Ana Sayfa Dergi Sayıları 232. Sayı Bütün Almanya’nın gündemine oturan bir direniş: 50. yılında Köln Ford Grevi

Bütün Almanya’nın gündemine oturan bir direniş:
50. yılında Köln Ford Grevi

24 Ağustos 1973’te başlayıp 30 Ağustos’ta sona eren Ford grevi, işçi sınıfı ve özellikle göçmen işçiler açısından tarihsel öneme sahiptir. Her ne kadar Ford işçilerinin haklı talepleri kabul edilmese de, “Wilde Strike / Vahşi Grev” tarihe büyük bir deneyim bıraktı.

157
0

Ali Çarman

Kapitalist sistemde insan insanı sömürmekte, işçi ve emekçilerin yarattığı artı değeri sermaye kendine mal etmektedir. Bu koşullarda, alın teri ile yaşayan milyonlarca işçi için daha güzel bir hayat ancak büyük bedeller ödenerek elde edilmekte. İşçi sınıfı tarihi bunun sayısız örnekleriyle dolu.
50 yıl önce, ağırlıklı olarak Gastarbeiter (misafir işçiler) tarafında başlatılan ama kısa bir süre sonra bütün işçilerin katıldığı, her bakımdan derslerle dolu Köln Ford grevi sınıflar mücadelesi tarihinde yerini aldı. İşçiler üretimden gelen güçlerini kullanmaya başladıkları andan itibaren, kanunsuzlukla, makinaları parçalamakla ve “vahşi grev” (wilde strikes) yapmakla suçlandılar.
Petrol krizi olarak ifade edilen 1973 krizi; hayat pahalığını, işçi haklarında kısıtlamaları beraberinde getirdi. Bunun üzerine, ağırlıklı olarak metal alanındaki işçiler değişik fabrikalarda farklı boyutlarda eylemler başlattılar.
Federal Almanya’nın birçok şehrinde (Bochum, Dortmund, Bremen, Gelsenkirchen, Mannheim, Duisburg…) sendikal bürokrasinin engelleme çabalarına rağmen peş peşe grevler patlak verdi. 1973’ün bahar aylarında başlayan ve Ağustos’ta sona eren grevlere toplam 300 bine yakın işçinin katıldığı kayıtlara geçmiş durumda.

Ford grevinin arifesinde 16 Temmuz 1973’te Lippstadt’taki otomotiv tedarikçisi Hella fabrikasında ve Neuss şehrindeki Pierburg grevlerinde kadın işçiler çoğunluktaydı.

Kadın işçilerin direnişi
Ford grevine gelmeden önce: 16 Temmuz 1973’te Lippstadt’taki otomotiv tedarikçisi Hella fabrikasındaki “vahşi grev” ile Köln Ford fabrikasına yakın mesafede bulunan Neuss şehrindeki Pierburg grevlerine dikkat çekmekte yarar var. Zira her iki grev arasında benzerlikler oldukça fazla.
Hella’nın Lippstadt’taki fabrika salonlarında binlerce (İtalya, Yunanistan, İspanya ve Yugoslavya’dan yaklaşık 3500 göçmen) işçi VW, Ford veya Audi gibi otomobiller için şirket tarafından belirlenen sayıda farın montajını yapıyor. Üretimdeki işçilerin çoğu misafir işçi olarak adlandırılan işçilerdir. Genellikle haftada beş gün, günde on saat çalışıyorlar. Aralarında, becerileri ve el çabuklukları nedeniyle işverenler tarafından sevilen çok sayıda kadın var. Özellikle göçmen kadın işçiler, aynı işi yapmalarına rağmen, daha iyi bir ücret beklentisi olmadan, sözde fiziksel olarak hafif işler için daha düşük ücret dilimlerinde tutuluyor.
Çoğunluğu kadınlardan oluşan misafir işçiler ile Alman işçiler arasında ücretlerde büyük fark vardı. Burada sözü o dönem grevin önde gelen isimlerinden İrina Vavitsa’ya (Yunan) bırakalım:
“Aynı saatlerde çalışmamıza rağmen bize eşit olmayan bir ödeme yapıldığını biliyorduk. Alman meslektaşlarımızın da bu farklar karşısında nutku tutulmuştu. Alman vasıflı işçilerin gönüllü ikramiye aldığını öğrendiğimizde, bu bizi şaşkına çevirdi. Fazla düşünmeden şirkette toplandık ve sokağa çıktık. Taleplerimiz çok netti. 50 fenik daha fazla, eşit işe eşit ücret ve sözde hafif ücret grubunun kaldırılmasını talep ettik. Bu adaletsizliklerden bıkmıştık. Tanınmak istiyorduk.

