Gökçeada’da Yıldız Koyu’nun her iki tarafındaki kumtaşı yüzleklerindeki bal peteğine benzeyen acayip şekiller bulunur. Bunlar doğanın naif bir ressam gibi kayalar üzerine binlerce yılda büyük bir sabırla işlediği dantellere benzer şekillerdir ve bilimsel kaynaklarda “tafoni” olarak bilinir.
Gökçeada’nın ya da antik ismiyle İmroz’un ada haline gelmesinin tarihi jeolojik zamanlara kadar gider. Kuzey Ege doğası milyonlarca yıl süren karmaşık jeolojik süreçler sonucunda şekillenmiştir. Geç Oligosen-Erken Miyosen’de (23-18 myö) geniş alanlara yayılan “Batı Anadolu volkanizmasının” değişik özellikteki volkanik kayalarının belirginleştirdiği morfoloji, 10-8 milyon yıl önce Miyosen dönemi sonlarında Gökçeada ve diğer adalar Anadolu ile bütünleşiktir. Bunun böyle olduğunun bilinmesinde fil ve diğer omurgalılardan oluşan zengin karasal fosil faunasının adalarda örnekleriyle temsil edilmesi rol oynar. Kısa bir jeolojik zaman süreci sonrasında Pliyosen-Pleyistosen 5 myö’de küresel deniz seviyesinin düşmesi ve ana kara bağlantılarının kesilmesi sonrasında Gökçeada’nın da içinde bulunduğu Ege Denizi, bir adalar denizine (archipelago) dönüşerek bugünkü konumunu ve şeklini alacaktır.
İnsanın adaya yerleşmesi ise çok yenidir. MÖ 6. yüzyıl sonlarına, Helenlerden öncesine (Prohelen) dayanır. Adada ilk yerleşenler Pelaglardır (Pelasgian). Bunlar Kafkaslar üzerinden Trakya ve sonrasında Kuzey Ege’ye yerleşen “Ön Türkler” olmalıdır. Zengin neolitik yerleşimlerin de görüldüğü ada, antik Ege mitolojisinin önemli bir mekânı olarak da bilinir.
İlk kez Homeros’un İlyada’sında adı geçer. Şöyle der: Imbros öyle bir yerdir ki, Ege’nin kuzeyinde rüzgâr tanrısı Boreas’ın ve Poseidon’un kol gezdiği bir adadır. Söylenceler şöyle konuşur: Bozcaada (Tenados) ile Gökçeada (Imbros) arasındaki derin uçurumların altındaki mağaralarda Poseidon’un atları yaşar. Kızdığında atlarını sürer, işte o zaman Kuzey Ege fırtınalar ve depremlerden geçilmez olur.
Bilindiği gibi bu coğrafyada doğa ve mitoloji sarmaş dolaştır. Sert kuzey rüzgârları, depremler ve jeolojik süreçler, Gökçeada’yı tam anlamıyla bir doğa harikası yapmıştır. Jeolojisi, fayları, birbirinden farklı kayaları, sert rüzgârların püskürttüğü tuzun kayalarda oluşturduğu acayip şekiller, üzüm bağları, zeytinlikleri, bademleri, dikenleri, mis kokulu kekikleri, başıboş dolaşan keçileri, koyunları, sürüler şeklinde uçuşan kuzgunları, üstünüzü başınızı kana bulanmış gibi yapan o kırmızı dutları tam anlamıyla bir doğa şölenidir. Zeytinli Köy’de Madam’ın dibek kahvesini içmek, Barba Hristo’nun sakızlı muhallebisinden tatmak, en yüksek tepesi Ulukaya’ya sırtını vermiş Tepeköy’ün simgesi Barba Yorgo’nun şarabını, zeytin ağaçlarıyla dolu ovaya karşı yudumlamak, ya da şimdilerde Nüshet Bey’in kırmızı şarabını güneşin batışını, kızıllığında seyrederken içmek Gökçeada’yı içinize iyice sindirmek için yeterlidir. Ya, Gökçeada’nın rüzgârlarına ne demeli? Kefalos, Ada’nın doğusunda bir yarımada gibidir. Burada Boreas’a (Poyraz) engel yoktur. Ağaçlar bile eğilmiştir önünde. Alt dalları kuru, üstleri yeşildir. Rüzgâr şiddetle estiği zamanlarda, dalgalardan kopup gelen tuzlu su zerrecikleri ağaçların alt kesimlerini yalayıp kurutur. Ağaçlardaki bu biteviye görünüm tuzla yüklü Boreas’ın marifetidir.
