Darwin’in eserinin sonuç cümlesine eklediği bu “yaratıcı” vurgusunun, Köken’in yayınlandığı ilk günlerden itibaren, Darwin’in yakın çevresine dek uzandığını hissettiği, yoğun bir dinsizlik suçlamasının getirdiği bunaltıyı hafifletmek için yazılmış olabileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Önceki yazımızda, Osmanlı aydınını tarif eden önemli yüzlerden birinin, Mehmet Ali Ayni’nin, Tevfik Fikret’in Tarihi Kadim’ine cevaben yazdığı ve ateizm eleştirisi de yaptığı kitabındaki Darwin ve evrim değinisinden söz etmiştik. Aslında bu değiniyi de, Kerim Sadi’nin meşhur polemiklerinden biri üzerinden yapmıştık. Evrim kuramının inanç tartışmalarına malzeme edilmesinin, kuramın temel alınan olgularla zenginleştirilen temel hatlarının ihmal edilmesi ya da konuya pek hâkim olunamamasından kaynaklanan bir alışkanlığı ifade ettiğini hemen tekrarlayarak kaldığımız yerden devam edelim.
Önce hemen mevzunun zurnasının tatsız şekilde ötüşünü işitmemize neden olan can alıcı noktaya bakacak olursak: Darwin gerçekten de, Ayni’nin yazdığı gibi “Darwin’in bile Allah’a iman etmekte, hayat ve kâinattaki kuvvetlerin Allah tarafından yaratıldığını teslim etmekte” midir? Darwin’in tanrı inancının ne olduğunu, evrendeki tüm süreçler ya da “kuvvetler” açısından bir yaratıcı öngörüp öngörmediğini net olarak bilmesek de böyle bir soruya verebileceğimiz dolaylı yanıt “evet” olacaktır. Gerçekten de, Türlerin Kökeni’nde, 1859 yılındaki ilk baskının 14. ve 1872’deki, Darwin’in kendisine yöneltilen eleştirilere yanıtlar içermesiyle temel referans niteliğini taşıyan altıncı baskının 15. bölümünü oluşturan “Sonuçlar ve Özetler” kısmında bu tür ifadeler yer almaktadır.
Bu ifadeler tam olarak şu şekildedir: “Benim fikrime göre, her bir türün oluşumu, Yaratıcının maddeye mührünü bastığı yasalar hakkında bildiklerimizle; yani yeryüzünün geçmişteki ve şimdiki sakinlerinin meydana gelişi ve yok oluşlarının, bir bireyin doğum ve ölümünü belirleyen türden, ikincil sebeplerden kaynaklanmasıyla daha iyi uyuşmaktadır.” (Köken birinci baskı, 1859, Bölüm 14, s.414, italik benim.)
Bu ifade, 1872 tarihli baskıda da aynen korunmuştur (Köken, altıncı baskı, Bölüm 15, 1872). Hiç kuşkusuz, bu ifade, Darwin’in bizatihi karşı çıktığı, sadece birkaç bin yıllık tarihi bulunan ve tüm canlılığı aynı anda “ayrı ayrı” yaratılmış kabul eden görüşle esastan ilgisizdir. Darwin’in Yaratıcı öznesini Köken’in sayfalarına taşımaya iten sebepler arasında, evrenin değişmez yasalarını yaratan tanımlanamaz bir gücün varlığına inancının yer aldığı muhtemel olmakla birlikte, evrim kuramının bilim tarihçilerinin iyi bildiği dönemin çatışmaları itibarıyla yakıcı gelmesi kaçınılmaz içeriğini hafifletmek için böyle bir “yumuşatıcı” ifadeye başvurmuş olması da hayli muhtemeldir.