Kadın grevinin önde gelen isimlerinden Yunan İrina Vavitsa.

“Grevin merkezi, Hella fabrikalarının tüm takım üretiminin yapıldığı kuzey fabrikasıydı. Kendi ulusal dillerimizde personel toplantıları düzenledik ve mücadelemizi sadece şirkete karşı değil, aynı zamanda alışılmadık bir rakibe karşı da yürütmek zorunda kaldık. İspanyol kadın işçilerin Hella’daki greve katılması İspanyol Franco faşistlerini tedirgin etmişti. Grevi kırmak için Hella’ya bir büyükelçi gönderildi. Ama bizim üzerimizde hiçbir kontrolü yoktu. İspanyol kadınlar -o alev, o ateş- hayal bile edemezsiniz. Bu gerçek bir kadın gücüydü. Grevimiz dört gün sürdü. Greve 11.000 Yunan, İtalyan, Yugoslav, İspanyol ve Alman işçi katıldı. Lippstadt sakinlerinden ve Paderborn, Recklinghausen ve Hamm’daki diğer Hella fabrikalarından büyük bir dayanışma dalgası geldi. Yönetim grevi kriminalize etmeye ve polis şiddeti de dahil olmak üzere her türlü yöntemle kırmaya çalıştı. Ancak başarılı olamadılar: Düşük ücret grupları için saat başına 40 fenik ve yüksek ücret grupları için 30 fenik daha fazla ücret için mücadele ettik.
“Bizim grevimizden sonra Pierburg’lu kadınların grevi geldi. Sadece bizim değil, başkalarının da etkilendiğini fark ettik. Her şeyi doğru yaptığımızı, doğru amaç için mücadele ettiğimizi hissettik ve bundan gurur duyuyorum. Yaşadığım sürece adalet için, savaşa ve sömürüye karşı mücadele edeceğim ve deneyimlerimi gelecek nesillere aktaracağım. Çünkü adalet ancak örgütlendiğimizde ve dayanışma gösterdiğimizde başarıya ulaşır.”

Eşit işe eşit ücret mücadelesi
13 Ağustos 1973’te, Almanya’nın Neuss yakınlarındaki Pierburg fabrikasında işçi kadınlar, “eşit işe eşit ücret” talebiyle sendikanın izni olmadan greve başladılar. Fabrika otomobillere pompa ve karbüratör üretiyordu. Kadınlar, erkek işçilerle aynı işte ve aynı koşullarda çalışıyor olsalar da düşük ücret almaktaydılar.
3500 kişinin çalıştığı fabrikanın yarısından fazlası işçi kadınlardan oluşuyordu. Kadınların hareketin başını çekmesi, sayılarının çok olması ve kadın-erkek arasındaki eşitsizlikten dolayı, grev başında itibaren “Pierburg Kadın Grevi” olarak tarihe geçti.
IG Metall Sendikası’na üye olan grevci kadınların çoğu Yunanistan, İtalya, Yugoslavya, İspanya ve Türkiye’den Almanya’ya göç etmiş olan işçilerdi. Düşük ücretlere mahkûm edilen göçmen kadınların direnişi, Alman kadınlardan da destek buldu. Kadınlar ataerkil egemenliğe ve kadınların ücretlerinin düşük olmasına karşı dayanışma içinde oldular.
Direnişin ana sloganı “1 mark daha fazla” idi. Grev sekizinci gününde kadın işçilerin zaferiyle sona erdi. II. kategorideki iş tanımlaması kaldırıldı ve ücretlere istenen 1 marklık zam yerine 65 fenik zam elde edildi.