Adanın kuzey sahilleri çoğu yerde dik falezlerle biçimlidir. Hemen hemen her mevsim şiddetle esen kuzey rüzgârlarının denizden sürükleyip getirdiği tuzlu su zerrecikleri ile binlerce hatta milyonlarca yıldır ve hatta günümüzde dahi dövülüp durmaktadır. Kefalos’un ağaçlarında böyledir de kayalarında nasıldır? Bu sorunun cevabı, en güzel şekliyle kuzey kıyıdaki Kaleköy’ün hemen yanı başında Yıldız Koyu’nun her iki tarafındaki kumtaşı yüzleklerindeki bal peteğine benzeyen acayip şekillerdir. Bunlar doğanın naif bir ressam gibi kayalar üzerine binlerce yılda büyük bir sabırla işlediği dantellere benzer şekillerdir ve bilimsel kaynaklarda “tafoni” olarak bilinir.
Tafoni
Kelimenin tam anlamı yoksa da genel olarak Akdeniz kıyılarında sıkça rastlanması nedeniyle, İtalyan diyalektik fiili olan “delmek” anlamına gelen “tafonare” kelimesinin karşılığıdır, tekili “tafon” dur. Batı Akdeniz’de özellikle Sicilya, Sardunya ve Korsika’da halk dilinde “pencere” anlamında kullanıldığı da bilinir (Boxerman, 2006). Tafoni yalnızca kayaların dik yüzeylerinde oluşur. Dünya çapında çeşitli kaya türlerindeki bir tür kavernöz (bol sayıda delikli) ayrışma türüdür. Sıcak ve soğuk çöllerden nemli kıyı ortamlarına kadar değişen bir dizi iklim bölgesinde sıklıkla oluşur. Tafoninin bu yaygın dağılımına rağmen, oluşumunu kontrol eden ana süreçler tam olarak bilinmemektedir. İlk görüşler MS 22’de Amasyalı coğrafyacı Strabon’a aittir. Bununla birlikte, “tafoni” terimi ilk kez De Prado (1864) tarafından olağandışı hava olaylarının yıpranmış kayalar üzerindeki etkilerini tanımlamak için kullanılmıştır. Tafoni oluşumlarının etmenleri bir bilmece gibiyse de özellikle rüzgâr ve yönünün aşındırmada rol oynadığı kesindir. Peki diğerleri ne olabilir? Bunların başında tuz ve kayalık deniz falezleri gelir. Ancak bu da kesin değildir. Bitki köklerinin dahi, hatta kayaları oyan “Pholas” gibi deniz iki kabuklusunun şiddetlendirdiği biyolojik erozyon, sıcaklık farklılıkları, kayaların petekleşerek oluşturduğu polijenik şekiller tafoni biçimlenmesinin önemli nedenleri arasında yer alır (Bryan, 1928).
Oluşum
Tafonileşme hangi kayalarda daha çok görülür? Ya da hangi kayalar bu süreçler için uygundur?
Genelde baktığımızda hemen hemen her üç kaya tipinde de (çökel, volkanik, magmatik ve metamorfik) görülür. Özelde ise farklı mineral bileşimli karbonatlı kumtaşlarında daha çok oluşur. Karbonatlı kumtaşları karbonat taneleri ile önemli miktarda iskelet parçaları, peloidler ve ooidler içerir. Kumtaşlarındaki karbonat çimentoları kalsit, dolomit ve bazen de siderit içeriklidir. Peloidler ki bunlar boyut, şekil veya kökenden bağımsız olarak mikritten (kireç çamuru) oluşan allokemlerdir. Kalsit çimentosu, dolomit çimentosu, fosiller ve iskelet parçaları ve karbonat litikleri çözünme süreci sırasında kolaylıkla etkilenir. Karbonatlar gibi kimyasal olarak kararsız taneciklerin çözünmesi bu kayalarda gözeneklilik yaratır; bu kavernöz (delikli) ayrışmadır. Bunlar petek benzeri oluşumlardır. İnce duvar yapıları ile sınırlı ve birbirine yakın aralıklı çukurlardan oluşmuştur (McBride & Picard, 2004). Daha yaygın kavernöz ayrışma tipi ise alveolar biçimlidir ve hatta bazı durumlarda bunların petekler içinde bağımsız olarak da geliştikleri görülmüştür (Grisez, 1960).
