri İçin Ansiklopedik Bilgiler) adlı ansiklopedinin birinci cildi 36 strategem kataloğunu içerir (Pekin 1983).
Çin strategem edebiyatının gelişimi
Burada “strategem” anlamına gelen ji, dar anlamda hile veya aniden tasarlanıvermiş bir eylemden planlı olarak düşünülmüş bir eyleme kadar, geniş bir anlam yelpazesine sahiptir. Şu durumlar için söz konusudur:
– İçinden çıkılması zor görünen, doğrudan bir çıkış yolu bulunamayan durumlar.
– Karşıdaki kişi tarafından görülmeyen, farkına varılmayan durumlar.
– Gizli olarak sahneye konulmuş ve bu nedenle çoğu kez tiyatro etkisi yapan, fakat karşıdaki kişinin gerçekmiş gibi etkilendiği durumlar.
– Sözcüğün en geniş anlamıyla “aldatma” gerektiren durumlar.
– Uygulayanın amacı bakımından “iyi” görünmekle birlikte karşı taraf için “kötü” olması gerekmeyen ve hatta onun için bile “iyi” sayılabilecek durumlar.
Strategemlerin çeşitli kategorileri vardır:
– Doğruyu tam göstermemek, başka şekilde göstermek, kamufle et
– Karşı tarafta aldatıcı umutlar uyandırmak, yanlışı doğruymuş gibi göstermek, görünüşe aldanmayı sağlamak, kandırmak.
– Ganimete konmak.
– Çembere almak, tecrit etmek.
– İnisiyatif kazanmak, inisiyatifi elde tutmak.
– Baştan çıkarmak, yanlış yönlendirmek.
– Kaçmak, gözden kaybolmak.
Konuşma tarzına ve duruma göre oldukça ayrıntılı strategemler, özel savaş hileleri ve aldatma tekniklerini içeren listeler vardır ve bunları politikada olduğu gibi günlük yaşamda da uygulamak mümkündür.
Daha önce de belirtildiği gibi, strategemler temel anlamlarıyla ilk kez “Dönüşümler Kitabı”nda yazıya geçirilmişlerdir ve Çinlilerin gölgeyi temsil eden Yin ve güneşi temsil eden Yang, bu iki karşıt kozmogonik güç arasında sürekli bir karşılıklı etkileşim bulunduğu konusundaki temel inançlarından çıkmışlardır. 36 strategem açısından bu inanç, gözle görülebilir olan, yani aydınlıkta olan ile gözle görülemeyen, yani karanlıkta olanın her zaman birlikte olduklarını ifade eder ki, karanlıkta olandan kastedilen, gizlice yapılan planlar ve bu planlar doğrultusunda gerçekleştirilen eylemlerdir. Taocu temel düşüncede wu wei olarak ifade edilen “ortada görünmeyen etki yapma” anlayışı, her strategemde canlı olarak kendini gösterir. Strategemler, en önemli temsilcisi Han Fei (ölümü: MÖ 233) olan “Yasa Okulu”nun düşüncelerinden ve özellikle bu okulun “güç teknikleri” (shu) adı altında sözünü ettiği “yasal hak” (fa) ve “pozisyonunun korunması” (shi) tekniklerinden etkilenmişlerdir. Birçok strategemde de, Konfüçyüsçü ahlâk normları açısından devlet çıkarının gözetilmesi gerektiğini savunan ‘Yasa Okulu”nun düşünceleri kendini hissettirir.
Son yıllarda Çin dil çevresinde, yani Çin Halk Cumhuriyeti’nde, fakat aynı zamanda Hongkong ve Taiwan’da, 36 strategem üzerine sayısız monografi yayımlanmıştır. 1962’de Çin Halk Kurtuluşu Ordusu Politika Enstitüsü Arşivi, 36 strategem üzerine kaynağı bilinmeyen yorumsuz bir inceleme yayımlamıştır. Bu inceleme 1941’de Sichuan eyaletinin başkenti Chengdu’da She He adlı biri tarafından bir rastlantı sonucu bir sokak satıcısında bulunan metne dayanmaktadır. 1941 yılına ait bu metin Chengdu’da Xinghua Basımevi tarafından basılmıştır. Başlıkta büyük harflerle “36 Strategem” yazısı, altında küçük harflerle “Savaş Sanatı Sırlar Kitabı” yazısı yer almaktadır. El işçiliğiyle yapılmış kâğıtlara basılmış olan bu kitapçıkta bir de not bulunur. Bu nota göre kitapçık, Shaaxi eyaletinin Binzhou kentindeki bir kitapçıda 1941 yılında bulunmuş olan bir el yazması nüsha esas alınarak basılmıştır.
36 strategem üzerine incelemenin 1941 yılında Shu He tarafından bulunan biricik orijinal metni, kısa bir giriş bölümü ve bir sonsöz içerir. Orta kısım 36 bölümden oluşur. 36 bölümün her birinde üç veya dört ideogramdan oluşan strategem terimleri vardır. Buna göre 36 bölümün her birinde oldukça soyut, sık sık “Dönüşümler Kitabı”na göndermeler yapan bir açıklama bulunmaktadır. Strategemler örneklerle, ama mutlaka Çin tarihinden alınmış örneklerle açıklanmakta ve somut kullanım yolları gösterilmektedir.
36 strategem üzerine 1941’de keşfedilmiş olan metin, ilk kez 1979 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’nin Jilin eyaletinde yapılan baskısıyla kamuoyuna mal olmuştur (yeniden gözden geçirilmiş baskı: Mart 1987). Bu baskıda 36 strategem üzerine 1941’de bulunan orijinal metin klasik Çin dilinde aynen verilmiş ve modern Çin diline çevrilmiştir. Ayrıca kitaba açıklayıcı notlar eklenmiştir. Jilin baskısının önsözünde, orijinal metnin ilk kez hangi dönemde yazıldığı üzerine düşüncelere, tahminlere de yer verilir. “Dönüşümler Kitabı”na bol bol yapılan atıflar, metnin yazarının Zhao Benxue veya öğrencilerinden biri olduğu olasılığını güçlendirmektedir. Zhao Benxue, Ming Çağı’nın (1368-1644) bir savaş kuramcısıdır ve savaş olgusunu ilk kez “Dönüşümler Kitabı”na dayanarak sistematik biçimde ele almış olan kişidir. Bunu da, “Dönüşümler Kitabı”na formunu veren Yin ve Yang arasındaki sürekli etkileşim fikrini savaş sürecindeki diyalektiğe ve karşıtlıklara taşıyarak yapmıştır. Bu karşıtlıklar şunlardır:
– Görünüş ve Gerçek
– Çokluk ve Azlık
– Güçlülük ve Zayıflık
– Cepheden Saldırı ve Pusu Kurma
– Olağandışı ve Olağan
– İleriye Gitme ve Geri Çekilme
1941’de keşfedilmiş olan metin, büyük bir olasılıkla, Hongmen Sırlar Kitabı’nda yer alan 36 strategem kataloğundan önce, yani Ming Çağı’nın sonu ve Qing Çağı’nın başında (16. ve 17. yüzyıllar) yazılmış olmalıdır.
36 strategem üzerine bir başka monografi, 1981’de Pekin Askerleri Basımevi (Zhanski Chubanshe) tarafından ve “Modern Düzenlemesiyle 36 Strategem” başlığıyla yayımlanmıştır. Bu kitap da, 1941’de keşfedilmiş olan eski metni temel almaktadır. Fakat eski metinle karşıtlık içinde, burada, strategemlerin kullanımlarına ilişkin olarak yeni zamanlardan günümüze kadar gelen örnekler verilmekte ve bu örnekler üstelik sadece Çin’le sınırlı tutulmamaktadır. 1991’de bu kitabın beşinci baskısı yapılmıştır (baskı adedi 1.610.000’dir).
1982’de Taiwan’da “Açıklamalı 36 Strategem, Sırlar Kitabı” başlığıyla bir monografi yayımlanmıştır. Bu kitap da 1979’da Jilin’de yayımlanan kitaba dayanmaktadır. 1976’dan 1985’e kadarki on yıl içerisinde Taipeh’de basılan “Hileli Savaş, 36 Strategem” adlı broşür 19 baskı yapmıştır. Bu broşür, içeriği bakımından, önsözüne kadar, 1969’da Hongkong’da pazar yerinde sergilenen “36 Strategem, Eski ve Yeni Çağdan Örneklerle” adıyla yayımlanan broşürün aynısıdır.
Strategemlerin dünyası
Çince kaynaklar birbirleriyle karşılaştırıldığında Çin Halk Cumhuriyeti’nde dış politika yanında özellikle savaş bilimi alanında 36 strategemin ne büyük önemi olduğu hemen görülür. 1987 yılında Pekin’deki Halkın Kurtuluşu Ordusu’na ait basımevince beş fasikül halinde yayımlanan “Modern Kullanımlarıyla 36 Strategem” adlı kitabın önsözünde şöyle denilmektedir:
“Bu kitap askeri tartışmalarda strategemleri bilmek ve onları kullanmak gereksiniminden doğmuştur. Marksist askerlik kuramına bağlı olarak, bu tarihsel miras uygun bir denetimden geçirilmiş ve modern bir askeri strategem sanatının geliştirilmesi için araç olarak kullanılması hedeflenmiştir.”
Daha sonra şunlar belirtilmektedir:
“Eski bir Çin atasözü şöyle der: ‘Savaşta hiçbir hileyi hor görme’. Bu nedenle strategemler kuramı, askerlik kuramının önemli bir bölümüdür. Savaşan bir komutan inisiyatifi kendi eline geçirmek isterse, düşmanını sürprizlerle mat etmeye yönelmek, yani düşmanın durumunu gözeterek uygulanabilir strategemler düşünmek zorundadır. Bu onu, kötü bir durumu iyi bir duruma dönüştürmek ve az sayıda bir kuvvetle düşmanın üstün gücüne karşı zafer kazanmak üzere harekete geçirir. Öyle ki, böyle bir strategemle o komutan, düşmanı askeri güç kullanmaksızın bile dize getirebilir. Askeri strategem sanatının temelinde yatan ilkeler, en yüksek ölçüde doğadan çıktıklarından, askeri strateji ve taktiğin genel ilkeleri olarak büyük bir yaşama gücüne sahiptirler. Zaten 36 strategemi içeren katalogdaki bazı strategemler binlerce kez denenmiştir ve bugün de uygulanmaktadırlar. Bilim ve teknikteki gelişime uygun olarak strategemlerin uygulanmasında da yeni araçlara başvurulmuş ve strategemler yeni bir içerik kazanmışlardır. Fakat her şeye rağmen strategemlerin temel içeriği önemli ölçüde aynı kalmıştır. Bu nedenle, strategemlerle yapılan planlamanın ilerletici işlevi, modern savaş yönetimi için de askeri strateji ve taktiğin genel ilkeleri olarak daha da önem kazanmıştır.”