1973 grevlerinden kalma bir işçi marşı.

Ford fabrikasında çalışma koşulları
Yeniden Ford grevine dönelim. Köln-Niehl Ford fabrikasında 1973 yılında yaklaşık 31.500 işçi çalışıyordu. Bunların yarısında fazlası kadın işçiydi. 12 bin Türkiyeli, 1500 İtalyan, 600 Yugoslav ve Alman işçilerin çalıştığı Ford tekeli en kazançlı dönemini yaşamaktaydı.
Alman işçiler, diğer uluslardan işçilere göre birçok bakımdan daha imtiyazlı durumdaydı. Kalifiye elemanların neredeyse tamamı Almandı. Ücretlerde de aynı şekilde farklılıklar söz konusuydu. Bant sistemine dayalı hızlandırılmış üretim biçimi koşullarında çalışan göçmen işçilerin başlarını kaşıyacak zamanları dahi yoktu.
Fabrikanın en kalabalık bölümünü oluşturan Türkiyeli işçilerin ev hayatları ise “haym” denilen barakalarda 4-6 kişinin kaldığı odalarda geçmekteydi. Üstüne üstlük, haymlara misafir kabul etmek dahi yasaktı. İzin zamanı uçakla yolculuk yapacak kadar paraları olmadığı için arabayla yolculuğu tercih etmekteydiler. Böyle olunca, 4 haftalık izin dönemi hasret gidermeye yetmiyordu. İşçiler, her defasında bir-iki hafta doktor raporu alarak memlekette sevdikleriyle gün geçirmekteydi. Ev aramaya çıkan yabancı işçilerden, Almanlara göre % 30’a kadar daha fazla para istenmekteydi. Çalışanların yarısı yabancı olmasına rağmen işçi temsilciliğinde de büyük ayrımcılık vardı. 1972 işyeri işçi temsilciliği seçiminde 53 kişiden ancak 5 yabancı temsilci olabildi.
Ford grevi başlamadan önce, farklı siyasal (sol) akımlardan işçilerin oluşturduğu “Köln Ford İşçileri komitesi / Kölner Fordarbeiter” taleplerini dile getiren bildirileri fabrika içinde ve dışında dağıttı. Sık sık küçük grup toplantıları yapıldı. Aslında, çok basit olarak görülen bu çalışma büyük grevin habercisiydi.

Bardağı taşıran son damla
Düşük ücret ve ağır iş koşulları çoktandır işçiler arasında öfke birikimine neden olmaktaydı. İzinden geç dönen 500 Türkiyeli işçiye çıkış verilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Montaj bölümü Y-Halle işçileri (24 Ağustos 1973) vardiya değişimi sırasında işe başlamayı kabul etmediler. Önceden konuşulmuş, anlaşılmış gibi 60 kadar işçi tüm fabrikayı dolaşarak bütün işçileri greve katılmaya davet etti.
Kısa sürede binlerce kadın ve erkek işçi alanda toplandı. İşçilerin belli başlı talepleri şunlardı:

– İşten çıkarılan (400-500) işçinin geri alınması.

– Herkese 1 DM zam.

– Bantların hızının normale düşürülmesi.

– 6 haftalık izin.

– Grevden dolayı kimseye ceza verilmemesi.

Binlerce işçi fabrika içinde kol kola yürüyerek gür bir şekilde “artık yeter” diyerek taleplerini fabrika yönetimine duyurdu. İşçiler tarafında grev komitesine: 2 İtalyan, 1 Yugoslav, 2 Alman ve 9 Türkiyeli işçi seçildi. Grev komitesi de kendi arasında iki kişiyi (Baha Targün ve Diether Heinert) sözcü olarak seçti.
Ford fabrikasında, patronlara ve sendikaya (işçi temsilciliğine) rağmen üretim durmuş, işçiler saz ve davul ile grev yerini bayram yerine çevirmişlerdi. Bu arada, fabrika yönetimiyle yapılan görüşmeler sonuçsuz kalmıştı.
Grevin başladığı gün konuşma yapanlardan Diether Heinert, 27.08.1973 Pazartesi günü işverenin şikayeti üzerine polis tarafından gözaltına alınarak Ford’a girmesi yasaklandı. İşçilerin yoğun protestosu üzerine kısa bir süre sonra Heinert alkışlarla yeniden fabrikaya alındı.

