Ana Sayfa Listebilim Almanya – Halle’deki Prehistorya Müzesi’nden kareler

Almanya – Halle’deki Prehistorya Müzesi’nden kareler

1080
0

Almanya’nın Halle kentindeki Prehistorya Müzesi (Landesmuseum für Vorgeschichte) bugünlerde “İklim Değişiklikleri – Evrimin İtici Güçleri” sergisine ev sahipliği yapıyor. Sergiye davetli olarak katılan evrimsel biyolog ve Berlin Doğa Tarihi Müzesi’nde doktora sonrası araştırmacısı Emrah Çoraman’ın (Twitter: @coraman) fotoğraf ve yorumlarını sizlerle paylaşıyoruz.

Prehistorya Müzesi’nin web adresi: http://www.lda-lsa.de/landesmuseum_fuer_vorgeschichte/

Serginin web adresi: http://www.lda-lsa.de/de/landesmuseum_fuer_vorgeschichte/sonderausstellungen/klimagewalten/

Almanya’nın Halle şehrindeki Prehistorya (tarihöncesi dönem) Müzesi’ni gezdik. Çalıştığım koleksiyonlar, bu sergiye memeli tahnitleri yolladığı için davet etmişler.

Serginin konusu çok güzel: İklim Değişiklikleri – Evrimin İtici Güçleri
Hem geçici hem de kalıcı sergiler etkileyiciydi. Şu ana gördüğüm en değişik sergilerdi.


Müzeye girince, mağara aslanlarının bir mamut ailesine saldırma sahnesiyle karşılaşıyorsunuz. Bu olay, günümüzden yaklaşık 220.000 yıl önce yaşanmış. Pleistosen Çağı’ndayız ve havalar bir ısınıp bir soğuyor.


İklim değişince, hayvan ve bitkiler buna ayak uydurmak zorunda. Bunun için mümkünse yer değişitireceksin ya da yeni koşullara uyum sağlayacaksın. Uzun vadede bu uyum süreçleri yeni türlerin ortaya çıkmasına yol açacak. Bitki fosillerinin günümüz herbaryum örnekleriyle kıyası.


Bu kısım, filin atalarının evrimi üzerine. Serginin ve müzenin en etkileyici kısmı düzenlemeler. Müzede 3,000,000’dan fazla parça varmış ve sadece hikâyesi olan örnekleri sergiliyorlar.


Bu Deinotherium giganteum, fillerin uzak atası diyebiliriz. Ama bir fark var; dişler yukarı doğru değil aşağı bakıyor. Düzenlemeye dikkat.


Sergilenen her fosilin böyle çizimleri var. İşin ilginci bu çizimlerinin hepsini(!) müzenin baş küratörlerinden biri yapıyormuş. Ayrıca her örneğin nasıl bir ortamda yaşadığını göstermişler.


Yırtıcı kafataslarının kıyaslanması. Türler yukarıdan aşağıya şöyle:

Benekli sırtlan – Çizgili sırtlan
Kaplan – Aslan
Boz ayı – Kutup ayısı


Bu deminki benekli sırtlan arkadaşımız, çok insan canlısı bir arkadaş. 🙂


O kadar ki hiç insan ayırt etmiyormuş! Bir Homo erectus kafatasında bulunan diş işleri benekli sırtlanınkilerle örtüşüyormuş.


Bu kılıç dişli kaplan Smilodon, kemiklerinden hayvanın bayağı yaşlı, muhtemelen de hasta bir birey olduğunu anlamışlar. Yaşlanıp elden ayaktan kesilince ölmediğine göre, bu hayvanlarda sürü yaşlılara bakıyormuş diye tahmin ediyorlar.


Tabii bu milyonlarca yıllık iklim değişimleri süresince, hayvanlar da habitatlarla beraber hareket ediyorlar. Buna primatlar da dahil. E tabii biz de! Maalesef insanlarla alakalı kısımda fotoğraf çekmek yasaktı. Çok ilgi çeken bölümlerde sıkışıklık olmasın diye yapıyorlar sanırım.


Buraya kadar ki kısım süreli sergiydi, bundan sonraki kısmı ise kalıcı sergi kısmı. Resmen modern sanat galerisi gibi. Tarih öncesi dönemden başlıyor, Roma’ya kadar geliyor. Ortaçağ’a kadar geleceklermiş. İki salon daha yapılıyor.

İlk salonlar Neandertaller ile başlıyor. Işıklı pano üzerindeki bir fil iskeleti, lazerle işaretli kısımlar iskeletteki yara izlerini gösteriyor. Arkamızdaki bir ekranda ise 1900’lerin başında Afrika’da yerlilerin bir fil avı görüntüleri var.


Meşhur Neandertal arkadaşımız da bu müzedeymiş! İstanbul’da, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nin bahçesinde de kopyası bulunan Rodin’in “Düşünen Adam” heykeliyle aynı pozu veriyor.


Taş örneklerinin sergilenmesindeki inceliğe bakar mısınız? Resmen sanat eseri.


Salonlar kronolojik olarak ilerliyor. Taş devriyle başlıyor. Bu salonda artık yerleşik hayata geçilmiş. Hayvanlar evcilleştirilmiş. Arka duvardaki taş aletlere dikkat!


Sergide beğendiğimiz şeylerden biri de kazı alanlarının dikey olarak gösterilmesiydi. Salonlarda birçok duvar o döneme ait kazı alanlarında yapılmış çalışmalardan enstantanelerle kaplı.


Şu fikir de hoşumuza gitti: her farklı dönem ve kültür için bir dolap hazırlamışlar. Öyle her yer yazı, bilgi vs. değil. İlginizi çekerse…

… çekmeceleri kurcalayıp, detaylı bilgilere, başka buluntulara da ulaşabiliyorsunuz.


Yine bir gömü alanı. Dikkat ederseniz, mezarlarda birden fazla kişi var. Işıklandırma ve sergileme: 10 puan!


Bronz çağındayız. Mezarlardaki takılar, hediyeler vs. değişmeye başladı.


Metal bulguların sergilendiği paneller genellikle bu tarzda.


Atlı bebek mezarı. Bebek ölünce bir atla gömmüşler; atın kafasının üstüne koymuşlar.


Müze üç katlı; her katın ortasında ana girişi görebiliyorsunuz. İlk fotoğraftaki sahnenin yukarıdan görünüşü. Mamut aslanı havaya fırlatmış.


Tepeden bir sürü de kuş sarkıtmışlar. Bayağı güzel gözüküyordu. Bu puhu kuşu.

Bu da sakallı akbaba.

Puhu da, sakallı akbaba da bizim memlekette yaşıyor. İkisi de bayağı kocaman hayvanlar. Sakallının kanat açıklığı 2,8 metreye kadar çıkabiliyor! İkisinin de sayısı maalesef çok az.


Serginin kitabı ve kitap içeriğinden birkaç kare.


Memlekette bir gün müze kurarsak burası aklımızda olsun. Kuracak veya küratörlük yapacak olan da gezip görsün burayı. Öve öve bitiremiyorlardı, artık övgü bayrağını ben devraldım. Son karede kendi filminde gözüken yönetmen hesabı yapmak istedim, tıklamayınca olmuyor. 🙂