36 strategemin 1979 ve 1987 Jilin baskılarında da, onların askeri karakteri önsözde şöyle belirtilmektedir:
“36 strategemi içeren metin, ortodoks olmayan savaş yönetimi sanatı içinde yer alır. O, Sun Zi (MÖ 6.-5. yüzyıl)’den beri Çinli savaş kuramcılarının guidao (düşmanı şaşırtma, aldatma yolu) olarak andıkları bir ansiklopedidir.”
Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki yaygın ajitasyon edebiyatı içerisinde 36 strategem üzerine eleştirilere de rastlanır. Jilin baskısında (1979/1987) şöyle denmektedir:
“36 strategem arasında gerici feodal döküntüler de vardır ve bunlar özellikle hile yoluyla kazanma konusundaki strategemlerdir. Bu yüzden bunların karşısında eleştirel bir tutum almaya da gereksinim vardır.”
36 strategem üzerine Taipeh ve özellikle Hongkong baskıları, Çin Halk Cumhuriyeti’nden kaynaklanan bu yoruma karşıt olarak, 36 strategemin askeri işlevi yanında sivil yaşamdaki işlevini de ön plana çıkarırlar. “Hileli Savaş, 36 Strategem”in 19. baskısının önsözünde (Taipeh 1985) şöyle denilmektedir:
“Strategemler ‘Konfüçyüsçü’ insanlık ve erdemlilik anlayışına tamamen karşıttırlar. Hatta strategemlerde, düşmana insanlık ve erdemlilikle yaklaşanın bundan zararlı çıkacağı belirtilir. Burada akla, Zao’nun klasik Konfüçyüsçülük yorumunda anlatılan ve MÖ 7. yüzyıla ait bir olay gelmektedir: Kral Xiang, Song devletinin egemeni olmuştu. MÖ 638 yılında güçlü Chu devletiyle savaşa tutuştu. Song devletine ait birlikler savaş alanında savaş düzenine geçmiş durumdaydılar. O sırada Chu ordusu bir ırmağı geçmek üzereydi. Song’un ileri gelen devlet adamlarından biri Chu devletinin çok, buna karşılık Song devletinin az askeri olduğunu biliyordu. Bu devlet adamı, savaş alanına yayılmadan Chu birliklerine derhal saldırmayı önerdi. Fakat Kral Xiang öneriyi şöyle geri çevirdi: ‘Olmaz bu. Erdemli bir insan bir başka insana böyle aniden saldırmamalı; çünkü bu onu güç durumda bırakır.’ Chu’nun birlikleri ırmağı geçtikleri sırada, aynı devlet adamı, bir kez daha, Chu’nun birliklerine saldırmayı önerdi. Xiang şöyle yanıt verdi: ‘Olmaz. Erdemli bir insan savaş düzenine geçmemiş birliklere baskın yapmaz’. Kral Xiang saldırı emrini, ancak Chu birlikleri tamamen savaş düzenine geçtikten sonra verdi. Sonuç ne mi oldu? Song devleti ağır bir yenilgi aldı, Kral Xiang bile yaralandı.”
Mao Zedung “Uzun Süren Savaş” (1938) adlı kitabında Kral Xiang’la alay eder. Hongkong baskısının editörü, Kral Xiang’ın durumunu şöyle yorumlamaktadır: “İnsanlık ve erdemlilik sözlerini başkalarını kandırmak için kullanmaya izin vardır; fakat bizzat insanlık ve erdemlilik göstererek savaş kazanılmaz. Bir atasözü şöyle der: ‘Dünyayı bilmek ilim irfan işidir; buna karşılık insani ve toplumsal ilişkilerde insan aklı pratik çalışmalı, hüner, beceri ve marifete dayanmalıdır.’ Çağımız sivilleşmekte olan bir çağ olduğundan göğsü kabararak söz etmektedir. Ne var ki bir toplum ne kadar sivilleşirse o kadar yalan ve hile üretir. Böyle bir sivil dünyada da 36 strategem en uygun saldırı ve savunma aracıdır. Strategemler, boş ahlâksal sözlerin ve öğretilerin bir savaştan ibaret olan bu dünyaya ne kadar uzak düştükleri, bu dünyaya ne kadar yabancı oldukları hakkında bir pratik bilgi sunarlar.”
Aslında bu tür düşüncelere sadece Çin’de rastlanmaz. Zürih Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışan Grekçe uzmanı Walter Burkert, Homo necans (Öldüren İnsan) adlı kitabında (Berlin 1972) şöyle yazmaktadır:
“İnsanın insana karşı saldırganlığı, üstünlük sağlama çabası, bizim sivilleşmiş, ilerlemiş uygarlığımızda daha da artmıştır ve çağımızın merkezcil bir sorunu haline gelmiştir.”
Burkert, humanitenin koruyucusu sayılmış olan eski Grek toplumunda ve özellikle eski Grek dininde çok açık bir saldırganlık eğiliminin bulunduğunu keşfetmiştir. O şöyle devam etmektedir:
“Tanrı en yüce güç olarak sadece dindar yaşamda, dua, şarkı, ilâhi ve danslarda yaşamaz; o aynı zamanda öldürücü balta darbesinde, akıtılan kanda ve pişirilen av etinde de yaşar.”
Burkert, insanda çok açık bir şekilde var olduğunu ileri sürdüğü bu içkin saldırganlık eğilimini, onun binlerce yıl geriye giden avcı yönüne bağlar. Hiçbir tevil yoluna girmeden şunu kabul etmeliyiz ki, hilelerin kaynağı, Burkert’in “hunting ape” (avcılığa öykünme) dediği şeyde, yani ta avcı insan çağındadır. Evet, hilebazlık insanda çok eski bir kaynaktan gelmektedir. Vitus B. Dröscher “Hayvanların Çevreye Uyma Yollarına Göre Uzun Yaşama Biçimleri” adlı eserinde şöyle yazmaktadır:
“Gelişim tarihi bakımından hayvan zihninin en eski kavrayış biçimi, düşman-ganimet ilişkisidir. Bu, düşmanı yenmek ve ganimet elde etmek için gerekli hilelerin öğrenilmesine yol açmıştır. Birçok hayvanda bu hilecilik içgüdüseldir, bazılarında ise deneyimle sonradan öğrenilir.”
Hilelerin, kaynağını insanın varoluşunda bulduğu konusunda eski zamanlardan beri düşünüldüğü bir vakıadır. Daha MÖ 18. yüzyılda Asur kralı Şamşi-Adad, oğlu Yasmak-Adad’ı şöyle uyarır: ‘Düşmanı yenmek ve ona karşı manevra yapmak üzere hileler (shibgu) düşün. Fakat düşmanın da hileler düşündüğünü ve sana karşı manevra yaptığını unutma. Tıpkı güreşçilerin birbirlerini yenmek için hilelere başvurdukları gibi.” Eski Ahit’te (Tevrat), Vecizeler Kitabı’nda, “savaş hilesi yoluyla savaşı yönetmelisin; zafer ancak birçok plan yapılarak elde edilir” türünden tümceler bulunur (Kudüs’teki İbrani Üniversitesi’nden’ Abraham Malamat’ın çevirisiyle). Burada Polyaenus tarafından MS 2. yüzyılın ikinci yarısında kendisine kalfalık unvanı verilmiş olan Frontin’in topladığı strategemleri zikretmeliyim. “Edda” adıyla anılan İzlanda kaynaklı “Eski Kuzey Şiirleri”nde, “ileri gitmek istiyorsan zekânı kullan” ve “halkı, yüzüne güle güle aldatmak gerekir” gibi öğütlere rastlanır.
Bazı Alman atasözleri şöyledir: “Koyun olmayı seçen kurtlara yem olur”, “hile iktidar getirir”, “gücün beceremediğini hile becerir”. Eski Grekler “hilebaz Odysseus”a bayılırlar. Machiavelli’nin Prens’i hakkında fazla konuşmaya gerek yoktur. Aynı şekilde cizvit Balthasar Graciani’nin (1601-1658) krallar ve saray politikacıları için yazdığı Oraculo (Kehanetler Kitabı) adlı kitabını anımsayalım. “Hintli Machiavelli” olarak bilinen, ama tabii bizde Machiavelli kadar tanınmayan Kautilya, MÖ 4. yüzyılda, Arthaçastra (Çıkar Sağlama Sanatı) adlı kendisine mal edilen kitapla birlikte, yönetim sanatının ustaları arasında yer alır. Araplar da konuya ilgisiz değillerdir. Muhammed (570-632) şöyle demişti: “Savaş hiledir”.
Machiavelli’den 100 yıl önce Ragâiz al-hilal fi dagaig al-hiyal (Narin Bir Kumaştan İnce Hilelerle Kalın Bir Palto Yapmak) adlı kitap, Fransızcaya le Livre des ruses, La strategie politique des Arabes (Hileler Kitabı, Arapların Politik Stratejileri) adıyla çevrilmiştir (Paris, 1976). Bundan daha eskisi, Michele Amari tarafından Solwan or Waters of Comfort adıyla çevrilmiştir ki, 12. yüzyılda yaşamış ve strategemleri bilen bir Sicilyalı Arap’ın, İbni Zafer’in eserinin çevirisidir. Hukuksal strategemler İslam hukukunun bütünleyici bir kısmını oluştururlar ve pratikte hep kullanılırlar. Bunu, Muhammed Abd-al Wahbab Buhayri’nin Al-hiyal fi as-sariah al-islamiyyah (İslam Hukukunda Hileler) adlı kitabından biliyoruz. Abd-as-Salam Dihni’nin Al-hiyal al-mahzûre minkâ val-masrû (Hukuksal Açıdan İzin Verilen ve Verilmeyen Hileler) adlı kitabı (Kahire 1946) ile Muhammed İbn-İbrahim’in Al hiyal fi al-mu’amalât al-mâliy-yah (Maliye Alanında Hileler) adlı kitabı (Tunus/Tripoli 1983) burada anılabilir.