Türlerin Köken’inin ilk baskısının son bölümünde yer alan ve altıncı baskıda da aynı yerde korunan bu pasajın yanı sıra, sadece son baskılara (ve dolayısıyla altıncısına da) özgü bir diğer “yaratıcı” vurgusuna da rastlamaktayız. Uzun bir anlatı olan Köken’in meşhur bitiş cümlesini bilmeyen yoktur. Bütün biyoloji tarihinin en meşhur final cümlesi diyebileceğimiz ve evrimsel biyolojiyle meşgul ya da bir tarafından evrimsel biyolojiye bulaşmış olanların bütün düşünsel-asal gerilimini ifade etmiş ve edecek olması muhtemel bu cümle şöyledir: “Muhtelif güçlerinin, başlangıçta birkaç ya da tek bir forma üflendiği yaşamın bu görüşünde bir ihtişam vardır ve bu gezegen yerçekiminin değişmez yasası uyarınca dönerken, son derece basit bir başlangıçtan en zarif ve harikulade, sonsuz çeşitlilikteki formlar evrimleşmiştir ve evrimleşmeye devam etmektedir.” (1) Köken’in 1872’deki altıncı baskısında da bu bitiş cümlesi vardır ancak önemli sayılabilecek bir farkla: “Muhtelif güçlerinin, Yaratıcı tarafından başlangıçta birkaç ya da tek bir forma üflendiği yaşamın bu görüşünde bir ihtişam vardır ve bu gezegen yerçekiminin değişmez yasası uyarınca dönerken, son derece basit bir başlangıçtan en zarif ve harikulade, sonsuz çeşitlilikteki formlar evrimleşmiştir ve evrimleşmeye devam etmektedir.” (italikler benim) (2)
Aynı bir cümledeki bu iki fark, hayli büyüktür. Altıncı baskıda Darwin, günümüzün evrimsel yaratılışçılığına benzer şekilde, yaşamın başlangıcında yaratma eyleminde bulunmuş olan bir yaratıcıdan söz etmekte -ve Köken’in önceki bölümleri standart biyoloji anlatısıyla çerçevelenmiş doğal seçilimle evrimleşme olduğuna göre- baştaki yaratma eylemi ardından canlılığın evrimleşmeye bırakılmasıyla, yaşamın bildiğimiz tarihinin tezahür ettiğini ima etmektedir. Bununla birlikte, sonuç cümlesine eklenen bu “yaratıcı” vurgusunun, Köken’in yayınlandığı ilk günlerden itibaren, Darwin’in yakın çevresine dek uzandığını hissettiği, yoğun bir dinsizlik suçlamasının getirdiği bunaltıyı hafifletmek için yazılmış olabileceğini de rahatlıkla söyleyebiliriz.
Ancak, Köken ve Darwin ile ilgili saptama ve tartışmalarda ya da günümüzdeki evrimsel biyolojinin kuramsal içeriği ve çalışmaları ile yapılan saptamalar açısından, bu ifadelerin meselenin özüyle ilişkisinin kurulma çabaları açısından sonuç üretmeyeceğini hemen belirtmekte fayda var. Zira ne Darwin ne de evrimsel biyoloji açısından bir yaratıcıyı kabul ya da reddin kurama öz itibarıyla sağlayacağı katkı ya da zarar bulunmamaktadır. Örneğin Darwin yukarda karşılaştırdığımız her iki baskıda da yer alan ilk ifadenin hemen ardından, altıncı baskıdaki ufak bir değişiklikle, şöyle devam etmektedir: “…Canlılığı özel yaratılışın ürünleri olarak görmeyip, Kambriyen sistemindeki ilk yatağın birikiminden çok önce yaşamış kimi birkaç canlıdan türeyen soy hatları şeklinde kabul ettiğimde, canlılığın yüceltildiğini düşünüyorum. Geçmişe bakarak, şu an yaşayan tek bir türün bile, suretinin değişmeden uzak bir geleceğe aktarılmayacağı sonucuna güvenle varabiliriz ve uzak bir gelecekte, şu an yaşayan türlerden sadece bir kaçının torunlarını görmüş olacağız.”
Görüldüğü gibi, yaşamın, Darwin açısından (ve modern evrimsel biyoloji çerçevesinde de) ortak köken ilişkileriyle kendini belli eden doğal bir tarihi vardır. Aslında Türlerin Kökeni’nin kendisi tamamen biyolojik bir argümanı esas alan biyolojik örneklerin anlatısında ibarettir. Darwin’in, ister kendi döneminin zorlayıcı koşullarından, isterse kimi zaman öne çıkarılan muhtemel agnostikliği sebebiyle olsun, olgularla ve gözlemlerle ilişkisini sıkı biçimde ve ısrarla kurarak oluşturduğu devasa kuramına inanç meselesine dâhil edilişi birkaç cümleyle sınırlıdır.
Mehmet Ali Ayni Darwin’i ve Köken’i ateizm tartışmalarına dâhil ederken yanlışa düşmüştür, söylediklerinin dönemin evrim biyolojisiyle ilgisi yoktur. Bununla birlikte, Mehmet Ali Ayni’nin düştüğü hatanın ayna görüntüsünün Darwin’den bu yana ve günümüzde de, inanç gibi kültürel ve tarihsel başlıkların izahı için evrimsel biyolojiye başvururmuş gibi yapan bir tür avam evrimcilik ile karşımızda durduğunu ve bu tür “evrimciliğin”, ruh ikizi evrim-karşıtlığı ile aynı yolun yolcusu olarak, yaşam hakkındaki bu muhteşem kavrayışın anlaşılmasını güçleştirdiğini de unutmayalım.
Dipnotlar
1) Charles Darwin, On the Origin of Species, 1859, s.415.
2) Charles Darwin, On the Origin of Species, 1872, s.429.