Ilıman ve sıcak Akdeniz iklimi tafonileşme için en uygun coğrafyadır. Dünyadaki tafoni oluşumundan sorumlu mekanizmalar arasında rüzgâr erozyonu, pul pul dökülme, donma parçalanması ve çoğu durumda tuzun genleşerek oluşturduğu parçalama etkisi önemli rol oynar. Sıcaklığın etkilediği mikro iklimlendirme değişimleri, tuzlu suyun çabucak buharlaşması, mineral taneciklerinin ayrışması ve kumlama; kaya yüzeyinin çukurlaşmasını başlatan ve tafoni alveollerinin daha da gelişmesine yol açan en yaygın etmenlerdir. Kalsiyum karbonatların ve silisli çimentoların çözünmesi veya feldspatların hidrasyonu, yağmur suyu, deniz suyu ve/veya hava nemi tafoni erozyonunu süratlendirir. Canlı organizmalar, biyokimyasal süreçler, özellikle nemli ortamlar tafoninin oluşumuna ve evrimine önemli katkılarda bulunur ve en önemlisi tafoni, artık var olmayan çevresel koşullara özgü erozyon mekanizmasını da yansıtması bakımından önemli bir doğa olayıdır.
Tafoninin tam olarak nasıl oluştuğuna dair çok sayıda bilimsel araştırma yapılmıştır. Genel kanı tuzun etkin rol oynadığı ayrışma sürecidir. Su tuz kristallerini taşıyorsa, bunlar buharlaşma sonrasında kristallenir. Sonrasında tuzların hacimleri artar ve oluşturdukları basınç ile kaya ufalanır. Deniz spreyi en önemli tuz üreticisidir. Düzenli rüzgâr ve dalgalar denizden taşıdıkları tuzlu suyu kayaların üzerine orantılı bir biçimde yayar. Bu da bal peteği ya da kavernöz dokunun oldukça düzgün boyutlu ve nispeten eşit bir şekilde gelişmesine neden olur.
Herhangi bir kayanın kimyasal ve fiziksel özelliği tek tip değildir. Bazı kısımlar diğerlerinden daha dayanaksız mineraller içerir. Süreç, ıslatma ve kuruma, yontma, kazma ve düzleştirme döngüleriyle devam eder. Sonuçta, kaya basit petek benzeri ya da pentagonal biçimli çukurlarla aynen Gotik katedralleri veya Antony Gaudi’nin abartılı eserlerini anımsatan inanılmaz derecede süslü biçimlere dönüşür.
Mars’ta tafoni
NASA’nın son yıllarda Mars’ta yaptığı en önemli keşiflerden biri Curiosity’nin Gale Kraterindeki kayalarda tafoni oluşumlarına rastlaması olmuştur. Bu önemli bir keşiftir. Çünkü Dünya ve Mars’ta tafoni oluşumuna yol açan çevresel koşulların karşılaştırmalı olarak incelenmesi, Kızıl Gezegen’deki geçmiş ve şimdiki yüzey erozyonun nasıl olduğu konusunda fikirler verebilecektir. Bu da Mars’ın geçmiş ve şimdiki çevresinin anlaşılmasında gezegenin evrimi için senaryolar oluşturmasını sağlayacaktır. Bilindiği gibi tafoni, kavernöz boşluklardan rafine peteğe ve/veya diğer karmaşık yapılara kadar, kayaların çevresel faktörler arasındaki karmaşık etkileşimin bir yansıması olarak meydana gelir. Kayalardaki bu bozulma süreçleri zamanla gelişen çok sayıda fiziksel ve kimyasal olaylara bağlı olarak gelişir. Dünyadaki tafoni oluşumundan sorumlu