1907 tarihli Kara Savaşı Kuralları Tüzüğü’nde 24 savaş hilesine izin verilmiştir. 12 Ağustos 1949 tarihli Gnef Anlaşması’nın ek protokolünde, uluslararası silahlı çatışmaların korunması hakkındaki 1 numaralı protokol içinde, bir yandan hile yasaklanmakta (madde 37, bent 1), fakat öbür yandan bir dizi meşru savaş hilesi sayılmaktadır (madde 37, bent 2). Bunlardan birkaçı şunlardır: Kamuflaj, şaşırtma, sözde operasyon düzenleme, yanıltıcı haber yayma, haberleşme kanallarına girme. ABD Ordu El Kitabı’nda (The Law of Land Warfare, 1956), izin verilen savaş hilelerinin bir kataloğu yer alır. Bunlardan bazıları şunlardır: baskın yaparak saldırma, geri çekilme, kaçma, eylemsizlik yoluyla düşmanı şaşırtma, yanlış (ve yalan) emir vererek düşmanı aldatma, düşmanın haberleşme şifrelerini, parola ve sinyallerini ele geçirme ve kullanma, var olmayan veya hazır halde bulunmayan savaş kuvvetlerini var ve hazır gibi gösterme, kılık değiştirerek aldatma, yanlış bilgi verme, propaganda yoluyla aldatma.
Şüphesiz 36 strategemin uygulanımı konusunda Çinlilerin verdiği örnekler sadece Çin tarihinden alınmamıştır ve bu şaşırtıcı da değildir. Hongkong, Taipeh ve Pekin’deki strategem kitaplarında, Çin sınırlarının ötesindeki ülkelerden, örneğin eski Roma’dan, Julius Brutus’tan, son Roma kralı Tarquinius’tan Napolyon Fransa’sına ve Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarına kadar bol bol örnek verilir.
HİLE: ‘BİLGELİK’ Mİ ‘ŞEYTAN İŞİ’ Mİ?
Işık ve gölge birbirine aittir
Her ne kadar masallarda ve halkoyunda hile konusunda daima ılımlı bir tavır takınılsa da, hile, Batı’da resmi olarak mahkum edilir:
“Hilelerin görünür şekilde rasyonel yoldan açıklanamaz ve nüfuz edilemez olanı Hıristiyan Batı’da -kısmen geleneklerin devam etmesi dolayısıyla- kötü şeytanın ve onun yeryüzündeki ‘hizmetli’lerinin büyüsüyle bağıntılandırılır. Şeytan hilesi, büyü desisesi, Tanrı’ya ve onun iyilik dolu mucizelerine karşıt yere konulurlar. Tanrı gösterdiği mucizelerde hile ve desiseye ihtiyaç duymaz. O insanlara verip bağışlamış olduğu imkanların her zaman üzerine çıkabildiği için; hile düzenleme, kültürel açıdan bakıldığında, burada, Hıristiyanlık karşıtlarının, şeytan tarafından aldatılmış hasımların, Tanrı tarafından ‘göz yumulan’ karşıt dünyasına ait olur. ‘Hile’, Batı’da, örneğin Hugo Steger’in ‘Hıristiyan Karşıtlığının Karşıt Dünyası’nı analizinde bu karşıt dünya içine konulur ve reddedilir.” (“Hile: Doğa ve Kültür Arasındaki Bir İletişimsel Aldatma Edimi”, yayımlayan: Harro von Senger: Die List [Hile], Frankfurt a.M 1999, s.326).
Buna karşılık Yang’a karşılık bir Yin öğesini çağrıştıran ve “hile” olarak çevirebilecek olan Çince “ji” terimi, Çinlilerin ışık ve gölgenin, aydınlık ve karanlığın bir arada olduğunu öğreten ünlü Yin-Yang öğretilerinde Yin öğesini çağrıştıran olumlu bir anlama sahiptir. Bu bağlamda ana hatlarıyla daha MÖ 10. ve 8. yüzyıllar arasında ortaya çıkmış bir kehanet kitabı olan Yijing (Seyahatler Kitabı)’na bakıldığında, 36 Strategem üzerine yazılmış en eski kitap olan 36 Strategeme (Das Geheime Buch über die Kriegskunts / Savaş Sanatları Üzerine Sırlar Kitabı)’ndan 500 yıl önce yazılmış olan bu kitapta, kehanetlerin toplam 36 bölüm içinde işlendiği görülür.
Çin eski çağının hiç şüphesiz en ünlü eserlerinden birisi olan Seyahatler Kitabı’nın bir temel düşüncesi, en eski yorumuna göre (MÖ 1. bin yılın ortaları), Yin ve Yang arasındaki kozmolojik ikiliktir. Yang, örneğin, bir tepenin güneş gören, Yin ise gölgede kalan tarafını temsil eder. Yin, aynı zamanda “hile” karşılığı olarak da kullanılır. Bununla birlikte Yin alanı, Çin düşüncesinde hiç de “Yang karşıtı dünya” olarak değil, tersine Yang alanını tamamlayan, onunla kutupsal olarak bağlı sphare (etki alanı) olarak görünür. Yin olmaksızın Yang meydana çıkamaz. Bu Yin-Yang düşüncesinden hareketle hile, sanki kozmolojik bir meşruluk kazanır. Hile, zorunlu ve doğal olarak, hile-olmayanla birlikte var olur, tıpkı “doğru ile yalanın sonsuzca birlikte var olması”nda olduğu gibi (Volkszeitung / Halk Gazetesi, Pekin 26.11.1998, s.12). Sadece hile-olmayan üzerine inşa edilmiş bir insanlar arası ilişkiler dünyası, öyle görünüyor ki, Çinliler için düşünülemez bir şeydir. Johann Wolfgang von Goethe (1749-1832), şu özdeyişiyle, tam da bu noktada Çinlilere yakın durur: “Dünyayı işimize geldiği gibi tanıyabiliyoruz; oysa o, daima, bir yüzüyle günü, öbür yüzüyle geceyi saklar.”
Yin-Yang birlikteliğinden hilenin bir temel onaylanışı çıkar ki, bu onun sonuçta bilgelik ve akıllılığın bütünleyici bir yapıtaşı olarak görülmesini getirir. Hatta öyle ki, Yin ve Yang arasındaki ilişkilerden doğan değişimler örneğinde, insanın talihinin yaver gitmesini sağlamak, 36 kitabına uygun olarak, strategem bilgisinin eksenini, belkemiğini oluşturur. (“Hile”nin Arapçadaki anlamlarından birisi “çare”dir -ç.n.)
Ayrıca Batı’da yaygın olduğu şekliyle, “Hıristiyanlığın Tanrısı”nın her türlü hileden arındırılmış görüntüsü, acaba bir -hile kokan- fiksiyon (gerçekte olmadığı ya da olup olmadığı bilinmediği halde varmış gibi düşünülen şey, yapıntı) olmasın? Tanrıya özgü hilekarlık şüphesiz sadece uygun strategemik analizlerle ortaya konulabilir; fakat Batı ne yazık ki böyle bir analiz geliştirmemiştir. (bkz. Ulrich Mauch: Der listige Jesus / Hilekar İsa, Zürih 1992).
Batılılar için maymunluk, Çinliler için bilgelik örneği
Freiburg’daki Albert-Ludwig Üniversitesi Klasik Filoloji Bölümünden profesör Wolfgang Kullmann, bana yazdığı 2.10.1994 tarihli bir mektupta şöyle diyordu: “Açıktır ki, hile erken dönem Grek destanlarında bir rol oynar: Tahta at, hilebaz Odysseus’un marifetidir ve onun hilesi çok olumlu karşılanmıştır. Hesiodos’un eserinde sözü edilen bir aldatmaca, Prometheus’un Zeus’un yanında gerçekleştirdiği kurban aldatmacası (tanrılar kurbanın yalnızca kötü kısımlarını alırlar); aşk hilesi (Zeus’un Hera tarafından savaş alanından uzaklaştırılmak amacıyla baştan çıkarılması), Grek destanlarındaki diğer ünlü hile örnekleridir. Daha sonraları Aphrodite ve sevgi, sık sık ‘hile’ ile bağıntılı olarak birlikte anılmışlardır. Pek gariptir ki, klasik çağ Grek etiğinde bu fenomen hiç de göze batar bir şekilde ele ‘alınmamıştır (Aristoteles’te ‘hile’ sözcüğü bir kez bile geçmez).”
Renate Zoepffel ve Ute Guzzoni, bunun neden böyle olduğu sorusuna ilişkin birkaç görüş ortaya atmışlardır (bkz.: Harro von Senger -yayımcı-: Die List [Hile], Frankfurt a.M. 1999, s.111 ve devamı, 386 ve devamı). Hilenin Grek filozofları tarafından üzerinde hiçbir irdeleme inceleme yapılmadan mahkum edilmesinden sonra, o, eski Roma’da, üstelik bir derece daha kötü duruma düşürüldü. Büyük Romalı tarih yazarı Livius (MÖ 59 – MS 17), hileyi, Roma Tarihi (kitap I. 53,4) adlı eserinde “asla Roma’ya özgü olmayan bir araç” olarak jurnalledi. Böylece havari Pavlus şunları söylerken, verimli bir toprak bulmuş oluyordu: “Bu dünyadaki bilgelik, Tanrı nezdinde saf ve budala olmaktır.” Batı’da hilenin “akıllılığın yanlış tarzları”ndan, hatta “Tanrı’ya küfür”den sayılmasına şaşmamak gerekir (bkz.: Peder Dr. Bernhard Kalin’in Yeni Thomasçılığı öğreten Einführung in die Ethik / Etiğe Giriş adlı kitabı, 2.baskı, Sarnen 1954, Nr.204). Ve pek tabii bunlara uygun olarak, Katolik Kilisesi’nin 2865 paragraflık Wehkatechismus’unun (Dünya İlmihali) 700 sayfayı aşan kısmında (Oldenburg 1993) “Papa’nın ‘İsa’nın mesajının tam ve kısaltılmadan’ nakledilmesi”ne ilişkin sözlerine dayanılarak (Neuer Zürcher Zeitung -Yeni Zürih Gazetesi-, 1.10.1993, s.23), hile, tek bir sözle bile olumlu şekilde anılmaya değer bulunmamıştır (bkz.: İlmihal’in “konu dizini” bölümü, s.797).
