Ana Sayfa Dergi Sayıları 217. Sayı “Dünyayı İlmek İlmek Bir Araya Getirmek”: Yaşam Ağacında Eponim İsimler

“Dünyayı İlmek İlmek Bir Araya Getirmek”: Yaşam Ağacında Eponim İsimler

371
0

“İsimler, dünyayı tek bir dokuda bir araya getirmenin bir yoludur.”
S. Byatt / Morpho Eugenia)

Zihninizde bir yolculuğa çıksanız, anılarınızdan veya hayallerinizden oluşan bir yolculuğa, aklınıza neler gelir? Benim aklıma çocukken farkında olmadan yaptığım karınca ve arı gözlemleri, her gördüğümde bütün bir haftamı özetlediğim kaplumbağa arkadaşım, ilkbahar sonlanırken hemen her gün batımında bir anda ortaya çıkan ve önünde ne olduğuna aldırış etmeden oradan oraya uçan “çarpan böcek”, ağaçlar, çok sevdiğim çiçeklerle çevrili bahçeler geliyor. Bunlar yaşandıkları andan beri zihnimde taşıdığım anlar, anılar… Hayallerim de bu anlatılarımdan parçalar taşıyor. Fakat biraz farklı, artık o gözlemlediğim karınca ve arı türlerinin isimlerini, yaşam biçimlerini, davranışlarını biliyorum ve daha fazlasını bilmek, araştırmak istiyorum. Oradan oraya uçan ve hiçbir şey umurunda değilmiş gibi yanında yöresinde bulunan her şeye çarptığı için üzerine çok düşünülmüş bir betimlemeyle (!) “çarpan böcek” olarak adlandırdığım canlılara Haziran böceği dendiğini öğrendim. Şimdiki aklım olsa, onlara “burnunun dikine giden böcek” derdim. Peki, o çiçek dolu bahçeler? Hangi çiçekler vardı orada? “Soluk pembe çiçecikleriyle gülümseyerek”1 şu “çetin yaşama savaşına”1 katılan yaban karanfilleri mi, onlarca taç yaprağıyla isminin her anlamının hakkını veren dalyalar mı? Sanıyorum ki hepsi… Hepsi aklımın bir köşesinden çıkıp yüzümde birer tebessüme dönüştüler şimdi. Kaplumbağa arkadaşımdan bir tane olmadığını, her seferinde –muhtemelen- başka kaplumbağalara bir şeyler anlattığımı öğrenmek biraz üzücü olmuştu ama…
Sizin de anılarınız veya hayalleriniz tam da böyle çiçekler ve böcekler –canlılar- ile bezeliyse, biraz daha derine indiğinizde, onları betimlemeye başladığınızı fark ettiniz mi? Bir süre sonra betimlemek de yetmiyor, her birinin kendine has öyle özellikleri var ki, her bir özellik hak ettiği yeri bulmak için dökülüyor ağzınızdan veya kaleminizden. Artık bu özellikleri sayarak bir yere varamaz hale geliyorsunuz. Keşke zihninizdeki canlının bir ismi olsaydı; eğer bir ismi varsa, keşke bu ismi bilseydiniz… İşte bu ihtiyacın itici gücüyle etrafımızdaki canlıları veya nesneleri isimlendirme gereği duyuyoruz. Çünkü yazarın da ifade ettiği gibi, “isimlendirilmiş bir şey hakkında konuşmak insana doğal gelir, sadece tanımlanmış bir şey hakkında konuşmaksa hem zor hem de biraz rahatsız edicidir.”