İşçilerin birliğini bozma planları
Grev bütün coşkusu ve toplumda yarattığı etkiyle devam ederken Ford tekeli sorumlusu Klauss Dieter, “Grevciler herhangi bir talepte bulunamazlar” şeklindeki provokatif bir açıklama yaptı.
Alman burjuva basını işçilerin haklı direnişlerine kara çalmak ve işçilerin birliğini bozmak için yalana dayalı akıl almaz haberler yapmaktaydı: “Türkler Ford’da terör estiriyor, Radikaller Ford’u felç etti, Ford Türklerin elinde…” Bu manşetleriyle verilen haber ve yorumlar ile Ford grevi toplumdan yalıtılmak isteniyordu.
Grev komitesi bunun üzerine, işveren tarafından gelebilecek, provokatif girişim ve saldırılara ilişkin “Grev boyunca içki yasak; sadece provokatör ve grev kırıcılarına karşı engel konacak; makinalara zarar verilmeyecek” kararlarını bütün grevcilere duyurdu. Komite ayrıca “Her fırsatta birlik olmalıyız, ancak o zaman Ford’u yenebiliriz. Mücadelemizde komünist, sosyalist, sosyal demokrat, Türk, Alman, Müslüman, Hıristiyan ayrımı olmaz. Soru şu! Kim mücadelenin (işçilerin) yanında, kim karşısında.” diyerek birliğe özel önem verdi.

Ford grevinden bir görüntü.

Grevi başlatma eylemine Türkiyeli işçiler ön ayak olmuş olsalar da diğer uluslardan işçiler de aktif olarak katıldılar. Gerçek böyle olmasına rağmen propaganda aygıtları grevi farklı (Türklerin grevi) göstermek için özel çaba sarfetti.
Basının grevi nasıl tanımladığına ilişkin birkaç manşet şöyleydi: “Köln Türk Grevi. Türkler ve Almanlar fabrikada savaştı. 35 Ford işçisi haber verilmeksizin işten çıkarıldı. Grevden önce elebaşları sınır dışı edildi. Türkler için anlayış yok. Ford Köln’de tutuklamalar ve yaralanmalar. IG Metall vahşi ajitasyona karşı. Ford Türklerin elinde. Grev liderleri devrim vaaz ediyor.”
İşveren tarafı grevi kırmak için, grevdeki işçilere yönelik iki dilde (Almanca ve İtalyanca), Eylül-Ekim-Kasım ayları için toplam olarak 280 DM ödeme yapacağını söyleyen ve bunu da işçilerin işe dönmesi şartına bağlayan açıklama yaptı:
“Radikal bir azınlıktan oluşan küçük bir grup, çalışmalarımızı durma noktasına getirmeyi başarmıştır. Artık bu teröre daha fazla tahammül etmemenin zamanının geldiği kanaatindeyiz. Bu nedenle 29.08.1973 Çarşamba günü saat 15.15’ten itibaren akşam vardiyası ile tam zamanında çalışmaya devam edeceğiz. Çalışmak isteyen tüm işçilerden bu niyetimizi desteklemelerini rica ediyoruz. Çarşamba günü işe yeniden başlanması bağlayıcıdır. Aksi yöndeki haber ve söylentilerin sizi işe başlamaktan caydırmasına izin vermeyin. Sadece işe başlayanlara uygun şekilde ödeme yapılacaktır.”
Türk konsolosluğu çalışma ataşesinde görevli Gökhan Evliyaoğlu da, “Komünistlere uymayın. Baha Targün, Türkiye’de polis tarafından aranan bir devlet düşmanıdır. Tekrar işinizin başına dönün.” diyerek grev kırıcılığı yaptı.