Büyük Alman askerlik düşünürü Clausewitz’in bakış açısından görüldüğünde, “Hile; kendileri için hiçbir bilgeliğin yeterli olmadığı, tam anlamıyla zayıf ve küçük insanların medet umdukları son şey olarak” kendisini gösterir (Carl von Clausewitz, Vom Krieg / Savaş Üzerine, üçüncü kitap, bölüm XI, Pfaffenhofen 1969, s.108). Buna göre hile, bilgelikle hiç de bağdaşmaz; tersine, ona ancak, bilgelikle yapılacak şeylerin sonuna gelindiğinde, bunlar tükendiğinde başvurulur. Aydınlanma’nın öncüsü John Locke için hile, az çok iğrenç bir şeydir: “Hile (cunning) bilgeliğin maymunudur ve bilgelikten olabildiğince uzaktır. Maymun olarak hile, bununla birlikte, kendisini insana gerçekten özdeş kılabilecek şeyden (akıldan -ç.n.) yoksun olan maymunun insana benzerliğinden ötürü bu kadar iğrençtir. Hile. sadece akıl yönünden bir eksikliktir (…)” (Gedanken über die Erziehung / Eğitim Üzerine Düşünceler, Nr. 140).
Bilgelik ve hile bağıntısı, binlerce yıldan beri, merkez Çin devletinde tamamen farklı görülmüştür. Merkez Çin yazımında “bilgelik” için kullanılan işaret, bugünkü Çin’de Latin harfleriyle “zhi” şeklinde yazılmaktadır. “Zhi”nin açıklanması konusunda Çin dilinin Batı’da yayımlanmış (yayımcı: Institut Ricci) en iyi sözlüğü olan Dictionnaire française de la langue chinoise [Fransızca-Çince Sözlük], Paris 1976, s.149) aşağıdaki dört anlamı vermektedir: 1) yetenek, kapasite; 2) zihin, anlama yetisi, basiret, sağgörü, uyanıklık, açıkgözlük; 3) kavrayışlı, sağgörülü, uyanık, açıkgöz; 4) strategem, savaş hilesi (her bir anlam için bkz.: Harro von Senger: “Strategemische Weisheit” [“Strategemik Bilgelik”], Archiv für Begriffsgeschichte [Kavram Tarihi Arşivi], cilt XXXIX, Bonn 1996, s.29 ve devamı). Muhakkak ki, hile ve bilgeliğin karşıt kavramlar olduğuna inanılması, özgül bir terim içinde, Batı’ya esasen hiç de yabancı değildir. M. Detienne ve J.P. Vernant’ın “Grekçenin Etimolojik Sözlüğü” adlı eserlerinde “metis” sözcüğünü açıklama tarzlarına bakıldığında, eski Grekçe “bilgelik”in, söylenişi esas alınarak Latin harfleriyle “zhi” olarak yazılan Çinlilere özgü kavrama pek yakın bir anlamı olduğu görülür. “Metis”, buna göre şudur: “Bir zekâ ve düşünce biçimi, tanımanın bir şekli; zihinsel duruşlardan, önseziyi düzenleyen entelektüel davranışlardan, kavrayıştan, öngörüden, düşünce esnekliğinden, aldatmacadan, beceriklilikten, özenli dikkatten, uygunluğun kanısından, değişik ustalıklardan, elde edilmiş deneyimden oluşan karmaşık ama birbiriyle bağıntılı bir bütünü kapsar; belirsiz, şaşırtıcı, oynak ve uçucu -ne belirgin ölçüye, ne de kesin hesap ve akıl yürütmeye uygun olan- gerçekliklere uygulanır” (Marcel Detienne, Jean-Pierre Vemant: Le ruses de l’intelligence: la metis des Grecs, Paris 1974, s.9 ve devamı).
Almanca “list” (hile) sözcüğü de, diğerleri arasında erken bir dönemde “bilgelik” anlamına geliyordu. Öyle ki, eski Grekçe “metis” ve Çince “zhi” sözcüklerine karşıt olarak, Almanca “list” sözcüğü -hiç de hile karışmamış anlamıyla- bilgeliğe o zamanlar verilen anlamı ifade ediyordu ve modern anlamda “list” (bkz.: Duden Sözlüğünde “list”in 12 başlık altında toplanmış anlamları) bu eski anlamla özdeş değildi ve sözcüğün kökeni bakımından olumlu anlamından modern, dar ve olumsuz anlamına doğru kısa bir zaman dilimi içinde gerçekleşen geçişin karşılaştırmalı bir incelemesi, bunu açıkça gösterir. Çincedeki “zhi”nin özelliği, sadece eşzamanlı değil, hatta -zorlu dönemlerden geçerek- “bilgelik”-“hile” bağıntısındaki çift anlamı, artzamanlı olarak korumaya devam etmesindedir.
Pekin’de yayımlanan bir günlük gazetenin 22.6.1995 tarihinde verdiği bir haber, “Yi lao fu zhi dou san jiefan” başlığını taşımaktadır ki; başlık, “yaşlı bir kadın üç haydudun hilesiyle (list) savaşıyor” şeklinde çevrilebilir. Habere göre, Jia Yumei adlı yaşlı kadın yanında bir yakını olmaksızın, Hui adlı azınlığın yaşadığı, Ningxia otonom bölgesinde bulunan Yinchuan kentindeki, alt katı dükkan olan evinde oturuyordu. Dükkanın bulunduğu bina, göçmenlere tahsis edilmiş olan geniş bir kamp arazisi üzerinde tek başına yükseliyordu. Çünkü diğer göçmen evleri göçmenlerin bir eylemine tepki olarak tamamen yıktırılmıştı. Gece yarısı üç haydut ev kapısı önünde gürültü patırtı çıkardılar ve içeriye alınmalarını ve kendilerine para verilmesini istediler. Yaşlı kadın şu hileye başvurdu: Haydutları önce dostça bir ses tonuyla oyalamayı denedi. Baktı ki bundan bir sonuç elde edemeyecek; canhıraş bir sesle üst kattaki oğullarına -aslında olmayan oğullarına- seslendi: “Polisi çağırın! Silahlarınızı alıp hemen aşağıya inin!” Hemen ardından, kendisine sözde yanıt veren sözde oğullarından birinin sesini taklit etti. Haydutlar o anda ortadan kayboldular.
Güç kullanmak yerine kafayı çalıştırarak savaşmak
Pekin’de yayımlanan gazetenin yaşlı kadının davranışının karakteristiğini ifade etmek için kullandığı “zhi dou” terimi (“hileye başvurarak savaşmak”, ilgili olarak “aldatmak”) veya “dou zhi” (sözcük anlamıyla: “kendini bilgelik/hile ile bağıntılı olarak tartmak” ve ilgili olarak “bilgelik ödülü için çekişmek”); ne var ki, en yeni modern metinlerde hiç de sıklıkla kullanılmaz, tersine hâlâ eski zamanlara ait metinlerde yer alırlar. Çin’de, tüm Çin hanedanlarının en uzun süre hüküm süreni olan Han hanedanının (MÖ 206 – MS 220) kurucusu Liu Bang’ın, içinde “dou zhi” terimi geçen bir ibaresi oldukça ünlüdür: “Ning ken dou zhi, bu neng dou li”: “Ben bir bilgelik ölçütü öneriyorum, kas gücünü ölçüt almaya kalkışmıyorum.” Liu Bang’ın büyük rakibi Xiang Yu, Liu Bang’ın babasını yakalatmış ve Liu Bang’a karşı, kendisi meydana çıkmayacaksa, babasını ateşte kaynatacağı tehdidini savurmuştu. Buna karşılık Liu Bang, bu durumda kendisine bir tas et suyu göndermesi haberini uçurdu. Küplere binen Xiang Yu amacına ulaşamadığını görüp bu girişiminden vazgeçti. Liu Bang ile görüşmelere başladı ve hükümdarlık tacı için aralarında göğüs göğse dövüşmeyi önerdi. Bunun üzerine Liu Bang, gülerek, kendisine yukarıdaki ibareyle yanıt verdi.
Gerçekten Liu Bang’ın Xiang Yu ile mücadelesinde önerdiği ve başvurduğu “bilgelik ölçütü”, esasen, hilelerin icadında ve kullanımında meydana çıkar. Çinlilerin 36 strategeminden sekizincisine ad olmuş olan “Görünüşte Asma Köprüyü Onarmak, Fakat Gizlice Chencang’a Yürümek” ifadesi, zaten Liu Bang’ın bir savaş hilesine dayanır.
“Zhi” Çin’in en eski askerlik kitabı olan Meister Suns Kriegskunst [Sun Usta’nın Savaş Sanatı] adlı kitapta (yaklaşık MÖ 500) toplam yedi kez geçer. Bunlardan birinde şöyle bir cümle vardır: “Fei sheng zhi bu neng yong jian”: “Üstün bir bilgelik (zhi) olmadan hiçbir gizli ajanlık işi yapılamaz.” Burada “bilgelik”in hileye dayalı bir çeşniye sahip olduğu, önemli Çinli yorumcular tarafından vurgulanmaktadır. Örneğin Du Mu (803-852) şöyle yazmıştı: “Öncelikle söz konusu olan, göreve alınan bir ispiyoncunun dürüst, ciddi ve çok hile bilir olup olmadığını saptamak için, onun karakterini değerlendirmektir. O ancak bundan sonra görevlendirilebilir.” Tabii ki ancak hilenin ne olduğunu bilen birisi bir diğer insanın hilebazlığını kavrayabilir.
Sun Usta’nın Savaş Sanatı’nda bir askeri lider üzerine şöyle denir: “Bir generali general kılan şey, bilgelik (zhi), inanılırlık, duygudaşlık, cesaret ve kararlılıktır.” “Bilgelik” (zhi) hemen yukarıda adı geçen yorumcu Du Mu tarafından “becerikli ve hile bilir olmak ve değişen durumlara kendini uyarlamak” kapasitesi olarak açıklanmaktadır. Yorumcu Mei Yaochen (1002-1060) şöyle yazmaktadır: “Bilgelik (zhi) becerikli ve hilebaz olmaktır.” Daha önceleri Wang Fu (76-157) şuna dikkat çekmişti:” Bilgelik (zhi) sayesinde general düşmanını yola getirebilir (…) General düşmanını yola getirdi mi, değişen koşullara kendini uyarlayacak muktedir bir konumda olur (…) O etkili ve bilge (zhi) insanlar kullanırsa, gizli planları (yinmou) başarıya ulaşır.”