süreçler arasında rüzgâr erozyonu, pul pul dökülme, donma parçalanması ve çoğu durumda tuz ayrışması gibi mekanizmalar sıklıkla bulunur. Sıcaklığın mikro iklimlendirme değişimleri, tuzlu suyun buharlaşması, mineral taneciklerin ayrışması ve bir nevi arenalaşma, kaya yüzeyinin çukurlaşmasını başlatan ve tafoni alveollerinin, boşlukların ve diğer erozyon modellerinin daha da gelişmesine yol açan olaylardır. Bu nedenle devam araştırmalarda bu özellikler Mars’ta milyarlarca yıl önce var mıydı sorusu akla gelebilir. Bilim insanları bu varsayımlara göre şu olasılıkları ileri sürebilmişlerdir. Gale Krateri’nin görünümü Mars’ın son 3 milyar yılda geçirdiği büyük yüzey erozyonunun süreçlerini sunmaktadır. Şiddetli rüzgâr ve savrulan kumların neden olduğu erozyon kaya katmanlarını ayrıştırarak, incelterek ufalaması sonucunda oluşan devasa alüvyon fanları, çakıl tortuları, höyük benzeri yuvarlak şekiller ve mantar biçimli oluşumları gibi diğer jeolojik oluşumlar sıvı suyun ve rüzgârın milyarlarca yıl önce Mars’ın yüzeyini güçlü bir şekilde etkileyerek törpülediği ve şekillendirdiğinin bir kanıtı olduğunu göstermektedir. Öyleyse, tafonileşme bu sürece önemli bir şekilde ışık tutabilir ve de Kızıl Gezegen’in evrimi için senaryoların neler olabileceği hakkında önemli bilgiler sunabilir.
Gökçeada Yıldız Koyu’nda doğanın sanat eserleri
Mars’ta dahi keşfedilen tafonileşmenin örneklerini görmek için Gökçeada’ya gidilir mi? Yol biraz uzundur ama değer. Hatta gittikten sonra halen bakir kalmaya gayret eden o dünyadan ayrılmak istemezsiniz. Merkezden Kaleköy’e giden minibüslere binin, Yıldız Koyu ayrımına gelince inin. Koya ulaşmanız için biraz yürümeniz gerekecek. Bir süre sonra masmavi bir koyla karşılaşacaksınız. İşte burası Yıldız Koyu’dur. Diyeceksiniz ki buraya neden geldik? Yazın bu sözü söylemenize pek gerek yoktur, çünkü burası adanın en önemli plajlarından biridir. Kısa yaz aylarında her zaman oldukça kalabalık bir yerdir. Bahar ayları ya da sonbahar en güzel zamanı buranın, adayı yaşamak için bu ayları tercih edin. Hem sakin olur hem de doğayı doyasıya yaşarsınız.
Koyun her iki tarafındaki kayalar görsel bir sanat şöleni sunar. Doğanın binlerce yılda biçimlendirdiği tafonileşme, petekleşme, alveolarleşme, kavernözleşme ve mantar biçimli aşındırma, kumtaşlarında birer sanat biçimlerine dönüşmüş gibidir. Bunlar İspanyol mimar Antoni Gaudi’nin öncüsü olduğu ve 18. yüzyılın endüstri devrimine karşı çıkan Art Nouveau (sezesyonizm/yeni sanat) ve esinlendiği “La Sagrada Familiası’nın” sanki bir benzeridir. Doğa Yıldız Koyu’nda normal jeolojik koşulların dışına çıkmıştır. Çok farklı etmenleri kullanarak yine kendisi için farklı bir sanat biçimini sunar. Bilimle sanat iç içe sarmaş dolaş olmuş, doğa burada sanki masalını yazmıştır.