Grevin tehdit ve zor ile sona ermesi
30 Ağustos Perşembe günü fabrika içinde polisler dolaşmaya başladı. Önce kadın ve erkek işçilerin katıldığı büyük bir yürüyüş gerçekleştirildi. Üç bin kişinin yer aldığı yürüyüş kolu ana kapıya kadar devam etti.
Tam bu sırada, patronların organize ettiği provokatif bir başka yürüyüş düzenlendi. Ustabaşıların, Belçika’dan getirilen grev kırıcıların ve sivil polislerin olduğu patron yürüyüşünde 400 kişi vardı ve sloganları “Biz çalışmak istiyoruz / Wir wollen arbeiten” idi.
İşçiler bu durumdan, bu oyundan çok rahatsızdılar. İstemeyerek de olsa kavga başladı. Polis zaten böyle bir ortamı beklemekteydi. Saldırı başladığı sırada, işçilerin direnişine rağmen polis önce grevin öne çıkan isimlerini tutukladı. Polis fabrikanın hoparlöründen Türkçe olarak, grev alanının terk edilmesi, aksi taktirde sınır dışı edilecekleri şeklinde duyurular yaptı. Grev sona erdirilince bu kez intikam alma hıncıyla saldırılar başladı.
Grevin şiddet yoluyla bastırılmasıyla birlikte, fabrikada kontrol polislere verildi. Grevin başını çeken 27 işçi tutuklandı, 100’den fazla işçi ise işten atılarak diğer işçilere göz dağı verildi. 600 işçi yaratılan gergin-tehditkâr ortama tepki olarak çıkışlarını aldı.

İşçiler kendi tarihlerine bakmalı
Her ne kadar Ford işçilerinin haklı talepleri kabul edilmese de, “Wilde Strike / Vahşi Grev” tarihe büyük bir deneyim bıraktı. Greve başından itibaren karşı çıkan sendika ve temsilcilik, sonraki yıllarda bu satılmışlık üzerine tek laf dahi edemedi. Almanya’da 1973’lerde kendini gösteren yasadışı grev zinciri ve özel olarak Ford grevi üzerine epeyce yazı yazılıp, toplantılar gerçekleştirildi.

Ford grevi sırasında işçilerin dağıttığı taleplerini dile getiren bildiriler (Türkçe ve Almanca).

Kuşkusuz, her sınıf dönüp kendi tarihine, mücadelesini yaratan koşullara ve nedenlerine, zafer ve yenilgilerine bakar. Aynı hatalara düşmemek için geçmişi hatırlar. Bu deneyimlerin derin anlamı ve öğretici yanları vardır. İşçilerin bu bilince sahip olmalarını engellemek için kapitalistler ve kalemşorları, sendika aristokratları her yola başvurmaktan geri durmuyorlar.
Almanya sınıflar mücadelesinde yasadışı grevler dönemi, katılsın katılmasın herkesin dilinden uzun zaman düşmedi, düşmüyor. İşçi sınıfı hareketi belli kalıplara, yasalara sığdırılamaz. Zira o durgun değil, sürekli eylem (üretim) halindedir. Tarih unutmuyor! Her fırsatta bize sesleniyor. Tıpkı Brecht’in, işçi için hiçbir şey yeterince güç değildir özdeyişi ile seslendiği gibi.
24 Ağustos 1973’te başlayıp 30 Ağustos’ta sona eren grev sonrası, işçi sınıfı ve özellikle göçmen işçiler açısından tarihsel anlamda bir değer kazanan Ford grevinin öne çıkmış isimlerinden Baha Targün’ün yapmış olduğu açıklamayla yazımızı sonlandıralım.

“Arkadaşlar ve Dostlar

“Şu anda aranızda bulunamadığım için üzgünüm. Şu anda doğru dürüst ayakta duramıyorum. Grevimizi acımasızca bastıran polis, beni tutuklama ve sürgünle tehdit etmeye devam ediyor.