Sun Usta, 2500 yıldan fazla bir zaman önce, Konfüçyüs’ün de (MÖ 551 veya 552-479) yaşadığı zamanı içine alan İlkbahar ve Yaz Çağında yaşamıştı. Bu çağda yaşayan bir başka filozof, kendisi hakkında her şeyden önce bizzat varlığını ve kuruculuğunu kendisine ithaf edilmiş olan Tao Te Ching (İzlenecek Yol ve Erdemler Kitabı) adlı kitaptan bilgi sahibi olduğumuz Lao Tzu, “bilgelik”i, hileyi çağrıştıran düşünceler içinde şöyle belirlemektedir: “Akıllılık ile bilgeliği (zhi) aynı şey sanmak, büyük bir yanlıştır.” (Tao Te Ching, bölüm 18). Buna uygun olarak Lao Tzu şunu saptamaktadır: “Kutsallığa set çekilir ve bilgelikten (zhi) umut kesilirse, halk yüz kat fazlasıyla kazanır.” (Tao Te Ching, bölüm 19). “Kim ki devleti bilgelikle (zhi) yönetir, devlete zarar vermiş olur; kim ki devleti bilgelikle yönetmez, o devletini mutlu kılar.” (Tao Te Ching, bölüm 65).
Çin’de modern, ama biraz sıradan bir yorumda, Lao Tzu tarafından bir kenara atılan bilgelik ve sanki bilgelikten çıkar gibi gösterilen hile arasındaki ilişki, şöyle yorumlanmaktadır: “[Lao Tzu] tarz bilgelik üzerine kaçınmak gerekliliğini talep etmiştir. (…) Lao Tzu bilgiyi ve bilgeliği, halkın zor yönetildiğini, çünkü aynı halkın bilgilere sahip olduğunu söylemek suretiyle reddeder. İnsanlar niye yalan ve dolana başvururlar ki? Bunun sebebi bu şekilde anılan bilgeliğinin aldatma işinde oynadığı rolde yatıyor olsa gerek (…).”
Lao Tzu bilgelik (zhi) ve hileyi pekala eşanlamlı olarak ele almış olabilir ki, eğer böyleyse, hile onun gözünde bilgeliğin bir zorunlu sonucu olmuştur. Çünkü bir şey ne kadar akıllıca ve bilgece planlanır, tasarlanır veya kurgulanırsa; hileci kimseler buna o kadar tepki gösterirler. Ne kadar çok bilgelik, o kadar çok karşı karelere geçmeye yönelmiş hile; ne kadar az bilgelik, insanların hileciliğine o kadar az meydan okuma. Lao Tzu tarafından yazılmış olan Tao Te Ching adlı eserde, açıktır ki, Tao Te Ching’i savaş sanatı üzerine bir kitap ve Lao Tzu’yı bir entrika filozofu olarak gösterme fırsatı sunan düşünceler de bulunur (bkz.: 17.31).
Hileyi hile yapan nedir?
Çinliler açısından hilenin göstergesi, çok eskiden beri, “aldatma” ve “yalan-dolan” değil, tersine “olağandışılık”tır (qi). Bunun, Duden sözlüğünün verdiği geniş tanımda olduğu gibi, “normal” ve bağıntılı olarak “olağan” (zheng) ile nasıl bir diyalektik birlik içinde görüldüğü, Sun Usta’nın Savaş Sanatı’ndan aşağıdaki pasajda açıkça görülür:
“Tüm ordunun güven içinde düşmanın karşısında dayanması ve asla yenilgiye uğramaması, ‘qi’ [olağandışı] ve ‘zheng’ten [olağan] kaynaklanan bir sonuçtur (…) Her savaşta düşmanla ilk temas sırasında ‘zheng’ [(olağan) birlikler, savaş yöntemleri vd.] uygulanır; fakat zafer ‘qi’ sayesinde [olağandışı ve sürprizli bir tarz içinde saldıran birliklerle vd.] elde edilir (…) ‘Qi’nin üretiminde geçici çareler; gök ve yeryüzü, hızla akan nehirler ve ırmaklar, kaybolan ve fakat yeniden doğan güneş ve ay, geçip giden ve fakat sürekli olarak hep geri dönen dört mevsim gibi; sınırsızdır, bitmez tükenmezdir. Müzikte beş sesten fazlası yoktur; fakat [onların farklı enstrümanların katılması suretiyle oluşturdukları kombinasyonlarla] sağlanan değişiklikler sayesinde duyulan seslerden çok daha fazla melodi elde edilir. Beş renkten fazlası yoktur; fakat [onların farklı maddelerin katıştırılması suretiyle oluşturdukları kombinasyonlarla] görülenden çok daha fazla renk tonu elde edilir. Sadece beş tat vardır; fakat [onların farklı gıda maddelerinin kullanılması suretiyle oluşturdukları kombinasyonlarla] tek tek gıda maddelerinin verdikleri tatlardan çok daha fazla tat elde edilir. Savaşın yönetim tarzı bakımından, böylece artık sadece olağandışı (qi) ve sadece olağan (zheng) olandan daha fazlasına ihtiyaç vardır; öyle ki, onların katıştırılmasıyla ortaya çıkan varyasyonlar [çeşitli somut senaryolar çerçevesinde] sınırsız sayıda imkan açar. Olağandışı (qi) ve olağan (zheng) karşılıklı olarak birbirinden çıkarlar, onların karşılıklı ilişkileri bir döngünün sınırsızlığıyla karşılaştırılabilir; onların kombinasyonlarından çıkan imkanları başka ne (kim) yaratabilir ki?”
Sun Usta’nın Savaş Sanatı üzerine 1978’de Şanghay’da yayımlanmış olan bir toplu basımda, daha ilk satırda, bu düşüncenin yorumu, Tang Çağı’ndan (618-907) Li Quan tarafından bir özdeyiş halinde şöyle yer almaktadır: “Bir savaşta düşmanı hilesiz yenmek zordur.” Song Çağı’ndan (960-1279) He Yanxi tarafından Tang Çağı’ndan kısa bir süre sonra yapılan bir yoruma göre, “qi” sözcüğü, MÖ 3. yüzyıl ortalarına ait ve strategemlerin kullanılmasıyla elde edilmiş ünlü asker zaferlerde bu strategemlerin katkısını aydınlatır.
“Qi” ve “zheng”, Sun Usta’nın Savaş Sanatı’nın Batı dillerindeki çevirilerinde farklı şekillerde verilmektedir; “manoeuvres direct and indirect” (doğrudan ve dolaylı manevra), “direkter und indirekter methode” (doğrudan ve dolaylı yöntem) ve “normal ve extraordinary force” (normal ve olağandışı kuvvet) gibi. “Qi”nin “extraordinary” olarak çevrilmesi ön sırayı almaktadır. Bu yönde “zheng”in “straightfonvard” (düz yolda giden, doğru sözlü, dürüst) ve “qi”nin “the suprise” (sürpriz) olarak çevrildiğini görüyoruz. Ne var ki, “normal-olmayan”, “ortalamaya uymayan”, “olağandışı” sözcükleri sürpriz etkisi yapmakta ve bu sözcüklerle karşı tarafın bir entrikasının kastedilmiş olmasını mümkün kılmaktadır. Lionel Giles de Sun Zi’den yapılmış söz konusu alıntı üzerine bir yorum metni yayımlamış ve orada “qi”yi “abnormal” (anormal) ile karşılamıştır.
“Qi zheng” başlıklı özel bir bölüm, yaklaşık 2000 yıl bilinmeden kalan, 1972’de kısmen meydana çıkarılmış olan Sun Bin’in Savaş Sanatı adlı kitapta yer almaktadır. Ralph D. Sawyer “qi zheng”i mükemmel bir şekilde “Unorthodox and Orthodox” (Ortodoks olmayan ve ortodoks olan) diye çevirmiştir (Ralph D. Sawyer [çev.]: Sun Pin: Military Methods / Sun Bin. Askerî Yöntemler, Boulder/Col. 1995, s.230). Sun Bin, “qi” ve “zheng” arasındaki ilişki üzerine şöyle yazmaktadır: “ Değişik (tabii duruma göre: karşıt) türde olana olağandışı (qi) olarak bakmak gerekir; hareket içindeki durağanlık, zorluk içindeki rahatlık gibi. Çokluk, azlık içinden görüldüğünde olağandışıdır; yolunda giden ve dıştan bu özelliği ayan beyan görülen bir eylem olağandır (zheng), onda henüz açığa çıkmamış, keşfedilmemiş olan yön olağandışıdır (qi)
Bir yorumda şöyle denmektedir: “‘Zheng’ genel ve normal olandır; ‘qi’ ise özgül ve değişik olandır. (…) ‘Olağan’ (zheng) ve ‘olağandışı’ (qi), birbirine bağlı kavramlardır. Normal koşullarda ‘olağan’ (zheng) görünen şey, özel ve özgül koşullarda biraz ‘olağandışı’na (qi) dönüşebilir veya tersi olabilir (…)” (Zhang Zhense: Sun Bin Bing Fa Jiao Li / Sun Bin’in Savaş Sanatı, İyileştirmeler ve Açıklamalarla Genişletilmiş Olarak, Pekin 2. baskı, 1986, s.195).
36 strategem üzerine yaklaşık 500 yıl önce meydana çıkmış olan bir incelemede 8 nolu strategem hakkında şu yoruma rastlanır: “Olağandışı (qi), olağandan (zheng) çıkar; olağan olmasaydı, olağandışı yaratılamazdı.” Hilenin bu Çinlilere özgü kavranılışında temel düşünce, “chu qi zhi sheng” deyiminde billurlaşır: Sözcüğü sözcüğüne çevrildiğinde, deyim şu anlama gelir: “Olağandışı olanı yaratmak ve zafere ulaşmak” veya “olağandışı bir şey yaratmak suretiyle zaferi elde etmek”. Das neue chinesische-deutsche Wörterbuch / Yeni Çince-Almanca Sözlük, (Pekin 1996, s.123) deyimi şöyle çevirmektedir: “önceden fark edilemeyecek bir hileyle zafere ulaşmak”, “birisini bir sürpriz taktiğiyle alt etmek; rakibi (düşmanı) gafil avlamak”. Bu deyim, içeriği itibariyle, Sun Usta’nın Savaş Sanatı’na kadar geri gider; bununla birlikte formülasyonu Tang Çağı’nın düşünce yazılarıyla ünlü yüksek devlet memuru Lu Zhi’ye (754-805) aittir. Çin’de “hile” sözcüğü altında anlaşılan şeyin ne olduğu sorusunu yanıtlamam gerekseydi, bana hilenin Duden Sözlüğünün verdiği geniş tanımının en iyi Çince çevirisi olarak görünen bu deyimle yanıt verirdim.
