“… Olağandışı iffetli ve takıntılı yaşam sürdü; anne babadan ve sevgiliden, dosttan mahrumdu; yoluna çıkan büyük insanlarla sert tartışmalara girdi; en az bir kere deliliğin kıyısına geldi; çalışmalarını gizli tuttu; yine de insanın elindeki bilginin ana çekirdeğine katkı yolunda yağtığı keşifler, kendisinden öncekilerin ve sonrakilerin keşiflerini açar. Modern dünyanın baş mimarıydı…”
Bilim tarihçisi James Gleik’in, Newton’a ait tüm metinleri karıştırarak yazmış olduğu Newton biyografisinin ilk Türkçe baskısı, Mehmet Doğan’ın çevirisiyle Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi’nden 2016 Ocak’ta yayımlandı. Newton’un ve çalışmalarının mercek altına alındığı bu biyografide, dönemin toplumsal koşulları da es geçilmeyerek Newton’un çalışmaları önderliğinde değişen evren algısının nasıl bir süreçten geçtiği aktarılıyor.
Newton, ortaçağ karanlığının egemen olduğu ve modern anlamda bir bilimin henüz ortaya çıkmadığı; deneyden ve gözlemden uzak bir dünyada doğmuştu. Kişisel hayatı ve çalışmaları, modern bilimin ortaya çıkış sancılarını doğrudan içerisinde barındırır. Matematiğin ve dilin bilimde kullanımı, deneysel metodlar, bilimsel yayınların ortaya çıkışı, tartışmalar, intihal kavgaları, bilimsel etik… Newton’un bizzat öncüsü olduğu ve/veya içerisinde bulunduğu süreçlerdir. Örneğin kütle, gravitasyon, uzay, zaman gibi kelimeler Newton’a dek bilimsel bir anlam taşımıyordu. Bunların tanımlarını yapan Newton, Newtonyen evrenini bu tanımlar üzerinden kurup ilerletti. Gravity(kütle çekimi) kelimesinin Newton öncesinde ağırbaşlılık, ciddiyet gibi bir ruh hali anlamına gelmesi gibi kitapta yer verilen benzeri ilginç bilgiler, biyografi okumanın durağanlığına dinamiklik katıyor.
Yaptığı gözlemler ve çalışmalar, kurduğu matematik ve dil, gerçekten de Newton’u modern dünyanın baş mimarı olarak yapar. Fiziğin, doğa felsefesi havuzundan çıkıp bir bilim olarak ortaya çıkmasını; matematiksel tanımlar ve kanıtlamalarla tamamen ayakları yere basan ve yine matematiğin kesinliğinin yardımıyla muğlaklığa izin vermeyen bir fizik biliminin doğmasına katkıda bulunan belki de en büyük bilimci Newton’dur. Bir diğer nokta da Newton’un kendi bilimsel metodunun olması ve bilim pratiğini bu metodla yapmasıdır. Newton’un kaleme aldığı dört bilim kuralları devinim yasalarından bile daha önce gelir ve şu şekildedir:
“Hem doğru hem de görüngüleri açıklamaya yeterli olanlar dışında doğal şeylere dair nedenler kabul edilmemeli. Tek açıklama yeterliyken, açıklamaların sayısını çoğaltmayın.”
“Aynı türde doğal etkilere atfedilen nedenler, mümkün mertebe aynı olmalı. İnsanların ve hayvanların aynı nedenle nefes aldığını; Amerika’da da taşların Avrupa’daki gibi yere düştüğünü; Dünya’nın da gezegenlerin de ışığı aynı şekilde yansıttığını varsay.”
“Cisimlerin artırılamayan ya da azaltılamayan nitelikleri ve üzerinde deney yapılan tüm cisimlerin nitelikleri, tüm cisimlerin nitelikleri olarak kabul edilmeli.”
“Deneysel felsefede, tümevarım marifetiyle görüngülerden toplanan önermeler, aksi hipotezlere ragmen tam ya da neredeyse tam hakikat sayılmalı, ta ki başka görüngüler bu önermeleri ya daha eksiksiz ya da istisnalara tabi kılana dek.”
Beri yandan ise Newton’un simyadan ve dinsel çalışmalardan kopuk olmadığından kitapta sıkça bahsediliyor. Simya üzerinde yaptığı deneylerden, Teslis üzerine yaptığı hummalı araştırmalar ve çıkardığı sonuçlara dek şimdi bilim dışı olarak tanımladığımız birçok faaliyetin Newton’un temel ilgi alanlarından olduğunu görüyoruz.
Daha önce Newton ile ilgili herhangi bir biyografiyi okumayan beni en çok şaşırtan konulardan biri ise Newton’un katıldığı tartışmalardaki sert ve zorba davranışları oldu. Hooke ile ışık üzerine yaptığı tartışmaları, Royal Society’nin başına geçtikten sonra aldığı keyfi kararlar ve Flamsteed’in yıldız katalog çalışmasını elinden alması, Leibniz ile girdiği kalkülüsü ilk kimin bulduğuna dair çıkan intihal tartışmasında kendini tanık olarak göstermesi gibi birçok etik dışı davranış beni şaşkınlığa düşürdü. Bunun da ötesinde darphane müdürü olup, sahte para basan kişilerin idamının bizzat takipçisi olması da yine öncesinde sahip olduğum sessiz ve kendi halindeki Newton algısını ortadan kaldırdı. James Gleik, bu durum hakkında D.T Whitesie’nin yorumunu eklemeyi ihmal etmemiştir: “Kendi imgelerinin damgasını çağlarının ve gelecek yüzyılların düşüncesine basan düşünsel zekayı ve üstün kapasiteyi ancak bir avuç kişi barındırır. Ulusun parasının basılmasını denetlemek, birkaç kalpazanı yakalamak, zaten saygın olan şahsi servetinin artırmak, siyasi bir şahsiyet olmak, hatta memleketin bilimcilerine isteklerini dayatmak: Principia’yı yazdıktan sonra tüm bunlar aptalca ve boş bir hırs gibi görünmeli”
Newton’un yaşamına göz atmak, çalışmalarını ve dönemin koşullarını doğrudan onun ağzından veya onunla ilişkili metinlerin bir derlemesinden okumak, kendi tabiriyle “devlerin omuzlarında yükselen” Newton’u ve yaşadığı toplumu daha yakından tanımak için önemli bir fırsattır. Gleik’in Isaac Newton biyografisi de bu fırsatı bize sunuyor.
– Isaac Newton, James Gleick, 2003, İng. Çev. Mehmet Doğan, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2016, 247 s.