Doğa’nın biçimlendirdiği kumtaşlarının nasıl bu şekilleri kazandığı merak konusu olabilir. Jeolojik kaynaklarda Trakya’da yaygın yüzlekleri olan Eosen-Oligosen yaşlı kumtaşları Trakya’dan Gelibolu’ya ve de Gökçeada’ya kadar yüzeylidir. Genelde kırmızımtırak çoğu yerde gri renkli ve görünür feldspat, kuvars, mineral taneli kumtaşları bazen ilginç görünümlü dokular sunar. Bunlar aşınma terminolojisine göre tafoni olarak bilinir. Genel tanımın içinde birçok aşınma şekli bulunur. Örneğin, bal peteği, kavernöz, alveolar, tava, mantar, kuş yuvası ve bunların dışında birçok değişik oluşum. Yıldız Koyu’nun her iki tarafında da görülen bu aşınma biçimlerinin yer aldığı kumtaşı yüzlekleri içerdikleri farklı mineraller nedeniyle farklı aşınma süreçlidir (Yurtseven, 2001). Koyda en önemli doğa etkeni olan şiddetli kuzey rüzgârlarıyla yükselen dalgaların kıyıdaki kayalara şiddetle vurmasıyla, tuzlu su pulverize şekilde uzak mesafelere kadar etkili bir biçimde yayılır. Önce dayanıksız feldspat, karbonat içeren mineraller süratle aşınır. Oluşan küçük alveoller içine dolan tuzlu su hava etkisiyle buharlaşır; geriye halan sodyum klorür kristalleri basınçla genleşir ve alveolleri genişleterek daha büyük deliklere, poligonal peteklere dönüştürür. Bazıları kuşgözü gibi ufaktır. Bazıları yalnızca rüzgâr aşınmasının özelliklerini sunarak, Paskalya adasında yaşayan Rapanuilerin yaptığı Moai heykelleri gibi, bir yöne bakıyormuşçasına sıralanmışlardır.
Tafoni coğrafik dağılımı
Tafoni, ılıman, nemli, sıcak-kurak ve soğuk- kurak bölgelerde çeşitli iklimlerde ve ayrıca deniz seviyesinden iki bin metreden daha yüksek yerlerde dahi bulunur. Tafoninin var olduğu çeşitli çevresel ve coğrafi ortamlara rağmen, kaynaklarda tafoni gelişimi için en uygun yerlerin kıyıya yakın ılıman ortamlar ve kurak çöller (soğuk veya sıcak) olduğu bilinmektedir. Örneğin; Akdeniz bölgesi kıyılarında, Amerika’nın batısı, Avustralya, Sahra, Colorado platosu gibi sıcak ve kurak bölgelerde, Uzakdoğu, Orta Batı Amerika gibi nemli bölgelerde, Antarktika, İzlanda, Kuzey Avrupa ve Asya’nın kıtasal iç kısımları gibi soğuk bölgelerde ve hatta Mars’taki kayalarda dahi tafonileşme görülmüştür (Paradise, 2021).
Tafonileşmenin klasik örneği, Ürdün’deki Petra (Eski Yunancada “kaya” anlamında) antik kentidir. Buradaki kayalar genelde kırmızı renkli, karasal kökenli Kambriyen-Ordovsiyen yaşlı kumtaşlarından meydana gelmiştir (Stephens,1837). Petra, MÖ 4. yüzyılda bir Arap kavimi olan Nebatilerin ilk yerleşim yeri sonrasında MÖ 1. yüzyılda Roma’ya bağlı bir devlet olmasına rağmen MS 106’da bağımsızlığını kaybederek Roma imparatorluğuna katılmıştır. En önemli özelliği ise jeolojik niteliklere sahip olmasıdır. Nebatiler tarafından oyulan Petra, hem kültürel hem de jeolojik özellikleri bir arada barındıran devasa kumtaşı yüzlekleriyle, bal peteği oluşumlarının süslediği çöl nitelikli ayrışma peyzajları ile tafonileşmenin görsel bir şölenini sunar.
Ülkemizde tafonileşmenin yaygın olduğu yerlerin başında Kapadokya’da ve Erzurum Narman’daki peribacaları ve ayrıca Erzurum Olur Havzası’ndaki oluşumlar (Kopar ve Şaroğlu, 2016) gelir. Sert rüzgârlı Gökçeada’da oluştuğu gibi Bozcaada ve Gelibolu Yarımadası’nın Büyük Kemikli bölgesinde kumtaşları, sert rüzgârlar ile şiddetle savrulan tuzlu deniz suyu nedeniyle bal peteği gibi şekillenmiştir (Erginal ve Öztürk, 2009). Ayrıca Akdeniz’in kayalık sahillerinde (ki bunların çoğu kristaliz kireçtaşlarıdır) sert rüzgârlar ile yoğun tuz birlikteliğinin şiddeti, aşınması son derece zor olan bu kayaları delik deşik ederek tafonileştirmiştir.
Korunmalı mı?