Çinlilere özgü kavranılışına uygun olarak hile bilgelikten çıkar ki, bu nedenle, hileye özgü olan “olağandışının yaratımı”, bilinçli, entelektüel bir süreçtir. Böylece örneğin büyü ve dinsel mucize -her ikisinin de amaca olağandışı yollarla ulaştırdığına inanılır- ve ayrıca olağandışı içgüdüsel/otomatik tepkiler de hile kavramının dışında kalırlar. Örneğin, Ming Çağı’na ait Reise in den Westen (Batı’ya Yolculuk) adlı romanda hilelerin uygulanımında her ne kadar teknik bir araç olarak büyüye yer verilirse de, büyünün hilenin tasarımında hiçbir rolü yoktur. Büyü yapan kimse, hile de yapmak isterse, her sıradan insan gibi 36 strategem üslubundaki hilelere başvurmak durumundadır. Hilenin özünün “olağandışı”dan yaratılmış olma olduğu görüldüğünde, bu iş için gerekli entelektüel çabanın da, her an olağanın dışında olması gerekir ki; bu, hilenin kurnazlık/açıkgözlük basamağından çok daha yüksekte ve farklı bir özde olması demektir.
Sun Usta’nın on iki hile yolu
Çok eski zamanlardan beri Çin’de yaygınlaşmış olan geniş anlamıyla hile anlayışına uygun olarak, Sun Usta’nın Savaş Sanatı’nda “Savaş hileli yolları izler” saptamasına dayanılarak bir araya getirilmiş on iki hileli yoldan söz edilir. Bu on iki yolu, kendi Almanca çevirimle, pek özlü ve kısa cümleler içeren Çince ana metine köşeli parantezler içerisinde tamamlayıcı sözler eklemek suretiyle, aşağıda sıralıyorum:
1) [Düşmana karşı bir silahlı saldırıda vd.] etkili mi olmak isteniyor; karşı tarafa etkisizlik görüntüsü verilmelidir.
2) [Düşmana karşı belirli bir eylemde] bulunmak mı isteniyor; ona [bununla ilgili] hiçbir eylemde bulunulmadığı görüntüsü verilmelidir.
3) [Düşmana yakından] saldırmak mı isteniyor; ona uzaktan saldırılacağı görüntüsü verilmelidir.
4) [Düşmana uzaktan] saldırmak mı isteniyor; ona yakından saldırılacağı görüntüsü verilmelidir.
5) [Düşman] avantaj [elde etmeye çalışıyorsa]; [önüne bir parça yem atmalı ve] onu [yanılgıya] sürüklemelidir.
6) Kendini güçlendirmek için [düşmanda ortaya çıkan] kaos [desteklenmeli veya ondan yararlanılmalıdır].
7) [Düşman] tam [teçhizatlı] ise; ona karşı [en üst düzeyde]
silahlanılmalıdır.
8) [Düşman] kuvvetliyse; geri çekilmelidir.
9) [Düşman kolayca] gazaba geliyorsa; onu bu yönde kışkırtmalı ve [düşüncesizce eylemler yapmaya sevk etmelidir].
10) [Düşmanı] kibrinden yararlanarak yanlış yöne sevk etmek için, [kendini düşmana] küçük ve boyun eğmeye hazır göstermelidir.
11) [Düşman] sakin sakin yürüdüğünde; [atları dörtnala üzerine sürmeli ve] onu yok etmelidir.
12) [Düşman kendi içinde] yekvücut olmuşsa; [onu] bölmelidir.
Sun Usta’nın Savaş Sanatı’nda şöyle denir: “[Düşmanın] hazırlıksız olduğu [bir anda ve yerde], [ona] saldırılmalıdır; [düşmanın bir saldırı beklemediği bir anda ve yerde] eyleme geçilmelidir.”
7. ve 8. maddelerin gösterdiği gibi, “hile” hiç de “aldatma” demek değildir. Yüksek düzeyde silahlanmış bir düşmana karşı uyanık olmak ve kuvvetli bir düşmanın önünde geri çekilmek (bu konuda karş.: strategem Nr. 36), Çinlilere tamamen hileye dayalı işler olarak görünür. Buna karşılık tersi durumlarda, örneğin düşman tarafından kullanılması mümkün bir hal olarak düşman karşısında teyakkuzun gevşemesi veya ölümü göze alacak kadar cesur yüz yüze mücadeleler (Almanlar yönünden Birinci Dünya Savaşı’nda Verdün’de ve İkinci Dünya Savaşı’nda Stalingrad’da olduğu gibi) Çinlilere, tipik hilesiz, fakat firar strategemine başvurulmayan, ahmakça eylemlerin olumsuz modelleri olarak görünürler. “On iki hileli yol” takım halinde kullanılabilir veya onlardan ayrı ayrı yararlanılabilir, düşmanın “hazırlıksız olduğu” ve bağıntılı olarak bir bizden bir eylem “beklemediği” durumlarda.
“Hile”nin geniş yorumu, yaklaşık 2000 yıl sonra ortaya çıkarılan Sun Usta’nın Savaş Sanatı’nda yer alan 36 strategem kataloğunda ifade edilmiştir. 36 strategemin bu kataloğu muhakkak ki mümkün hilelerin büyük bir kısmını kaplamaktadır; bununla birlikte onları asla tüketemez. Bu nedenle 58, 64 ve hatta daha fazla sayıda strategem içeren kataloglar veren Çince yayınlar vardır.
36 strategem kataloğunda yer alan her bir strategemi ağırlık noktasına uygun şekilde ve kendisine başvurularak erişilmeye çalışılan amaca göre, aşağıdaki temel kategorilerden birine sokmak ve tüm strategemleri bu kategorilere göre düzenlemek mümkündür:
1) Simülasyon-strategemleri: Mevcut olmayan bir durumu mevcutmuş gibi göstermek (örneğin, Nr. 7, 27, 29).
2) Dissimülasyon-strategemleri: Gerçekten mevcut olan bir durumu gözden saklamak, üstünü örtmek, mevcut değilmiş gibi
göstermek (örneğin, strategem Nr. 1, 6, 8, 10).
3) Bildirişim-strategemleri: Hakkında bilgi sahibi olunmayan bir durum hakkında bilgi vermek (örneğin, strategem Nr. 13,
26).
4) İstismar-strategemleri: Aktif olarak yürütülen veya hiçbir şey yapmaksızın geçici olarak ortaya çıkan uygun bir durumdan yararlanmak (örneğin, strategem Nr. 2, 4, 5, 9, 12 (rastlantı gibi sahneye koymak, mizansen uydurmak vd.), 18, 19, 20).
5) Firar-strategemleri: Can sıkıcı, müşkül bir durumdan kendini çekip kurtarmak (örneğin, strategem Nr. 11, 21, 36).
6) Melez-strategemler: Bir ve aynı eylemi farklı temel kategorilerin strategemlerine göre düzenlemek. Örneğin, her dissimülasyon strategemi bir simülasyon strategemiyle birlikte uygulanabilir vb.
Şuna dikkat etmek gerekir: Sadece 1. ve 2. kategorideki strategemler aldatmaya ilişkindir. Batı’da “hile” ve “yalan”ın sık sık özdeş tutulmaları, ancak ve sadece bu iki kategori çerçevesinde onaylanabilir. 3’ten 5’e kadar olan kategorilerin strategemleri muhakkak ki kapalı kartlarla oynamak imkanı sağlarlar. Gerçeklik, Çinlilerce, iç içe geçen daireler gibi, çok yüzlü ve ilgili olarak çok yüzeyli, her an etkin ve her an dönüşebilir olan bir şey olarak kavrandığından, strategemlerin de gerçekliğin bu özelliklerine uygun olmaları beklenir. Toplam 36 strategem, gerçeklikle olan bağları bakımından üç ana sınıfta toplanabilirler:
1) Aldatma strategemleri (1. ve 2. temel kategoriler).
2) Durum strategemleri (3, 4 ve 5. temel kategoriler).
3) Karışık strategemler (6. temel kategori).
Temel özellikleri maharet/beceri, hazırcevaplık/şaşkınlığa düşmeme, uyanıklık/teyakkuz, hayal gücü, kombinasyon yeteneği, düşünsel hareketlilik vd. olan salt durum-strategemlerinde, aktif aldatma öğesinden tamamen kaçınılır. 36 strategem arasında durum-strategemleri sayıca ve önemce diğerlerinden üstün görünüyorlar. 36 strategemin burada altı temel kategoriye ve üç ana sınıfa bölünüşü, Çinli yazarların yaptığı bir bölümleme değildir, tamamen bana aittir. Çin’de 36 strategem başka şekillerde de kısımlara bölünür. Buna göre strategemler, bir güçlü pozisyonda uygulanan strategemler ve bununla ilgili olarak saldırı strategemleri; bir zayıf pozisyonda uygulanan strategemler ve bununla ilgili olarak savunma strategemleri: olarak da bölümlenirler.
Çinlilerin kafalarında yer etmiş olan 36 strategem, Avrupalıların saplanıp kaldıkları birçok somut hileye dayalı tekil episoddan çok daha yüksek bir soyutlama basamağında yer alırlar. Bizde malum strategem-anekdotları, sistematik olmayan bir şekilde birbiri ardı sıra dizilir; Çin’de ise 36 hile tipi yardımıyla, hile içeren olaylar karmaşasına bir düzen getirilir. Avrupalılar hileler ormanında birbiriyle bağıntısız birçok tekil ağaç görüp bunlarla sınırlı bir alegorik konuşma imkanına sahiplerken; Çinliler 36 strategem kataloğuna dayanarak tekil ağaçların büyük bir bölümünü az sayıda birkaç ağaç cinsi altında toplarlar ve buradan hareketle tekil ağaçların durumu hakkında çıkarımlar yaparlar. Kendisiyle yüz yüze geldiği her tekil hile olayında, Çinli hemen o tekil olaya en uygun hile tipini bulur ki, bu tip ona olayı tümüyle aydınlatır ve o söz konusu tekil hile olayını bu büyük toplu bağlam içinde benzeri diğer tekil olaylarla birlikte aynı hile tipinin altına koyar. Bu nedenle Çinlilerde hile bilinci ve hile duyarlılığı, sadece ve hep tekil ve somut hile olaylarını algılayabilen, aynı hile olaylarına ortak bir ad veremeyen ve dikkatini onlara bir toplu bakış altında yöneltemeyen Avrupalılardan çok daha güçlüdür. Avrupalılar 36 strategem kataloğunu ya özgül hilelere dayalı davranış alanı olarak ya da yabancıların, Avrupalı olmayanların hileli bir eylemini anlamak için pusula olarak kullanırlar. Çinliler ise hile alanının içindekileri, hileye karşı duyarsız Avrupalılardan çok daha iyi haritalandırma imkanına sahiptirler.