“Kapitalistlere asla teslim olmayacağımı gördünüz. Arkadaşlar, bizim mücadelemiz dünyanın dört bir yanında yürütülen tüm parlak mücadelelerle aynı doğrultudadır. Tüm dünya, halkımızın sömürülmeye razı olmadığına ve zamanı geldiğinde kapitalistlere gereken cevabı vereceğine tanıklık ediyor.

“Kapitalist egemen düzenin yardakçıları grevimizi kırmak için aşağıdaki yollarla çalıştılar:

“1) Gerici basının çalışmaları, başlangıçta mücadelemiz konusunda kararsız olan birçok Alman meslektaşımızın greve katılmasını engelledi.

“2) Kapitalistler grevci meslektaşlarımızı birçok yolla bölmeye çalıştı. Alman ve Türk sendika patronları, yüzlerce polis ve hatta rüşvet alan Türkler bu amaç için çalıştılar. Özellikle Almanya’daki ‘amirimiz’ Gökhan Evliyaoğlu’nu bölücü ve vatan haini olarak suçluyorum!

“3) Bu yaklaşımın kendilerine başarı getirmeyeceğini anlayan kapitalistler şu taktiği benimsediler: ‘Grevciler sakin ve silahsız, bu yüzden onları zorla dağıtmak ve liderlerin alanını ele geçirmek kolay olacak.’

“Bu grevden pek çok deneyim kazandık:

“1) Kapitalistler kâr hırsında o kadar ileri gidiyorlar ki, işçilere bir kuruş bile fazla vermeden onları öldürmekten çekinmiyorlar. Kapitalistlerin asla gönüllü olarak bir adım bile geri çekilmeyeceklerini, iktidarlarını devlet aygıtının emrindeki tüm araçlarla ölümüne savunacaklarını öğrendik.

Ford grevinin önderlerinden Baha Targün konuşma yaparken.

“2) Mücadelede sıkı bir şekilde birleşmenin ne kadar önemli olduğunu öğrendik. O zaman hiçbir polis üstünlüğü, işyeri işçi temsilciliği patronlarının hiçbir bölücü manevrası, ne kadar acımasız olursa olsun, davamızı ezemez. Kapitalist uşaklar grevden sonra mücadelenin yeniden örgütlenmesinin önünü kesmek için her yolu deneseler bile, bırakın sadece havlasınlar, biz onlardan etkilenmeyeceğiz.

“Sevgili dostlar, haklı bir dava olan ve hiçbir şeyin bizi saptıramayacağı ortak mücadelemizin bilincinde olarak her zaman yanınızdayım.

“Grev komitesi adına: İmza Baha Targün”

İşçi önderlerine duyulan güven
Son alarak, Türkiyeli işçilerin Almanya’ya getirilişlerinin 60. yılı vesilesiyle Wuppertal şehrinde yapılan bir toplantıda konuşan Ford Grevi örgütleyicilerinden Hasan Doğan’ın söylediklerine kulak verelim:
“Fabrikada bizlere karşı belli bir ayrımcılık söz konusu idi. Ağır çalışma koşulları, baraka hayatı hayal kırıklığı yaşattı. Son zamanlarda işçiler olarak kendi aramızda konuşuyorduk. Greve çıkan ilk grubun arasında ben de vardım ve sonra komiteye seçildim. Baha Targün arkadaşımız tam bir işçi önderi, grev komitesinin de sözcüsüydü. Paranın karşısında dik durdu. Dik durmak her babayiğidin, her insanın kârı değil. Biz işçiler onu seçtik, o da bizleri-işçileri satmadı, namusuyla yönetti. Şimdi bile bunları söylerken gözyaşlarımı tutamıyorum.”

Grevi karalayan Alman burjuva basınından örnekler.

KAYNAKLAR

1) www.labournet.de

2) www.stadtrewe.de

3) www.rosalux.de

4) Köln Üniversitesi Kütüphane Arşivi.