Yaklaşık 4,5 milyar yaşında olan Dünyamız canlı bir organizma gibi sürekli olarak değişen bir gezegen. Okyanuslar, kıyılar ve karalar her gün yavaş bir değişim geçiriyor. Yeryüzü şekillerini belirleyen oldukça fazla etken var. Günümüzden binlerce yıl sonra dünyanın nasıl görüneceğini bu nedenle tam olarak bilemiyoruz. Peki yeryüzü eskiden nasıl gözüküyordu? Karalar nasıl oluştu ve bugünkü halini nasıl aldı?
Bu sorulara iyi bir başlangıcı Mehmet Sakınç, 50 Soruda Yerin Evrimi kitabında(1) yapıyor:
“İlk karalar nasıl oluştu?
“Pasifik Okyanusu’nda bir ada yok oldu ya da bir ada meydana geldi şeklindeki haberleri basından zaman zaman duymuşluğunuz olmuştur. İlk karaların oluşumlarını da bunlara benzetebiliriz. Milyarlarca yıl önce buna benzer oluşumlar çok daha fazla ve sık aralıklarla meydana geliyordu. Daha kıtalar oluşmazdan önce gezegen, yoğun meteor bombardımanı altında son derece yüksek enerjili, yıldırımların eksik olmadığı, Güneş radyasyonlarının son derece yoğun olduğu, şiddetli volkanik faaliyetlerin etrafı kasıp kavurduğu ve atmosferin henüz oluşamadığı bir görüntü sergiliyordu. İşte bu ortam içinde, ilk küçük kara parçaları oluşmaya başladı.
“Yapılan bilimsel araştırmalara göre, ilk oluşan kıtasal kabuk ultramafik özellikteki kayalardı. Bunlar son derece duraysız(2) durumdaydılar. Bu ultramafik kayalar, okyanus sırtlarından yükselen bazaltik magmalarla kesildiler. İkinci aşamada, bu ultramafik kabuk parçalandığında ortaya çıkan bazaltik magma ilk olarak küçük kara parçalarını oluşturmaya başladı. Bu arada andezitik(3) lavlar devreye girdi ve magmadan türeyen granitik lavlar ada yaylarının iç kısımlarına yerleşti. Böylece ilk mini mini granitik ada yayları çarpıştı ve birbirlerine eklenerek ilk kara parçalarını, daha doğrusu ilk kıtaların kökenlerini oluşturmaya başladı. Bu olayların meydana geldiği zaman, günümüzden yaklaşık 3,5 milyar yıl önceydi.
“Son derece yaşlı kayalardan oluşan eski kara parçalarına “kalkan” adını veriyoruz. Örneğin Kanada kalkanı, Sibirya kalkanı gibi. Bu kalkanların derin kısımları ise, eski kıtanın çekirdeği olarak varsayabileceğimiz ve kraton diye tanımlanan kıtanın kök kısmını oluşturur. Bunu buzdağlarının köklerine benzetebiliriz. Kratonlar, kıtaların iç kısımlarında bulunan, son derece yaşlı temellerdir. Etraflarına kıtasal kabuk eklendiğinde, kıtalar bugünkü şekillerini alacaklardır.
“Dalma-batma olayları, kıtaların biçimlenmesinde önemli rol oynayan levha hareketleri olarak bilinir. Bu olaylar sonucunda kıtalara eklenen kayaç tipleri, çoğunlukla metamorfizma, magmatik çeşitlilik ve dağ oluşumu gibi olayların izlerini de içerir. Daha öncede söylediğimiz gibi, gezegenimizdeki bu olaylar günümüzde zaman zaman süratlenerek ya da yavaşlayarak hâlâ devam etmektedir.
“Hepimiz biliyoruz ki, gezegenimizde altı büyük kıta vardır. Bunlar Kuzey Amerika, Güney Amerika, Avrupa, Asya, Afrika ve Avustralya’dır. Tüm bu kıtalar bir veya birden fazla kratondan meydana gelmiş olabilir. Kraton sınırları büyük dağ (orojenik) kuşakları ile çevrilidir.
“İlk kıta hangisidir diye bir soru soracak olursanız, bunun cevabı “Vaalbara süper kontinenti”, yani kıtası olacaktır. Kıtanın adı Güney Afrika’daki Kaapvaal kratonu ve Batı Avustralya’daki Pilbara kratonundan türetilmiştir. Yaklaşık 3,6 milyar yıl önce oluşmuş bu muazzam kıta, günümüzden 2,5 milyar yıl öncesinde parçalanmaya başlamıştır.”
Kaynaklar:
1) Sakınç, Mehmet, 50 Soruda Yerin Evrimi, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, İstanbul, 2012, ss. 28-30.
2) Duraysız, değişime uğrayan demektir. Bu kolaylıkla dış şartlardan etkilenen kristal veya başka bir şey de olabilir. Bunun karşıtı duraylı, yani değişime uğramayandır. Örneğin duraylı izotoplar değişime uğramazken, duraysız olanlar değişime uğrayarak başka bir elementin izotopu haline dönüşebilir.
3) Açık renkli felsik kristaller içeren, iri taneli volkan kayasıdır.