John Locke’un hileyi önemsizleştirmesinin Çinlilerce reddedilişi
Fransız moralisti La Rochefoucauld (1613-1680) şuna dikkat çeker: “En hileci olanlar, kendilerini daima hilenin düşmanları olarak gösterirler.” Buna uygun olarak üzerine dikkat yöneltilmeden veya küçümseyici ifadelerle anılan hilenin Batılılarca reddedilişi, çok özel bir tarzda Batılılara özgü hilekarlığın bir göstergesi olarak görülebilir. İyi niyetli Çinliler kendi hileleri üzerine konuşurlarken, Batı’da kasti olarak bu konunun üstüne suskunluk mantosu örtülür. Şüphesiz böyle bir yorumun amacı aştığına ilişkin bir görüş olduğunu da biliyorum. Batı’da hilenin dikkate alınmadığı, çünkü onun basitçe önemsiz görüldüğü hakkında çok şey söylenir. Strategemler, sadece “bakışlarını sofuca öte dünyaya çevirmiş olan gerçek Hıristiyanların kutsal sadeliği” açısından (Der Spiegel, Hamburg Nr. 23/1998, S. 90) olumsuzlanmazlar. Daha az olmakla birlikte, dünyanın “sadece yalanlardan oluşmuş bir dünya” olmadığı söylenerek de reddedilirler (Neue Zürcher Zeitung / Yeni Zürih Dergisi, 12.8.1997, S. 46) Ve üstelik, tüm strategemler, John Locke’un (1632-1704) aşağıdaki sözlerinde şöyle görülürler: “Hile, dolap çevirmeyi ve dolambaçlı yolları dener. Bununla birlikte, burada yanılgılı olan, hileli bir düzenlemenin sadece bir kez yararlı olacağına bakılıp onun her zaman yararlı olacağının sanılmasıdır; oysa hileli düzenlemeler uzun vadede daima engelleyici olurlar. Hiçbir zaman bir örtü, bizzat kendisini örtecek kadar kalın veya ince yapılmamıştır. Her hilenin foyası mutlaka ortaya çıkar. Bir hile, hiçbir zaman kendisini saklayacak kadar hileli olamamıştır. Ve bir kez bir hilenin foyası ortaya çıkarılmaya görsün, herkes uyanır ve kurnaz insanlar karşısında güvensizlik belirir ve tüm dünya onunla savaşmak ve onu zararsız hale getirmek konusunda ortak bir iradeyle eyleme geçer; öyle ki, açık, temiz ve bilge bir insan her yerde yardıma hazır olmalı ve kendi meşgalesinin düz [hilesiz] yolunda yürümelidir.” (Gedanken über die Erziehung / Eğitim Üzerine Düşünceler, Nr. 140)
Hilenin sözde önemsizliğine ve değersizliğine ilişkin bu türden tezler, Çin’de John Locke’tan yaklaşık 2000 yıl önce sık sık ortaya atılmış ve reddedilmiştir. Han Fei’nin (MÖ 280-233) yazdığı Meister Han Fei (Han Fei Usta) adlı eserde şöyle denir:
“Jin prensi Wen (636-628) Chu devletini savaşa çekmek niyetinde olduğu sırada, amcası Fan’ı [=Hu Yan, Jin devletinde önemli bir makam sahibi] çağırttı ve ona sordu: ‘Chu devleti ile savaşarak istiyorum. Onların sayısı çok, bizimki ise az. Ne yapmalı?’ Amca Fan şöyle yanıt verdi: ‘Uyrukların şunu öğrenmeli: Ritüellerin yerine getirilmesinde soylu insanlar iyi kalplilik ve inanılır olmayı küçümsemezler, hor görmezler. Buna karşılık savaş alanında da hileyi ve ikiyüzlülüğü küçümsemezler, hor görmezler. Prensim düşmanı, hiç takıntısız, aldatabilir!’ Prens Wen amcası Fan’ı yolcu ettikten sonra, Yong Ji’yi çağırttı ve ona sordu: ‘Ben Chu devletiyle savaşmak istiyorum. Onlar çok, biz azız. Ne yapmalı?’ Yong Ji şöyle dedi: ‘Avlanmak için tüm ormanı ateşe verirseniz, bu size bir kerede çok sayıda hayvan getirir. Fakat daha sonra artık hiç hayvan kalmaz. Halka karşı hile uygularsanız, buradan bir defaya mahsus olmak üzere yarar sağlayabilirsiniz; fakat böyle bir olay asla bir daha tekrarlanamaz.’ Prens Wen şöyle dedi: ‘Doğru’. Ve Yong Ji gitti. O amca Fan’ın strategemini destekledi, birliklerini Chu devletinin üstüne sürdü ve savaşı kazandı. Savaştan döndükten sonra memurlara ödül ve onur ihsan ettiği sırada, önce Yong Ji’ye ve sonra amca Fan’a ihsanda bulundu. Saray erkanı şaşkın şaşkın sordu: ‘Chengpu’da kazanılan zaferi amca Fan’ın strategemine borçluyuz. Onun sözlerinden yararlandınız, fakat kişiliğini arka plana atıyorsunuz, olur mu?’ Prens Wen yanıt verdi: ‘Siz bu işlerden anlamazsınız. Amca Fan’ın sözleri bir defalık ve istisnai bir durum (quan) için yararlıdır. Buna karşılık Yong Ji’nin sözleri, her zaman ve her durumda yarar sağlar.’ Konfüçyüs bunları öğrenince şöyle dedi: ‘Prens Wen’in üstün gelmesini sağlayan şey sadece her duruma uyanı uygulamasıdır. O hem bir defalık bir istisna yardımı hem de sürekli yarar sağlayanı anlamıştı.’ Birisi [açıktır ki bu “birisi” ile örtük olarak kastedilen bizzat Han Fei’dir ve Han Fei Konfüçyüs karşıtı Yasacı okulun başıdır] şöyle dedi: ‘Yong Ji’nin yanıtı prens Wen’in sorusuna uygun bir yanıt değildir. Bir soruya yanıt veren birisi, yanıtında, sorulan şeyin önemlilik veya önemsizlik, geciktirilebilirliğini veya derhal yerine getirilme zorunluluğunu dikkate alır. Yüksek ve büyük bir şey hakkındaki soruya alçak ve dar bir şeyle yanıt verildi mi, aydınlık kafalı bir hükümdar bu yanıtı dikkate almaz.’ Prens Wen az sayıdaki insanla çok sayıda insanı (askeri) bulunan düşmanın nasıl alt edilebileceğini sormuş ve Yong Ji’den şu yanıtı almıştı: ‘Böyle bir olay bir daha asla tekrarlanamaz.’ Bu onun sorusunun hiç de yanıtı değildi. Bunun üzerine prens Wen, ne sözde bir defalık istisna yardımdan ne de sürekli yarardan yana bir tavır aldı. Savaşı amca Fan’a borçlu olarak kazandığında, böylece devletini güvenliğe kavuşturmuş, kendi yerini sağlamlaştırmış, ordusunu güçlendirmiş ve otoritesini yükseltmiş oldu. Ne var ki o, daha sonra bir kez daha savaşmak durumunda kaldığında, bundan ilk savaştan sağladığı yarardan daha büyüğünü sağlayamayacağını biliyordu. O halde o sürekli bir yararın sağlanmamasından ötürü niye tasalansındı? O savaşı Yong Ji’nin tavsiyesine uymak suretiyle kaybetmiş olsaydı, devleti batabilecek ve ordusu iyice budanacak, bizzat kendisi telef olacak ve şanını şöhretini kaybedecekti. O bugün kefeni yırtabildiyse, uzun süreli bir yararı beklemek üzere ona niye daha fazla zaman gereksindi? Uzun süreli yarar bugünkü savaşla sağlama alınmış oldu. Bugünkü zafer muhakkak ki düşmanın hileyle kandırılması sayesinde kazanıldı. Böylece düşmanın kandırılması uzun süreli yararı getirdi. Bu nedenle Yong Ji’nin yanıtı soruya uygun yanıt olmamıştı. Bunun dışında prens Wen kendi amcası Fan’ın da sözlerini anlamamıştı. Amca Fan soylu insanların hile ve aldatmayı küçümsememelerinden söz ettiği sırada, o, kendi halkının değil, tersine düşmanın aldatılması gerektiğini düşündü. Kendisine saldırılması gereken, kendi halkı değil, düşman devletti. Hatta daha sonra amca Fan tarafından önerilen hile bir daha tekrarlanamayacak idiyse, bu daha kötü olmaz mıydı?
Prens Wen, Yong Ji’yi rütbe ve onurla ödüllendirme töreninde, hizmetinden ötürü onu ilk sıraya almakta haklı mıydı? Hayır. Chu karşısında kazanılan zafer ve karşı tarafın ordusunun yok edilmesini, o muhakkak ki amcası Fan’ın strategemine borçluydu. O bunu haklı olarak Yong Ji’nin güzel sözlerinden dolayı mı yapmıştı? Hayır. Yong Ji sadece, böyle bir olayın asla tekrarlanamayacağını söylemişti. Bunlar güzel sözler değildi. Amca Fan’ın sözleri hem yararlı hem güzeldi. O şöyle demişti: ‘Ritüellerin izlenmesinde soylu insanlar iyi yüreklilik ve inanılırlığı küçümsemezler.’ İyi yüreklilik halkı sevmek demektir. İnanılırlık, halkı aldatmamayla sağlanır. Böylece o, halkı sevmek ve onu aldatmamaktan söz etmiş oldu. Pek tabii o daha sonra hile ve aldatmadan da ve muhakkak ki askeri planla ilgili olarak söz etmişti. Böylece amca Fan önce güzel sözler söyledi, sonra bir askeri zafer kazanıldı. Amca Fan böylece bir iki katlı yarar elde etmiş oldu ve ne var ki arka sıraya yerleştirildi. Buna karşılık Yong Ji’nin tek bir yararı olmadı ve fakat önce o ödüllendirildi. Prens Wen’in üstün gelmesini sağlayan şey, sadece her duruma uyanı uygulaması mıdır? Konfüçyüs aslında ödüllendirme sanatından hiçbir şey anlamıyordu.