Ülkenin hatta insanlığın bu doğa mirası korunmalı mıdır sorusuna verilecek cevap doğal olarak tabi ki evet olacaktır. Ancak, ülkemizde korumacılık tam bir fiyaskodur. Buna ait birçok örnek vardır. Dünya mirası içinde yer alan Kapadokya’ya asfalt yol yapmak gibi. Bunun farklı bir benzeri de Gökçeada da bulunur. Gökçeada Kaymakamlığı’nın resmî sitesinde, “Gökçeada 2011 yılı Haziran ayında almış olduğu Cittaslow (sakin şehir) unvanı ile dünyanın ilk ve tek sakin adası olmuştur. Yurtiçinden ve yurtdışından organik tarımla uğraşmak isteyenler için Gökçeada bir cazibe merkezi haline gelmeye başlamıştır.” denilmektedir. Adanın güney kesiminde, Uğurlu’ya giderken kireçtaşı ocaklarından devasa hafriyat kamyonlarının homurdanarak arkalarında toz bulutları bırakarak mıcır taşıdıkları bilinmektedir. Hem gürültü hem hava kirliliği hem de doğal bir jeolojik mirasın tahribi bu unvanın geri alınması için yeterli sebep olabilir. Bu nedenle yetkililerin bir an önce bu tahribata dur demeleri gerekir. Hatta son aylarda basında yer alan Yıldız Koyu’nun imara açılacağı söylentilerinin gerçekleşmesi halinde Gökçeada doğasının büyük tahribata uğrayacağı da bilinmelidir.
Ülkemizde bir şeyi korumak istiyorsanız, bir yerde onun tahrip edilmesini de göze alacaksınız demektir. Bu nedenle koruma kültürü olmayan toplumumuzda birçok değer hep bu yüzden kıyıma uğrayıp bir daha geri gelmeyecek şekilde tahrip edilerek yok edilmiş ve edilmektedir.
KAYNAKLAR
1) Boxerman, J. Z., 2005. The evolutionary cycle of the tafoneweathering pattern on sandstone at Bean Brothers, New York.
2) De Prado, C. 1864. Descripción física y geológica de la Provincia de Madrid. Publicaciones especiales
3) Erginal, A.E ve Öztürk, B., 2009, Kuvaterner eolinit (Bozcaada) ve Eosen Kumtaşı (Gelibolu Yarımadası) üzerinde deniz Tuzu Ayrıştırması: Mikroanalitik verilerin katkısı MTA Dergisi 139, 51-59.
4) Grisez, L., 1960.’Alveolisation littorale de schistes metamorphiques [Alveolisation of coastal Hollow Beach, northern California. Geological Society of America Sectional Meeting. Abstract. Salt Lake City, UT
5) Kopar, İ. ve Şaroğlu, F., 2016, Olur Çayı Havzası’nda (Erzurum-KD Türkiye) tafoni oluşumunu kontrol eden faktörler ve tafoni hücrelerinin morfolojik özellikleri. Türk Coğrafya Dergisi, 67, 1 – 9.
6) McBride, E. F. and Picard, M. D., 2004, Origin of honey- combs and related weathering forms in metamorphic schists], Revue de Geomorphologie Dynamic 11, 164−167.
7) Oligocene Macigno Sandstone, Tuscan Coasts near Livorno, Italy. Earth Surface Processes and Landforms, 29, 713-735.
8) Paradise T.R, 2021, Tafoni and Other Rock Basins. In: Shroder, J.J.F. (Ed.),Treatise on Geomorphology, vol. 3. Elsevier, Academic Press, pp. 204–220.
7) Stephens, J. L., 1837. Incidents of Travel in Egypt, Arabia Petraea and the Holy Land. Harper &
8) Yurtseven, Ö., 2011, Gökçeada Yıldız Koyunda Alveolar ayrışmanın kökeni üzerine jeomorfolojik bir araştırma. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projesi. No: 2011/42.
9) htps://tafoni.com/Locations.html
10) http://www.mythologika.gr/en/gods/poseidon.html
11) http://theseus-aegean.blogspot.com/2012/05/poseidon-greek-god-of-sea.html
12) https://throughthesandglass.typepad.com/through_the_sandglass/2009/03/sandstones-of-barcelona-2-gaudi-and-tafoni-again.html
13) https://www.esri.com/news/arcnews/summer12articles/cultural-heritage-management-and-gis-in-petra-jordan.html
14) https://www.yolculukterapisi.com/wp-content/uploads/2014/10/IMG_8907.jpg