Canlılara veya nesnelere verdiğimiz isimler onlar hakkında sistemli bir bilgi birikimi oluşturmamızda bize yardımcı olur. Belki de bir canlı veya nesne hakkında sistemli bir bütün oluşturabilme yolunda ilk yaptığımız, söz konusu şeye bir isim vermektir. Nesnelerden uzaklaşalım, canlılar üzerinde duralım ve düşünelim: Canlıları nasıl isimlendirebiliriz? Onlara öznel düşüncelerimiz, beğenilerimiz, benzetmelerimiz veya yakıştırmalarımız üzerinden isim verebiliriz: Bir köpeğe Köpük, bir kediye Loki, bir kuşa Maviş isimlerini vermek elimizde. Biraz daha genelleyecek olursak –bir önceki cümlede kullandığım gibi- köpek, kedi, kuş da diyebiliriz. Bu türden bir isimlendirmede kullandığımız kelimeler dilden dile farklılık göstereceği için yine öznel kalacaktır. Eğer amacımız canlılar hakkında kapsamlı ve sistemli bir bilgi birikimi oluşturmaksa, isimlendirmede de evrensellik aranmalıdır. Bu noktada bilim ışık hızıyla devreye girer. Eğer canlıları isimlendirme gayesindeysek, bunu belirli bir sistematik çerçevede yapmalıyız ki evrenselliği yakalayabilelim. Özcesi sizin için çocukken “çarpan böcek”, büyüdüğünüzde “burnunun dikine giden böcek” olan, günlük kullanımda insanların Haziran böceği dediği o canlıyı anlatırken öyle bir isim kullanılmalı ki, bu canlıdan bahseden, bu canlıyı araştıran herkes aynı noktada buluşabilsin. “Süprizbozanlık” yapıp şimdiden söyleyelim, Polyphylla fullo derseniz, gezegen üzerindeki her entomologla (böcekbilimci) aynı canlı üzerine konuşabilirsiniz.
Canlıları isimlendirme ve onları yaşam ağacının farklı dallarında gruplandırma (sınıflandırma, taksonomi) çabalarının uzun bir geçmişi var. İsimlendirmeyi bilimde hâlâ kullanılan binomial (iki terimli) isimlendirme biçiminde sistemli bir hale getirense Carl Linnaeus’dir. Onun kurduğu sistematikte, en özgül ortak özellikleri çerçevesinde bir araya toplanmış bir canlı grubu (tür2), cins adı ve tür adının yer aldığı ikili bir isme sahiptir. Örnekleyelim: Apis mellifera, Avrupa bal arısının bilimsel binomial ismidir. Buradaki Apis sözcüğü söz konusu türün ve yakın ilişkili olduğu bazı türlerin de bulunduğu cins taksonomik birimini temsil etmektedir; mellifera sözcüğü ise Avrupa bal arılarını tanımlamak amacıyla kullanılmış tür adıdır. Vespula germanica ise ülkemizde de çokça bulunan Avrupa yabanarısının binomial ismidir. Buradaki Vespula, yabanarısının3 ve yakın akrabası olan türlerin yer aldığı cins taksonomik basamağının adı, germanica ise tür adıdır.