Han Fei’nin sözünü ettiği ve MÖ 632’de cereyan eden Chengpu (Shandong eyaletinin Pu bölgesindedir) meydan savaşı, “büyük ve güçlü orduların yenilgiye uğratılmasında ve küçük ve zayıf orduların zafere ulaşmasında tarihsel örnek”lerden sayılır (Mao Zedung). Meydan savaşı başladığında, Chu ordusu avantajlı durumdaydı. Bunun üzerine Jin prensi Wen, Hu Yan tarafından önerilen aldatma ve istismar etme hilesine başvurdu. 90 Çin mili geri çekildi, uygun zamanı bekledi, amacına ulaşmak için Chu ordusunun zayıf olan sağ ve sol cenahlarını seçti ve bu cenahlara kıyıcı darbeler indirdi. Böylece o Chu ordusunu çok ağır bir yenilgiye uğrattı. Han Fei’nin metninde “hile”nin sadece bir defalık bir durum için kullanılması ve daha sonra asla kullanılmamasına ilişkin argümanla tartışılması, dikkate değerdir. Belirli bir hile “sadece bir defa” yardımcı olabiliyorsa, biricik, küçük bir anda örtük halde duran bir potansiyelin hileye dayalı bir şekilde değerlendirilmesi, uzun süreli, hatta geriye dönüşlü olarak da yapılabilir ki, bu konuda Batı kültür çevresinde Davut’un Golyat’a uyguladığı hile akla gelebilir. Bir defalık bir hile kullanımının uzun süreli sonuçları (genellikle başarılmışsa), hilenin daha sonraki -hatta çok daha sonraki!- açığa vurulmasını birçok bakımdan asla geriye dönüşlü kılamaz. Ayrıca zaten Batı dünyasının hileleri fiilen tüm boyutlarıyla hemencecik kavramak ve onları akamete uğratmak ve “hilebaz insanlar”ı “açık, temiz ve bilge adam”dan ayırmak konularında gözleri hileye karşı kör durumdadır.
Machiavelli hiç de hilenin gurusu değildir
Mısır hidivi Muhammed Ali (1728-1773) vaktiyle Machiavelli’nin Der Fürst (Prens) adlı eserini Arapçaya çevirtmişti. İlk iki bölümün çevirisi tamamlandığında, çevrilen bölümler, okunması için Muhammed Ali’ye sunuldu. Muhammed Ali bu iki bölümü okuduktan sonra haykırdı: “Bun bu Avrupalı emirden çok daha fazla hile biliyorum!” Ve hemen o anda Machiavelli’nin eserinin çevirisinin rafa kaldırılması buyduğunu verdi.
Muhammed Ali, Batılıların hâlâ hile uzmanı olarak gördükleri Machiavelli’yi öylesine naif bulmuştu ki; onun en ünlü eserinin çevirisi yarıda kestirmişti. Şüphe yok ki, Arap hükümdarı, 36 strategem üzerine Çin’de yayınlanan incelemelerin ilk iki bölümünün çevirisi okumuş olsaydı, çok daha değişik davranacaktı. Ve herhalde şöyle diyecekti: “Hiçbir Arap, Çinli emirin bildiği kadar böylesine çok hile bilemez! Bana hemen 36 strategem üzerine kitabın tamamını çevirin!”
Muhammed Ali niye böyle bir tepki gösterebilirdi? Çünkü yaklaşık 500 yıl önce Çin’de gün ışığına çıkarılan 36 strategem üzerine inceleme, hileyi merkeze yerleştirir ki, onun iki bakımdan nasıl Machiavelli’den ayrıldığı anlaşılır:
İlk olarak hile, Machiavelli’nin düşüncesinde ilk planda yer almaz. Bizim “Makyavelizm” olarak adlandırdığımız şeyin temel göstergesi, sadece ve başlı başına hilecilik değildir. Machiavelli için ilk planda söz konusu olan,özellikle devleti tehlike içine atan koşullarda hükümdarı (prensi) etik normlara uygun davranma zorunluluğundan kurtarmaktır. Machiavelli, kavramı kullanmadan, devlet aklı (hikmet-i hükümet) öğretisini temellendirir. Ve böylece o, Hıristiyanlığa özgü metafizik devlet öğretisini parçalamış olur. Machiavelli hükümdarın Hıristiyanlığa uygun erdemlerinin yerine, onun politik güç elde etmek ve bunu elde tutmak için sürekli çaba göstermesi gerektiğini, bir hükümdarın amacının iktidarını sürekli kılmak, politik hakimiyetin koşulunun kendini ve iktidarını ne pahasına olursa olsun korumak olduğunu öğretir. Machiavelli böylece -en azından kısmen- politikanın etikten elini ayağını çekmesini öğütlemiş olur.
İkinci olarak Machiavelli, bu esas konunun ele alınışı sırasında, diğer konular yanında hile üzerine de seyrek ve ana konudan yalıtık bir şekilde konuşur ki, burada hile politik güç elde etmek ve onu elde tutmak için hükümdara hizmet edebilir olması bakımından ele alınır. Örneğin o, “böl ve yönet” hilesinden söz eder. Bu bakımdan Machiavelli’nin daha az tanınan Vom Staate (Devlet Üzerine) adlı kitabı Der Fürst’ten (Prens) daha verimlidir. Devlet Üzerine’de Machiavelli, içlerinde bir veya başka hilelerin rol oynadığı çok sayıda olay anlatır. Fakat o çeşitli hile tarzlarını sistematik olarak birbirinden ayırmak veya bir hileler kataloğu derlemek gibi bir denemeye hiç girişmez.
Bu nedenle Machiavelli Arap politikacı Muhammed Ali’ye, hile yönünden bakıldığında, can sıkıcı gelmiş olmalıdır. Çünkü hile içeren anekdot ve öyküler derlemeyi, Araplar çok uzun zamandan beri biliyorlardı.
Yılan gibi akıllı olmak
Fransız semiyoloğu Roland Barthes (1915-1980), şu iddiasında haksızdı: “Doğu’yu incelerken elde etmeyi umabileceğimiz şey, (…) hiç de başka türden bir bilgelik değildir.” (L’empire des signes, Genf 1970, s.10) Gerçek hiç de böyle değildir; örneğin Çin başka türden bir bilgeliğe sahiptir. Çin’e özgü bilgelik, üstelik Batı’ya özgü bilgelikten çok daha kapsayıcıdır. Bu, “bilgelik” sözcüğünü ifade eden Çince ideogramda bile görülür. Bu ideogram, “bilgelik”le birlikte ve aynı zamanda “hile”yi de simgeler. Öyle ki hile, Ortaçağ’da azizlerin başlarının çevresindeki hale gibi, bu kez “bilgelik”in çevresindeki hale olarak parıldar. Bilge kişi, Çin’de, gerektiğinde hileye başvurabilir, hatta kendi yaptığı hileye hayran bile kalabilir. Oysa Hıristiyan Batı’da durum tamamen başkadır. Burada hile şeytan işi sayılıp kınanır, ona lanet okunur. O, İncil’de (Matta 7,21-23; Luther İncili’nin 1912’deki Zürih baskısı versiyonunda 1,29) ölümle aynı sıraya konulur. Bilgelik ve hile, Batı’da ateş ve su olarak görülürler.
Böylece biz Batılılarda hile kriminal bir olaya dönüştürülür ve bilgelikle tüm bağı kökünden kesilir. Bu yüzden biz hileyi suç ve ceza hukukuna havale eder ve özellikle savaşta komutana yasaklarız. Maalesef Batılı bilgeler onun önünde gözlerini kaparlar. Batılının tini ve düşüncesi hile yönünden boştur, nasipsizdir. Bunun bir sonucu olarak, bizim bilgeliğimiz Çinlilerin bilgeliği karşısında “hileye karşı kör” bir bilgeliktir. Hilelerdeki ayrıntı zenginliği konusundaki cahilliğimiz içinde, biz, onları yalan ve aldatmayla özdeş sayarız. Onları “dolap çevirme”, “taktik” veya “sinizm” vd. olarak küçümsemek suretiyle, rötuşlayıp gerçek hallerinden çıkarırız. Bize, Batı’ya özgü strategemler veya Batılılara ait olmayan strategemler üzerine açıkça konuşmaya kim cesaret edecek! Batı’da bir politik süreç sistematik şekilde içerdiği bir hile yönünden ne zaman araştırılacak! Sanki hile hiç yokmuş, var olmamış gibi davranıyoruz. Oysa geçmişte ve şimdi Batı’da hile uzun zamandan beri içgüdüsel ve anlık bir şey olarak hep vardı ve vardır; onu uygularken utanmıyoruz, fakat hakkında konuşmaktan utanıyoruz. Ben yüzlerce kişiye, bu arada yönetici ve üniversite profesörüne, şu cümlenin sahibini sordum: “Yılan gibi akıllı ve güvercin gibi saf ve temiz ol!” Soruyu yönelttiklerimin yüzde doksanı yanıtı bilmiyordu. Oysa cümle İsa’ya aitti (Matta İncili, 10,16). Yılan, İncil’de hilenin bir simgesidir (bkz. Korentliler, 11.3). “Yılan gibi akıllı olun” demek, düz ifadeyle, “Yılan gibi hileci olun” demektir. Fakat nasıl yılan gibi hileci olunur ki?
Pek tabii İncil’de böyle açık bir öğüt yoktur. Batılı bilgelik, bizi bu konuda, tüm bilimsel disiplinleriyle, kendi halimize bırakmaktadır. Hile Batı’da şüphesiz öteden beri “bildiğimizi bilmeden ‘bildiğimiz’ bir şeydir. O bilinçsizlik bölgesinde uyur ve gerçekten ne olduğunu bilmek suretiyle, onu bilincimize yerleştirmeliyiz.” (Javier Marias)