Tarihin en çok bilinen ve hakkında en çok konuşulan, yazılıp çizilen, sanat eserleri üretilen olaylarından biri Fransız Devrimi’dir kuşkusuz. Devrimi canlandıran resimler, filmler, tiyatro ve müzikaller o kadar çoktur ki, devrimin adını duyduğumuzda gözümüzün önüne tablolar, filmlerden kareler gelir.
Bu kadar çok bilinen bir olay olması elbette çok doğal. Nasıl olmasın ki? Tüm Avrupa’yı ve ardından tüm dünyayı kasıp kavuran bir özgürlük dalgasıyla monarşik yönetimleri tarihin derinliklerine gömen, yeni bir çağ açan bir olay elbette herkes tarafından bilinecektir. Ancak Fransız Devrimi’ni yaratan toplumsal ve siyasal koşullar birçok kişi tarafından pek duyulmamıştır. 50 Soruda Aydınlanma kitabında (1) Afşar ve Ali Timuçin bu dönemi şu sözlerle anlatıyorlar:
“Fransız Devrimi hangi koşullarda oluştu?
“Devrim rüzgarları esmeye başladığında Fransızlar mutlakyönetimin hiçbir denetime uğramayan keyfi tutumlarından bıkmışlardı. Hükümetin neye yaradığı bilinmeyen usdışı uygulamaları da toplumda sıkıntılar yaratıyordu. Fransa kralı tüm erkleri elinde toplamıştı ve özellikle yürütmenin tek sorumlusu ya da daha doğrusu tek sorumsuzu durumundaydı. Savaşa ve barışa karar vermekten memur atamalarına kadar tüm devlet işleri ondan soruluyordu. O aynı zamanda yasamanın başıydı: çıkardığı bir ferman bir alanda varolan düzeni baştan sona değiştirmeye yetiyordu. Tüm adalet düzeneği krala bağlıydı, yargıçların yazgısı onun elindeydi. Maliye de krala bağlıydı, harcamaları ne kadar denetliyorsa o denetliyor, vergileri bildiği gibi o koyuyordu.
“Kralın çevresinde bir bakanlar topluluğu vardı. Bunlar krallık meclisini oluşturuyorlardı. Mutlakyönetim düzeneği kraldan ve kralın sadık adamlarından oluşuyordu. Kralın gelişigüzel bir yönetim uyguladığı gerçeğine karşı çıkanlar krallığın temel yasaları diye bir şeyden sözetseler de bu yasaların ne olduğunu, nerede yazılı olduğunu bilen yoktu. Gerçekte devleti yönetenler bakanlardı, bir de nüfuzlu saray adamlarıydı. Gerçekte her iş kralın elinden çıkıyor gibi görünse de özellikle astığı astık kestiği kestik olan kişiler o zorbalardı. Hiçbir gazete yüksek görevlilerin eylemlerini eleştiremiyordu: çok sıkı bir sansür vardı. Zaten devlet yönetiminde gizlilik esastı ve halktan insanlar neyin ne adına yapıldığını bilmezlerdi.
“Devletin geliri kralın özel geliri olarak düşünülüyordu. Saray harcamaları halkın dilinde fıkra gibi anlatılıyordu. Tarihçi Seignobos bu dönemle ilgili şöyle bir belirlemede bulunur:
“Köylüler yoksul görünmek zorundaydılar vergileri artırılmasın diye. Onlar dökülen evlerde yaşıyorlar, neleri varsa saklıyorlardı.
“Vaktiyle Louis XIV’ün kurmuş olduğu polis örgütü katı bir sansür uyguluyordu. Tüm yazılar yayımlanmadan önce denetleniyordu. Bir kitabın yayımlanıp yayımlanmaması tümüyle sansürcünün keyfine bağlıydı. Sansürden geçmemiş bir metni yayımlayan bir yayınevi sorumlusu hapse atılıyordu. Sansüre verilmeden yayımlanmış kitaplar yakılmaya mahkum ediliyordu. Voltaire’in Felsefi mektuplar’ı, Diderot’nun Körler üzerine mektup’u, Rousseau’nun Emile’i yakılan kitaplar arasındaydı. O durumda yazar sorgusuz Bastille’e gönderiliyordu.
“Devrimin koşulları büyük ölçüde Louis XVI’nın (1754-1793) saltanat döneminde (1774-1791) oluştu ve gelişti. Louis XV’in torunu olan Louis XVI Avusturya imparatoriçesi Maria Theresia’nın kızı Marie Antoinette’le evlenmiş, ondan dört çocuğu olmuştu. Louis XVI zor kavrayan ama iyi yürekli bir kraldı. İşkencenin kaldırılması, Protestanlara bazı haklar verilmesi gibi konularda çaba gösterdiği bilinir. Zevke düşkünlüğüyle de ünlüydü. Kişilik yapısı siyasete pek uygun değildi: en basit insanlar bile onu etkileyebiliyordu. Kraliçenin şımarıklıklarını engellemekte hem isteksiz hem beceriksizdi. İşleri danışmanları yürütüyordu. Yenilikçi Turgot’yu devlet yönetiminde bir süre etkin kıldı, çok geçmeden onu uzaklaştırdı. Bir süre de Cenevre’li bankacı Necker’e görev verdi. Biraz sonra saray soylularının baskısıyla onu da uzaklaştırdı. Halka yakın duran ve saray harcamalarına karşı duran Necker’in görevden alınması krala olan güveni sarstı. Necker’in yerine Calonne genel denetçi oldu. Calonne’un uyguladığı bol bol harcama siyaseti zaten bozuk olan maliyeyi iyice güç duruma soktu. Calonne 1787 mayısında görevi bırakmak zorunda kaldı. Necker yeniden göreve geldi.
“Necker’in önerisiyle kral 2 ağustos 1788’de bir tür danışma meclisi olan ve kralların gerekli gördükleri zaman toplantıya çağırdıkları Etats généraux’yu topladı. Bu elbette soylu sınıfının ve ruhban sınıfının dışında kalan insanlara yani orta sınıfa (Tiers état) verilmiş bir ödündü. Orta sınıf Etats généraux’da etkili olunca daha güçlü bir meclis oluşturma eğilimi kendini gösterdi. Assemblée constituante (Anayasa meclisi) 9 temmuzda böyle kuruldu. Değişim isteyenlerin başında Mirabeau kontu vardı. O baskı dolu günlerde Brézé markisi kral adına Tiers milletvekillerini dağıtmak isteyince kıyamet koptu. 12 temmuz günü Camile Demoulins’in söyleviyle heyecana kapılan halk yıllarca birçok devrimciyi duvarları arasında saklamış olan Bastille hapishanesini ele geçirmek üzere silaha sarıldı. Bastille 14 temmuz günü düştü. Fransız Devrimi bu koşullarda başladı.”
Dönemi anlatan en güzel yapıtlardan biri olan Sefiller’deki (les Miserables) şu sahneyi de buraya bırakalım. Haftaya görüşmek üzere.
Kaynak:
1) Timuçin, Afşar ve Timuçin, Ali, 50 Soruda Aydınlanma, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, İstanbul, 2013, ss. 145-147.