Eponim isimler sahnede
Linnaeus sistematiği bize ne kattı? Linnaeus’un sistematiğinin bilim dünyasında kabul görmesiyle, daha öncekilerden kısa isimlendirmeler yapılabildi. Aynı zamanda biliminsanlarının kendilerini diledikleri gibi ifade edebilecekleri yeni bir dünyanın kapıları aralandı: Eponim isimler!
Stephen B. Heard’ın yazdığı, çevrisini Bahar Kılıç’ın yaptığı bu kitapta, canlılara biliminsanlarınca verilen eponim isimler üzerinde duruluyor. Eponim isimler, bir kişinin veya bir kurgu karakterin isminin yeni keşfedilmiş bir türe verilmesi veya bu isim verilirken böylesi bir kişiden veya kurgu karakterden esinlenilmesi yoluyla elde edilir. Kitaba da ismini veren Charles Darwin kaya midyesi (Regioscalpellum darwini) ve David Bowie örümceği (Heteropoda davidbowie) ile adını Sünger Bob (Kare Şort) karakterinden alan bir tür mantar (Spongiforma squarepantsii) eponim isimlere örnek olarak verilebilir.
Carl Linnaeus’nin açtığı yolda eponim isimlendirme, biliminsanlarının düşüncelerini, kültürlerini, ilgi alanlarını, savundukları veya karşısında oldukları fikirleri gösterebildikleri bir uğraş aynı zamanda. Eponim isimlendirme genellikle birine duyulan saygıyı ifade etmenin, onu bu alanda da yaşatmanın bir yolu olarak değerlendirilir. Yukarıda sayılan isimler buna birer örnek niteliğinde. Fakat bazı türler, onurlandırılmayı ve yaşatılmayı hak etmeyen kimselerin adıyla isimlendirilebiliyor. Buradaki temel sorun ise biliminsanlarının ideolojik duruşları. Anophthalmus hitleri böceği, adını Adolf Hitler’den alır. Böceği keşfeden biliminsanı, “Hitler’e olan derin saygısını” ifade edebilmek için bu isimlendirmeyi yapmış. Benzer örnekler sıralamak da mümkün. Hitler’i ve benzerlerini onurlandırmak isteyen bilimcilerin varlığı şaşırtmıyor. Fakat bu, çürümüşlüğün kendini bilimde de kolayca var edebildiğinin apaçık örneklerinden olmasıyla iç burkan bir durum. Yazarın, “Eponim isimlendirmelerin açtığı pencereden baktığımızda, insanlığın en iyi ve en kötü yanlarını görürüz” ifadesinin boşuna olmadığını anlıyoruz bir kez daha.
İnsanların dünyasına dair hemen her şey eponim isimlere konu olabilir. Tam da bu noktadan hareketle tartışmalı olan bazı durumlar var: Kate Winslet, Beyoncé, Steven Spielberg gibi ünlülerin isimleri yeni keşfedilen türlere verilmeli midir? Yoksa bu onurlandırma sadece bilim dünyası içerisindeki -ve hatta sadece biyolojiyle ilgilenen- kişileri mi kapsamalıdır? Frank Zappa ve Freddie Mercury gibi isimler böylesi bir onurlandırmayı hak etmez mi? Roman ve öykü karakterleri eponim isimler olarak kullanılabilir mi? Saydıklarımızın dışında, bilimciler kendi aile bireylerinin, sevgililerinin adlarını bir canlıya verebilir ve hatta kendi isimlerini bile… Bu durum ne ölçüde kabul edilebilir?
Benim de sorularım var! Herman Melville’nin adının bir balina türüne verilmesi sizi de tebessüm ettirdi mi? Harry Potter’ın seçmen şapkasının ismini bir örümceğe vermesi, Tolkien’in eserlerindeki karakterlerin türlerin isimlerinde kendilerine yeni hayatlar bulması, mitolojik hikâyelerin tür isimlerine esin kaynağı olması bilimcilerin kendi dünyaları hakkında da bilgi vermez mi? Ve son olarak: Biliminsanları böyle isimlendirmeler yapmayı nereden öğrendi? Sorular uzayıp gider… Ancak temel soru eponim isimlerin bize neler anlattığıdır. Tüm bu soruların yanıtları kitabın satırlarında ve satır aralarında saklı.
Eponim isimler, ünlülerden düşünürlere, biliminsanlarından yazarlara, sevgililerden zalimlere, kurgu karakterlerden nesnelere kadar uzanan geniş bir yelpazede insanlığın birikiminin de birer göstergesi gibi. Bir isimlendirmeden yola çıkarak, o isimlendirmeyi yapan biliminsanı hakkında belirli çıkarımlar yapabilmek de mümkün; bir adım geri gidip görüşümüzü genişlettiğimizde eponim isimlerde tarihin en acı ve en umut dolu anlarını bulabilmek de… Görmek isteyen için son söz: Eponim isimlere dikkatle bakın, “alçaklık ve kahramanlık; az tanınırlık ve şöhret; düşmanlık ve sevgi; kayıp ve umut. Hepsi bir Latince isimde saklı.”

DİPNOTLAR:
1) Öner Ünalan (Ragıp Gelencik) – “Karıncayı İncitmeyen
Adam” kısaöyküsü
2) Bir canlı grubunu tür olarak nitelendirmek için canlıların ortak özellikler taşımaları yetmez, başka pek çok parametre söz konusudur.
3) Bu noktada çevremizde gördüğümüz her vızıldayan, uçan, sarı-siyah renkli canlının arı olmadığını da söyleyelim. Yabanarıları, arılar altında sınıflandırılmazlar, arılarla bazı benzer özellikleri nedeniyle içerisinde karıncaların da bulunduğu Hymenoptera takımını paylaşmalarının ardından farklı süperailelere ayrılırlar. Arılar Apoidea süperailesi içerisinde yer alırken yabanları Vespoidea süperailesi içerisindedir.

-Charles Darwin Kaya Midyesi ve David Bowie Örümceği: Bilimsel İsimlendirmeler Maceraperestleri, Kahramanları ve Hatta Birkaç Düzenbazı Nasıl Onurlandırır? Stephen B. Heard, Çev. Bahar Kılıç, Metis Yayınları, 2022, 244 s.